Köyde, çölde, şehrde mukîm olan, âkıl, bâlig, hür ve
müslimân erkek ve kadının, ihtiyâcından fazla nisâb mikdârı malı veyâ parası
varsa, kurban bayramı için niyyet ederek, belli günlerde, belli bir hayvanı
kesmeleri vâcib olur. İhtiyâc eşyâsı, bir ev ve
eşyâsı ve üç kat elbisedir. Şeyhayne göre, babasının, zengin çocuğu için de
çocuğun malından kesmesi lâzımdır. Etini bu çocukdan başkası yiyemez. Çocukdan
artan et satılıp, parası ile çocuğa, elbise gibi, devâmlı kullanılabilecek
şeyler alınır. Fekat fetvâ imâm-ı Muhammedin ictihâdıdır. Buna göre, babanın
çocuğu için kendi malından da, çocuğun malından da kesmesi vâcib değildir. Kurban nisâbını bundan evvelki
maddede, sadaka-i fıtrı anlatırken bildirdik. İbni Âbidîn, zekâtın verileceği
yerleri bildirirken buyuruyor ki, tarlasından aldığı mahsûl veyâ tarlanın,
evin, dükkânın [atelyenin, kamyonun] bir senelik kirâsı, ne kadar çok olursa olsun,
bir yıllık ev ihtiyâcını veyâ aylık geliri ve aldığı maâş ve ücret, aylık
ihtiyâcını ve kul borcunu karşılamıyan kimse, imâm-ı Muhammede göre fakîrdir.
Fetvâ da böyledir. Şeyhayne göre, ya’nî İmâm-ı a’zamla imâm-ı Ebû Yûsüfe göre
zengin sayılır. Çünki, mülkü olan tarlanın ve bu
demirbaş malların değeri, ihtiyâcını karşılar ve nisâb kadar da artar. Bunun
kirâyı her alışda, bir mikdâr ayırıp, birikdirerek fıtra vermesi ve
kurban kesmesi lâzımdır. Ya’nî, büyük sevâba kavuşması lâzımdır. Fıtra vermez
ve kurban kesmezse, imâm-ı Muhammede göre, günâhdan kurtulur. Görülüyor ki, her
iki ictihâd da yerindedir ve müslimânlara rahmetdir. Bu hâlde olan kimse, fıtra
vermezse veyâ kurban kesmezse, imâm-ı Muhammedin ictihâdı, bunu azâbdan
kurtarır. Tarlasından hiç mahsûl almıyan, kirâya
da veremiyen kimse ve ihtiyâcından fazla malı olup da, parası bulunmayan erkek veyâ
kadın, imâm-ı Muhammedin ictihâdına uyarak, fıtra vermez ve kurban kesmez.
Verir ve keserse, ikinci ictihâda göre, fıtra ve kurban sevâbına kavuşur. Üzerine
vâcib olmıyan ibâdeti yapan, yalnız nâfile
ibâdet sevâbı kazanır. Vâcib sevâbı kazanmaz.
Etini fakîrlere verirse, sadaka sevâbı da kazanır. Vâcib
olan fıtra ve kurban sevâbı ise, nâfile ve sünnet
sevâbından katkat dahâ fazladır. Her ibâdet de böyledir. Diğer üç mezhebde sünnet-i müekkede olduğu (Mîzân-ı
kübrâ)da ve (Menâhic)de
yazılıdır. İslâmiyyetde kurban kesmek yokdur, diyen kâfir olur.
[(Hazânet-ül-müftîn) ve
(Eşbâh) kitâblarında diyor ki, (Evleri
ve dükkânları ola-
nın,
aldığı kirâları, tarlası olanın, tarlasının mahsûlü veyâ kirâsı, çoluk çocuğunu
beslemeğe yetişmezse, bu kimse fakîr sayılır. Zekât alması câiz olur).
Görülüyor ki, fetvâ imâm-ı Muhammede göre
verilmişdir]. İbni Âbidîn buyuruyor ki, (Mudârebe ve şirketde çok malı olup
da alamıyanın, kurban kesecek kadar parası, malı varsa, keser).
Aldığı
kirâ ile güç geçinen kimse, nisâba mâlik ise, para birikdirip, fıtra vermeli ve
kurban kesmelidir. Etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından
birikdirerek gelecek yılın fıtra ve kurban parası olarak saklamalıdır. Böylece,
fıtra ve kurban sevâbından mahrum kalmamalıdır. Kurban kesen, kendini
Cehennemden âzâd etmiş olur. Bir hadîs-i şerîfde, (Hasîslerin
en kötüsü, [kesmesi vâcib olduğu
hâlde] kurban kesmiyendir) buyuruldu.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” iki kurban keserdi. Biri kendisi
için, biri de ümmeti için idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için de
kurban kesmek müstehabdır ve çok sevâbdır.
Kurban, koyun, keçi, sığır, deveden
birini, kurban bayramının ilk üç gününde, kurban niyyeti ile kesmek demekdir. Bir sığırı
veyâ deveyi, yedi kişiye kadar müslimân, bâlig kimse, ortak olarak da satın
alıp kesebilirler. Bunlara adak veyâ akîka kurbanı da ortak edilebilir.
Zenginin satın aldığına, sonradan ortak olmak câiz ise de mekrûhdur. Hiçbirinin hissesi yedidebirden az
olmamalıdır. Sekiz kişinin yedi sığırı ve iki kişinin iki koyunu ortak satın
almaları câiz olmaz. Çünki, herbirinin her hayvanda hissesi vardır. Fâiz
olmamak için, eti dartarak, müsâvi ağırlıkda olarak paylaşmaları lâzımdır.
Dartmadan bölüşüp halâllaşmak câiz olmaz. Çünki halâllaşmak, hediyye vermekde
olur. Taksîmi mümkin olan birşeyde ortak olanların hisselerini ayırmadan önce
hiç kimseye hediyye etmeleri câiz değildir. Altı
kişiye et ile birlikde deri veyâ bacak da verilirse dartmadan paylaşmaları câiz
olur. Başının da, derisi gibi olduğu (Hindiyye)de
ve (Mecmû’a-i Zühdîyye)de yazılıdır.
856. cı sahîfede 9. rakama bakınız!
(Hindiyye)de diyor ki, (Bayramdan
evvel, Allah rızâsı için bir koyun veyâ şu koyunu kurban edeyim diyen zengin veyâ fakîr kimsenin, kurban bayramında bir
koyun kesmesi vâcib olur, nezr olur.
Bayram günlerinden evvel nezr yaparken fakîr iken, bayram günlerinde zengin
olursa, ayrıca bir de bayram kurbanı kesmesi vâcib
olur. Zengin, bunu bayram günlerinde söylerken, bayram kurbanını kesmeği niyyet
ederse, bir koyun keser. Bunu bayramdan evvel söyledi ise, muhakkak iki koyun
keser. Fakîr mutlaka bir keser. Nezr
kurbanını satamazlar. Müsâfirin ve nezri olmayıp kurban niyyeti ile almayan fakîrin
bayramda kesdikleri koyun, nâfile kurban olur. Zengin veyâ fakîr, mevcûd
koyununu veyâ kurban niyyeti ile satın almadıkları koyunu kurban kesmek niyyet
etseler, kesmeleri vâcib olmaz, keserlerse,
nâfile olur. Zenginin satın alırken, bayram kurbanı kesmeği niyyet etmeyip,
hayâtının ni’metine şükr olarak kesmeği niyyet etdiği kurbanı kesmesi vâcib olur). Fazla bilgi almak için, bir sonraki
maddeye bakınız!
Aşağıda, zenginin kesmesi vâcib
olan kurban bildirilmekdedir. Bu hayvanları, fakîrlere veyâ hayr, yardım cem’iyyetlerine
diri olarak sadaka vermek kurban olmaz. Kesmek vâcibdir.
(Cevhere)de diyor ki, (Kurbana verilen
para sevâbı, yüz misli [ya’nî, pekçok] parayı sadaka vermek sevâbından dahâ
fazladır). Kurbanı satın alması, kesmesi ve etini dağıtma ve bunları dilediğine
de yapdırması için birini vekîl etmek ve parasını veyâ diri hayvanı bu vekîle
vermek câizdir. Fekat, vekîli keserken başında bulunmak müstehabdır. Horoz, tavuk ve vahşî hayvanları, meselâ geyiği
kurban etmek harâmdır. Mecûsîlere, ya’nî ateşe
tapanlara benzemek olur.
Kurban bayramının üçüncü günü fakîr olacağını veyâ sefere
çıkacağını bilen kimseye, birinci günü kurban kesmek vâcib
olmaz. Üçüncü günü zengin olacağını bilenin, kurban kesmesi, Zilhiccenin onuncu
günü, ya’nî bayramın birinci günü fecr vaktinde vâcib
olur. Bayramın birinci günü zengin veyâ fakîr ve mukîm veyâ müsâfir olmağa
bakılmaz. Mekkeye, başka yerlerden gelen hâcıların kurban kes-
mesi
vâcib değildir. Çünki, seferîdirler.
Şehrde kesenlere, bayram nemâzından sonra kesmek vâcib olur. Nemâzdan evvel kesmeleri câiz değildir. Üçüncü günü güneş batıncaya kadar
kesebilirler. Köylerdeki hayvan fecrden sonra, bayram nemâzından önce de
kesilebilir. Bayramın birinci günü Mekkede ve Minâda bulunanlara bayram nemâzı
kılmak vâcib değildir.
Her hafta saç, sakal ve bıyık traş etmek, tırnak kesmek,
koltuk, kasık temizlemek sünnet olduğu, Cum’a
nemâzı sonunda bildirilmişdi. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bayram
nemâzı sonunda diyor ki, (Zilhicce ayının ilk on günü, bu sünnetleri gecikdirmemelidir. Hadîs-i şerîfde, (Kurban kesecek
kimse, Zilhicce ayı girince, saçını kesmesin ve tırnak kesmesin!) buyurulması,
emr değildir. Bunları, kurban kesinciye kadar gecikdirmenin müstehab olduğunu göstermekdedir. Fekat dahâ fazla
gecikdirmek ve hele kırk gün uzatmak günâh olur).
Görülüyor ki, kurban kesecek kimsenin, Zilhicce ayının
birinci gününden, kurban kesinciye kadar, saçını, sakalını, bıyığını ve
tırnağını kesmemesi müstehabdır. Fekat vâcib değildir. Bunları kesmesi günâh olmaz ve kurban
sevâbı azalmaz. Özr ile sakal traşı olanın, bu günlerde sakal uzatması fitneye
sebeb olur.
Diri kurbanı veyâ parasını sadaka vermek câiz değildir. Sadaka ederse, üçüncü günün akşamına
kadar, ikincisini keser. Bayram kurbanını üçüncü günün akşamına kadar kesmiyen
kimse, kurbanı satın almışsa, canlı olarak kendini veyâ kıymetini [gümüş veyâ
altın olarak] fakîrlere verir. Bayramdan sonra keser ise, etinden kendi
yiyemez. Hepsini fakîrlere dağıtır. Bütün etinin kıymeti canlı kıymetinden az
ise, değer farkını da sadaka verir. Satın almamış ise, orta derece bir kurban
değerini fakîrlere verir. Böylece, cezâdan kurtulur ise de, kurban kesmek
sevâbını kazanamaz.
Satın alırken kusûrlu ise veyâ kesmeğe uygun olarak alınıp
sonradan, kesmeğe mâni’ bir kusûr hâsıl olursa, zengin kimse bir başkasını alıp
keser. Adak olan kurban kusûrlu olursa, zengin de, fakîr de onu keser. Adak
ölürse, başka almaları îcâb etmez. Kurban kesilmeden önce, yününden, sütünden
istifâde câiz değildir. Vaktinden evvel kesip,
etinden yimek ve zenginlere yidirmek de halâl değildir. Bunlar fakîrlere
verilir. Bunun için, kurban, arefe günü kesilmez. Bunun etinden kendi yimesi ve
zenginlere yidirmesi halâl olmaz. Şâhidler ile, meşrû’ olarak bayram olduğu
hükm olunup ve bayram nemâzı kılınıp, kurban kesdikden sonra, arefe olduğu
anlaşılırsa, nemâz ve kurban kabûl olur. Ramezân ve bayram aylarının şâhidlerle
meşrû’ olarak anlaşılmadığı yerlerde, kitâbımızın seksendokuzuncu maddesinde
yazılı (Işık usûlü) ile Zilhicce ayının
birinci günü ve buradan da onuncu günü, ya’nî kurban bayramının birinci günü
hesâb edilir. Bayramın birinci günü, bu hesâb ile bulunan gündür. Yâhud, bir
gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünki, gökde, ay, doğmadan önce görülemez.
İhtiyâtlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesâb ile bulunan bayramın
ikinci günü kesmelidir. Sevâbı mevtâlara gönderilecek olanı ise, hesâb ile
bulunan birinci günde kesmelidir. Çünki, Arefe günü de kesilebilir. Kurban
kesmiyen müslimân, ölürken, bırakdığı maldan kendi için kurban kesilmesini,
vârisine vasıyyet etmelidir. Vasıyyet edilen kurban, bayram günleri kesilir.
Bunun etinden, kesen kimse, fakîr olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakîrlere
vermesi lâzımdır. Vasıyyet etmemiş meyyit için, vârisi veyâ başkaları, her
zemân kendi malından hayvan kesip sevâbını o kimseye hediyye edebilir. Sevâbı,
kesenin olur. Meyyite de hediyye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir.
İki kimsenin kurbanı karışırsa, her birinin kendinin sanarak
kesdiği, kendi kurbanı olur. Başkasının koyununu gasb eden veyâ çalan, canlı
olan kıymetini sonradan dahî öderse, kurban etmesi veyâ satması câiz olur.
Çünki, kıymeti ödenince, gasb etdiği zemân mülkü olur. Gasb etmek günâhına
ayrıca tevbe gerekir.
Bir gözü görmiyen, topal olup yürüyemiyen, dişlerinin yarısı
yok olan, gözünün,
kulağının veyâ
kuyruğunun çoğu, ön veyâ arka bir ayağı kesilmiş olan, çok za’îf olan hayvan
kurban olmaz. Boynuzu kırık veyâ boynuzsuz, uyuz, hasî ya’nî burulmuş olan
kurban câizdir. Dişi hayvan da, erkek de kurban edilebilir. Koyunun erkeği ve
beyâzı siyâhından çok olanı, keçinin dişisi dahâ sevâbdır. Kıymetleri müsâvî
ise, koyun kesmek, sığır kesmekden dahâ sevâbdır. Koyunun, keçinin bir yaşını,
sığırın iki, devenin beş yaşını geçmiş olması lâzımdır. Altı ayı geçmiş yalnız
koyun iri, semiz ise, câiz olur. Kesilen hayvandan çıkan yavru diri ise,
yiyebilmek için, ayrıca kesmek lâzımdır. Ölü ise, yimesi câiz olmaz.
Kurbanı kesilecek yere sürükleyerek çekmek, bıçakları
hayvanı yatırdıkdan sonra bilemek ve birini ötekinin gözü önünde kesmek mekrûhdur. Önce diz boyu çukur kazılır. Kurbanın
gözleri tülbend ile bağlanır. Kıbleye dönük olarak sol yanı üzerine yatırılır.
Boğazı çukurun kenârına getirilir. İki ön ve bir arka ayakları, uclarından bir
araya bağlanır. Üç kerre bayram tekbîri okunur. Sonra (Bismillahi Allahü ekber) diyerek, deveden başka
hayvanın boğazının herhangi bir yerinden kesilir. (Bismillahi)
derken, (h)yi belli etmek lâzımdır. Belli edince Allahü teâlânın
ismi olduğunu düşünmek lâzım olmaz. (h)yi açıkça belli etmezse, Allahü teâlânın
ismini söylediğini düşünmek lâzımdır. Bunu da düşünmezse, hayvan, leş olur.
Yimesi halâl olmaz. Bunun için, her zemân (Allah
teâlâ) dememeli, (Allahü teâlâ) diyip
(h) harfini belli etmeğe alışmalıdır. Hayvanın boğazında (Merî) denilen yemek borusu, (Hulkûm) denilen hava borusu ve (Evdâc) denilen iki yanda birer kan
damarı vardır. Bu dört borudan üçü bir anda kesilmelidir. Kesenin de
kıbleye karşı dönmesi sünnetdir. Hayvan
soğumağa başlamadan, ya’nî çırpınması durmadan ensesini de kesmek mekrûhdur. Yalnız ensesinden kesmek harâmdır. Hayvan temâm ölüp çırpınması durmadan,
kafasını koparmak ve derisini yüzmeğe başlamak da mekrûhdur.
Kesmesini bilenin kendi kesmesi müstehabdır.
Kadının kesmesi de câizdir. Bilmiyenin, vekîline kesdirmesi ve kesilirken
yanında bulunup, (En’âm) sûresinin
yüzaltmışikinci (İnne salâtî) âyetini (lâ şerîke leh) kadar okuması müstehabdır.
(Hindiyye)de, Zebâih bahsinde
diyor ki, (Müslimânın veyâ (Ehl-i kitâb) olan
harbî veyâ zimmî kâfirin, Allahü teâlânın ismini veyâ bir sıfatını, herhangi
bir lisân ile söyliyerek, kesdiği yinilir. [Dâr-ül-harbde müslimân kasab
aramalı. Bundaki eti, müslimân kesdiğini niyyet ederek, satın almalıdır. Sığır,
koyun, tavuk gibi eti yinen hayvanların etlerini yimek halâl olması için,
islâmiyyete uygun kesilmeleri lâzımdır. Ya’nî bir müslimânın veyâ ehl-i kitâbın
kesmesi ve keserken Allah ismini söylemesi lâzımdır. İslâmiyyete uygun
kesilmiyen hayvan leş olur. Bunun etini yimek ve satmak harâm olur. Hayvan kesenlerin ve satan müslimânların bunu iyi
bilmeleri lâzımdır. Et satın alırken, bunun nasıl kesildiğini sormak lâzım
değildir. Çünki, müslimâna hüsn-i zân olunur.] Müşrikin ve mürtedin kesdiği
yinilmez. Keserken, Îsâ veyâ üç Tanrıdan biri derse, yinilmez. Böyle inanır,
fekat söylemezse, yinir. Kesmek için söylemelidir. Düâ için, şükr için söylerse
veyâ Allahdan başkasını, ta’zîm etmeği niyyet ederse, Allah ve Muhammed için
derse, yinmez). Bir Peygambere ve bunun, sonradan bozulmuş olan (Mukaddes kitâb)ına inanan bir kâfir, bu
Peygamber tanrıdır veyâ oğludur dese ve putlara yalvarırsa da, buna (Ehl-i kitâb) denir. Çünki, (ilah, rab, tanrı,
baba) gibi ismler, yardım eden, yaratılmağa sebeb olan, çok sevilen ma’nâsına
da kullanılır. Bu ismleri, Îsâ aleyhisselâma, bu ma’nâlar ile söyleyen, müşrik
olmaz. Ona, üç tanrıdan biri veyâ tanrı denilmesi, hakîkî bir söz değil, mecâz
olur. Onda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna
inanırsa, meselâ her istediğini yaratır derse, (Müşrik)
olur. Şimdi, Mûsevî, Îsevî, Nasrânî, Hıristiyanların bir kısmı,
Ehl-i kitâbdır. Putlara, heykellere, Îsâ aleyhisselâmı sevdikleri için,
istediklerinin yaratılmasına sebeb olmaları için yalvarıyorlar. Îsâ
aleyhisselâma ilâh diyen nasrânînin kesdiklerini yimek câiz ise de, zarûret
olmadıkca, buna kesdirmemeli ve kesdiğini yimemelidir. Kitâbsız kâfirlerin,
meselâ Sûriyedeki (Nusayrî)lerin ve
Derezîlerin
[ya’nî
Dürzîlerin] kesdikleri yinilmez. Kesenin nasıl kimse olduğunu araşdırıp anlamak
şart değildir. Besmele kasden terk edilirse, hanefîde
harâm, şâfi’îde
halâl olur.
(Cevhere)de diyor ki, (Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem”, hacca giderken yüz kurbanlık deve götürdü. Altmışüçünü kendi kesdi. Sonra bıçağı hazret-i
Alîye verdi. Geri kalanı O kesdi).
Kurban etini, kesen de yiyebilir. Fakîr olsun, zengin olsun,
herkese ve zimmîye de verebilir. Etin üçde birini evine, üçde birini komşulara,
gerisini fakîrlere vermek müstehabdır. Hepsini
fakîrlere sadaka vermek veyâ kendi evine bırakmak da olur. Zimmî olan kâfire de
vermek câiz olduğu (Hindiyye) ve (Behcet-ül-fetâvâ)da yazılıdır. Derisi nemâz
kılan fakîre verilir. Ne olduğu bilinmiyen kimselere verilmez. Veyâ evde
kullanılır. Yâhud devâmlı kullanılacak birşey karşılığı verilir. Tükenen birşey
veyâ para karşılığı satılmaz. Derisi, eti satılırsa, parası fakîre sadaka
verilir. Kesene, ücreti olarak da deri ve et verilemez. Kurbanın ve her hayvan
etinin yedi yerini yimek harâmdır. Bunlar, akan
kan, bevl âleti [zekeri], hayaları [koç yumurtası diye satılmakdadır], bezleri
[guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve bevl kesesi [mesâne]dir.
(Hindiyye)de diyor ki, (Zekât-ı
şer’î, ihtiyârî ve zarûrî olmak üzere ikiye ayrılır: İhtiyârî zekât, deveyi
nahr etmek, diğer ehlî hayvanları zebh etmek demekdir. Zarûrî zekât, av
hayvanlarını cerh etmek, herhangi yerinden yaralıyarak öldürmekdir. Zebh
ederken veyâ ava, ok, mermî, tazı köpeği gönderirken, Allahü teâlânın ismini
söylemek lâzımdır. Arabî bildiği hâlde dahî, başka lisân ile söylemek câizdir.
Bir hayvana söylenen tekbîr ile başka hayvan kesilemez. Zekât-ı şer’î ile
öldürülen hayvan temiz olur. Yimesi halâl ise, yinir. Değil ise, başka sûretle
istifâde edilebilir.
Bir kimse, kendi koyununu başkası için kurban ederse, o emr
etse de, etmese de câiz olmaz. Çünki, başkası için, onun, mülkü olan hayvan
kurban edilebilir. Bu kimsenin, kendi hayvanını başkasına veyâ onun vekîline
hediyye etmesi, onların da kabz etmesi, ya’nî teslîm alması, sonra bunu vekîl
ederek geri verip kesdirmeleri lâzımdır. Başkasının hayvanını ondan habersiz,
onun için kurban etmek câizdir. Başkasının hayvanını, ondan iznsiz, kendi için
kurban eden, sonra kıymetini öderse, câiz olur. Sâhibi kıymetini kabûl etmeyip,
kesilmiş hayvanı alırsa, sâhibi için kurban edilmiş olur. Emânet, âriyet veyâ
kirâ olarak elinde bulunan hayvanı kurban etmek, hiçbir sûretle câiz değildir). Mermî av hayvanını çarparak öldürürse
veyâ taş, sopa ile vurup öldürülürse, yinmez. Çünki, kan akması lâzımdır.
Kurban satın alınırken (Bayram günü kesmesi vâcib olan kurbanı almağa) niyyet etmelidir. Bunu
keserken, tekrâr niyyet etmesi şart değildir. Bu aldığı hayvanı kurban etmesi
şart değildir. Fekat, keseceğinin kıymeti bundan az olmamalıdır. Satın alırken,
hiç niyyet etmese de olur. Fekat, bunu keserken veyâ kesecek olanı vekîl
ederken niyyet etmelidir. Kurbanını bir hayr cem’iyyetine hediyye etmek istiyen
kimse, kurbanını veyâ parasını götürüp, bu
işle vazîfeli memûra teslîm ederken, (Allah rızâsı için, bayram veyâ
nezr kurbanımı kesmeğe ve dilediğine kesdirmeğe ve etini ve derisini dilediğine
vermeğe seni vekîl etdim) demelidir. Memûr,
gelen veyâ kendi satın alacağı kurbana bir numara bağlar. Bu numarayı ve
kurban sâhibinin ismini deftere yazar. Kesilirken, sâhiblerinin ismini
söyliyerek kasabları vekîl eder. Etleri dilediği kimselere ve derileri bir fakîr vazîfeliye verir. Bu fakîr, derilerin
kıymeti ile, nisâb mikdârına mâlik olmadan evvel, elindekileri toptan,
dilediğine hediyye eder. Bu da satar. Paraları arzû edilen yere verilir. Fakîrin,
kendisine verilen derileri satması veyâ hediyye etmesi câizdir.
Birkaç koyun keserse, hepsi kurban
olur. Yâhud, eti çok olanı kurban, diğerleri nâfile olduğu dahâ doğrudur.
Kurban nisâbına mâlik olmıyan fakîr,
kendi malı olan hayvanını kurban etmeği niyyet ederse veyâ kurban niyyeti olmıyarak
hayvanı bayramda satın alıp, sonra kurban etmeği niyyet ederse, yâhud kurban
niyyeti ile bayramdan evvel satın
alırsa,
bunları kesmesi vâcib olmaz. Keserse, nâfile
olur ve etinden yiyebilir ve fakîrlere verdiği et sadaka olur. Fakîr, hayvanı
kurban etmek niyyeti ile ve belli üç gün içinde satın alırsa, bu kavle göre,
adak olur ve bayramın ilk üç günü içinde kesmesi vâcib
olur. Diğer kavle göre, nezr olmaz, nâfile olur. Zengin ve fakîr, nezr
kurbanlarının etlerinden kendileri yiyemez ve zekât vermesi câiz olmayan
kimseler de yiyemez ve zenginlere yidirmez. Bu günlerde kesmezlerse, bayramdan
sonra canlı olarak kendini, eğer satın almamış ise, değerini sadaka verirler.
Kesip etini sadaka vermeleri câiz olur. Bayramda kesilen nezrin etlerinin
kıymeti, diri değerinden az olursa, farkını ayrıca sadaka vermeleri lâzım olur.
AKÎKA KESMEK: Akîka, çocuk ni’metine karşılık, Allahü teâlâya
şükr etmek niyyeti ile hayvan kesmekdir. Çocuğa nafaka vermesi vâcib olan kimsenin, yedinci günü ism koyması ve
başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veyâ gümüş, kız için
gümüş sadaka vermesi ve kendi malından, erkek için iki, kız için bir akîka
hayvanı kesmesi, hanefîde müstehabdır. Akîka hayvanı, kurbanlık hayvan gibi
olmalıdır. Sonra da kesilebilir. [Her zemân kesilebilir. Kurban bayramında da
kesilebilir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetden sonra, kendisi
için akîka kesdiği (Şir’a)da yazılıdır.
Ölü olarak doğana ism konmaz ve akîkası kesilmez.] Etlerinden, kesen yiyebilir
ve pişmiş veyâ çiğ olarak zengin, fakîr herkese verebilir. Akîka kesmek, Şâfi’î ve Mâlikî
mezheblerinde sünnet-i müekkededir. Şâfi’î ve Hanbelî
mezheblerinde, kemikleri atılmaz, kırılmaz. Oynak yerlerinden ayrılıp toplanır.
Bir temiz, beyâz bez içinde gömülür. Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde kemikleri kırılabilir. Akîka,
çocukları belâlardan, hastalıklardan korur. Kıyâmetde, anaya, babaya, ayrı bir
şefâ’at ederler. (Mevâhib-i ledünniyye) birinci
cildde diyor ki, (Hicretin sekizinci yılında İbrâhîm dünyâya gelince, yedinci
günü, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” İbrâhîmin başını traş etdirip,
saçının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve akîka olarak iki koç kesdi.
Saçlarını gömdü).
Seni seven âşıkların,
gözü, gayra bakmaz imiş,
seni maksûd edinenler,
dünyâ ahret anmaz imiş.
Gönlün sana verenlerin,
ilmi sana erenlerin,
gözü seni görenlerin,
tâli’leri sönmez imiş.
Ölmez imiş âşık canı,
hiç çürümez imiş teni,
aşk her kimi kıldı fânî,
ona zevâl ermez imiş.
Emrine baş eğenlerin,
vuslatına erenlerin,
bülbül gibi ötenlerin,
kimse dilin bilmez imiş.
Aşkın ile bilişenler
senin için sevişenler
halvetine erişenler
ölümden hiç korkmaz imiş.
Aklın varsa, ey kardeşim,
Hakkı sevmek olsun işin,
aşk tadını tatmıyanın,
kalbi temiz olmaz imiş.