Aşağıdaki yazı, (Dürr-ül-muhtâr)dan
ve bunun şerhi olan İbni Âbidînden (Kâfirin nikâhı) bâbının tercemesidir:
Burada üç şey bildirilecekdir:
1 - Müslimânlar arasında sahîh olan her nikâh,
kâfirler arasında da sahîhdir.
2 - Şartı noksân olduğu için, meselâ şâhidler olmazsa
veyâ kadın iddet zemânını doldurmamış ise, müslimânların nikâhı harâm olur.
Hâlbuki, kendi dinlerine uygun olunca, kâfirlerin böyle nikâhları câiz olur.
3 - Müslimânın nikâh etmesi harâm olan
kadınları, kâfirin, kâfir kadınlardan alması câiz olur. Bunları alınca da
nafaka vermeleri ve müslimân olunca, bunları kazf edenlere had
vurulması lâzım olur. Fekat, müslimân
olunca nikâhları bozulacak olanlar, birbirinden mîrâs alamaz.
İkinci ve üçüncü kısm nikâhla evlenmiş kâfirin ikisi de
müslimân olursa, hâkim bunları ayırır. Mecûsî karı kocadan birisi veyâ kitâblı
kâfirlerden kadın müslimân olursa, ikincisine de müslimân olması söylenir. O da
müslimân olursa, nikâhları bozulmaz. Olmazsa, hâkim bunları ayırır. Mecûsî olan
evlilerden, erkek müslimân olsa, kadın ise yehûdî veyâ hıristiyan olsa,
nikâhları bozulmaz. Kitâblı kâfirlerden kadın veyâ erkek müslimân olup,
Dâr-ül-islâma gelse, nikâhları bozulur. Çünki, Dâr-ül-harbdeki kâfirler, ölü
demekdir. Ölü ile diri arasında nikâh olmaz. İkisi de zimmî olarak veyâ
müslimân olarak Dâr-ül-islâma gelirse veyâ esîr alınırlarsa, nikâhları
bozulmaz.
Müslimân evliden biri mürted olsa, ya’nî müslimânlıkdan
çıksa, nikâhları fesh olur, bozulur. Erkek mürted olur, sonra îmânı ve nikâhı
yenilerse, câiz olur. Talâk olmadığı için, üçden fazla da ve iddet beklemeden
de yenilemesi câiz olur ve mahkemeye lüzûm kalmaz. Erkek mürted olunca, iddet
zemânı süresince, nafaka vermesi lâzım olur. Kadın mürted olunca, iddet için
nafaka lâzım olmaz. Mürted kadın müslimân oluncıya ve hâkime nikâhını
yeniletinceye kadar habs olunur. Habsdeki kadın, iznsiz evden giden kadın gibi
olup, zevci nafaka ve kirâsını vermez. Mürted adam, iddet zemânında ölürse,
müslimân olan zevcesi buna vâris olur. Kocasından boşanmak için mürted olan
kadınların çoğaldığını gören Belh âlimleri, kadın mürted olunca, nikâh fesh
olmaz dediler. [İkinci kısm, 15. ci madde sonuna bakınız!]
Zâhir haberlere göre, mürted olan kadın, Dâr-ül-islâmda
kaldıkça, câriye olarak kullanılmaz. Dâr-ül-harbe [ya’nî, Fransa, İngiltere
gibi kâfir memleketine] giderse, yakalanıp Dâr-ül-islâma götürülünce, îmân
ederse, câriye olur. Nevâdir haberlerine göre ise, Dâr-ül-islâmda da, câriye
yapılır. Nevâdir haberine göre, mürted olan kadın, müslimânlara fey olur.
Harbde kâfirlerden zorla alınan mala, (Ganîmet) denir.
Ganîmetin beşde biri Beyt-ül-mâla verilir. Geri kalanı askere taksîm edilir.
Muhârebe bitdikden sonra kâfirlerden zorla alınan mâla (Fey) denir. Feyin hepsi bütün müslimânlara
verilir. Bunun için Beyt-ül-mâla konur. Harâc ve cizye, feydir. Mürted olan
kadın fey olduğuna göre, kocası bunu bulup, hakkı ise, halîfeden ister, hakkı
değil ise, halîfeden satın alır. Sonra müslimân olursa, câriyelikden kurtulmaz.
Cengiz hân, Asyada islâm şehrlerini alıp, müslimânları şehîd etdi. Ahkâm-ı
islâmiyyeyi yasak etdi. Aldığı şehrler Dâr-ül-harb oldu. Mürted olan kadını,
kocası Dâr-ül-harbde yakalarsa, fey olmaz. Kendi câriyesi olur. Halîfeden satın
alması lâzım olmaz. Çocuğu yoksa, bu câriyeyi başkasına satabilir. Bu ağır
cezâlar, kadınların mürted olmasını önlemekdedir.
[Câriye, ümm-i veled olsa da ve köle, efendilerinin izni ile
evlenebilirler. Evli iken de efendilerinin hizmetlerini yaparlar. Ümm-i veled
satılamaz. Efendi ölünce câriye ve köle mîrâs kalır. Ümm-i veled ise, hür olur.
Câriyenin efendisinden olan çocuğu hür olur. Zevcinden olan çocuğu hür olmaz].
Halîfe Ömer “radıyallahü anh”, bir çalgıcı, şarkıcı kadını
görünce, kırbaçla başına vurdu. Baş örtüsü açıldı. (Yâ Emîr-el-mü’minîn!
Kadının başı açıldı) dediler. (Allahü teâlânın harâm etdiği şeye ehemmiyyet
vermiyen kimse, islâm şerefini gayb etmişdir. İslâmiyyet, şerefli kadınları
örterek kıymetlendirir) buyurdu. Bunun içindir ki, büyük âlim kâdî Ebû Bekr-i
Belhî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, nehr kenârında başları ve kolları açık
kadınların yanından geçerken, (Açık kadınların yanından niçin geçdin?)
dediklerinde, (Onlar kıymetsiz, hurmetsiz
kadınlardır. Îmânları olduğu şübhelidir. Dâr-ül-harbdeki kâfir kadınları
gibidirler) buyurdu. Bu sözü, fey olmuş câriye gibidirler demekdir. Câriyenin
başı, kolları avret değildir. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” şarkıcı
kadınların islâm şerefini gayb etdiklerini söylediği gibi, yabancıların
geçeceği yerde başları, kolları açık kadınların da, islâmın verdiği hurmeti,
saygıyı gayb etdiklerini bildirdi. Çünki, bunların hâli, Allahü teâlânın emrlerine,
yasaklarına aldırış etmediklerini, aşağı gördüklerini göstermekdedir. Bu ise,
insanı hurmetden, kıymetden düşürür. Kâfir gibi olan, irtidâd eden kadınlar,
zâhir haberlere göre, Dâr-ül-islâmda câriye olarak kullanılmaz demişdik.
Nevâdir haberlerine göre, câriye olurlar ise de, mürted kadının, kocasına
verilmesi için böyle yapılabileceğini açıklamışdık. Çünki, nevâdir haberleri
za’îfdir, güvenilemez. Ancak fâideli olduğu hâllerde kullanılabilir. Nevâdir
haberleri kullanılsa bile, islâmiyyete ehemmiyyet vermiyen kadınların, islâm
şerefini gayb edeceklerini, bunların Dâr-ül-islâmda câriye gibi hurmetsiz,
aşağı olup başlarına, kollarına bakmak câiz olacağını gösterir. Bunlara bakmak
câiz diyerek, Dâr-ül-islâmda bunları yakalayıp, câriye gibi kullanmak, vaty,
ya’nî cinsî münâsebetde bulunmak câiz olacağını sanmamalıdır. Çünki, başkasının
câriyesine bakmak câiz ise de, onu nikâhsız vaty, câiz değildir. Bunun gibi,
fuhş ve zinâ yapan genel ev kadınlarını, müslimânlık şereflerini gayb etdikleri
için, câriye gibi vaty câiz sanmak çok yanlış ve çok çirkindir. Zinâ olur ve
zinâya câiz demek küfr olur.
Zevceynden, ya’nî karı kocadan biri gayb olsa, gayb olanın
mürted olduğu haber verilse, haberi alan, başkası ile evlenebilir.
İkisi de Dâr-ül-islâmda birlikde mürted olsalar, nikâh
bozulmaz. Birlikde yine îmâna gelseler, yine bozulmaz. İkisi mürted olunca,
biri Dâr-ül-harbe gitse, nikâh bozulur. Dârlar ayrılınca, nikâh bozulur.
Birisi, ötekinden önce îmâna gelince de bozulur. Çocuğun dîni, yanında bulunan
ana babasından, dîni dahâ iyi olanı gibidir. Veled-i zinâ için de böyledir.
Yalnız, veled-i zinâya babası nafaka vermez ve baba tarafından mîrâs almaz.
Çocuğun dîni, dedesinin dîni gibi olmaz. Müslimânın bâlig olan çocuğu îmânsız
ise, mürted olur. Bu mürtedin büyük çocuğu da, îmânsız ise, kâfir olur. Mürted
olmaz. Kitâblı kâfir olmuş ise, kesdiği yinir. Mecûsîler, ya’nî ateşe tapanlar
ve vesenî olanlar, ya’nî heykellere tapınanlar ve bütün müşrikler, kitâblı
kâfirlerden fenâdır. Kitâblılardan hıristiyanlar, müslimânlara, yehûdîlerden
dahâ yakındır. Fekat hıristiyanlar, hayvanı kesmez. Mecûsîler gibi, boğarak
öldürüp leş yapar. Âhıretde de dahâ çok azâb çekeceklerdir. Yehûdîler,
kesilmemiş hayvanı yimez. Hıristiyanların küfrü dahâ çokdur. Yehûdîlerin islâma
düşmanlığı dahâ çokdur. Bir kâfir için, başka kâfirden dahâ hayrlıdır demek
küfr olur. Bunu anlatmak için, ötekinin bundan dahâ kötü olduğunu söylemelidir.
Müslimânın nikâh etdiği hıristiyan küçük kızın anası ve babası, sonra mecûsî
olsalar, Dâr-ül-harbe gitmeseler bile, kızın nikâhı bozulur. Bu ikisinden biri,
hıristiyan iken ölürse, kızın nikâhı bozulmaz. Çünki, ana babadan biri zimmî,
müslimân veyâ mürted olarak ölse, geride kalan mecûsî olsa, çocuğun dîni ölenin
dîni gibi olur. Çocuk mecûsî olmaz. Müslimân ana babadan biri mürted olarak
ölse, geri kalanı da mürted olup Dâr-ül-harbe gitse, çocuk ölene tâbi’ olup,
müslimân sayılır ve nikâhı bozulmaz. Çocuk ölürse, nemâzı kılınır. Çünki,
Dâr-ül-islâmda bulunan mürted, islâma cebr olunacağı için, müslimân
hükmündedir. Kitâblı kâfir olan ana babadan biri
ölüp,
kalanı müslimân olsa çocuk müslimân olur. Ölüye benzemez. Dahâ iyi olana
benzer. Müslimân ana babanın ikisi birlikde mürted olsa, çocuğu Dâr-ül-harbe
götürmezlerse, çocuk müslimân kalır. Üçü de giderse, çocuk da onlar gibi mürted
olur. Çocuk bâlig oldukdan sonra deli olsa, sonra anası babası mürted olup, üçü
de Dâr-ül-harbe gitseler, çocuk mürted olmaz. (Dâr-ül-harb),
Allahü teâlânın emrlerinin okunmasının, öğretilmesinin, yapılmasının
yasak edildiği yerdir.
Mürted olan erkek ve kadın ile hiç kimsenin evlenmesi uygun
değildir. Râfizî ile evlenmenin sahîh olmadığı, (Behce)
ve (Feyziyye) fetvâlarında ve
(Er-ravdurrâid fî-adem-i sıhhat-i nikâh-ı
ehlisünneti lirrevâfıd) kitâbında yazılıdır.
Dörtden fazla zevcesi olan veyâ iki kız kardeşle veyâ ana ve
kız ile bir arada evli olan bir kâfir îmâna gelse, sonradan almış olduğunun
nikâhı bâtıl olur.
Anası babası müslimân oldukları için müslimân sayılan
nikâhlı kız, bâliga olduğu zemân, îmânı ve islâmı bilmezse, anlatamazsa, mürted
olur boş düşer. Belli dîni olmadığı için, milletsiz kâfir olur. Nasrânî kız,
bir müslimân ile evli iken bâliga olsa, hiçbir
dîni bilmese, milletsiz kâfir olup, nikâhı bozulur. Müslimân denilen bir kız
âkıl bâlig olunca, müslimânlığı bilmezse, milletsiz [kitâbsız] kâfir
olur. Böyle kızlara, bâlig olunca, îmânı ve islâmı anlatmalı, ona da
söyletmelidir. Ya’nî Allahü teâlânın sıfatlarını ve îmânın altı şartını [Âmentüyü] anlatıp,
(Böyle midir?) demelidir. (Evet) derse, müslimân olur. Öğreneyim de
söylerim, şimdi söyleyemem derse, kâfir olur. Anladım, söylemiyeceğim derse,
müslimân olur.
Müslimân ana babanın çocuğu âkıl bâlig olduğu zemân, yalnız (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) demekle
müslimân olmaz. Îmânı ve islâmı bilmesi, anlatması da lâzımdır. Îmânı anlatmak
demek, inanılacak altı şeyi anlamak ve sorunca söylemek demekdir. İslâmı bilmek
demek, Allahü teâlânın emrlerinin ve yasaklarının hepsini kabûl etmekdir. İbni
Âbidînden terceme temâm oldu. [(Mecma’ul-enhür)de
Mürted bahsi.]
Her müslimânın, çocuğuna Âmentüyü ezberletmesi ve ma’nâsını
öğretmesi lâzımdır. Âkıl bâlig olunca îmânı, islâmı bilmiyen kimse, müslimân
olmaz. Ben müslimânım demekle, müslimân olmaz. Evlenecek kadın veyâ erkek,
alacağı kimseye îmânı, islâmı sormalı, söyletmeli veyâ islâm nikâhı yapan
kimse, evlenecek kıza ve erkeğe, Âmentüyü ve ma’nâlarını ve islâmı söyletmeli.
Bundan sonra nikâhlarını kıymalıdır. Îmânı, islâmı bilmiyenin islâm nikâhı
kıyılamaz, ya’nî nikâh sahîh olmaz. Çocuklarına îmânı, islâmı öğretmiyen analar
babalar, çocuklarını müslimân olmakdan mahrûm etmiş, kâfir olmalarına sebeb
olmuş olurlar. Çocukları ile birlikde, kendileri de Cehennemde bunun cezâsını,
azâbını çekerler. Nemâzları, orucları ve hacca gitmeleri, kendilerini bu
azâbdan kurtaramaz. Çünki, başkasının ve hele kendi yavrularının kâfir olmasına
sebeb olan kimse de, kâfir olur. 15. ci madde sonuna bakınız! Büyük âlim seyyid
Abdülhakîm-i Arvâsî “rahmetullahi aleyh” hicrî kamerî 1362 [m. 1943] senesinde Ankara Bağlumda vefât etmişdir. İstanbulda, Fâtih,
Bâyezîd ve Eyyûb câmi’i şerîflerinde ve Beyoğlundaki Ağa câmi’inde 1925
den 1943 senesine kadar va’z ve irşâd ederken, (Evlâdın vâlideyni üzerinde üç hakkı vardır: Müslimân ismi koymak, âkıl
oldukda kitâbet, ilm ve islâmiyyeti öğretmek, bâlig oldukda, dîni ve
ahlâkı güzel bir müslimân ile evlendirmekdir) buyurdu. Kızlarını böyle
evlendiren ana-baba ve akrabâsı, hattâ ahbâbı ve hattâ komşuları böyle
evlendirince çok sevâb kazanırlar. Gençler, böyle bir se’âdet yuvası kurmak
için, islâm bilgilerini ve islâmın güzel ahlakını öğrenmek için çalışırlar.
Müslimânların mikdârı artar. İslâm ni’meti her yere yayılır. Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdînin fârisî (İ’tikâdnâme) kitâbının, Söke medresesi
müderrislerinden Kemahlı hâcı Feyzullah efendinin tercemesi olan (Herkese Lâzım Olan Îmân) kitâbını her müslimânın
okuması lâzımdır. Bu kitâbda, îmânı ve islâmı bildiren hadîs-i şerîf, kısaca ve
açık olarak çok güzel anlatılmakdadır.