(Nikâye) kitâbının fârisî
şerhinde buyuruyor ki, memeden süt emmeğe, (Rıdâ’) denir.
İkibuçuk yaşından küçük çocuk, yabancı bir veyâ birkaç kadından, birer yudum
süt emerse, hanefîde ve mâlikîde, bu kadınlar çocuğun süt annesi olur. Bu
kadınların mahrem akrabâları, çocuğa (Mahrem) ya’nî
evlenmeleri harâm olurlar. Kadının öz birâderi, çocuğun süt dayısı olur. Bu
kadına, bu sütün gelmesine sebeb olan kocası da, süt babası olur. Bu adamın öz
birâderi de, süt amcası olur. Fekat radî’ın mahremleri, süt anneye ve zevcine mahrem olmazlar. Şâfi’î ve hanbelîde, doyuncıya
kadar, ayrı ayrı beş kerre emmezse, süt çocuğu olmaz. İmâm-ı Ebû Yûsüf
ve Muhammed ve Şâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, iki yaşından sonra
süt çocukları olmaz buyurdular. İkibuçuk yaşından sonra emen, hanefî mezhebinin
söz birliği ile, süt çocuğu olmaz. Bu yaşa gelen çocuğu emzirmek zarûrî olmadığı
için, emzirmesi câiz olmaz denildi. Çünki, insan parçasını zarûretsiz kullanmak
harâmdır.
[(Dürr-ül-muhtâr)da
diyor ki, (Zarûret olmadıkca insanın bir parçasını kullanmak harâmdır.
Kullanması harâm olan şeyi ilâc olarak yimek ve içmek de câiz değildir). İbni
Âbidîn burasını şöyle açıklıyor: (Kullanılması harâm olan şey, tâhir ya’nî
temiz olsun, necs ya’nî pis olsun, ilâc olarak kullanmak harâmdır. Fekat,
hastalığa iyi geleceği bilinir ise ve ondan başka ilâc yok ise, kullanılmasına
izn verilmişdir. Müctehid olmıyan müslimâna, (Mukallid)
denir. Mukallid olanların, müctehidin sözüne göre hareket etmesi
vâcibdir. Delîlini bilmese de, müctehide uyması lâzımdır). Mütercim fakîrin
anladığına göre, ölüm tehlükesi olduğu ve başka çâre bulunmadığı zemân, kadına
ve erkeğe kan vermek câiz olur. Müslimân kanı tercîh edilmelidir. Libya
hükûmetinin büyük müftîsi, Şeyh Tâhir-üz-Zâvî, fetvâsında diyor ki, (İslâm
dîni, sıhhati korumağı ve bedenin selâmetini emr etmekdedir. Hastaya kan
vermek, insânî vazîfedir. Çünki, hayâtı korumak, ba’zan kan verilmesine bağlı
olmakdadır. Kan vermek, süt kardeşliğe sebeb olmaz. Nikâhı bozmaz). Bu fetvâ,
Libyâda çıkan (Hedy-ül-islâmî) mecmû’asının
1973 Nisan sayısında yazılıdır].
Çocuğun, süt anası ve süt babası ile ve bunların anaları,
babaları ve kardeşleri ve çocukları ve her kuşakdan torunları ile evlenmesi,
ebedî harâmdır. Bunlarla neseb ile akrabâ olsaydı, yine evlenemezdi. Bu çocuğun
çocukları, bunun süt anası veyâ süt babası ile evlenemez. Çocuğun zevcesi,
çocuğun süt babası ile ve çocuğun zevci de, çocuğun süt anası ile evlenemez.
Aynı kadından emen oğlan ile kız, süt babaları başka olsa ve başka senelerde
emmiş olsalar bile, birbiri ile ve birbirlerinin çocukları ve torunları ile
evlenemez. (Dürer) kitâbının sâhibi
“rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Öz kardeşinin süt kızı ile evlenmek harâm
olduğu gibi, süt kardeşinin öz kızı ile ve süt kardeşinin süt kızı ile de evlenmek harâmdır). Bir adam, kendi
annesinden süt emen süt kardeşinin anası veyâ kız kardeşi ile
evlenebilir. Fekat, baba bir kardeşinin annesi ile evlenemez. Ya’nî bir kimse,
kendi öz kardeşinin yabancı kadından olan süt kardeşi ile evlenebilir. Bunun
gibi baba bir birâderinin, ana bir kız kardeşi ile de evlenebilir. Bir adam,
süt çocuğunun kız kardeşi ile evlenebilir. Fekat kendi çocuğunun ana bir
kardeşi ile evlenemez. Süt babanın diğer zevceleri ile evlenilmez ve süt oğul
zevceleri ile evlenilmez. Bu ikisi ile, neseb bakımından da evlenilmez. Süt
sebebi ile mahrem olanları şu beyt göstermekdedir:
Süt ana baba akrabâsının
hepsi,
süt çocuk evlâdı, zevc
veyâ zevcesi.
İhtikan, ya’nî kadın sütü ile lavman yapılmakla süt çocuğu
olmaz. Kadın sütü ile pişmiş yemeği yimekle de, süt çocuğu olmaz. Pişmemiş ise,
yarıdan çok olun-
ca,
süt çocuğu olur. İmâm-ı Şâfi’î “rahmetullahi teâlâ aleyh”, süt yarıdan az
olunca da, süt çocuğu olur dedi. Kadının sütü, çocuğun burnuna damlatılırsa,
süt çocuğu olur. Ölünün ve dokuz yaşına gelmiş kızın sütü ile de olur.
Süt emmek, mal ikrâr etmek gibi, evlenecek veyâ evli erkeğin
söylemesi ve sözünde ısrâr etmesi ile veyâ âdil iki erkeğin ve bir erkekle iki
kadının şâhid olmaları ile belli olur. Hâkim karârı ile veyâ anlaşarak
ayrılırlar. İki erkek âdil değillerse veyâ iki kadın veyâ bir erkekle bir kadın
yâhud yalnız âdil olan süt anne şâhid olmuş ise ve zevc tasdîk ederse, nikâh
fâsid olur, ayrılırlar [İbni Nüceym “rahmetullahi teâlâ aleyh”]. Birinci kısm,
ellialtıncı maddenin sonuna ve (İslâm Ahlâkı) kitâbının
484.cü sahîfesine bakınız!
Viran oluyor gönlüm senden ayrı kaldıkca,
sözlerinin tadını unutmam yaşadıkça.
Halâl et de hakkını, öleyim ben râhatca,
biçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Hasret, deryâlar gibi, kesdi yolumu
benim,
yıllarca ayrı kalsam, seni dâim
severim.
Uzak yerlere düşdüm, bu mu benim
kaderim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek
istiyor!
Sizden ayrı kalınca, uyduk hep nefsimize,
yanlış yollara düşdük, bilmem ne oldu bize.
Şeytân bakıp gülüyor, kararan kalbimize,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Rûhum çılgına döndü, göklere çıkdı
âhım,
sizden pek uzak düşdüm, nedir benim
günâhım?
Yüzü kara olmakdan, koru beni
Allahım!
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek
istiyor!
Doğar gelir inşâallah, gecelerin gündüzü,
garîblerin o zemân, gülecek hemen yüzü.
Odalarda kısıldı, mü’minin tekbîr sözü,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Pusu kurmuş hâinler, yollarımı
bekliyor,
süslü, tatlı sözlerle, sen, bu yoldan
dön diyor.
Îmândan haberi yok, aptal bir şey
bilmiyor,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek
istiyor!
Hiç uğraşma ey câhil, dönmem billâhi geri,
hedefim, maksadım hep, iyi yoldan ileri.
Çok uğraşdı dünyâda, senin gibi serserî,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Eserini görünce, önce kıymet
vermedim,
on altı yaşındaydım, kötü şeyler
söylerdim.
Rahmet saçdı Allahım, hakîkatı
öğrendim,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek
istiyor!
Bîçâre gönül sen de, durma çalış ilerle!
doğru yolu gösteren o zâta bak ibretle.
Sizi çok sevdiğimi, yazıyorum kalbime,
bîçâre gönlüm her an, sizi görmek istiyor!
Garib İhsân senin de, ağlıyan kalbin
var mı?
Onun seveni çokdur, feryâdını duyar
mı?
Engeller çelik olsa, insan bundan
korkar mı?
Bîçâre gönlüm her an, sizi görmek
istiyor!