Bugün, atom endüstrisinin
esâsını, Uranium ma’deni teşkîl etmekdedir. Bu cism, çok ağır bir ma’dendir.
Bileşikler hâlinde, arzımızın her tarafında bulunmakdadır. Radioaktif bir
metaldir. Uraniumun atom numarası doksanikidir. Ya’nî, yüzbeş elemanın (Devrî
sınıflandırma) cedvelindeki sıra numarası 92 dir. Atomların büyüklüğü, bu
sıraya göre artdığına göre, Uranium atomu, kendinden önce gelen 91 elemanın
atomlarından dahâ büyükdür. Böyle olmakla berâber, bir gram Uraniumda,
üçbinmilyar kerre milyar atom vardır. Ya’nî, üç önüne yirmibir sıfır yazarak
okunan aded kadar Uranium atomu, bir santimetre kübden yirmi def’a az bir hacm
tutmakdadır. Uraniumun bu minimini atomunun
çekirdeği ise, bundan yüzbin def’a kadar, dahâ küçükdür. İnsan düşüncesinin yaklaşamadığı
bu pek küçük çekirdek içinde, protonlarla, nötronlar doludur. Uranium
atomlarındaki proton adedi, atomun sıra numarası kadar, ya’nî doksaniki adeddir
ve hiç değişmez. Her atomunda 92 proton bulunur. Nötron adedi ise üç dürlüdür.
Ba’zı çekirdeklerde 142, ba’zısında 143,
ba’zısında da 146 nötron bulunan Uranium çekirdeği vardır. Şu hâlde, üç
dürlü Uranium atomu, ya’nî üç dürlü Uranium vardır. Buna, Uraniumun üç izotopu
vardır diyoruz. İzotop, yunanca (aynı yer) demekdir. Çekirdekdeki proton adedi
ile nötron adedi toplamına (Atom ağırlığı) diyoruz. Uranium izotoplarının atom
ağırlığı, 234, 235 ve 238 dir. Bu üç izotopun atom numarası, ya’nî proton adedi,
ya’nî çekirdek yükü hep aynı 92 olduğundan, üç izotop atomunda hep 92 elektron
bulunmakdadır. Elemanların kimyâ özellikleri, atomun dış yörüngesinde
(mahrekinde) dönen elektronlarına bağlı olduğundan, bir elemanın çeşidli
izotoplarının kimyâ özellikleri birbirinin aynıdır. Kimyâ üsûlleri ile bunları
birbirinden ayıramayız. Uranium izotoplarının atom ağırlıkları, birbirinden pek
az olmakla berâber, farklı olduğundan,
dışardan gelip, bunların çekirdeklerine çarpan bir nötrona karşı, farklı te’sîr
ederler. Bunların içinde, 143 nötronlu olan 235 atom ağırlıklı Uranium
izotopunun gösterdiği te’sîr çok mühimdir. Şöyle ki:
Uranium 235 izotopu çekirdeğine, hâricden bir nötron
çarpınca, derhâl (sâniyenin birkaç milyonda bir ânında) kırılıp, ikiye
bölünüyor. Meydâna gelen parçaların ikisi de, o ân içinde, etrâfa nötronlar ile
gamma şuâ’ları saçıyorlar. Uranium 235 atomunun bu sûretle parçalanmasına
fission (inşikak=yarılma) denir ki, Radioaktiviteye hiç benzemiyor.
İnşikak eden Uraniumun izotopu, yalnız Uranium 235 dir.
Ya’nî 92 protonu ve 143 nötronu olan Uranium atomudur. İnşikakdan, her zemân
aynı iki parça meydâna gelmiyor. Kırkdan fazla çeşidli parça meydâna
gelmekdedir. Bunların herbiri de dayanıksızdır. Ya’nî radioaktif olup
parçalanarak, zerreler ve enerji neşr ederler. Bu zerreler de, tekrâr
parçalanır. Böylece sâbit zerrelere ayrılıncaya kadar az veyâ çok uzun bir
zemân parçalanmaya uğrarlar.
İkinci mühim bir nokta da: İnşikak esnâsında meydâna gelen
iki kısm ile, saçılan nötronların kütleleri toplamı, inşikak eden Uranium 235
atomu kütlesinden, onda birkaçı kadar noksân oluyor. Demek ki kütle gayb
oluyor, enerji hâline dönüyor: Einstein (Aynştayn) hesâbı:
Enerji (kudret)=Kütle x zıyâ’ sür’ati karesi. Ya’nî W=m.C2
hesâbı ile, kütle, enerjiye dönüyor. Bu Uranium çekirdeğinin bir patlamasından,
ikiyüz milyon elektronvolt mikdârında
enerji hâsıl oluyor. Bir elektronvolt 4,5x10-26 kilowatsâatlik
enerjidir. Ya’nî, bir kilowatsâatlik enerji hâsıl olması için, onmilyon
kerre milyar inşikak olması lâzımdır. Bir inşikakdan hâsıl olan enerji, son
derece az ise de, enerjinin meydâna geldiği yerin küçüklüğüne göre pek çokdur.
Bu enerjinin çıkışı, bize ne şeklde görünüyor? Bu enerjinin
[% 4] ü, inşikak es-
nâsındaki
şuâ’lar hâlinde, [% 16] yüzde onaltısı
inşikakdan doğan parçaların radioaktif şuâ’ saçmaları ile, geri
kalan [% 80] kısmı da, parçaların kinetik enerjisi, sür’atleri ile taşınıyor.
Büyük sür’atle atılan bu parçalar, etrâfdaki Uranium atomlarına çarparak bu
enerjiyi de harâret şeklinde saçarlar. Atom cihâzı [Reaktör] kullanarak, elektrik yapan dinamonun türbinini çevirmek için
lâzım olan su buhârı, işte bu harâret ile elde edilmekdedir. Her
inşikakda bir veyâ dörde kadar nötron saçılmakdadır. Bu nötronlardan biri,
etrâfdaki Uranium 235 atomuna çarparak, bu atom da inşikak eder. Görülüyor ki,
kendiliğinden veyâ hâricden gelen bir nötronun çarpması ile, bir inşikak
başlarsa, kendiliğinden devâm edecek ve hemen çoğalarak müdhiş bir infilâk
hâlini alacakdır.
Fekat, tabî’atde mevcûd Uranium parçalarında bulunan Uranium
235 mikdârı pek azdır ve binde yedi kadardır. Geri kalan, binde 993 kısmı
Uranium 238 dir ki, bu pek nâdir olarak inşikak edebilmekdedir. [Uranium 234
izotopu, pek az olduğundan bundan bahs etmiyeceğiz.] O hâlde, bir inşikakdan
meydâna gelen ve pek büyük bir hızla atılan bir nötronun, bir Uranium 235
çekirdeğine çarpmak ihtimâli pek az, hemen hemen hiç yok gibidir. Demek ki, bir
Uranium parçasında başlıyan bir inşikakın devâm edebilecek infilâk hâlini
alabilmesi için, ba’zı sebeblere baş vurmamız lâzımdır.
Akla gelen birinci şey, Uranium parçasını çok dikkatle
temizlemekdir. Çünki, kıymetli nötronlar, hemen hemen bütün cismler tarafından
tutulur. Bundan başka, Uranium 238 mikdârı, Uranium 235 mikdârından pek fazla
bulunmakla kalmayıp, nötronları kendine dahâ kuvvetle çekiyor ve böylece,
inşikakın zincirleme olarak ilerlemesini durduruyor.
İkinci nokta, bir inşikakdan saçılan nötronların sür’ati pek
çok olduğundan, atom çekirdekleri tarafından tutulmasına vakt bulunamıyor.
Nötronların hızı azalıp, orta sür’atli olunca, Uranium 238 atomları tarafından
da yakalanıyorlar. Bilhâssa sür’atleri, belirli bir mikdâr olunca, bu yakalanma
ihtimâli artmakdadır. Böyle sür’atde iken taşıdıkları enerjiye (resonance
enerjisi) deniliyor. Uranium 238 atomları, bir nötron alınca Uranium 239 hâline
dönüyor ki, bu cism radioaktif olup beta şuâ’ları saçıyor ve neptünium 239
denilen yeni bir element şekline dönüyor. Bu eleman da bir beta şuâ’ı neşr
ederek plutonium 239 cismi hâsıl oluyor ki, bu cism de, atom cihâzı (reaktör nükleer) için ayrıca ehemmiyyet taşımakdadır.
Uranium
Tabî’atde bulunan bir Uranium parçasında, meydâna gelen
nötronlar, mikdârı pek fazla olan Uranium 238 çekirdeklerine çarparak
sür’atleri yavaş yavaş azalıyor. Ya’nî hareket enerjileri azalıyor ve rezonans
enerjisi dediğimiz mikdâra düşünce, 238 çekirdekleri tarafından yakalanıyorlar.
Böylece, hiçbir nötron, sür’ati dahâ azalarak termik nötron hâline gelemiyor.
Uranium 235 saf olarak, pek güç ayrılabiliyor ve bugün ancak Birleşik Amerika
ve Rusyada ve pek az mikdârda da İngilterede elde edilebiliyor. Fekat, saf bir
uran 235 parçasında, saçılan bütün nötronlar yeni inşikaka sebeb olarak,
parçanın kütlesi, kritik (tehlükeli) mikdârı bulunca, zincirleme inşikak bir
ânda hâsıl oluyor. Bu suretle bir atom cihâzı değil, bir atom bombası meydâna
geliyor.
Fen sâhalarında, fâideli işlerde kullanılan ve ayarlaması
mümkin, zincirleme inşikaklar yapılmasına yarayan atom cihâzına, (Réacteur
nucléaire) diyoruz. Reaktör nükleer içinde, saf Uranium 235 kullanılmıyor.
Sür’atleri rezonans enerjisine düşen nötronlardan, kâfi mikdârının, Uranium 238
tarafından yakalanması önle-
niyor.
Kurtarılan bu nötronların hızı, dahâ azalıp, termik nötron olunca inşikak
yapıyorlar. Bunu başarmak için, tabî’î Uranium parçası içine, nötron
yakalamıyan çekirdekli atomlardan yapılmış maddeler karışdırılıyor. Bu
maddelere (modérateur) deniyor ki, nâzım (tanzîm edici) demekdir. Sür’atle
saçılan nötronlar, nâzım madde çekirdeklerine çarparak, enerjileri azalıyor.
Tabî’î uranium içine, nâzım madde konmazsa, zincirleme inşikak elde edilemez. Nâzım olarak, atom ağırlığı az olan maddeler
kullanılır. Çünki, bir nötron, büyük çekirdeğe çarpınca, sür’ati hemen
değişmeden, ayrılır. Çok küçük çekirdeğe, meselâ bir protona (ya’nî hidrogen
atomunun çekirdeğine) çarparsa, birkaç çarpmada,
bütün enerjisini gayb edebilir. Bugün nâzım madde olarak, saf grafit hâlinde, karbon,
ya’nî saf kömür kullanılmakdadır. İkinci derecede, deutérium (döterium) ismi verilen ve hidrogen gazının bir izotopu olan
madde kullanılıyor. Döteryum maddesi, ağır su ismindeki bileşiği hâlinde
kullanılmakdadır. Hidrogenin çekirdeğinde, yalnız bir proton bulunduğu hâlde
döteryum atomu çekirdeğinde bir proton ile bir nötron vardır. Ya’nî atom
ağırlığı ikidir. Ağır su, grafitden dahâ elverişli ise de, elde etmesi pek
pahâlıdır. Tabî’î uranium yerine, Uranium 235 i çoğaltılmış uranium
kullanılırsa, nâzım olarak âdî, bildiğimiz su da kullanılabilir. İçerisinde,
uygun bir şeklde yerleşdirilmiş, nâzım madde ile uranium bulunan âlete (Pil)
denir. Bir reaktörde hâsıl olan nötronların hepsi, inşikak için kullanılmaz.
Aksi takdîrde infilâk olur, bomba olur. Nötronların, bir inşikakda meydâna
gelip, yeni bir inşikak yapıncıya kadar geçen zemân, bir sâniyenin binde biri
kadardır. Reaktörlerde, inşikaklara sebeb olacak nötron mikdârını tanzîm etmek çok mühimdir. Bu mikdâr az olursa, âlet
çalışmaz. Fazla olursa, infilâk hâsıl olur.
Reaktörler çalışırken ısınır. Isınınca, nötronların sür’ati
artar ve reaktördeki maddeler de bozulur. Reaktörlerde soğutma tertîbâtı çok
mühimdir. Soğutma, ağır su veyâ ergimiş sodium ma’deni veyâ münâsib gaz (karbon
dioksid veyâ hidrogen veyâ helium) akımı ile yapılır. Soğutma tertîbâtı ile
işlemiyen reaktör, bozulur, çalışmaz. Yoksa, atom bombası hâline dönmek
tehlükesi olmaz.
Reaktörlerde Uranium 235 bitince, yenilemek
lâzımdır. Bugün, reaktörlerde Uranium 238 izotopu da, nötron çarparak, plutonium
hâline çevrilip, bu inşikak etdiriliyor. Böylece, uranium ile çok zemân
çalışıyor.
Bugün reaktörler, thorium 232 elemanı ile de
çalışdırılmakdadır. Bu ma’denin atom çekirdeği, bir nötron alarak, thorium 233
şekline dönüyor. Bu izotop thorium ise, radioaktif olup, iki kerre beta şuâ’ı
verdikden sonra, Uranium 233 hâline dönüyor ki, uraniumun bu izotopu da inşikak
edebilmekdedir.
Reaktörlerde hâsıl olan radioaktif maddelerin ba’zısı gaz
hâlindedir. Bu maddeler ve inşikaklarda hâsıl olan gamma şuâ’ları, insan,
hayvan ve nebâtlar için çok zararlıdır. Bunları sızdırmıyacak şeklde, her
reaktörü, ma’den örtü ile sıkı örtmek ve beton-arme içine almak lâzımdır.
Ekseriyâ dörtde üçü toprağa gömülür. Etrafda, zararlı maddeleri haber verecek
hassas âletler bulundurulur. İşçilerini, doktorlar sık sık mu’âyene eder. Atom
sanâyi’inde çalışanların ölüm mikdârı, diğer yerlerde çalışanlardan fazla
değildir.
Uranium bir ma’den olup, arz kabuğunda, meselâ, bakırdan az
değildir. Fekat, yer yüzünde çok yayılmış olduğundan, bir ton kayada, bir kilo
veyâ birkaç gram bulunur. Bunun için, elde etmesi güç ve pahâlıdır. Bir tonda,
on kilo bulunan filizine nâdir rastlanmakdadır. Afrikanın ortasındaki Niger
topraklarında ve Keralada çok bulunmakdadır. Plutonium, reaktörde, uranium 238
den meydâna gelen bir ma’dendir. Çok zehrli olup, miligramın binde yedi mikdârı
insanı öldürür. Çok dikkatli ve gizli üsûllerle serbest hâlde elde
edilmekdedir. Thorium ma’deni tabî’atde mevcûddur ve mikdârı, uraniumdan dört
def’a fazladır.
Reaktörlerde kullanılan grafit, sun’î olarak Achéson üsûlü
ile elde edilmekdedir. Bunun için, kok tozu ile petrol hamur yapılıp, tedrîcen
[8000C] ye kadar ısı-
tılır.
Sonra elektrik fırınında [28000C] de grafit hâlinde billûrlaşır.
Ağır su, âdî sudan dahâ az nötron yakalar. Termik nötron
sür’ati saniyede ikibinbeşyüz metre olup, ağır suda, onsekizbin kerre
çarpdıkdan sonra tutulur. Böylece, tutuluncıya kadar üçyüzaltmışbeş metre yol
hareket etmiş olur. Âdî su içinde bir nötron, hidrogen çekirdeği tarafından
tutularak döteryum hâsıl oluncaya kadar, ancak onyedi santimetre hareket
ediyor. [1960] da muhtelif memleketlerde, reaktörlerle elde edilen atom
enerjisinden, elektrik fabrikaları çalışdırılmakdadır. Meselâ Fransada, 5
kilowatt ile
Bugün, bütün milletler uranium reaktörü yapıp, işletmek, bu
sûretle bol enerji kuvvet menba’ı elde etmek için çalışıyorlar. Kömür ve benzin
ocakları gibi, reaktörler de, harâret hâsıl edip, buhâr kazanını kaynatarak
elektrik yapan dinamoları döndürüyor. Böyle reaktör ilk olarak Amerikada [1951]
de işletildi ve 150 kilowatt kudretinde idi. Sonra, reaktörle işliyen denizaltı
da yapıldı. Bugün Amerikada, atom enerjisi ile çalışan gemiler, trenler,
tanklar ve tayyâreler yapmak için çalışılmakdadır. [1958] son aylarında
İngilterede 100000 kw.lık reaktör çalışdırılmağa başlandı. Rusyada ilk reaktör
[1954] de çalışdırıldı ve 5000 kw.lık idi. Pâkistân da, yabancı milletin
yardımı olmadan, yapdığı reaktörü, [1962] de işletmeğe başladı. Uraniumla
işliyen bir reaktör, uraniumdan 10000 def’a dahâ fazla kömür kadar enerji
vermekdedir. Breeders kullanılarak bu enerji yüz misli artacakdır. Breedersler
uranium 233 ile plutonium kullanacakdır.
Uranium reaktörü ile [8000C] den az sıcaklık elde
edilmelidir. Çünki, uranium ma’deni [11000C] de erir ve [6600C]
de hacmi değişerek, koruma için örtülen kısmlar çatlar. Dahâ yüksek sıcaklık
elde etmek için uranium bileşikleri kullanılır.
RADİO-İSOTOP - Tabî’atde bulunan basît
cismler, ya’nî elemanların her biri, pek azı müstesnâ olmak üzere, birbirine
benzemiyen atomların karışımı hâlinde bulunur. Ya’nî bir eleman parçası,
birbirine benzemiyen atomların karışımıdır. Meselâ üç dürlü hidrogen atomu
vardır: Hafîf hidrogen, ağır hidrogen veyâ deutérium (döteryum) ve çok ağır
hidrogen veyâ tritium atomları gibi ki, üç atomun da çekirdeğinde bir proton ve
çekirdek etrâfında birer elektron vardır. Fekat, döteryum çekirdeğinde ayrıca
bir de nötron ve tritium çekirdeğinde iki nötron bulunur. Ya’nî, üç atomun
çekirdek yükleri hep [+1] olup hepsindeki elektron adedi de bir dânedir. Fekat,
çekirdek kütleleri farklıdır. Bunun gibi, atom ağırlığı oniki olan karbon
atomları yanında, onüç olan atomlar da vardır. Böyle atomlara, bir elemanın
izotopları denir. Uranium, radium, thorium ve dahâ birkaç radioaktif eleman
müstesnâ olarak, diğer bütün elemanların tabî’atde bulunan izotopları sâbitdir. Ya’nî atomların hiçbiri
parçalanmaz, değişmez. [1933] den beri birçok elemanların sun’î olarak,
izotop atomları yapıldı. Sun’î olarak yapılan izotop atomların hepsi sâbit
değildir, radioaktifdirler. Böyle izotoplara (radioizotop) diyoruz. Meselâ, tabî’atde bulunan iki karbon izotop atomunun her
ikisinde de altı proton olup birinde altı, diğerinde yedi nötron vardır.
Bugün, atom ağırlığı, 10, 11 ve 14 olan karbon atomları da yapılmışdır ki,
hepsinin çekirdeğinde altı proton, fekat 4, 5 ve 8 de nötron vardır ve üçü de
radioaktifdir. Bütün radioaktif izotoplar, husûsî bir şuâ’ saçarak, sâbit şekle
dönerler. Herbiri bu şuâ’ları ile tanınır. Kimyâ yolları ile tanınamaz.
Radioizotoplar, bugün fâideli cismler olarak insanlığın hizmetine girmiş
bulunmakdadır. Atom reaktörlerinde, uranium, plutoniuma çevrilerek izotoplar
elde edilmekdedir. [1963] yılı başında, Amerikan atom enerjisi komisyonu,
değişik elemanlardan üçyüz çeşid izotop elde edebiliyordu. [1954] de, içindeki
fosfo-
run
bir kısmı, radioizotoplarla değişdirilmiş olarak bir ton fosforlu gübre yapılmışdı.
Bu gübredeki radioaktif fosfor bitkiler tarafından alınmış, Geiger sâati
vâsıtası ile aldıkları fosfor mikdârı ölçülerek fosforun, bitkileri nasıl
beslediği anlaşılmışdır.
Buğday gibi hubûbat, izotop madde önünden akıtılarak,
içindeki haşerât öldürülmekdedir.
Fosforun beyne şırınga edilen radioaktif izotopu, beyin
tümöründe toplanmakda ve radyasyon dedektörleri vâsıtası ile, tümörün yeri
tesbît edilmekdedir.
Radioizotoplarla, kan deverânının ve böbreğin çalışması
kontrol edilmekdedir.
Radyasyonların, maddelerden geçme enerjileri farklı oluyor.
Bu sûretle maddelerin kalınlığı ölçülüyor. Uzun fezâ seyâhatlarında, atom
enerjisi kullanan roketler yapıldı. Bugün, yer küresi etrâfında dönmekde olan
transit IV-A navigasyon peykinin iki vericisinin enerjisini, atom pilleri
sağlamakdadır. Atom piline, Amerikada (Snap) adı verilmekdedir. Bu piller
Nükleer enerji ile çalışan ilk yolcu gemisi (Savannah),
[1965] de işlemeğe başladı. Bu gemi, onbin ton yük ile, Atlantiği yedi günde
geçmekdedir. Hızı sâatde yirmibir mil [otuzsekiz kilometre]dir. Bu gemi,
üçbuçuk senede, ellisekiz buçuk kilo Uranium 235 kullanacak, bütün yer küresini
dolaşacakdır. Başka gemilerde bu işi yapmak için yüzbinlerce ton akaryakıt lâzımdır. Fekat geminin yapılması, çok pahalı
olmuşdur. Atom enerjisi ile çalışan Nautilus denizaltı gemisi, [1957] de
şimâl kutbunun buzları altından geçdi. Triton adındaki denizaltı gemisi de,
[1960] da, seksenüç gün su yüzüne çıkmadan dünyâyı dolaşdı. Polaris tipindeki
denizaltıların onuncusu olan (Thomas Jafferson) gemisi, [1963] yılı başında
Amerikan deniz kuvvetlerine katıldı. [1963] yılı başında, batı Avrupa
sâhillerinde vazîfeli, dokuz atom denizaltısı vardı.
Güney kutbda çalışdırılan bir Amerikan reaktörü, binbeşyüz
kilowattlık elektrik enerjisi gücünde olup, bir metre boyunda, altmış
santimetre çapındaki çekirdeği, üç yılda bir değişdirilmekdedir. Bu enerji ile,
ısı ihtiyâcı da te’mîn edilmekdedir.
Amerikan atom enerjisi komisyonu ile hava kuvvetlerinin elde
etdikleri, seksenbeş ton ağırlığındaki bir robot, çok radioaktif olan sâhalarda
bile, içindeki insanı radioaktiviteden korumakdadır. Nükleer roket yaparken ve
reaktör çalışdırılırken kullanılan bu robot üzerinde periskop, fotoğraf makinesi,
televizyon vardır. Dört metre eninde, beş metre boyundadır.
Radyolardaki büyük ve ağır transformatör ve lâmbaların
yerine, bugün küçük ve hafîf transistörler kullanılmakla, el, ceb radyoları
yapılmakdadır. Elektronik hesâb makinaları, elektronik beyinler, elektronik
motorlar, fotoğraf makinaları, telefon makinaları çok küçük ve dahâ
kullanışlıdır.
Fezâya gönderilen peyklerin içine konan binlerce âlet,
küçültme sâyesinde mümkin olmakdadır.
Şimdi, Amerikada, pille işliyen, çok küçük televizyon ve
hastanın mi’desine inerek resm çeken makinalar yapılmakdadır.
Radioaktif maddelerle tehlükesiz çalışmak, henüz mümkin
olamamışdır. Büyük bir reaktör bile, radioaktif su husûle getirmekdedir. Etrâfı
tehlükeye koymadan, bu su atılamıyor. Rusyada, doğu Almanyadan getirilen fen
adamları, kullanılmış suların, biyolojik temizlenmesi ve uzvî maddelerin
oksidlenmesi ve radioaktif çekirdeklerin, iyon değişdirici reçinelerle emilmesi
ve inbiklenmesi sûreti ile izo-
topların
tutulmasına yardım eden bir üsûl hâzırladılar. Bunlar, erimez maddeler hâlinde
çimento içine bırakılmakdadır. Fransızlar, radioaktif artıkları bir jel ile
tutup polietilenle kaplı çelik kablarda saklamakdadırlar.
Radioaktif havayı da süzerek temizlemek lâzımdır.
Atom merkezlerinde çalışanlar, tabîb mu’âyenesine tâbi’
tutulmakdadır. Şuâ’lara yakalananların teşhîs ve tedâvisi için, kan formülü
tedkîk edilmekdedir. Son zemânda, Yugoslav atom işçilerini tehdîd eden kazâ,
çabuk ve müessir bir tedâvî lüzûmunu isbât etdi.
Reaktörün fe’âl sâhasında insan bulunmaz. Burada, bütün
işler, tele-idâreli [uzakdan idâre edilen] veyâ otomatik âletlerle
yapılmakdadır. Bu sâhanın dışında, insanlar çalışabilir. Bunlar ancak dikkatli
bir yıkama, elbise değişmesi ve başka sıhhî tedbirler aldıkdan sonra, buraları
terk edebilirler. Kendini himâye etmek ve gelen şuâ’ları tanıyabilmek için,
herkesin üzerinde fotoğraf filmleri ve ceb sayacı bulunur. Atom fabrikasına
hâricden kimse sokulmaz.
Etrâfa saçılan radioaktif maddeler ve izotoplar, insanlarda
şuâ’ların sebeb olduğu, tehlükeli
te’sîrleri hâsıl eder. Bu da, spektroskopda belli olur. Bugün 2.10-10
curie’yi belli eden âletler yapılmışdır. Curie, şuâ’ların mikdârını
ölçmede kullanılan birimin [ölçü vâhidinin] ismidir. Normal olarak, bir gram
insan kemiği külü, gıdalarla alınan, günlük Radium ve Thoriumdan husûle gelen,
5.10-13 curie ihtivâ etmekdedir. Bu mikdâr, artmadan, hergün
yenilenmekde, idrâr ve kazûrat ile muntazam çıkarılmakdadır. Dünyânın, ortalama
senelik şuâ’lanması, 0,1 rad’dır. Buna mukâbil, Hindistânın cenûbundaki Kerala
civârında 1,3 rad’dır. Çünki, Kerala yakınında monazit minerali çok
bulunmakdadır. Bir mineral içinde % 19 thorium ma’deni vardır. Bununla berâber,
Brezilyada, bu mıntıkada oturanlar,
şuâ’lanmadan husûle gelecek zararları önlemek için tedbîr almamakdadır.
Şuâ’ların hâd te’sîrinden başka müzmin ve bilvâsıta olan
te’sîrleri de mühimdir. Sigorta şirketlerinin istatistikleri, Amerikan
radyologlarının ömrlerinin kısaldığını göstermekdedir.
LASER: Bir cam tüp içine
kristal hâlinde bir katı veyâ sıvı yâhud bir gaz konur. Tüpün bir ucuna yarı sırlı, diğer ucuna tam sırlı birer ayna
yerleşdirilir. Tüpe çok kuvvetli enerji verilir. Bu, ışık, elektrik veyâ
kimyâ enerjisi olabilir. Tüpdeki maddenin atomları enerji emerek, elektronları
yörünge değişdirir. Bu değişmeden, foton denilen enerji saçarlar. Fotonlar,
diğer atomlara da te’sîr ederek onların da foton yaymasına sebeb olurlar. Açığa
çıkan foton [Şuâ’] enerjisi, aynalar arasında gidip gelerek kuvvetlenir ve yarı
sırlı aynadan dışarı çıkar. Laser şuâ’ı olurlar. Laser şuâ’ları, paralel, aynı
dalga boyuna sâhib, tek renkli, hemen hemen düz dalgalardan meydâna gelir.
Laser şuâ’ları, delme, kaynatma, haberleşme, tıb, ölçme, harb vâsıtaları gibi
sâhalarda kullanılmakdadır. Amerikalılar, güneş enerjisinden istifâde ederek
Laser yapabilmek için, fezâda tesîsât kurmağa çalışmakdadırlar.
Kim bulur, zor ile,
maksadına, her zemân zafer,
gelir elbet zuhûra,
ne ise hükm-i kader!
Hakka bırak her işini,
esbâba yapış yeter,
bu sözüm olsun sana, ârif
isen, her an rehber:
Mihneti kendine zevk
etmekdir, âlemde hüner,
gam ve neş’e insanda, böyle gelir, böyle
gider.