Bu mektûb,
Muhammed Takîye yazılmışdır. Fudûl işlerden vazgeçip, zarûrî lâzım olanları
yapmak lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına
selâm olsun! Kıymetli mektûbunuzu okumakla şereflendim. Hazret-i Ebû Bekr-i
Sıddîkın “radıyallahü teâlâ anh” hilâfetinin doğru olduğunu ve asrların en
iyisi olan birinci asrın iyi insanlarının sözbirliği ile halîfe seçildiğini
bildiren vesîkaları ve senedleri toplayıp yazmışsınız. Bunun gibi, (Hulefâ-i râşidîn) adı verilmiş olan dört
halîfenin üstünlüklerinin, halîfelik sıralarına göre olduğunu ve insanların en
üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın yetişdirmiş olduğu Eshâb-ı kirâmın birbiri
ile olan anlaşmazlıklarına ve muhârebelerine karışmamamız, susmamız lâzım
olduğunu gösteren yazılarınız, bizi çok sevindirdi. İmâmlar, halîfeler için
böyle inanmak yetişir. (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) âlimleri
de böyle bildirmekdedir. Allahü teâlâ, bu âlimlerin çalışmalarına bol bol
mükâfât versin!
Merhametli kardeşim! İmâmlık, ya’nî halîfelik bilgisi,
dînimizin lüzûmlu [zarûrî] bilgilerinden değildir. Ya’nî (Üsûl-i din) den değildir. (Fürû’-i din)dendir. Zarûrî lâzım olan, ya’nî (Zarûriyyât-i din) başkadır. Onlar, (İ’tikâd) ve (Amel) bilgileridir.
Ya’nî, herşeyden önce, inanılacak bilgileri ve yapılacak vazîfeleri öğrenmek lâzımdır.
Zarûrî bilgilerden birincisine (Kelâm ilmi), ikincisine
(Fıkh ilmi) denir. Zarûrî lâzım olanları
bırakıp, (Fudûl)lerle uğraşmak, kıymetli
ömrü, fâidesiz şeylere harc etmek olur. Hadîs-i şerîfde,
(Allahü teâlânın, bir kulunu sevmemesinin alâmeti,
onun mâ-lâ-ya’nî ile vakt geçirmesidir) buyuruldu. Halîfelerle
uğraşmak, zarûriyyât-i dinden ve üsûl-i dinden olsaydı, Allahü teâlâ,
Resûlullahın vefâtından sonra kimin halîfe olacağını Kur’ân-ı kerîmde açık
olarak bildirirdi. Peygamberimiz “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” da,
belli birinin halîfe olmasını emr ederdi. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i
şerîflerde, bu işe ehemmiyyet verilmediği için, halîfeler üzerinde durmanın,
üsûl-i dinden olmayıp, fudûl-i dinden olduğu anlaşılmakdadır. Mâ-lâ-ya’nî ile vakt
geçirenler, fudûl ile uğraşsınlar. Zarûriyyât-ı dinden olan bilgiler o kadar
çokdur ki, insan fudûl ile uğraşmağa vakt bulamaz. Herşeyden önce, i’tikâdı
düzeltmek lâzımdır. Peygamberimizin “aleyhi ve alâ âlihissalevâtü vetteslîmât”
Allahü teâlâdan getirdiği bilgilerden zarûret ve
tevâtür yolu ile bizlere gelmiş olanları öğrenip
inanmalıyız! Böylece, haşra [ya’nî, hesâb yerinde toplanmağa] ve neşre [ya’nî,
hesâbdan sonra, Cennete veyâ Cehenneme dağılmağa] ve sonsuz azâblara ve
sevâblara ve bunlar gibi bilgilerin doğru olduklarına ve hiç şübhe olmadığına
inanmak lâzımdır. Bunlara i’tikâd olmazsa, kıyâmetde kurtuluş olamaz. İ’tikâdı
düzeltdikden sonra, fıkh bilgilerini öğrenmeli ve yapmalıdır. Böylece,
farzları, vâcibleri, hattâ sünnetleri ve müstehabları yapmak ve halâlı ve
harâmı gözetmek ve ahkâm-ı islâmiyye hudûdünün dışına taşmamak lâzımdır. Ancak,
böylece âhıret azâblarından kurtulmak düşünülür. İ’tikâd ve amel doğru oldukdan
sonra, tesavvuf yoluna sıra gelir. Vilâyetin kemâllerine kavuşmak ümmîdi
başlar. Bu zarûrî din vazîfeleri yanında, halîfelik kimin hakkı idi gibi
şeyler, lüzûmsuz ve fâidesizdir. Ancak, bozuk ve sapık kimseler, bu şeyleri
yanlış anlatdıkları, taşkınlık yapdıkları ve insanların en iyisinin “aleyhi ve
alâ âlihissalevâtü vetteslîmât” Eshâbına “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” leke
sürmeğe kalkışdıkları için, onları çürütecek bilgileri açıklamak lâzım
olmuşdur. Çünki, bu sağlam dinde fesâd, karışıklık çıkmasını önlemek,
zarûriyyât-ı dindendir. Vesselâm.