(Talâk) kelimesi, lügatde, bağlı
birşeyi çözmek demekdir. Zevceyi boşamakda kullanılır. Ya’nî, nikâh bağını
çözmekdir. Boşanmak için konulmuş olan kelimeleri erkeğin zevcesine karşı
söylemesi ile talâk hâsıl olur. Bu kelimelerden birini söyler söylemez hâsıl
olan ayırmağa (Talâk-ı bâin) denir.
İddet zemânı geçdikden sonra hâsıl olan talâka, (Talâk-ı
ric’î) denir. Talâk olması için, önce sahîh olan nikâhın bulunması
lâzımdır. İslâm nikâhı bulunmıyan iki eş arasında talâk olmaz. Fâsid nikâhla
evli olanın talâk vermesi sahîh olmaz. Ric’î olsun, bâin olsun, üçden az olarak
boşanmış kadın, iddet zemânında iken ve birinin irtidâd etmesi ile olan feshde
iddet zemânında iken, tekrâr talâk verilebilir. Fekat ebedî feshde, meselâ üvey
oğlunu şehvetle öpen kadın ayrılınca, tekrâr talâk yapılamaz. (Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Zevc, vaty olunmuş
zevcesinin yanında iken, ona hitâben, (Sen benden boş ol), (Ben seni boşadım),
(Sen boşsun benden) gibi, (Sarîh) açık
olan, ya’nî yalnız boşamakda kullanılan bir sözü, şaka olarak veyâ şaşırarak da
söylediği anda, yanında değil ise, mektûb veyâ vekîli ile bildirince, ma’nâsını
bilmese dahî, bir talâk-ı ric’î vâkı’ olur. (Babanın evine git!), (Benden git,
murâdına er), (Örtün!), (Başını ört!), (Sen hürsün!), (Kendine koca ara!),
(Cehenneme git!), (Sen bana hınzır gibisin), (Senin zevcin değilim), (Ben
senden ayrıyım), (Sen benden bâinsin) gibi, başka yerlerde de kullanılan sözü,
boşamak niyyeti ile söyleyince, veyâ (Sen bana harâmsın) deyince, bir talâk-ı
bâin vâkı’ olur. Böyle, birkaç ma’nâda kullanılan kelimelere, (Kinâye) denir. Boşamak kelimesi sarîhdir.
Bırakmak, terk etmek kelimeleri, kinâye iseler de, boşamak için kullanılmaları
âdet olduğundan sarîhdirler. Zevcesinin babasına, (Ben senin kızını istemem,
kime ister ise varsın) dese ve zevcesi gezmek için izn istedikde, (Ben seni ip
ile bağlamadım. Boşsun, git) dese veyâ (Aramızda nikâh yokdur) veyâ (Senden
geçdim) veyâ (İstediğin yere gidersin. Bana avret olmazsın) veyâ (Sana dört yol
açıkdır. Hangi yolu ister isen anı tut) veyâ (Var yıkıl git) veyâ (Artık ben
seni istemem. Babanın evine git!), yâhud (Seni boşamak istiyorum) gibi şeyler
söylese, boşamak niyyet etmedikce, talâk olmaz. (Şart olsun), (Dilediğini yap!) sözleri, boşamak ma’nasına kullanılan
yerlerde, zevcesine böyle söyleyince, niyyet etmese dahî, bir bâin talâk
olur. Zevcesine, anam, kızım, kardeşim demekle talâk olmaz. (Şimdiden sonra
anam yâhud kızkardeşim ol) demek, bir talâk-ı bâin olur.
Vaty olunmuş zevceye sarîh sözle yapılan talâk, niyyet etse
dahî, çirkinlik, çokluk bildiren kelime
eklenmedikce bâin olmaz. Ric’î talâkda zevc, iddet zemânı içinde, söz ile veyâ
fi’len, eski nikâha rücû’ edebilir. Ya’nî, zevce istemese dahî, nikâh yapmadan
evliliğe devâm eder. Şâhid lâzım olmaz ise de, iki âdil şâhide haber vermesi,
müstehab olur. Ric’î talâk iddeti zemânında zevc, zevcesinin odasına girebilir.
Zevce süslenebilir. Bâin talâk iddetinde, zevcesinin odasına giremez. Zevce
süslenemez. Yeniden nikâh lâzımdır.
Ric’î veyâ bâin talâkda, aded söylemedikce veyâ parmakları
ile işâret etmedikce, bir talâk vâkı’ olur. Üç veyâ fazla sayı söylerse, üç
talâk ile boşamış olur. (Bedenimdeki kıllar adedince) veyâ (Denizdeki balıklar
adedince) yâhud (Gökdeki yıldızlar kadar) deyince, talâk-ı selâse olur.
Avucunun kılı kadar veyâ balık bulunmıyan havuzu göstererek, (Şu havuzdaki balıklar adedince benden boş ol!) derse, bir
talâk-ı ric’î olur).
Talâk veren erkeğin âkıl, bâlig ve uyanık olması lâzımdır.
Kölenin, serhoşun, kâfirin, hastanın ve tehdîd edilen kimsenin sözü ile veyâ
mektûbu ile talâk vâkı’ olur. Mektûb zevcenin
eline vardığı ânda, boş olur. Delinin, çocuğun, bunağın, baygının, uyuyanın ve hastalıkla
ve kızarak dalgın olanın söylemesi ile talâk olmaz. Kızarak dalgın olmak,
söylediğini bilmemek demekdir. Bu da iki dürlü olur: Ma’nâsını bilmeden, kasd
ve arzû etmeden söyleyince, talâk vâkı’ olmaz. Ma’nâsını bi-
lerek
ve istiyerek söyleyip, sonra söylediğini bilmemek, hâtırlamamakdır. Bu sözünü
iki şâhid işitip, sonra söylerlerse, talâk vâkı’ olur.
Hiç vaty veyâ halvet olunmamış zevce, bir kerre boşanınca,
bâin olur. Zevcin buna hemen nısf mehr vermesi lâzım olur ve iddet beklemez.
Boşandığı gün bile, başkası ile evlenebilir.
Fesh etmek ve eşlerden birinin mürted olması ile hâkimin
ayırması, talâk değildir. Bunlar fesh olur. [İkinci kısm, onbeşinci maddeyi
okuyunuz!].
Yaşlı, çirkin kadını boşamak mubâhdır. Ya’nî, günâh
değildir. Zevcine veyâ başkalarına dili ile, hareketleri ile sıkıntı veren,
herhangibir farzı yapmıyan, meselâ farz nemâzları kılmıyan, fuhş şübhe olunan
kadını boşamak müstehabdır. Farzı yapmıyan kadını boşamamak günâh değildir.
Evlilik vazîfesini yapamıyan, meselâ sihr yapılmış, cimâ’dan âciz olan erkeğin
zevcesi ayrılmak isterse, bunu boşaması vâcib olur. 567. ci sahîfeye bakınız!
Zevceyi bid’at üzere boşamak harâmdır.
Hangi lisânda olursa olsun, yalnız boşamakda kullanılan sözlere,
(Sarîh) açık söz denir. Zevcesine karşı,
(Seni boşadım), (Sen bana harâmsın) gibi sarîh söz söyleyince veyâ yazınca,
niyyet etmese bile, bir talâk olur. Birincisi ric’î, ikincisi bâin olur. Erkek,
başka şehrde olan zevcesine, (Mektûbu alınca benden boş ol!) yazarsa, mektûbu
okuyunca boş olur. İki, üç derse veyâ demeyip niyyet ederse, iki veyâ üç talâk
olur. Hem boşamada, hem başka yerde kullanılan sözlere, (Kinâye) söz denir. Kinâye söyleyince, boşamağa
niyyet etdi ise veyâ öfkeli ise bir bâin talâk ile boşamış olur. Talâk
verirken, inşâallah eklerse, talâk olmaz. Niyyet etmekle, mehrini vermekle boş
olmaz.
Boşamak, yalnız islâmiyyetin izn verdiği sebeblerle olur.
Böyle sebeble boşamakda sünnet, vaty olunmuş zevceye hayzdan temizlendiği
zemânda, vatydan önce, bir talâk vermekdir. Ya’nî, (Seni tatlîk etdim) veyâ
(Seni boşadım) denir. Veyâ yazılır. Niyyet etmese, ma’nâsını bilmese de, bu
açık söz ve yazı ile boşanır. Böyle boşayınca, bir (Ric’î
talâk) olur. Ric’î talâkda nikâh büsbütün bozulmaz. Bu kadını, dört
mezhebde de, iddet zemânı içinde, yeni bir nikâha lüzûm olmadan tekrâr
alabilir. Tekrâr almak için, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde, şâhide lüzûm
olmadan, (Önceki nikâha rücû’ etdim), (Önceki nikâha döndüm) demesi yetişir.
Yâhud, önceki nikâha dönmek niyyeti ile öpmesi veyâ vaty etmesi yâhud şehvetle
elinden tutması da yetişir. Nikâh tâzelenmiş olur. İmâm-ı Şâfi’î ve Ahmed bin
Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ise, iki şâhid yanında, (Önceki nikâha
rücû’ etdim) demesi lâzımdır. Fekat, velînin bulunması ve izn vermesi lâzım
değildir, dedi.
Hür olan zevcesine, ric’î veyâ bâin üç talâk verirse, ya’nî
başka başka üç zemânda birer kerre boşarsa veyâ bir def’a, (Üç kerre boşadım)
derse, eski nikâh büsbütün bozulur. Bu kadını tekrâr alabilmek için, hulle
lâzım olur. Bir kadın her nev’, iddet zemânı
içinde, hiç kimse ile evlenemez. (Hulle) demek,
kadın başka erkekle nikâhlanıp, düğün olup, vaty olup, o erkek de
boşayıp ve bundan sonra, tekrâr iddet zemânı geçmek demekdir. Ancak bundan
sonra, birinci kocası ve ancak yeni bir nikâh ile tekrâr alabilir. Bu ise, bir
erkek için zilletdir, aşağılıkdır. Allahü teâlâ, erkeklere boşamak hakkını
verdi ise de, bu hakkı gelişi güzel kullanmamaları ve kadınlar, erkeklerin
elinde oyuncak olmamaları için, erkeklere bu hulle zilletini yüklemişdir. Hulle
korkusundan müslimân bir erkek, talâk lâfını ağzına bile alamaz. Âile arasında
boşanmak lâfı, şakası olamaz.
İbni Âbidîn diyor ki, (Hulle lâzım olması için, dört
mezhebde de, zevc ile zevce arasındaki nikâhın kendi mezhebine göre sahîh
olması lâzımdır. Fâsid olan nikâhda, üç kerre boşayınca, dört mezhebde de,
hulle lâzım olmaz. Meselâ, nikâh yapılırken, kızın velîsi bulunmayıp yalnız kız
kabûl etmiş ise, yâhud nikâh kelimesi söylemeyip, meselâ hibe etdim denilmiş
ise, yâhud iki şâhid fâsık iseler, ya’nî fâsık oldukları biliniyorsa, Şâfi’î
mezhebi taklîd edilir. Şâfi’î mezhebine göre, bunların mevcûd nikâhları fâsid
olduğu için, talâkları da sahîh olmaz. Hulleye lüzûm
olmadan,
Şâfi’î mezhebine uygun olarak yeniden nikâh yapmaları câiz olur. Şâfi’î
mezhebini taklîde başladıkları ânda eski nikâhları bâtıl olur. Şâfi’î mezhebini
taklîde başlamadan önce nikâhları bâtıl olmaz. Önceki evliliklerinin harâm
olmadığı ve mevcûd çocukları habîs olmadıkları (Bezzâziyye)
fetvâsında da yazılıdır. Nitekim, niyyet etmeden aldığı abdest ile
öğleyi kılan hanefînin nemâzı sahîh olur. İkindiden sonra, Şâfi’î mezhebini
taklîde başlarsa, niyyet ederek yeniden abdest alması lâzım olur ise de, öğle
nemâzını kazâ etmesi lâzım olmaz).
Bir kimsenin, boşamağı ve köle âzâd etmeği (Temlîk) etmesi, ya’nî mülke ve sebebi mülke
bağlaması, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde câizdir. İmâm-ı Şâfi’î ve Ahmed bin
Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ise, câiz değildir dedi.
(Mecmû’a-i Zühdiyye) kitâbında diyor ki,
talâk, ipi çözmek demekdir. Bâin olan talâkda
nikâh derhâl bozulur. Böyle boşanmada, erkek, iddet içinde nikâhı tâzeleyemez. Kadınla
bir araya gelemez. Ric’î talâkda nikâh, iddet zemânı bitince bozulur. Zevc ve
zevceden biri mürted olursa, nikâh fesh olur ki, buna talâk denmez. İslâmiyyete
uymıyan, kötü huylu olan kadını boşamak câiz ise de, iyi kadını keyf için
boşamağı, Allahü teâlâ beğenmez. Bir def’ada üç kerre talâk vermeğe, (Bid’at
talâk) denir. Özrsüz üç talâkla boşamak harâmdır. Her talâkda iddet zemânı
geçinceye kadar, erkeğin kadına nafaka [ev kirâsı, yiyecek, giyecek] vermesi
farzdır. Bu zemânda, kadın başka erkekle evlenemez. Serhoşun ve işkence ile
cebr olunan kimsenin ve şaka olarak söyliyenin sözü ile de kadın boşanmış olur.
Cebr ile yazdırılan talâk mektûbu ile vâki’ olan talâkdan vazgeçilebilir.
Serhoş iken ve şaka olarak yazılan mektûbla ise, boşanır. Şâfi’î mezhebinde,
serhoşun sözü ile, talâk vâkı’ olmaz.
Maraz-ı mevtinde iken zevcesini bâin olarak boşarsa ve
zevcesi bunu istemiyerek kabûl edip mehr-i müeccelini alırsa, kadın iddet
içinde iken hasta ölürse, kadın, bunun mîrâsına vâris olur. Fekat, talâkı kadın
istemiş olup ve bâin olarak veyâ üç talâkla boşamış ise veyâ kadına, istediğini
yapacağım deyip, o da, beni boşa demiş ise, iddet içinde ölse de, vâris olamaz.
Halvet olsun olmasın, hiç vaty olunmamış zevcesine, (Seni
boşadım) derse veyâ vatydan sonra (Sen bâin olarak boşsun) veyâ (Sen elbette
boşsun), (Benden çok uzaksın) derse veyâ (Çirkin talâk, şeytân talâkı, bid’at
talâkı, en kötü talâk, dağ gibi talâk, şiddetli talâk) ve benzerleri gibi
çokluk bildiren kelimelerle boşarsa, bir (Talâk-ı
bâin) ile boşamış olur. Bâin, ayırıcı demekdir. Bunları söylerken
iki veyâ üç niyyet ederse, iki veyâ üç kerre, (Üç kerre boşsun) deyince, üç kerre
bâin boşamış olur. (Ben senden boşum) veyâ (Senden çok uzağım) demekle talâk
olmaz. Çünki, kadına talâk verilir. Ya’nî nikâh bağının kadına olan ucu
çözülür, erkeğe olanı çözülmez. Fekat, (Ben senden bâinim) veyâ (Sana harâmım)
der ve niyyet ederse, bâin boşamış olur.
(Ben sana zevc değilim) veyâ (Sen bana zevce değilsin) dese,
yâhud kadın (Sen bana zevc değilsin) deyip de, erkek (Evet) dese, talâk niyyeti
yoksa, boş olmaz. (Senin zevcen var mı?) diye sorulunca (Yok) dese, talâk
olmaz. Fâsid olan nikâhın talâkı olmaz. O kadını, sonra sahîh nikâhla alabilir.
Zevcesinin veyâ başkasının mal vermesi şartı ile boşamak câizdir ve talâk-ı
bâin olur.
Erkeğin talâk hakkını başkasına bırakması üç dürlü
olur:
1 - Tefvîd: Buna Temlîk de denir. Talâkı zevcenin mülküne
bağlamakdır. Zevc, zevcesine (İşin, senin elinde olsun) veyâ (Kendini sen boşa)
yâhud (Diler isen boşsun) gibi üç cümleden
birini söylemesi ile olur. Kadın, ancak o meclisde kendisini boşayabilir. Erkek,
sözünden vaz geçemez. Kadın, erkeği boşayamaz. Kendisine boşanmak hakkı verilen
kadın, erkeğine, (Seni boşadım) derse, boşanmaz. (Kendimi boşadım) demesi lâzımdır. (Ni’met-i
islâm)da diyor ki, (Tefvîd, zevcenin arzûsuna bırakılarak, (Ne zemân
istersen) ilâve edilirse, o meclise mahsûs olmaz. Zevce, istediği zemân,
kendini boşayabilir. Bir kadın, kendini bir erkeğe ni-
kâh
ederken, (Ne vakt istersem, kendimi senden boşamak üzere...) diyerek, şart
ederse, erkek de, nikâh yapılırken, bu şartı kabûl etdim derse, böyle şartlı
nikâh sahîh olur ve kadın da boşanmak hakkına mâlik olur. Kadının yapacağı
talâkın bâin veyâ ric’î olması, zevcin sözüne bağlıdır. (Kendini dile!) yâhud
(Senin işin kendi elinde olsun!) gibi kinâye söyleyip, talâk olmasını niyyet
edince, bâin talâkı tefvîd etmiş olur. (Kendini boşa!) deyip, bâin olmasını
niyyet etmezse, ric’î olur. (Sen ne vakt
ister isen) yâhud (İstediğin vakt benden boşsun) demek de, kadının
arzûsuna bırakılan tefvîd olup, zevce (Ben talâk hakkı istemem) dese de,
hakkını red etmiş olmaz. O meclise mahsûs olmayıp, dilediği zemânlarda, bir
ric’î talâk ile kendini boşayabilir. Talâk, bildirilmiş olan zemânda başlar.
Bildirilen yerde başlamayıp, söylendiği anda, hemen vâkı’ olur). (Kâdıhân) fetvâsında diyor ki, (Ebülleys-i
Semerkandî buyurdu ki, erkek nikâh yaparken, (Boşanmak senin elinde olmak
üzere, seni nikâh etdim) derse, nikâh sahîh olup, boşanmak hakkı kadının elinde
olmaz. Fekat, önce kadın, (İstediğim zemân, boşanmaklığım elimde olmak üzere
sana nikâhlandım) der, erkek de, kabûl etdim derse, hem nikâh sahîh olur, hem
de, boşanmak kadının elinde olur. Çünki, önce erkek söyleyince, tefvîd nikâhdan
evvel olup, sahîh olmıyor. Önce kadın söyleyip erkek kabûl edince, tefvîd
nikâhdan sonra olup, ikisi de sahîh oluyor. Ya’nî, erkek kabûl etdim deyince,
kadının söylediklerini tekrâr etmiş olup, bunu kabûl etdiğini bildirmiş oluyor.
Böylece nikâhdan sonra tefvîd yapmış oluyor).
2 - Tevkîl etmekdir. Kadına, kendini boşamak için seni
vekîl etdim demesidir. Kadın, vekîl kaldıkca, kendini boşayabilir. Erkek, vaz
geçince, azl edebilir.
3 - Temlîk haberini, başkası ile veyâ mektûbla, zevceye
ulaşdırmakdır. Zevce, haberi aldığı meclisde, kendini boşayabilir.
Talâkı bir sebebe bağlamak - Şart olan sebeb, devâmlı
mevcûd olmamalı, yapılması ve yapılmaması câiz olmalıdır. Şartın, imkânsız şey
olmaması da lâzımdır. Mülk olmıyan belli bir şey, şart olamaz. Meselâ, bir
kadına, (Seni nikâh edersem, sen boşsun!) denemez. Çünki, kadın henüz nikâhında
değildir. [Birinci kısmda, yemîn bahsine bakınız!].
(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Talâkı
şarta bağlamak, talâk üzerine yemîn etmek demekdir. Şart hâsıl olmadıkça, talâk
vâkı’ olmaz. (Rakı içersem zevcem boş olsun!) diyen, bir kerre içince, zevcesi
bir ric’î talâk ile boş olur. Söylerken, bâin olmasını niyyet etmiş ise yâhud,
(İçersem halâlim harâm olsun) demiş ise, bâin talâk ile boş olur. (Filân işi
işler isem [veyâ isen], benden üç talâk ile boş ol) deyince, bunun çâresi,
zevcesine bir talâk verip, iddet zemânı temâm oldukdan sonra, o işi işlemek ve
sonra onu tezvîc etmekdir. O işi tekrâr yaparsa, talâk vâkı’ olmaz. (Her
yapdığım zemân) derse, her yapdığında boş olur. Yâhud, talâkdan sonra yapmayıp,
ikinci nikâhdan sonra yaparsa, yine boş olur. Şarta bağlı talâk veren, bundan
vazgeçemez.)
(Mevkûfât)da diyor ki: Talâk üç
dürlüdür. En iyisi, kadının temiz olduğu zemânda, cimâ’ yapmadan önce, bir talâk verilir. İddet bitinceye kadar, bir dahâ
verilmez. Üç kerre boşamak için, iddet içindeki her üç temizlikde, birer
talâk vermek sünnetdir. Mâlikî mezhebinde, üç kerre boşamak da câiz değildir.
İbni Âbidînde diyor ki, (Bir temizlik içinde, bir sözle üç
kerre veyâ ayrı ayrı üç kerre yâhud bir sözle iki kerre veyâ ayrı ayrı iki
kerre boşamak veyâ temizlik zemânında vatydan sonra veyâ hayz zemânında bir
kerre boşamak da bid’atdir. Ya’nî harâmdır. Hayz zemânında boşayan, günâhdan
kurtulmak için rücû’ etmeli, temizlenince, isterse tekrâr boşamalıdır. Nifâs
da, hayz gibidir. Bâin olarak boşamak her zemân bid’atdir. Hazret-i Ömerin
hilâfetinden iki sene geçinceye kadar, (üç kerre boşadım) demekle bir talâk olurdu. Fekat üç talâk olmaz diyen hiç
yokdu. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin çoğu ve din imâmlarının hepsi, üç
talâk olacağını bildirdiler. Üç talâk vâkı’ olacağını bildiren hadîs-i
şerîfler, (Feth-ul-kadîr)de
yazılıdır.
Hazret-i Ömer, üç talâk olacağını bildirdiği zemân, hiçbir sahâbî i’tirâz
etmedi. Bu da, bir talâk olduğunu nesh eden hadîs-i şerîfi öğrendiklerini veyâ
o hükmün o zemân için olduğunu bildiklerini göstermekdedir. Bunun için, bir
talâk olur diyenlere ehemmiyyet vermemelidir. Çünki, bu iş ictihâd yeri
değildir. Hilâf olmuş ise de, ihtilâf yokdur).
Üç talâkdan aşağı olup, bâin olmıyan boşamağa, (Talâk-ı ric’î) denir. Boşarken şiddetli derse,
bâin derse, mal karşılığı boşarsa, (Talâk-ı bâin) olur.
Ric’î olan talâkda, iddet zemânı bitince, talâk-ı bâin olur. Ya’nî, nikâh
bozulur. İddetden sonra, bu kadınla yeniden evlenebilir. İster ric’î, ister
bâin olsun, üç def’a boşanan ve iddet zemânı bitmiş olan kadını, hullesiz,
tekrâr almak câiz değildir. Hulle ile almak câizdir. Boşanmış bir kadını, hulle
için başkasının alması tahrîmen mekrûhdur.
Mehr-i mislden az mehr ile evlenen kadını, velîsi hâkimle
ayırabilir. Düğünden veyâ halvetden önce boşarsa veyâ kendi mürted olur veyâ
zevcesinin anasını, kızını öperse, firkat olup, kadına mehrin yarısını vermesi
lâzım olur. Kadının mürted olması veyâ üvey oğlunu şehvetle öpmesi gibi,
zevcenin sebeb olduğu ayrılmalarda, mehrin hepsi sâkıt olur. Vermiş ise, zevc
hepsini geri alır.
Îlâ - Zevcesine, dört ay veyâ
dahâ çok zemân veyâ zemân söylemiyerek, (Sana yaklaşmıyacağım) diye yemîn
etmekdir. Dört ay içinde vaty olmazsa, bir talâk-ı bâin ile boşanırlar. Dört
aydan az zemân için yemîn edince, îlâ olmaz. Dört ay içinde, yemîni bozarsa,
zevcesi boş olmaz. Yemîn keffâreti verir. Bâin olarak bir kerre boş olan
kadını, iddet bitince, yeniden nikâh edebilir. Nikâh ederse, îlâ da avdet eder.
Böylece, üçüncü nikâhda da, yemînini bozmazsa, kadın (Talâk-ı selâse) ile boş olup, artık hullesiz alamaz.
Hul’ - Mal karşılığı boşamak
olup câizdir. Mehrden çok istemek mekrûhdur. Hul’ edince, bir bâin talâk vâkı’
olur.
Zıhâr - Erkeğin, zevcesini veyâ yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu,
mahreminin bakması harâm
olan yerine benzetmesidir. (Senin başın anamın sırtı gibidir) demek veyâ (Sen
bana teyzemin uyluğu gibisin) demek gibi. Keffâret yapmadıkca, zevcesine
sarılması, öpmesi ve vaty harâm olur. Zıhâr keffâreti, oruc keffâreti gibidir.
Li’ân - Zevcesine, ey zânî veyâ
türkçesini söylese veyâ bu çocuk benden değildir dese, zevcesi hâkimden li’ân
isterse, hâkim, li’ân yapılmasını emr eder. Zevce, li’ân etmekden çekinirse,
li’ân edinceye veyâ zevcin sözünü tasdîk edinceye kadar habs olunur. Tasdîk
ederse, zevceye zinâ haddi vurulmaz. Zevc, sözünü geri alıncıya veyâ li’ân
yapıncıya kadar habs olunur. Sözü geri alırsa, kazf haddi vurulur. Kazf haddi
seksen sopadır. Li’ân yapmak için, önce erkek, (Sözüm doğrudur) diye yemîn
eder. Dört kerre tekrâr eder. Beşincisinde, (Yalan söyliyorsam, Allahın la’neti
benim üzerime olsun) der. Sonra kadın, dört def’a (Allah şâhid olsun ki, bu
adam bana zânî demekle, yalan söyledi) diye yemîn eder. Beşincisinde, (Doğru
söyledi ise, Allahın gadabı benim üzerime olsun) der. Sonra hâkim, bunları bir
talâk-ı bâin ile ayırır. Li’ân yapıldıkdan sonra, adam sözünden dönerek veyâ
başka bir afîf kadını kazf ederek had vurulmadıkca, bu kadınla tekrâr hiçbir
zemân nikâhlanamaz.
İddet - Talâkdan veyâ feshden
veyâ kocası öldükden sonra, vaty veyâ halvet olunmuş zevcenin yeniden evlenmesi
harâm olan zemândır. Hanefî ve Hanbelî mezheblerinde,
ilk temizlik başından, üçüncü hayzın sonuna kadar olan zemândır. Şâfi’î ve
Mâlikî mezheblerinde, üç temizlik geçinceye kadardır. Hayz görmiyorsa, talâk
için üç ay, ölüm için dört ay on gündür. İddetin sonu kadının yemîn etmesi ile
anlaşılır. Fekat altmış günden az olamaz. Hâmile kadının iddeti, çocuğu olunca
temâm olur. Bâin talâk ve ölüm iddetlerinde, kadın süslenmez ve koku sürünmez.
Her çeşid iddetde bulunan kadını nikâhlamağa tâlib olunmaz. Talâk iddetinde, gece
ve gündüz evden çıkmaz. Evden çıkarsa nafaka alamaz. Ölüm iddetinde, nafa-
ka
verilmez. Kadın, zevcin evinde iddet bekler. Bâin talâkda, fâsık zevc, eve
sokulmaz. Üçden az bâin talâkda iddetden sonra, yeni bir nikâhla tekrâr
alabilir.
Hıdâne - Ayrılıkda, çocuğu
yetişdirmek, başkası ile evli olmayan ananın hakkıdır. Anadan sonra, anne
anneye, sonra baba anneye verilir. Bundan sonra kız kardeşe, sonra teyzeye verilir. Çocuk kimde olursa olsun,
nafakasını babası verir. Kadın fakîr ise, çocukla birlikde yiyebilir.
Babası yoksa, çocuğun malından sarf edilir. Malı da yoksa, kendilerinin
teberru’ etmeleri vâcib olur. Malı olmıyan yetîm kıza, anası ücret ile, halası
parasız bakmak isterse, halasına verilir. Küçük kızı, başkası ile evli anası ve
anasının teyzesi ve halası isteseler, hıdânesi için anasının teyzesine verilir.
Oğlan yedi yaşına gelince, kız bâliga olunca, babasına zorla verilir. Babası
yoksa, fâsık olmıyan asabeleri alabilir.
TENBÎH - Erkek, nişan için
gönderdiğim şeyler mehr idi dese, kadın ise, hediyye idi dese, yinecek şeyler
hediyye olur. Başka şeyler, mehr olur. Kızın babasının veyâ akrabâsının, nikâha veyâ kızı vermeğe râzı
olmaları için dâmâddan istedikleri para veyâ mal, rüşvet olur. Dâmâd,
verdiklerini düğünden sonra, onlardan geri alabilir. Kendiliğinden düğün
masrafı verirse, câiz olur. Verdiği, kız için sarf edilir. Bir kimse, kızına
düğünlük verdiğini geri alamaz.
Evlenmek istiyen bir erkeğin, nikâhın ehemmiyyetini, nasıl
yapılacağını, alacağı kızı seçerken nelere dikkat etmek lâzım olduğunu ve
zevcesine, çocuklarına ve akrabâsına karşı vazîfelerini, önceden öğrenmesi
lâzımdır. Bunları öğrenmek için, Muhammed bin Kutbüddîn İznîkînin (Mürşid-ül-müteehhilîn) ve (Mürşid-ün-nisâ) kitâblarını okuması çok
fâidelidir.
Zevceye karşı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlış
hareketlerine, akla uymıyan sözlerine ve işlerine sabr etmelidir. Onunla tatlı
konuşmalı. Onun seviyyesine ve aklına uymalıdır. Onunla şakalaşmalı,
oynamalıdır. Yimede, giyinmede, gücü yetdiği kadar eli açık olmalıdır. Dinde,
müslimânlıkda, kadınların bilmesi farz olan şeyleri, elbette öğretmeli,
islâmiyyete uyan, doğru din adamlarının yazmış olduğu ilmihâl kitâbı alıp,
okutmalıdır. Çok zevcesi olan, aralarında adâlet, eşitlik yapmalıdır. Bunların
hepsi sünnetdir. Zevcenin giyinmesinde, evden dışarı çıkmasında, çok sıkı
davranmamalı ve başı boş da bırakmamalıdır. Kendini ve zevcesini şübheye,
iftirâya düşürecek hâllerden sakınmağa çok önem vermelidir. Zevceyi, yabancı
erkeklerin bulunduğu yerlere göndermemeli, yabancıları görmesine mâni’
olmalıdır. Ev işleri ile vakt geçirmesi, onun zevkı olmalıdır. Ona sert
davranmamalıdır. Şaka olarak da, kızgın olunca da, hiçbir zemân boşamak,
ayrılmak lâfını ağza almamalı, bir def’a dahâ evlenmek lâfı etmemelidir.
Hayâlin önümde, parlak ay gibi,
zulmeti gideren mehtâba benzer,
bu âlem görünür bir serây gibi, ışık olmayınca, zindâna benzer!
Bu sesler yabancı, özler
yabancı, bakışlar yabancı, gözler yabancı;
dudaklar gülse de, ma’nâ yabancı, gördüğüm rü’yâlar, bir zanna benzer!
Güllerin başkadır, ateşin
başka, aşkınla tutuşan, bülbülün başka;
şu elin güzeli değmiyor aşka, bir güzel görmedim, cânâna benzer!
Bakdıkca yakından güneş
yüzüne, dahâ çok inandım tatlı sözüne,
şifâsın, rûhumun üzüntüsüne, sohbetin her derde dermâna benzer!
Ayrılık yakıyor gece ve
gündüz, geceden karanlık oluyor gündüz,
bu yıl da gurbetde geçen
ömrümüz, cefâsı bitmiyen, devrâna benzer!