36 - İSLÂMİYYETDE TALÂK

 (Talâk) kelimesi, lügatde, bağlı birşeyi çözmek demekdir. Zevceyi boşamakda kullanılır. Ya’nî, nikâh bağını çözmekdir. Boşanmak için konulmuş olan kelimeleri erkeğin zevcesine karşı söylemesi ile talâk hâsıl olur. Bu kelimelerden birini söyler söylemez hâsıl olan ayırmağa (Talâk-ı bâin) denir. İddet zemânı geçdikden sonra hâsıl olan talâka, (Talâk-ı ric’î) denir. Talâk olması için, önce sahîh olan nikâhın bulunması lâzımdır. İslâm nikâhı bulunmıyan iki eş arasında talâk olmaz. Fâsid nikâhla evli olanın talâk vermesi sahîh olmaz. Ric’î olsun, bâin olsun, üçden az olarak boşanmış kadın, iddet zemânında iken ve birinin irtidâd etmesi ile olan feshde iddet zemânında iken, tekrâr talâk verilebilir. Fekat ebedî feshde, meselâ üvey oğlunu şehvetle öpen kadın ayrılınca, tekrâr talâk yapılamaz. (Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Zevc, vaty olunmuş zevcesinin yanında iken, ona hitâben, (Sen benden boş ol), (Ben seni boşadım), (Sen boşsun benden) gibi, (Sarîh) açık olan, ya’nî yalnız boşamakda kullanılan bir sözü, şaka olarak veyâ şaşırarak da söylediği anda, yanında değil ise, mektûb veyâ vekîli ile bildirince, ma’nâsını bilmese dahî, bir talâk-ı ric’î vâkı’ olur. (Babanın evine git!), (Benden git, murâdına er), (Örtün!), (Başını ört!), (Sen hürsün!), (Kendine koca ara!), (Cehenneme git!), (Sen bana hınzır gibisin), (Senin zevcin değilim), (Ben senden ayrıyım), (Sen benden bâinsin) gibi, başka yerlerde de kullanılan sözü, boşamak niyyeti ile söyleyince, veyâ (Sen bana harâmsın) deyince, bir talâk-ı bâin vâkı’ olur. Böyle, birkaç ma’nâda kullanılan kelimelere, (Kinâye) denir. Boşamak kelimesi sarîhdir. Bırakmak, terk etmek kelimeleri, kinâye iseler de, boşamak için kullanılmaları âdet olduğundan sarîhdirler. Zevcesinin babasına, (Ben senin kızını istemem, kime ister ise varsın) dese ve zevcesi gezmek için izn istedikde, (Ben seni ip ile bağlamadım. Boşsun, git) dese veyâ (Aramızda nikâh yokdur) veyâ (Senden geçdim) veyâ (İstediğin yere gidersin. Bana avret olmazsın) veyâ (Sana dört yol açıkdır. Hangi yolu ister isen anı tut) veyâ (Var yıkıl git) veyâ (Artık ben seni istemem. Babanın evine git!), yâhud (Seni boşamak istiyorum) gibi şeyler söylese, boşamak niyyet etmedikce, talâk olmaz. (Şart olsun), (Dilediğini yap!) sözleri, boşamak ma’nasına kullanılan yerlerde, zevcesine böyle söyleyince, niyyet etmese dahî, bir bâin talâk olur. Zevcesine, anam, kızım, kardeşim demekle talâk olmaz. (Şimdiden sonra anam yâhud kızkardeşim ol) demek, bir talâk-ı bâin olur.

Vaty olunmuş zevceye sarîh sözle yapılan talâk, niyyet etse dahî, çirkinlik, çokluk bildiren kelime eklenmedikce bâin olmaz. Ric’î talâkda zevc, iddet zemânı içinde, söz ile veyâ fi’len, eski nikâha rücû’ edebilir. Ya’nî, zevce istemese dahî, nikâh yapmadan evliliğe devâm eder. Şâhid lâzım olmaz ise de, iki âdil şâhide haber vermesi, müstehab olur. Ric’î talâk iddeti zemânında zevc, zevcesinin odasına girebilir. Zevce süslenebilir. Bâin talâk iddetinde, zevcesinin odasına giremez. Zevce süslenemez. Yeniden nikâh lâzımdır.

Ric’î veyâ bâin talâkda, aded söylemedikce veyâ parmakları ile işâret etmedikce, bir talâk vâkı’ olur. Üç veyâ fazla sayı söylerse, üç talâk ile boşamış olur. (Bedenimdeki kıllar adedince) veyâ (Denizdeki balıklar adedince) yâhud (Gökdeki yıldızlar kadar) deyince, talâk-ı selâse olur. Avucunun kılı kadar veyâ balık bulunmıyan havuzu göstererek, (Şu havuzdaki balıklar adedince benden boş ol!) derse, bir talâk-ı ric’î olur).

Talâk veren erkeğin âkıl, bâlig ve uyanık olması lâzımdır. Kölenin, serhoşun, kâfirin, hastanın ve tehdîd edilen kimsenin sözü ile veyâ mektûbu ile talâk vâkı’ olur. Mektûb zevcenin eline vardığı ânda, boş olur. Delinin, çocuğun, bunağın, baygının, uyuyanın ve hastalıkla ve kızarak dalgın olanın söylemesi ile talâk olmaz. Kızarak dalgın olmak, söylediğini bilmemek demekdir. Bu da iki dürlü olur: Ma’nâsını bilmeden, kasd ve arzû etmeden söyleyince, talâk vâkı’ olmaz. Ma’nâsını bi-

-580-

lerek ve istiyerek söyleyip, sonra söylediğini bilmemek, hâtırlamamakdır. Bu sözünü iki şâhid işitip, sonra söylerlerse, talâk vâkı’ olur.

Hiç vaty veyâ halvet olunmamış zevce, bir kerre boşanınca, bâin olur. Zevcin buna hemen nısf mehr vermesi lâzım olur ve iddet beklemez. Boşandığı gün bile, başkası ile evlenebilir.

Fesh etmek ve eşlerden birinin mürted olması ile hâkimin ayırması, talâk değildir. Bunlar fesh olur. [İkinci kısm, onbeşinci maddeyi okuyunuz!].

Yaşlı, çirkin kadını boşamak mubâhdır. Ya’nî, günâh değildir. Zevcine veyâ başkalarına dili ile, hareketleri ile sıkıntı veren, herhangibir farzı yapmıyan, meselâ farz nemâzları kılmıyan, fuhş şübhe olunan kadını boşamak müstehabdır. Farzı yapmıyan kadını boşamamak günâh değildir. Evlilik vazîfesini yapamıyan, meselâ sihr yapılmış, cimâ’dan âciz olan erkeğin zevcesi ayrılmak isterse, bunu boşaması vâcib olur. 567. ci sahîfeye bakınız! Zevceyi bid’at üzere boşamak harâmdır.

Hangi lisânda olursa olsun, yalnız boşamakda kullanılan sözlere, (Sarîh) açık söz denir. Zevcesine karşı, (Seni boşadım), (Sen bana harâmsın) gibi sarîh söz söyleyince veyâ yazınca, niyyet etmese bile, bir talâk olur. Birincisi ric’î, ikincisi bâin olur. Erkek, başka şehrde olan zevcesine, (Mektûbu alınca benden boş ol!) yazarsa, mektûbu okuyunca boş olur. İki, üç derse veyâ demeyip niyyet ederse, iki veyâ üç talâk olur. Hem boşamada, hem başka yerde kullanılan sözlere, (Kinâye) söz denir. Kinâye söyleyince, boşamağa niyyet etdi ise veyâ öfkeli ise bir bâin talâk ile boşamış olur. Talâk verirken, inşâallah eklerse, talâk olmaz. Niyyet etmekle, mehrini vermekle boş olmaz.

Boşamak, yalnız islâmiyyetin izn verdiği sebeblerle olur. Böyle sebeble boşamakda sünnet, vaty olunmuş zevceye hayzdan temizlendiği zemânda, vatydan önce, bir talâk vermekdir. Ya’nî, (Seni tatlîk etdim) veyâ (Seni boşadım) denir. Veyâ yazılır. Niyyet etmese, ma’nâsını bilmese de, bu açık söz ve yazı ile boşanır. Böyle boşayınca, bir (Ric’î talâk) olur. Ric’î talâkda nikâh büsbütün bozulmaz. Bu kadını, dört mezhebde de, iddet zemânı içinde, yeni bir nikâha lüzûm olmadan tekrâr alabilir. Tekrâr almak için, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde, şâhide lüzûm olmadan, (Önceki nikâha rücû’ etdim), (Önceki nikâha döndüm) demesi yetişir. Yâhud, önceki nikâha dönmek niyyeti ile öpmesi veyâ vaty etmesi yâhud şehvetle elinden tutması da yetişir. Nikâh tâzelenmiş olur. İmâm-ı Şâfi’î ve Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ise, iki şâhid yanında, (Önceki nikâha rücû’ etdim) demesi lâzımdır. Fekat, velînin bulunması ve izn vermesi lâzım değildir, dedi.

Hür olan zevcesine, ric’î veyâ bâin üç talâk verirse, ya’nî başka başka üç zemânda birer kerre boşarsa veyâ bir def’a, (Üç kerre boşadım) derse, eski nikâh büsbütün bozulur. Bu kadını tekrâr alabilmek için, hulle lâzım olur. Bir kadın her nev’, iddet zemânı içinde, hiç kimse ile evlenemez. (Hulle) demek, kadın başka erkekle nikâhlanıp, düğün olup, vaty olup, o erkek de boşayıp ve bundan sonra, tekrâr iddet zemânı geçmek demekdir. Ancak bundan sonra, birinci kocası ve ancak yeni bir nikâh ile tekrâr alabilir. Bu ise, bir erkek için zilletdir, aşağılıkdır. Allahü teâlâ, erkeklere boşamak hakkını verdi ise de, bu hakkı gelişi güzel kullanmamaları ve kadınlar, erkeklerin elinde oyuncak olmamaları için, erkeklere bu hulle zilletini yüklemişdir. Hulle korkusundan müslimân bir erkek, talâk lâfını ağzına bile alamaz. Âile arasında boşanmak lâfı, şakası olamaz.

İbni Âbidîn diyor ki, (Hulle lâzım olması için, dört mezhebde de, zevc ile zevce arasındaki nikâhın kendi mezhebine göre sahîh olması lâzımdır. Fâsid olan nikâhda, üç kerre boşayınca, dört mezhebde de, hulle lâzım olmaz. Meselâ, nikâh yapılırken, kızın velîsi bulunmayıp yalnız kız kabûl etmiş ise, yâhud nikâh kelimesi söylemeyip, meselâ hibe etdim denilmiş ise, yâhud iki şâhid fâsık iseler, ya’nî fâsık oldukları biliniyorsa, Şâfi’î mezhebi taklîd edilir. Şâfi’î mezhebine göre, bunların mevcûd nikâhları fâsid olduğu için, talâkları da sahîh olmaz. Hulleye lüzûm

-581-

olmadan, Şâfi’î mezhebine uygun olarak yeniden nikâh yapmaları câiz olur. Şâfi’î mezhebini taklîde başladıkları ânda eski nikâhları bâtıl olur. Şâfi’î mezhebini taklîde başlamadan önce nikâhları bâtıl olmaz. Önceki evliliklerinin harâm olmadığı ve mevcûd çocukları habîs olmadıkları (Bezzâziyye) fetvâsında da yazılıdır. Nitekim, niyyet etmeden aldığı abdest ile öğleyi kılan hanefînin nemâzı sahîh olur. İkindiden sonra, Şâfi’î mezhebini taklîde başlarsa, niyyet ederek yeniden abdest alması lâzım olur ise de, öğle nemâzını kazâ etmesi lâzım olmaz).

Bir kimsenin, boşamağı ve köle âzâd etmeği (Temlîk) etmesi, ya’nî mülke ve sebeb­i mülke bağlaması, Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde câizdir. İmâm-ı Şâfi’î ve Ahmed bin Hanbel “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” ise, câiz değildir dedi.

(Mecmû’a-i Zühdiyye) kitâbında diyor ki, talâk, ipi çözmek demekdir. Bâin olan talâkda nikâh derhâl bozulur. Böyle boşanmada, erkek, iddet içinde nikâhı tâzeleyemez. Kadınla bir araya gelemez. Ric’î talâkda nikâh, iddet zemânı bitince bozulur. Zevc ve zevceden biri mürted olursa, nikâh fesh olur ki, buna talâk denmez. İslâmiyyete uymıyan, kötü huylu olan kadını boşamak câiz ise de, iyi kadını keyf için boşamağı, Allahü teâlâ beğenmez. Bir def’ada üç kerre talâk vermeğe, (Bid’at talâk) denir. Özrsüz üç talâkla boşamak harâmdır. Her talâkda iddet zemânı geçinceye kadar, erkeğin kadına nafaka [ev kirâsı, yiyecek, giyecek] vermesi farzdır. Bu zemânda, kadın başka erkekle evlenemez. Serhoşun ve işkence ile cebr olunan kimsenin ve şaka olarak söyliyenin sözü ile de kadın boşanmış olur. Cebr ile yazdırılan talâk mektûbu ile vâki’ olan talâkdan vazgeçilebilir. Serhoş iken ve şaka olarak yazılan mektûbla ise, boşanır. Şâfi’î mezhebinde, serhoşun sözü ile, talâk vâkı’ olmaz.

Maraz-ı mevtinde iken zevcesini bâin olarak boşarsa ve zevcesi bunu istemiyerek kabûl edip mehr-i müeccelini alırsa, kadın iddet içinde iken hasta ölürse, kadın, bunun mîrâsına vâris olur. Fekat, talâkı kadın istemiş olup ve bâin olarak veyâ üç talâkla boşamış ise veyâ kadına, istediğini yapacağım deyip, o da, beni boşa demiş ise, iddet içinde ölse de, vâris olamaz.

Halvet olsun olmasın, hiç vaty olunmamış zevcesine, (Seni boşadım) derse veyâ vatydan sonra (Sen bâin olarak boşsun) veyâ (Sen elbette boşsun), (Benden çok uzaksın) derse veyâ (Çirkin talâk, şeytân talâkı, bid’at talâkı, en kötü talâk, dağ gibi talâk, şiddetli talâk) ve benzerleri gibi çokluk bildiren kelimelerle boşarsa, bir (Talâk-ı bâin) ile boşamış olur. Bâin, ayırıcı demekdir. Bunları söylerken iki veyâ üç niyyet ederse, iki veyâ üç kerre, (Üç kerre boşsun) deyince, üç kerre bâin boşamış olur. (Ben senden boşum) veyâ (Senden çok uzağım) demekle talâk olmaz. Çünki, kadına talâk verilir. Ya’nî nikâh bağının kadına olan ucu çözülür, erkeğe olanı çözülmez. Fekat, (Ben senden bâinim) veyâ (Sana harâmım) der ve niyyet ederse, bâin boşamış olur.

(Ben sana zevc değilim) veyâ (Sen bana zevce değilsin) dese, yâhud kadın (Sen bana zevc değilsin) deyip de, erkek (Evet) dese, talâk niyyeti yoksa, boş olmaz. (Senin zevcen var mı?) diye sorulunca (Yok) dese, talâk olmaz. Fâsid olan nikâhın talâkı olmaz. O kadını, sonra sahîh nikâhla alabilir. Zevcesinin veyâ başkasının mal vermesi şartı ile boşamak câizdir ve talâk-ı bâin olur.

Erkeğin talâk hakkını başkasına bırakması üç dürlü olur:

1 - Tefvîd: Buna Temlîk de denir. Talâkı zevcenin mülküne bağlamakdır. Zevc, zevcesine (İşin, senin elinde olsun) veyâ (Kendini sen boşa) yâhud (Diler isen boşsun) gibi üç cümleden birini söylemesi ile olur. Kadın, ancak o meclisde kendisini boşayabilir. Erkek, sözünden vaz geçemez. Kadın, erkeği boşayamaz. Kendisine boşanmak hakkı verilen kadın, erkeğine, (Seni boşadım) derse, boşanmaz. (Kendimi boşadım) demesi lâzımdır. (Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Tefvîd, zevcenin arzûsuna bırakılarak, (Ne zemân istersen) ilâve edilirse, o meclise mahsûs olmaz. Zevce, istediği zemân, kendini boşayabilir. Bir kadın, kendini bir erkeğe ni-

-582-

kâh ederken, (Ne vakt istersem, kendimi senden boşamak üzere...) diyerek, şart ederse, erkek de, nikâh yapılırken, bu şartı kabûl etdim derse, böyle şartlı nikâh sahîh olur ve kadın da boşanmak hakkına mâlik olur. Kadının yapacağı talâkın bâin veyâ ric’î olması, zevcin sözüne bağlıdır. (Kendini dile!) yâhud (Senin işin kendi elinde olsun!) gibi kinâye söyleyip, talâk olmasını niyyet edince, bâin talâkı tefvîd etmiş olur. (Kendini boşa!) deyip, bâin olmasını niyyet etmezse, ric’î olur. (Sen ne vakt ister isen) yâhud (İstediğin vakt benden boşsun) demek de, kadının arzûsuna bırakılan tefvîd olup, zevce (Ben talâk hakkı istemem) dese de, hakkını red etmiş olmaz. O meclise mahsûs olmayıp, dilediği zemânlarda, bir ric’î talâk ile kendini boşayabilir. Talâk, bildirilmiş olan zemânda başlar. Bildirilen yerde başlamayıp, söylendiği anda, hemen vâkı’ olur). (Kâdıhân) fetvâsında diyor ki, (Ebülleys-i Semerkandî buyurdu ki, erkek nikâh yaparken, (Boşanmak senin elinde olmak üzere, seni nikâh etdim) derse, nikâh sahîh olup, boşanmak hakkı kadının elinde olmaz. Fekat, önce kadın, (İstediğim zemân, boşanmaklığım elimde olmak üzere sana nikâhlandım) der, erkek de, kabûl etdim derse, hem nikâh sahîh olur, hem de, boşanmak kadının elinde olur. Çünki, önce erkek söyleyince, tefvîd nikâhdan evvel olup, sahîh olmıyor. Önce kadın söyleyip erkek kabûl edince, tefvîd nikâhdan sonra olup, ikisi de sahîh oluyor. Ya’nî, erkek kabûl etdim deyince, kadının söylediklerini tekrâr etmiş olup, bunu kabûl etdiğini bildirmiş oluyor. Böylece nikâhdan sonra tefvîd yapmış oluyor).

2 - Tevkîl etmekdir. Kadına, kendini boşamak için seni vekîl etdim demesidir. Kadın, vekîl kaldıkca, kendini boşayabilir. Erkek, vaz geçince, azl edebilir.

3 - Temlîk haberini, başkası ile veyâ mektûbla, zevceye ulaşdırmakdır. Zevce, haberi aldığı meclisde, kendini boşayabilir.

Talâkı bir sebebe bağlamak - Şart olan sebeb, devâmlı mevcûd olmamalı, yapılması ve yapılmaması câiz olmalıdır. Şartın, imkânsız şey olmaması da lâzımdır. Mülk olmıyan belli bir şey, şart olamaz. Meselâ, bir kadına, (Seni nikâh edersem, sen boşsun!) denemez. Çünki, kadın henüz nikâhında değildir. [Birinci kısmda, yemîn bahsine bakınız!].

(Ni’met-i islâm)da diyor ki, (Talâkı şarta bağlamak, talâk üzerine yemîn etmek demekdir. Şart hâsıl olmadıkça, talâk vâkı’ olmaz. (Rakı içersem zevcem boş olsun!) diyen, bir kerre içince, zevcesi bir ric’î talâk ile boş olur. Söylerken, bâin olmasını niyyet etmiş ise yâhud, (İçersem halâlim harâm olsun) demiş ise, bâin talâk ile boş olur. (Filân işi işler isem [veyâ isen], benden üç talâk ile boş ol) deyince, bunun çâresi, zevcesine bir talâk verip, iddet zemânı temâm oldukdan sonra, o işi işlemek ve sonra onu tezvîc etmekdir. O işi tekrâr yaparsa, talâk vâkı’ olmaz. (Her yapdığım zemân) derse, her yapdığında boş olur. Yâhud, talâkdan sonra yapmayıp, ikinci nikâhdan sonra yaparsa, yine boş olur. Şarta bağlı talâk veren, bundan vazgeçemez.)

(Mevkûfât)da diyor ki: Talâk üç dürlüdür. En iyisi, kadının temiz olduğu zemânda, cimâ’ yapmadan önce, bir talâk verilir. İddet bitinceye kadar, bir dahâ verilmez. Üç kerre boşamak için, iddet içindeki her üç temizlikde, birer talâk vermek sünnetdir. Mâlikî mezhebinde, üç kerre boşamak da câiz değildir.

İbni Âbidînde diyor ki, (Bir temizlik içinde, bir sözle üç kerre veyâ ayrı ayrı üç kerre yâhud bir sözle iki kerre veyâ ayrı ayrı iki kerre boşamak veyâ temizlik zemânında vatydan sonra veyâ hayz zemânında bir kerre boşamak da bid’atdir. Ya’nî harâmdır. Hayz zemânında boşayan, günâhdan kurtulmak için rücû’ etmeli, temizlenince, isterse tekrâr boşamalıdır. Nifâs da, hayz gibidir. Bâin olarak boşamak her zemân bid’atdir. Hazret-i Ömerin hilâfetinden iki sene geçinceye kadar, (üç kerre boşadım) demekle bir talâk olurdu. Fekat üç talâk olmaz diyen hiç yokdu. Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’înin çoğu ve din imâmlarının hepsi, üç talâk olacağını bildirdiler. Üç talâk vâkı’ olacağını bildiren hadîs-i şerîfler, (Feth-ul-kadîr)de

-583-

yazılıdır. Hazret-i Ömer, üç talâk olacağını bildirdiği zemân, hiçbir sahâbî i’tirâz etmedi. Bu da, bir talâk olduğunu nesh eden hadîs-i şerîfi öğrendiklerini veyâ o hükmün o zemân için olduğunu bildiklerini göstermekdedir. Bunun için, bir talâk olur diyenlere ehemmiyyet vermemelidir. Çünki, bu iş ictihâd yeri değildir. Hilâf olmuş ise de, ihtilâf yokdur).

Üç talâkdan aşağı olup, bâin olmıyan boşamağa, (Talâk-ı ric’î) denir. Boşarken şiddetli derse, bâin derse, mal karşılığı boşarsa, (Talâk-ı bâin) olur. Ric’î olan talâkda, iddet zemânı bitince, talâk-ı bâin olur. Ya’nî, nikâh bozulur. İddetden sonra, bu kadınla yeniden evlenebilir. İster ric’î, ister bâin olsun, üç def’a boşanan ve iddet zemânı bitmiş olan kadını, hullesiz, tekrâr almak câiz değildir. Hulle ile almak câizdir. Boşanmış bir kadını, hulle için başkasının alması tahrîmen mekrûhdur.

Mehr-i mislden az mehr ile evlenen kadını, velîsi hâkimle ayırabilir. Düğünden veyâ halvetden önce boşarsa veyâ kendi mürted olur veyâ zevcesinin anasını, kızını öperse, firkat olup, kadına mehrin yarısını vermesi lâzım olur. Kadının mürted olması veyâ üvey oğlunu şehvetle öpmesi gibi, zevcenin sebeb olduğu ayrılmalarda, mehrin hepsi sâkıt olur. Vermiş ise, zevc hepsini geri alır.

Îlâ - Zevcesine, dört ay veyâ dahâ çok zemân veyâ zemân söylemiyerek, (Sana yaklaşmıyacağım) diye yemîn etmekdir. Dört ay içinde vaty olmazsa, bir talâk-ı bâin ile boşanırlar. Dört aydan az zemân için yemîn edince, îlâ olmaz. Dört ay içinde, yemîni bozarsa, zevcesi boş olmaz. Yemîn keffâreti verir. Bâin olarak bir kerre boş olan kadını, iddet bitince, yeniden nikâh edebilir. Nikâh ederse, îlâ da avdet eder. Böylece, üçüncü nikâhda da, yemînini bozmazsa, kadın (Talâk-ı selâse) ile boş olup, artık hullesiz alamaz.

Hul’ - Mal karşılığı boşamak olup câizdir. Mehrden çok istemek mekrûhdur. Hul’ edince, bir bâin talâk vâkı’ olur.

Zıhâr - Erkeğin, zevcesini veyâ yüz, baş, ferc gibi bir uzvunu, mahreminin bakması harâm olan yerine benzetmesidir. (Senin başın anamın sırtı gibidir) demek veyâ (Sen bana teyzemin uyluğu gibisin) demek gibi. Keffâret yapmadıkca, zevcesine sarılması, öpmesi ve vaty harâm olur. Zıhâr keffâreti, oruc keffâreti gibidir.

Li’ân - Zevcesine, ey zânî veyâ türkçesini söylese veyâ bu çocuk benden değildir dese, zevcesi hâkimden li’ân isterse, hâkim, li’ân yapılmasını emr eder. Zevce, li’ân etmekden çekinirse, li’ân edinceye veyâ zevcin sözünü tasdîk edinceye kadar habs olunur. Tasdîk ederse, zevceye zinâ haddi vurulmaz. Zevc, sözünü geri alıncıya veyâ li’ân yapıncıya kadar habs olunur. Sözü geri alırsa, kazf haddi vurulur. Kazf haddi seksen sopadır. Li’ân yapmak için, önce erkek, (Sözüm doğrudur) diye yemîn eder. Dört kerre tekrâr eder. Beşincisinde, (Yalan söyliyorsam, Allahın la’neti benim üzerime olsun) der. Sonra kadın, dört def’a (Allah şâhid olsun ki, bu adam bana zânî demekle, yalan söyledi) diye yemîn eder. Beşincisinde, (Doğru söyledi ise, Allahın gadabı benim üzerime olsun) der. Sonra hâkim, bunları bir talâk-ı bâin ile ayırır. Li’ân yapıldıkdan sonra, adam sözünden dönerek veyâ başka bir afîf kadını kazf ederek had vurulmadıkca, bu kadınla tekrâr hiçbir zemân nikâhlanamaz.

İddet - Talâkdan veyâ feshden veyâ kocası öldükden sonra, vaty veyâ halvet olunmuş zevcenin yeniden evlenmesi harâm olan zemândır. Hanefî ve Hanbelî mezheblerinde, ilk temizlik başından, üçüncü hayzın sonuna kadar olan zemândır. Şâfi’î ve Mâlikî mezheblerinde, üç temizlik geçinceye kadardır. Hayz görmiyorsa, talâk için üç ay, ölüm için dört ay on gündür. İddetin sonu kadının yemîn etmesi ile anlaşılır. Fekat altmış günden az olamaz. Hâmile kadının iddeti, çocuğu olunca temâm olur. Bâin talâk ve ölüm iddetlerinde, kadın süslenmez ve koku sürünmez. Her çeşid iddetde bulunan kadını nikâhlamağa tâlib olunmaz. Talâk iddetinde, gece ve gündüz evden çıkmaz. Evden çıkarsa nafaka alamaz. Ölüm iddetinde, nafa-

-584-

ka verilmez. Kadın, zevcin evinde iddet bekler. Bâin talâkda, fâsık zevc, eve sokulmaz. Üçden az bâin talâkda iddetden sonra, yeni bir nikâhla tekrâr alabilir.

Hıdâne - Ayrılıkda, çocuğu yetişdirmek, başkası ile evli olmayan ananın hakkıdır. Anadan sonra, anne anneye, sonra baba anneye verilir. Bundan sonra kız kardeşe, sonra teyzeye verilir. Çocuk kimde olursa olsun, nafakasını babası verir. Kadın fakîr ise, çocukla birlikde yiyebilir. Babası yoksa, çocuğun malından sarf edilir. Malı da yoksa, kendilerinin teberru’ etmeleri vâcib olur. Malı olmıyan yetîm kıza, anası ücret ile, halası parasız bakmak isterse, halasına verilir. Küçük kızı, başkası ile evli anası ve anasının teyzesi ve halası isteseler, hıdânesi için anasının teyzesine verilir. Oğlan yedi yaşına gelince, kız bâliga olunca, babasına zorla verilir. Babası yoksa, fâsık olmıyan asabeleri alabilir.

TENBÎH - Erkek, nişan için gönderdiğim şeyler mehr idi dese, kadın ise, hediyye idi dese, yinecek şeyler hediyye olur. Başka şeyler, mehr olur. Kızın babasının veyâ akrabâsının, nikâha veyâ kızı vermeğe râzı olmaları için dâmâddan istedikleri para veyâ mal, rüşvet olur. Dâmâd, verdiklerini düğünden sonra, onlardan geri alabilir. Kendiliğinden düğün masrafı verirse, câiz olur. Verdiği, kız için sarf edilir. Bir kimse, kızına düğünlük verdiğini geri alamaz.

Evlenmek istiyen bir erkeğin, nikâhın ehemmiyyetini, nasıl yapılacağını, alacağı kızı seçerken nelere dikkat etmek lâzım olduğunu ve zevcesine, çocuklarına ve akrabâsına karşı vazîfelerini, önceden öğrenmesi lâzımdır. Bunları öğrenmek için, Muhammed bin Kutbüddîn İznîkînin (Mürşid-ül-müteehhilîn) ve (Mürşid-ün-nisâ) kitâblarını okuması çok fâidelidir.

Zevceye karşı iyi huylu, güler yüzlü olmalı. Onun yanlış hareketlerine, akla uymıyan sözlerine ve işlerine sabr etmelidir. Onunla tatlı konuşmalı. Onun seviyyesine ve aklına uymalıdır. Onunla şakalaşmalı, oynamalıdır. Yimede, giyinmede, gücü yetdiği kadar eli açık olmalıdır. Dinde, müslimânlıkda, kadınların bilmesi farz olan şeyleri, elbette öğretmeli, islâmiyyete uyan, doğru din adamlarının yazmış olduğu ilmihâl kitâbı alıp, okutmalıdır. Çok zevcesi olan, aralarında adâlet, eşitlik yapmalıdır. Bunların hepsi sünnetdir. Zevcenin giyinmesinde, evden dışarı çıkmasında, çok sıkı davranmamalı ve başı boş da bırakmamalıdır. Kendini ve zevcesini şübheye, iftirâya düşürecek hâllerden sakınmağa çok önem vermelidir. Zevceyi, yabancı erkeklerin bulunduğu yerlere göndermemeli, yabancıları görmesine mâni’ olmalıdır. Ev işleri ile vakt geçirmesi, onun zevkı olmalıdır. Ona sert davranmamalıdır. Şaka olarak da, kızgın olunca da, hiçbir zemân boşamak, ayrılmak lâfını ağza almamalı, bir def’a dahâ evlenmek lâfı etmemelidir.

Hayâlin önümde, parlak ay gibi, zulmeti gideren mehtâba benzer,

bu âlem görünür bir serây gibi, ışık olmayınca, zindâna benzer!

 

Bu sesler yabancı, özler yabancı, bakışlar yabancı, gözler yabancı;

dudaklar gülse de, ma’nâ yabancı, gördüğüm rü’yâlar, bir zanna benzer!

 

Güllerin başkadır, ateşin başka, aşkınla tutuşan, bülbülün başka;

şu elin güzeli değmiyor aşka, bir güzel görmedim, cânâna benzer!

 

Bakdıkca yakından güneş yüzüne, dahâ çok inandım tatlı sözüne,

şifâsın, rûhumun üzüntüsüne, sohbetin her derde dermâna benzer!

 

Ayrılık yakıyor gece ve gündüz, geceden karanlık oluyor gündüz,

bu yıl da gurbetde geçen ömrümüz, cefâsı bitmiyen, devrâna benzer!

-585-