Yemîn, kuvvet demekdir. Sözün, niyyetin, işi yapmak veyâ
yapmamak arzûsunun kuvvetli olduğunu gösterir. Yemîn yerine, half, hilf ve
kasem kelimeleri de kullanılır. Yemîn üç dürlü olur:
1
- (Gamûs) [günâha ve Cehenneme sokucu] yemîndir.
Geçmişdeki birşey için, bile bile yalan söyliyerek, yemîn etmekdir. Büyük
günâhdır. Pişman olunca tevbe, istigfâr edilir. Keffâret verilmez.
2
- (Mün’akıde) yemîndir. İlerde yapacağım veyâ
yapmıyacağım diyerek söylenen yemîndir. Bu da üç dürlü olur. Üçünde de, yemîni
bozunca, keffâret vermek lâzımdır. Yemîn bozmadan önce, keffâret verilmez:
A) Zemân bildirilmez.
Ahmedi döğeceğim diye yemîn edince, ikisi de sağ kaldıkca döğmezse, yemîn
bozulmaz. Biri ölünce bozulur. Çünki, yapacağım diye yemîn edince, o işi
yapması ölünciye kadar vâcib olmaz. Döğmiyeceğim
diye yemîn edince, ölünciye kadar döğmezse, sonsuz olarak bozulmaz. Çünki
yapmaması hemen vâcib olur. Bir kerre döğerse,
bozulur. Keffâret verir ve yemîn biter. İkinci döğerse, bir dahâ keffâret
vermez.
B) Zemân bildirilendir.
Zemânı gelmeden bozarsa, keffâret lâzım olur. Zemânı gelmeden önce ölürse,
yemîn bozulmaz.
C)
Şarta bağlanan
yemîndir. Yemîn etdiği şeyin yapılıp yapılmamasını, kendinin veyâ başkasının
birşeyi yapıp yapmamasına bağlamakdır. Kendisi veyâ karşısındaki, birşeyi
yapmağa hâzırlanırken, bunun yapılmaması için (Eğer bunu yaparsan...), veyâ
oturan ikinci bir kimseye birşey yapdırmak için (Eğer bunu yapmazsan...)
dedikden sonra başka birşeye yemîn etmekdir. Bu yemînin sahîh olması için,
birinci hâlde, o işi, zemân söylenmedi ise, hemen yapması, zemân söyledi ise,
zemânın sonuna kadar yapması; ikinci hâlde ise, yapmaması veyâ yapmakdan âciz
olması lâzımdır. Birinci kimse yapılması lâzım gelenden âciz olursa, yemîn
sahîh olmaz. Zemân söylenmedi ise, vazgeçip sonra yaparsa, yemîn ikincisinde
sahîh olur.
Birincisinde
sahîh olmaz.(Kalkıp eve gelmezsen, vallahi seni döğerim) deyince, hemen kalkıp,
halâya girer, sonra giyinir eve gider. Anahtarı almak için tekrâr gelir ve
ikinciye eve giderse, yemîni sahîh olmaz. Çünki bu işler, eve gelmeği
gecikdirmek sayılmaz. Onu döğmesi lâzım gelmez. Hâzırlanan kadına (Sokağa
çıkarsan, boş ol!) denilse, kadın oturup, sonra kalkar, çıkarsa boş olmaz.
Çocuğu döğmeğe kalkan adama (Bunu döğersen, seninle konuşmam!) diye yemîn
edilse, adam biraz oturup sonra döğerse, konuşmaması lâzım gelmez. Berâber
yiyelim, diyene, (Seninle yirsem...) diye, yemîn edip gitse, sonra gelip
yiseler, yemîn olmaz.
3 - Lagv [boş yere]
yemîndir. Geçmiş birşey için zan ile, yanlış yemîn etmekdir. Bunda, günâh da,
keffâret de yokdur.
Üç yemînde de, unutarak, zorlanarak yemîn etmek veyâ yemîni
bozmak, bunları bilerek, istiyerek yapmak gibidir.
Mün’akıde yemînin sahîh olması için, yemîni yerine
getirebilmek, aklen veyâ fi’len mümkin
olmalıdır. Zemân bildirmiş ise, zemânın sonuna kadar mümkin olmalıdır. Çünki, yemîni
yerine getirmek, zemânın sonunda vâcib olur. Mümkin
olmıyan bir şeye yemîn etmek günâhdır. Vallahi hakkını yarın sabâh vereceğim
deyince, sabâh olmadan, ikisinden biri ölürse, yemîn sahîh olmaz. Çünki, vaktin
sonunda, yemîni yerine getirmek mümkin değildir. Bu küpün suyunu bugün içeceğim
diye yemîn edince, küpde su yok ise veyâ var iken, gün bitmeden döküldü ise,
yemîn sahîh olmaz. Zemân bildirmedi ise, küpde su yok ise, yemîn yine sahîh
olmaz ise de, su var iken, yemînden sonra döküldü ise, yemîn sahîh olur ve
içmediği için, bozulmuş olup, keffâret lâzım olur. Çünki zemân bildirilmiyen
yemîni yerine getirmek öleceği zemân vâcib olur
ise de, öleceği zemân yapmak ve yapamayınca keffâret veyâ vasıyyet etmek
meşakkat olduğundan, imkân bulunca yapmak vâcib
olur.
Semâya çıkacağım veyâ şu taşı altın yapacağım diye yemîn
edince, yapmadığı için, hânis olup keffâret verir. Çünki fen bunu yapamıyor ise
de, aklen olmıyacak şey değildir. Melekler ve birkaç Peygamber “salevâtullahi
aleyhim ecma’în” göke çıkdığı gibi, taşı meydâna getiren atomlar da altın
atomları hâline dönebilir.
İbni Âbidîn, talâkı anlatırken diyor ki, (Şu işi yaparsam,
bana halâl olan herşey harâm olsun, diye, iki iş
için iki kerre söylerse, birinci işi yapınca, zevcesi bir bâin boş olur. Sonra
ikinci işi yaparsa, ikinci def’a boş olur. Çünki ikinci işi yaparken,
zevcesinin nikâhında bulunmaması, ikinci yemînin sahîh olmasına te’sîr etmez.
İkinci yemîni söylerken nikâhında bulunduğu için, bu yemîni de sahîh olmuşdur).
(Mültekâ) ve (Dürr-ül-muhtâr) kitâblarında diyor ki, (Yemîn
etmek üç dürlü yapılır: Allahü teâlânın ismleri ile, küfre sebeb olan birşeyi
şarta bağlamakla ve talâkı, boşamağı şart etmekle [şart olsun demekle] yemîn
edilir. Allahü teâlânın ismleri ile yemîn, yâ harf ile veyâ kelime ile olur.
İsmin başında (bi, tâ, ve) harflerinden biri söylenip,
ismin sonu esre okunursa, yemîn olur. Yemîn, yalnız Allahü teâlânın ismleri ile
olur. Başka şeylerle müslimân yemîni olmaz. Allahü teâlânın ismlerinden,
Halîm, Alîm, Cevâd gibi, insanlar için de kullanılan bir ism ile yemîn ederken,
Allahü teâlânın ismi olduğunu niyyet etmek lâzım olur. Yemîn etmek âdet hâlini
alan ba’zı sıfatları ile de yemîn câizdir. Allahü teâlânın kudreti veyâ
azameti, rahmeti için demek gibi. Kur’ân-ı kerîm,
Peygamber “salevâtullahi aleyhim ecma’în”, Kâ’be için diyerek yemîn olmaz.
Nâmusum üzerine söz veriyorum, şerefim üzerine doğru söyliyorum demek, yemîn
değildir. Cânın için, başın için gibi yemîn etmek harâmdır.
Allah için yemîn ediyorum demek, yemîn olur. Allaha ahd ediyorum, Allaha mîsâk
ediyorum, yemîn olur. Kasem ediyorum, half ediyorum, yemîn ediyorum veyâ ...
ederim yâhud eşhedü diyerek, Allahü teâlânın ismini söylememek de yemîn olur.
Ahdım olsun, nezrim olsun, yemînim olsun demek yemîn olur.
Eğer bunu yaparsan kâfirsin veyâ yehûdîsin yâhud
hıristiyansın veyâ Allahsız-
sın
gibi küfre sebeb olan bir şey demek veyâ bunları ... olacaksın veyâ ... ol diye
söylemek, hepsi yemîn olur. Karşısındaki
kimse o işi yapınca, yemîn bozulur. Bunları yemîn niyyeti ile söyledi
ise, yemîn eden keffâret verir. Eğer, onun kâfir olmasını istiyerek söyledi
ise, yemîn eden kâfir olur. Çünki, küfre râzı olan kâfir olur. Müslimâna kâfir
diyen, kasd etmese de, kâfir olur. Kendisine kâfir diyene, (Efendim, buyur!)
gibi cevâb veren kâfir olur. Cevâb vermemeli veyâ red etmelidir.
Bu odaya girersem, fâiz yimek halâl olsun demek veyâ herşeyi
yimek bana harâm olsun demek, ikinci dürlü yemîn
olur. Çünki, fâiz, her dinde harâmdır. Halâl
olsun demek küfrdür. Herşey harâm olsun demek,
yimesi, içmesi her dinde halâl olan ekmek, su gibi şeyler harâm olsun demek olup küfrdür. Küfre sebeb olan
şeyleri, yemîn niyyeti ile söylerse, kâfir olmaz, yemîn etmiş olur.
Eğer bunu yaparsan, Allahın gadabı veyâ la’neti sana olsun.
Yâhud, zinâ etmiş ol, hırsız ol, şerâb içmiş ol, fâiz yimiş ol demek yemîn
değildir. Çünki, bu sözlerle yemîn etmek, müslimânların âdeti değildir. Üzerime
hak olsun demek yemîn olmaz. Allah hakkı için demek yemîn olur. Bihakkıllah
demekdir. (Allaha and içiyorum) demek yemîn olur.
İbni Âbidîn buyuruyor ki, yanından geçerken, kalkmak istiyene, (Allah aşkına)
veyâ (Allah için) kalkma dese, o da dinlemeyip kalksa, söyleyene birşey lâzım
gelmez. Fekat, ötekinin Allahü teâlânın ismine saygı göstermesi, and
verilen işi yapmaması lâzımdır. Görülüyor ki, bir işin yapılmasına veyâ
yapılmamasına devâm edilmemesi için and veren, yemîn etmiş olmaz. Bir işe
başlamak için and verirse, yemîn olur. Öteki yapmazsa, and verenin keffâret
vermesi lâzım olur. Karımın boş olmasına yemîn ederim demek, yemîn olmaz. Kendi
malını harâm ederek yemîn etse, harâm olmaz. Meselâ, şu elbisem harâm olsun ki... dese, sözünü bozarsa, elbisesi harâm olmaz. Fekat, o elbiseyi kullanınca keffâret
vermesi lâzım olur. Her halâl, üzerime harâm
olsun derse, yemîni bozunca, yinen ve içilen şeyleri harâm
etmiş olduğu gibi, niyyet etmemiş ise dahî, evli ise karısı bâin talâk ile bir
kerre boşanmış olur. Ayrıca, keffâret vermesi lâzım olmaz. Üç kerre boşanmağı
niyyet etmiş ise, üç kerre boş olur. Bu işi yaparsam zevcem boş olsun, zevcem
bana harâm olsun demek de böyledir. Herşey harâm olsun diyen kimse evli değilse, yemîn etmiş
olur. Yemînini bozdukdan sonra, malından yir,içerse keffâret lâzım olur.
Bir kimse, nezr olunmak şartları bulunan birşeyi, yapmak
istiyerek nezr ederse, nezr olur. Yapması vâcib olur. Meselâ, Allah için bir ay oruc tutmak
nezrim olsun dese yâhud gâib olan şeyi bulursam, bir ay oruc nezrim
olsun dese ve o şeyi bulsa, oruc tutması vâcib
olur. Keffâret vermekle kurtulamaz.
Nezri, yapmak istemediği bir şarta bağlarsa, meselâ,
falancanın çantasını çalarsam, bir ay oruc nezrim olsun derse, çalmadan oruc
tutar veyâ yemîn keffâreti verir.
Yemîn ederken inşâallah derse, yemîn olmaz.
Mushaf hakkı için demek veyâ Mushafa elini koymak yâhud
Mushafı gösterip bunun hakkı için demek, yemîn olur. Çünki, böyle yemîn âdet
olmuşdur.
(Dürr-ül-muhtâr)da buyuruyor ki, yemîne
bağlanan işi anlatan kelimenin, Şâfi’î mezhebinde
lügat ma’nâsına bakılır. Mâlikîde, Kur’ân-ı kerîmde kullanılan ma’nâsına, Hanbelîde ise, yemîn edenin niyyet etdiği ma’nâya
bakılır. Hanefî mezhebinde, o zemânda, o
memleketlerde, o kelimenin kullanılması âdet olan ma’nâsı kabûl edilir. Meselâ,
hayvana binmiyeceğim diye yemîn edince, insanın sırtına binerse, yemîni
bozulmaz. Çünki, lügatda, insan (Hayvân-ı nâtık) diye
ta’rîf edilir ise de, insana hayvan demek âdet değildir. Direk üstüne
oturmıyacağım diye yemîn eden kimse, dağ üzerine oturursa, yemîni bozulmaz. Kur’ân-ı kerîmde
dağa, direk buyuruldu ise de, böyle demek âdet olmamışdır. Ev
yıkmıyacağım diye yemîn eden kimse, örümcek yuvasını bozunca, yemîni bozulmaz. Kur’ân-ı kerîmde, örümcek yuvasına da ev buyuruldu ise
de, buna yuva demek âdetdir. Ye-
mîn
eden kimse, kelimenin Kur’ân-ı kerîmdeki veyâ
lügatdaki ma’nâsını niyyet ederek yemîn etdim derse, sözü kabûl edilir. Fekat,
kelime mecâz olarak, ya’nî ma’nâsı dışında kullanılıyorsa, böyle âdet olan
ma’nâya niyyet etdim demesi kabûl edilmez. Fülûs ile birşey almam diye yemîn
eden, altın ile satın alınca, yemîni bozulmaz. Çünki fülûs, üzeri damgalı bakır
paranın ismidir. (Hiçbirşey satın almam) demek istedim denemez. Böyle demek
âdet olsa da fülûsun ma’nâsı açıkdır. Bu ma’nâyı âdet değişdiremez. Kapıdan
çıkmıyacağım diyen kimse, pencereden çıkarsa, kırbaç vurmıyacağım diyen, sopa
vurursa, yemîn bozulmaz. İbni Âbidîn, evlenmesi harâm
olanları anlatırken, birisinin yüzüne bakmıyacağım diye yemîn eden, aynadaki
görüntüsüne bakabilir. Çünki, bu görüntü, kendisi değildir, benzeridir diyor.
[Bunun gibi, ho-parlörde ve radyoda işitilen de, insanın sesi değildir,
benzeridir.]
Harâm işlemek, ibâdet yapmamak için yemîn eden,
bozar. Sonra keffâret verir.
Yemîn keffâreti için, bir köle âzâd eder. Yâhud, zekât
alması câiz olan, erkek veyâ kadın on
fakîre, bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çamaşır verir veyâ aç olan on
fakîre bir gün iki def’a ta’âm ibâha eder, ya’nî doyurur. Bir günün
ikinci def’asında, başkalarını doyurması câiz olmaz. Bunun için, yirmi fakîri
sabâh doyurursa, onunu akşam da doyurması veyâ onuna sadaka-i fıtr kadar mal
temlîk etmesi de lâzım olur. Fakîrlerin hepsini aynı günde doyurmak şart
değildir. Sonraki günde, evvelki gündekileri veyâ başkalarını doyurabilir. Bir
fakîre, on gün, birer takım çamaşır vermek veyâ hergün iki def’a yâhud yirmi gün birer def’a doyurmak da
olur. On fakîre bir kerre veyâ bir fakîre on gün, hergün bir kerre yarım sâ’
buğday veyâ un veyâ ekmek yâhud bu değerde [kumaş, havlu, mendil, çorab, et,
pirinç, çamaşır, terlik, ilâc veyâ din, fen, ahlâk kitâbı gibi] başka mal,
altın, gümüş para temlik, ya’nî vermek de olur. Bir fakîre on günlüğü, bir
günde verirse, hepsi bir günlük olur. On fakîrin herbirine bir günde yüzlerce
sâ’ verilse, yine bir yemîn keffâreti olur. Ölü için yapılan yemîn keffâretinde
de böyledir. Doyurmak ve mal vermek için, başkasını vekîl etmek, sonra buna
ödemek câizdir. Bu üçünden birini yapamıyan fakîr, üç gün ardarda oruc tutar.
Bu oruclara, gece niyyet edilir. Kadın üç günü temâmlamadan hayz başlarsa,
oruca devâm etmez. Hayz bitdikden sonra, yeniden üç gün tutar. Ramezân orucunun
keffâreti böyle değildir. Hinsden, ya’nî yemîni bozmadan önce keffâret sahîh
olmaz. Yemîn keffâretini gecikdirmek günâhdır. (Dâmâd)da
diyor ki: Çeşidli yemînlerin keffâretleri ayrı yapılır. (Vallahi verrahmâni
verrahîmi şu işi yapmam) dese, üç yemîn olur. O işi yaparsa, üç keffâret lâzım
olur. İbâha, ya’nî doyuracak ta’âmı alması
için, fakîre fülûs [kâğıd para] vermenin câiz olduğu (Hindiyye)de ve (Bedâyı)da
yazılıdır. Keffâret yaparken niyyet etmek lâzımdır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Tüccârın, pazarcıların çoğu fâcirdir!) Sebebini sorduklarında, (Alış verişleri halâl olmaz.
Çünki, çok yemîn ederek günâha girerler ve yalan söylerler) buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfde, (Yalan yere yemîn ederek, birinin malını alan kimse, kıyâmet günü, Allahü
teâlâyı gadablı görecekdir). [Üçüncü kısm, onbeşinci maddede, ikinci
sahîfeye bakınız!] Bir hadîs-i şerîfde, (Îmân sâhibi, her kabâhati yapabilir. Fekat, hiyânet
yapamaz ve yalan söyliyemez) ve bir hadîs-i
şerîfde de, (Yalan üç yerde câiz olur:
Harbde [ve her zemân, din düşmanlarının zararından korunmak veyâ
müslimânları korumak için].
İkincisi, iki müslimânı barışdırmak
için, birinden diğerine iyi lâf getirmek. Üçüncüsü, zevcelerini idâre etmek
için) buyuruldu.
Zâlimden, bir müslimânın bulunduğu yeri, malını, günâhını saklamak câizdir. İki
müslimânın, kadın ile erkeğin arası açılmasını önlemek için, malını korumak
için, müslimânın sırrı, aybı meydâna çıkmamak için ve bunlar gibi harâmları önlemek için, yalan câiz olur. Ölmemek için
leş yimeğe benzer.
(Tarîkat-ı Muhammediyye)de diyor ki: (Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sel-
lem”, (Yalan yere yemîn, büyük günâhdır) buyurdu. Bir hadîs-i şerîfde de, (Yalan
yemîn ederek bir müslimânın hakkını alan kimsenin gideceği yer, Cehennemdir) buyurdu.
Doğru olarak çok yemîn etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemîne kıymet vermemek
olur. Bunlara kıymet vermiyerek yemîn etmek çok çirkindir. Şarkılarda,
temsîllerde, eğlencelerde yemîn etmek böyledir.
Birkaç yemîni bozarsa, hepsi için ayrı ayrı keffâret yapması
lâzımdır. Keffâretler, zekât gibi, ibâdet-i mâliyyedir. Malını fakîrlere bir
vekîl vâsıtası ile vermesi câiz olur. Fekat, kendisinin, malı ayırırken veyâ
fakîre verilinceye kadar niyyet etmesi lâzımdır).
(İbdâ) kitâbı, dörtyüzyedinci
sahîfede diyor ki, (Hadîs-i şerîfde, (Babam hakkı için diyerek yemîn etmeyiniz! Yemîn, Allah ismi
ile olur) buyuruldu. Ebû Dâvüddeki hadîs-i
şerîfde, (Emânet, ya’nî nâmus için yemîn
eden, bizden değildir) buyuruldu. (Allahdan
başka bir ism ile yemîn eden kâfir olur) hadîs-i
şerîfini Tirmizî “rahmetullahi teâlâ aleyh” bildiriyor. Babanın başı
için, canın, başın için, Kâ’be için, nâmus için, falan Velînin toprağı için
gibi yemîn etmeler yaygın hâl almışdır).
(Uyûn-ül-besâir)de diyor ki, (Kâfirin
yemîn etmesi ve keffâret yapması sahîh olmaz). Bundan anlaşılıyor ki,
kâfirlerin, mürtedlerin and vermeleri sahîh olmaz. Bunların and verdikleri
şeyleri yapmak lâzım olmaz.
(Hadîka)da
dil âfetlerinde diyor ki, (And vererek, meselâ (Allah
aşkına) diyerek bir kimseden dünyâlık şey
istemek câiz değildir. Hadîs-i şerîfde, bunların mel’ûn oldukları bildirildi). (Dürer) ve (Gurer)de
ve (İbni Âbidîn) beşinci cildde ve (Hadîka)da diyor ki, bir müslimân, (Allah hakkı
için şunu yap) derse, bunu yapmak lâzım olmaz, ya’nî yapmamak günâh olmaz ise
de, tâ’at, hattâ mubâh olan şeyleri yapmak iyi olur. Peygamber hakkı için yâhud
ölü veyâ diri bir Velî hakkı için düâ etmek harâmdır.
Çünki, kimsenin Allahü teâlâ üzerinde hakkı yokdur. Âlimlerin bir kısmı böyle
ictihâd etdi ise de, böyle düâ etmek, (Yâ Rabbî, onlara vermiş olduğun hak
için) niyyeti ile câiz olur. Çünki, Rum sûresinin kırkyedinci âyetinin meâl-i
şerîfi, (Üzerimize
hak oldu ki, mü’minlere yardım ederiz)dir.
En’âm sûresinin onikinci âyetinin meâl-i şerîfi, (Allahü teâlâ kullarına merhamet etmeği kendisine lâzım kıldı) olup, merhamet ve ihsân ederek, sevdiklerine haklar verdiğini göstermekdedir. (Bezzâziyye) fetvâsında, ölü veyâ diri,
Peygamberlerin ve Evliyânın hurmetleri için düâ etmenin câiz olduğu
bildirilmekdedir. Bu vesîkalar, vehhâbîlerin Ehl-i
sünnete bu sebebden de muhâlefetlerinin haksız olduğunu açıkca
göstermekdedir.
Gel kardeşim, inkâr etme, kıl insâf!
Kıymetli ömrünü, eyleme isrâf!
Kalbini nefsin arzûsundan koru!
Dışın gibi için dahî olsun saf!
Bakır ile karışınca bir altın,
alırsa, beğenir mi onu sarrâf?
Liseyi bitirdim diye övünme!
Sakın hem, düşünmeden söyleme lâf!
Me’ârif ehlini bul, onu dinle!
Böylece Hakdan ire sana eltâf!
Hakîkat denizine varıp dal, ve,
çıkar bir cevheri ki, ola şeffâf!
Diplomalı din câhiline kanma,
doğru yolu sana gösterdi eslâf!