İki müslimân karşılaşdığı zemân, birbirine (Selâmün aleyküm) demesi ve sonra el ile müsâfeha
etmesi sünnetdir. Müsâfeha ederken günâhları
dökülür.
Aşağıdaki sekiz kimseye, her zemân selâm vermek harâmdır, günâhdır:
1- Yabancı kızlara, genc kadınlara selâm verilmez.
2- Satranç ve her oyunu oynayanlara selâm verilmez.
3- Kumar oynayanlara selâm verilmez.
4- İçki içenlere selâm verilmez.
5- Gıybet edenlere selâm verilmez.
6- Şarkıcılara selâm verilmez.
7- Âşikâre günâh işliyenlere selâm verilmez.
8- Kızlara, kadınlara bakanlara selâm verilmez.
Aşağıdaki onaltı hâlde görülen kimselere, yalnız o
hâlde iken selâm verilmez:
1- Nemâzda olana selâm verilmez.
2- Hatîb efendiye, hutbe okurken selâm verilmez.
3- Kur’ân-ı kerîm okuyana
selâm verilmez.
4- Zikr ve va’z edene selâm verilmez.
5- Hadîs-i şerîf okuyana selâm verilmez.
6- Yukarıda yazılanları dinliyenlere selâm verilmez.
7- Fıkh dersi çalışana selâm verilmez.
8- Mahkemede, hâkimlere selâm verilmez.
9- Din dersi müzâkere edenlere selâm verilmez.
10- Müezzine, ezân okurken selâm verilmez.
11- Müezzine, ikâmet okurken selâm verilmez.
12- Din dersi veren muallime selâm verilmez.
13- Zevcesi ile meşgûl olana selâm
verilmez.
14- Avret yeri açık olana selâm verilmez.
15- Abdest bozmakda olana selâm verilmez.
16- Yemek yimekde olana selâm verilmez.
Mahrem olmıyan ihtiyâr kadınlara selâm verilir. Zarûret
olduğu zemânlarda, şehvetden emîn ise, müsâfeha da edilir [ya’nî eli sıkılır].
Günâh işliyenler, tevbe ederse, selâm verilir. Günâh işlerken mâni’ olmak
niyyeti ile selâm verilebilir.
Kâfirlere, ancak iş düşdüğü zemân selâm verilebilir. Kâfiri
tebcîl ederek saygı göstermek için selâm veren kâfir olur. Kâfiri ta’zîm eden,
meselâ üstâdım, gibi sözlerle saygı gösteren, kâfir olur [İbni Âbidîn, cild 5].
Aç kimse, sofraya çağrılacağını bilirse, yemek yiyene selâm verebilir. Talebe, hocasına
selâm verebilir.
Selâm verene ve üçe kadar aksırıp da (Elhamdü-lillâh) diyene hemen cevâb vermek farz-ı kifâyedir. İşitenlerin cevâbı gecikdirmesi harâmdır. Tevbe etmeleri lâzım olur. Mektûbla gelen
selâmı okuyunca hemen (Ve aleyküm selâm) demek
farzdır. Bunu yazıp göndermek müstehabdır. Birisine selâm götürmeği kabûl eden
kimsenin, bu selâmı götürmesi farzdır. Çünki,
üzerinde emânetdir. Götürmeği kabûl etmemiş ise (Vedî’a)
olur. Vedî’ayı götürmek lâzım olmaz.
İkinci kısmda yazılanlardan, başdan ikisi, selâma cevâb
vermez. Oniki numaraya kadar olanların
cevâb vermesi iyi olur. Dilencinin selâmına cevâb vermek lâzım değildir. Yirken
ve içerken ve halâda iken ve çocuğun ve serhoşun ve fâsıkın selâmlarına cevâb
vermek farz değildir. (İbni Âbidîn cild 5. sahîfe 267)
(Selâmün aleyküm) veyâ (Esselâmü aleyküm) diyerek selâm verilir. (Selâm
aleyküm) diyenlere ve başka sözlerle selâm verene cevâb vermek farz olmaz.
(Rıyâd-un-nâsıhîn) kitâbında yazıyor ki: (Fetâvâ-i Sirâciyye)de diyor ki, (Bir kimseye
selâm verirken, cem’ olarak vermeli, çok kimseye verir gibi vermelidir. Çünki,
mü’min yalnız değildir. Muhafaza melekleri ve (Kirâmen
kâtibîn) adındaki iki melek onunla berâberdir.) (Rıyâd-us-sâlihîn) kitâbında, selâmı cem’
kelimesi şeklinde söylemek lâzım olduğunu bildiren hadîs-i şerîf yazılıdır.
(Selâmün aleyküm) demek, (Ben müslimânım.
Benden sana zarar gelmez. Selâmetdesin)
demekdir. Hadîs-i şerîfde, (Tanıdığınız ve
tanımadığınız müslimânlara selâm
veriniz!) buyuruldu. Kâfirlere selâm verilmez. Onlar selâm verince,
yalnız (Ve aleyküm) denir. Nikâhla alması ebedî harâm
olan onsekiz kadına selâm vermek câizdir. Selâmlarına cevâb vermek farz-ı kifâyedir. Bir sebeb ile, geçici harâm olan, ya’nî, o sebeb kalkınca evlenmesi halâl
olan yedi kadına selâm vermek câiz değildir.
Bunların selâmına cevâb vermek farz olmaz.
Zengine, zengin olduğu için selâm vermek câiz değildir. Zengin önce selâm verirse, cevâb
verilmesi farz olur. Büyüklerin çocuklara selâm
vermesi câizdir.
Selâmda sünnet şöyledir ki,
önce büyük küçüğe, şehrli köylüye, devedeki ata binmiş olana, atdaki merkebde
olana, merkeb üstündeki yaya yürüyene, ayakda olan oturana, az olan çok olana,
efendi hizmetcisine, baba oğluna, ana kızına verir. Rütbe ve ni’meti çok olan önce verir. Nitekim, mi’râc gecesi, önce
Allahü teâlâ selâm verdi. İki müslimân, birbirine aynı ânda selâm
verirse, her ikisinin de, birbirine cevâb vermesi farz
olur. Birbirinden sonra selâm verirlerse, ikincinin verdiği selâm cevâb yerine
geçer. Çok kimseye selâm verildiği zemân, bir kişi, hattâ bir çocuk cevâb
verince, ötekiler vermese de olur.
Âdem aleyhisselâmdan, İbrâhîm aleyhisselâma kadar,
selâmlaşma, birbirine secde etmekle olurdu. Sonra, bunun yerine boynuna
sarılmakla oldu. Muhammed aleyhisselâm zemânında, el ile müsâfeha sünnet oldu.
[Şî’îler, verilen selâm gibi cevâb verir. Selâmün aleyküm
diyerek cevâb verir. Aleyküm selâm demezler].
Abdüllah bin Selâm “radıyallahü anh” buyuruyor ki, Resûl-i
ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” Medîneye hicret buyurduğu zemân, mubârek
ağzından ilk işitdiğim hadîs-i şerîf şu idi: (Birbirinize
selâm veriniz! Birbirinize yiyecek ikrâm ediniz! Akrabânızın haklarını
gözetiniz! Gece, herkes uyurken nemâz kılınız! Bunları yaparak, selâmetle
Cennete giriniz!). (Rıyâd-un-nâsıhîn)in sözü temâm oldu.
Tahtâvî, (Merâkıl-felâh) şerhinde,
yüzyetmişdördüncü sahîfede diyor ki: (Müslimânların, birbiri ile karşılaşdığı
zemân, müsâfeha etmeleri sünnetdir. Nitekim
Süleymân Ebû Dâvüd Sicstânînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildirdiği hadîs-i
şerîfde, Ebû Zer Gıfârî “radıyallahü anh” buyuruyor ki: (Resûlullah “sallallahü
aleyhi ve sellem” ile her karşılaşdığımda, benimle müsâfeha ederdi). (Müsâfeha), iki kişinin, sağ elin avuç içlerini
birbirine yapışdırıp, iki baş parmağın yanlarını birbirine değdirmesidir. Şimdi
moda olan, parmakları tutarak avucuna koyarak yapılan tokalaşma, şî’îlerin
üsûlüdür. Sünnet olan ise, karşılaşınca, selâm
söyleşirken, sağ el dört parmak içlerini, çıplak olarak [eldivensiz, örtüsüz
karşısındakinin sağ eli dışına baş parmağı tarafına]
yapışdırmakdır. Baş parmakda
bulunan damardan muhabbet
yayılır. Müsâfeha ederken, birbirine muhabbet geçer). Müslimânların
sevişmeleri, bölünmemeleri lâzım olduğu buradan da anlaşılmakdadır.
İbni Âbidîn, beşinci cildde, istibrâ bâbında buyuruyor ki,
(Câmi’de her nemâzdan sonra birbiri ile müsâfeha etmek bid’atdir.
Şî’îlerin âdetidir. [Bayram günleri, câmi’lerde müsâfeha ederek bayramlaşmak ve
nemâzlardan sonra, âdet etmeden, ara sıra müsâfeha etmek câizdir.] İhtiyâc
olduğu vakt, zimmîye selâm ver-
mek
ve müsâfeha etmek câiz olur. Hurmet için ise, câiz olmaz. Kâfire hurmet
küfrdür.
On yaşına gelen kız ve erkek çocukların yatak odalarını
birbirinden ve ana babalarından ayırmalıdır. Âlimin, ana babanın eli öpülür.
Başkasının öpülmez. Arkadaş ile karşılaşınca elini öpmek harâmdır.
Büyükler geldiği zemân, kalkarak karşılamak müstehabdır. Kendi gelince, kalkılmasını sevmek mekrûhdur. Kur’ân-ı kerîmi,
ekmeği öpmek câizdir).
(Berîka) kitâbı,
binüçyüzotuzdördüncü sahîfesinde diyor ki, (Selâm verirken ve selâm alırken
eğilmek günâhdır. Hadîs-i şerîfde, (Karşılaşdığınız
zemân, birbirinize eğilmeyiniz,
kucaklaşmayınız!) buyuruldu. Allahü teâlâdan başkası için rükü’ ve
secde yapmak harâmdır. İbni Nüceym
Zeyneddîn Mısrî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Segâir
ve Kebâir) kitâbında, el ile selâm vermek günâhdır diyor. İsmâ’îl
Sivâsî, bunu açıklarken, (Çünki, el ile selâm vermek, kâfirlerin âdetidir)
diyor.
İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, ikiyüzaltmışbeşinci
mektûbda buyuruyor ki: (Müslimânların haklarını gözetmek lâzımdır. Hadîs-i
şerîfde, (Müslimânın müslimân üzerinde beş hakkı
vardır: Selâmına cevâb vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak,
da’vetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah diyerek cevâb
vermek) buyuruldu. Fekat, çağırılan yere gitmek için, şartlar
vardır. (İhyâ) kitâbında diyor ki,
(Yemek şübheli ise, sofrada ipek kumaş, altın, gümüş varsa, tavanda ve
dıvarlarda canlı resmleri varsa, çalgı çalınıyorsa, oyun oynanıyorsa, böyle
olan yere gidilmez. Zâlimin, bid’at sâhibinin,
fâsıkın ve kötü kimselerin ve öğünmek için çok para harcamış olanın da’vetine
de gidilmez). (Şir’at-ül-islâm) kitâbında
diyor ki, (Riyâ, gösteriş için yapılan da’vete gidilmez). (Muhît) kitâbında diyor ki, (Oyun oynanan, çalgı
çalınan, müslimânlar çekişdirilen, içki içilen da’vete gidilmez). (Metâlib-ül-mü’minîn) kitâbında da böyle
yazılıdır. Böyle mâni’ler bulunmıyan da’vete gitmek lâzımdır. Bu zemânda, böyle
da’vet az bulunur. Bakıcısı bulunan hastayı ziyâret sünnetdir.
Kimsesi yok ise, yoklamak vâcib olduğu (Mişkât) hâşiyesinde yazılıdır. Müslimânın cenâze
nemâzını kılmalı, hiç olmazsa birkaç adım cenâzede bulunmalıdır).
İkiyüzaltmışbeşinci mektûb tercemesi temâm oldu. İbni Âbidîn (Hazar ve ibâha)
kısmında diyor ki, (Harâm olan şeyler, odada ise
gidilir. Sofrada ise gidilmez. Bilmiyerek gidildi ise, kalbi ile beğenmiyerek
oturulur veyâ bir behâne ile geri dönülür. Çünki, harâm
işlememek için, sünnet terk edilir. Gîbet
söylemek veyâ dinlemek,çalgıdan ve oyundan dahâ büyük günâhdır. Söz veyâ makâm
sâhibi ise, sofrada günâha mâni’ olmalı veyâ geri dönmelidir).
(Mâ-lâ-büdde)de, zekât bahsi sonunda
diyor ki, (Gelen müsâfire üç gün ziyâfet vermek, müekked sünnetdir. Sonraki günlerde müstehabdır).
(Hadîka)da, dil âfetlerinin
sonunda diyor ki, (Birinin evine, odasına, bağçesine girileceği zemân izn
istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili çalarak
veyâ seslenerek, meselâ selâm vererek izn istemeden içeri girmemelidir. Ana
baba, çocuğunun, çocuk, bunların odasına gireceği zemân da izn istemelidir. İzn
üç def’a istenir. Birincisinde izn verilmezse, bir dakîka kadar sonra, ikinci
def’a istemeli, yine verilmezse, üçüncü def’a istemelidir. Yine izn verilmezse,
[dört rek’at nemâz kılacak kadar beklemiş ise], içeri girmemeli, gitmelidir.
Kapı aralanırsa, aradığı kimseyi sormadan önce, kendini tanıtmalıdır. [Telefon
edince de, önce kendini tanıtmalıdır.] İçeri girmeğe rızâsı olduğu bilinen
kimsenin yanına izn almadan girilebilir).
Süleymâniyye kütübhânesi, Lâleli kısmında (3653) sayılı
kitâbın başında, Ahmed ibni Kemâl efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kitâb-ül-ferâid)de diyor ki, (Ebû Ümâmenin
bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Başkalarına
benzeyenler bizden değildir. Yehûdîlere ve hıristiyanlara benzemeyiniz!
Yehûdîler parmakları ile işâret ederek, hıristiyanlar elleri ile işâret ederek,
mecûsîler de eğilerek selâm verir) buyu-
ruldu.
(Kitâb-üs-sünnet-i vel cemâ’a)da diyor
ki, selâma cevâb veriniz! Selâm olarak parmakla
veyâ el ile işâret etmek, yehûdî ve hıristiyan âdetidir. Birini görünce kendi
elini veyâ onun elini öpmek ve eli göğse koymak ve eğilmek ve yere
kapanmak da mecûsî âdetidir).[1] (Fetâvâ-i
Kâri-ül-Hidâye)de ve (Şir’at-ül-islâm)da
diyor ki, (Parmak ile işâret ederek selâm vermek yehûdî âdetidir. El ile selâm
vermek de hıristiyan âdetidir. Müslimân böyle selâm vermemelidir). Mazher-i
Cân-ı Cânân, eli başa kaldırarak ve eğilerek selâmlaşmağa mâni’ olurdu.
Câmi’ul-ezher kibâr-ı ulemâsından olup, 1361 [m. 1942] de
vefât eden eşşeyh Alî Mahfûz “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (El-ibdâ’) kitâbının üçyüzaltmışikinci
sahîfesinde diyor ki, (İslâmiyyete uygun selâm vermek unutuldu. Bu, çok kötü
âdetdir. Günaydın demek, el işâreti ile selâmlaşmak, baş eğmek, yabancı
müslimânı görünce selâm vermemek, eve girince gördüklerine selâm vermemek çok
fenâdır. Sünneti terk etmekdir). Câmi’ul-ezher
profesörlerinden şeyh Abdüllah-i Dessûkî ve şeyh Yûsüf-i Decvî, (İbdâ’) kitâbının sonuna takrîz yazmışlar, kitâbı
övmüşlerdir.
Kış günleri gidip, behâr gelince,
açılır gafletden, gözü dağların.
Donanır, süslenir, gonca güllerle,
geçmez bülbüllere, nazı dağların.
Gece gündüz, tesbîhledir işleri,
Allah, Allah söyler, dâim kuşları.
Göklere uzanmış, sanki başları,
düâ kıblesine, yüzü dağların.
Kudretden, hepsine, hulle biçilir,
Hak rahmeti, üstlerine saçılır.
Dürlü dürlü, çiçekleri açılır,
Cennet-i a’lâdır, yazı dağların.
Bakıp doyulmaz, yeşil alanlara,
hidâyetler olur, Hakdan anlara.
Esen yeli, safâ verir canlara,
miskü anber kokar, tozu dağların.
Bir yanda, zanbaklar, bir yanda lâle,
ırmakları benzer, âb-ı zülâle.
(Sebbe-ha) ma’nâsı, geliyor dile,
şükür Hakka, dâim sözü dağların.
---------------------------------
[1](Kitâb-üs-sünnet-i vel cemâ’at) müellifi
Rüknül islâm
İbrâhîmdir. (Kitâb-üs-sünnet)in müellifi Zâhid-i Saffârdı.