81 - KURBAN KESMEK

Köyde, çölde, şehrde mukîm olan, âkıl, bâlig, hür ve müslimân erkek ve kadının, ihtiyâcından fazla nisâb mikdârı malı veyâ parası varsa, kurban bayramı için niyyet ederek, belli günlerde, belli bir hayvanı kesmeleri vâcib olur. İhtiyâc eşyâsı, bir ev ve eşyâsı ve üç kat elbisedir. Şeyhayne göre, babasının, zengin çocuğu için de çocuğun malından kesmesi lâzımdır. Etini bu çocukdan başkası yiyemez. Çocukdan artan et satılıp, parası ile çocuğa, elbise gibi, devâmlı kullanılabilecek şeyler alınır. Fekat fetvâ imâm-ı Muhammedin ictihâdıdır. Buna göre, babanın çocuğu için kendi malından da, çocuğun malından da kesmesi vâcib değildir. Kurban nisâbını bundan evvelki maddede, sadaka-i fıtrı anlatırken bildirdik. İbni Âbidîn, zekâtın verileceği yerleri bildirirken buyuruyor ki, tarlasından aldığı mahsûl veyâ tarlanın, evin, dükkânın [atelyenin, kamyonun] bir senelik kirâsı, ne kadar çok olursa olsun, bir yıllık ev ihtiyâcını veyâ aylık geliri ve aldığı maâş ve ücret, aylık ihtiyâcını ve kul borcunu karşılamıyan kimse, imâm-ı Muhammede göre fakîrdir. Fetvâ da böyledir. Şeyhayne göre, ya’nî İmâm-ı a’zamla imâm-ı Ebû Yûsüfe göre zengin sayılır. Çünki, mülkü olan tarlanın ve bu demirbaş malların değeri, ihtiyâcını karşılar ve nisâb kadar da artar. Bunun kirâyı her alışda, bir mikdâr ayırıp, birikdirerek fıtra vermesi ve kurban kesmesi lâzımdır. Ya’nî, büyük sevâba kavuşması lâzımdır. Fıtra vermez ve kurban kesmezse, imâm-ı Muhammede göre, günâhdan kurtulur. Görülüyor ki, her iki ictihâd da yerindedir ve müslimânlara rahmetdir. Bu hâlde olan kimse, fıtra vermezse veyâ kurban kesmezse, imâm-ı Muhammedin ictihâdı, bunu azâbdan kurtarır. Tarlasından hiç mahsûl almıyan, kirâya da veremiyen kimse ve ihtiyâcından fazla malı olup da, parası bulunmayan erkek veyâ kadın, imâm-ı Muhammedin ictihâdına uyarak, fıtra vermez ve kurban kesmez. Verir ve keserse, ikinci ictihâda göre, fıtra ve kurban sevâbına kavuşur. Üzerine vâcib olmıyan ibâdeti yapan, yalnız nâfile ibâdet sevâbı kazanır. Vâcib sevâbı kazanmaz. Etini fakîrlere verirse, sadaka sevâbı da kazanır. Vâcib olan fıtra ve kurban sevâbı ise, nâfile ve sünnet sevâbından katkat dahâ fazladır. Her ibâdet de böyledir. Diğer üç mezhebde sünnet-i müekkede olduğu (Mîzân-ı kübrâ)da ve (Menâhic)de yazılıdır. İslâmiyyetde kurban kesmek yokdur, diyen kâfir olur.

[(Hazânet-ül-müftîn) ve (Eşbâh) kitâblarında diyor ki, (Evleri ve dükkânları ola-

-324-

nın, aldığı kirâları, tarlası olanın, tarlasının mahsûlü veyâ kirâsı, çoluk çocuğunu beslemeğe yetişmezse, bu kimse fakîr sayılır. Zekât alması câiz olur). Görülüyor ki, fetvâ imâm-ı Muhammede göre verilmişdir]. İbni Âbidîn buyuruyor ki, (Mudârebe ve şirketde çok malı olup da alamıyanın, kurban kesecek kadar parası, malı varsa, keser).

Aldığı kirâ ile güç geçinen kimse, nisâba mâlik ise, para birikdirip, fıtra vermeli ve kurban kesmelidir. Etin hepsini kavurma yapıp, birkaç ay et parasından birikdirerek gelecek yılın fıtra ve kurban parası olarak saklamalıdır. Böylece, fıtra ve kurban sevâbından mahrum kalmamalıdır. Kurban kesen, kendini Cehennemden âzâd etmiş olur. Bir hadîs-i şerîfde, (Hasîslerin en kötüsü, [kesmesi vâcib olduğu hâlde] kurban kesmiyendir) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” iki kurban keserdi. Biri kendisi için, biri de ümmeti için idi. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” için de kurban kesmek müstehabdır ve çok sevâbdır.

Kurban, koyun, keçi, sığır, deveden birini, kurban bayramının ilk üç gününde, kurban niyyeti ile kesmek demekdir. Bir sığırı veyâ deveyi, yedi kişiye kadar müslimân, bâlig kimse, ortak olarak da satın alıp kesebilirler. Bunlara adak veyâ akîka kurbanı da ortak edilebilir. Zenginin satın aldığına, sonradan ortak olmak câiz ise de mekrûhdur. Hiçbirinin hissesi yedidebirden az olmamalıdır. Sekiz kişinin yedi sığırı ve iki kişinin iki koyunu ortak satın almaları câiz olmaz. Çünki, herbirinin her hayvanda hissesi vardır. Fâiz olmamak için, eti dartarak, müsâvi ağırlıkda olarak paylaşmaları lâzımdır. Dartmadan bölüşüp halâllaşmak câiz olmaz. Çünki halâllaşmak, hediyye vermekde olur. Taksîmi mümkin olan birşeyde ortak olanların hisselerini ayırmadan önce hiç kimseye hediyye etmeleri câiz değildir. Altı kişiye et ile birlikde deri veyâ bacak da verilirse dartmadan paylaşmaları câiz olur. Başının da, derisi gibi olduğu (Hindiyye)de ve (Mecmû’a-i Zühdîyye)de yazılıdır. 856. cı sahîfede 9. rakama bakınız!

(Hindiyye)de diyor ki, (Bayramdan evvel, Allah rızâsı için bir koyun veyâ şu koyunu kurban edeyim diyen zengin veyâ fakîr kimsenin, kurban bayramında bir koyun kesmesi vâcib olur, nezr olur. Bayram günlerinden evvel nezr yaparken fakîr iken, bayram günlerinde zengin olursa, ayrıca bir de bayram kurbanı kesmesi vâcib olur. Zengin, bunu bayram günlerinde söylerken, bayram kurbanını kesmeği niyyet ederse, bir koyun keser. Bunu bayramdan evvel söyledi ise, muhakkak iki koyun keser. Fakîr mutlaka bir keser. Nezr kurbanını satamazlar. Müsâfirin ve nezri olmayıp kurban niyyeti ile almayan fakîrin bayramda kesdikleri koyun, nâfile kurban olur. Zengin veyâ fakîr, mevcûd koyununu veyâ kurban niyyeti ile satın almadıkları koyunu kurban kesmek niyyet etseler, kesmeleri vâcib olmaz, keserlerse, nâfile olur. Zenginin satın alırken, bayram kurbanı kesmeği niyyet etmeyip, hayâtının ni’metine şükr olarak kesmeği niyyet etdiği kurbanı kesmesi vâcib olur). Fazla bilgi almak için, bir sonraki maddeye bakınız!

Aşağıda, zenginin kesmesi vâcib olan kurban bildirilmekdedir. Bu hayvanları, fakîrlere veyâ hayr, yardım cem’iyyetlerine diri olarak sadaka vermek kurban olmaz. Kesmek vâcibdir. (Cevhere)de diyor ki, (Kurbana verilen para sevâbı, yüz misli [ya’nî, pekçok] parayı sadaka vermek sevâbından dahâ fazladır). Kurbanı satın alması, kesmesi ve etini dağıtma ve bunları dilediğine de yapdırması için birini vekîl etmek ve parasını veyâ diri hayvanı bu vekîle vermek câizdir. Fekat, vekîli keserken başında bulunmak müstehabdır. Horoz, tavuk ve vahşî hayvanları, meselâ geyiği kurban etmek harâmdır. Mecûsîlere, ya’nî ateşe tapanlara benzemek olur.

Kurban bayramının üçüncü günü fakîr olacağını veyâ sefere çıkacağını bilen kimseye, birinci günü kurban kesmek vâcib olmaz. Üçüncü günü zengin olacağını bilenin, kurban kesmesi, Zilhiccenin onuncu günü, ya’nî bayramın birinci günü fecr vaktinde vâcib olur. Bayramın birinci günü zengin veyâ fakîr ve mukîm veyâ müsâfir olmağa bakılmaz. Mekkeye, başka yerlerden gelen hâcıların kurban kes-

-325-

mesi vâcib değildir. Çünki, seferîdirler.

Şehrde kesenlere, bayram nemâzından sonra kesmek vâcib olur. Nemâzdan evvel kesmeleri câiz değildir. Üçüncü günü güneş batıncaya kadar kesebilirler. Köylerdeki hayvan fecrden sonra, bayram nemâzından önce de kesilebilir. Bayramın birinci günü Mekkede ve Minâda bulunanlara bayram nemâzı kılmak vâcib değildir.

Her hafta saç, sakal ve bıyık traş etmek, tırnak kesmek, koltuk, kasık temizlemek sünnet olduğu, Cum’a nemâzı sonunda bildirilmişdi. İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bayram nemâzı sonunda diyor ki, (Zilhicce ayının ilk on günü, bu sünnetleri gecikdirmemelidir. Hadîs-i şerîfde, (Kurban kesecek kimse, Zilhicce ayı girince, saçını kesmesin ve tırnak kesmesin!) buyurulması, emr değildir. Bunları, kurban kesinciye kadar gecikdirmenin müstehab olduğunu göstermekdedir. Fekat dahâ fazla gecikdirmek ve hele kırk gün uzatmak günâh olur).

Görülüyor ki, kurban kesecek kimsenin, Zilhicce ayının birinci gününden, kurban kesinciye kadar, saçını, sakalını, bıyığını ve tırnağını kesmemesi müstehabdır. Fekat vâcib değildir. Bunları kesmesi günâh olmaz ve kurban sevâbı azalmaz. Özr ile sakal traşı olanın, bu günlerde sakal uzatması fitneye sebeb olur.

Diri kurbanı veyâ parasını sadaka vermek câiz değildir. Sadaka ederse, üçüncü günün akşamına kadar, ikincisini keser. Bayram kurbanını üçüncü günün akşamına kadar kesmiyen kimse, kurbanı satın almışsa, canlı olarak kendini veyâ kıymetini [gümüş veyâ altın olarak] fakîrlere verir. Bayramdan sonra keser ise, etinden kendi yiyemez. Hepsini fakîrlere dağıtır. Bütün etinin kıymeti canlı kıymetinden az ise, değer farkını da sadaka verir. Satın almamış ise, orta derece bir kurban değerini fakîrlere verir. Böylece, cezâdan kurtulur ise de, kurban kesmek sevâbını kazanamaz.

Satın alırken kusûrlu ise veyâ kesmeğe uygun olarak alınıp sonradan, kesmeğe mâni’ bir kusûr hâsıl olursa, zengin kimse bir başkasını alıp keser. Adak olan kurban kusûrlu olursa, zengin de, fakîr de onu keser. Adak ölürse, başka almaları îcâb etmez. Kurban kesilmeden önce, yününden, sütünden istifâde câiz değildir. Vaktinden evvel kesip, etinden yimek ve zenginlere yidirmek de halâl değildir. Bunlar fakîrlere verilir. Bunun için, kurban, arefe günü kesilmez. Bunun etinden kendi yimesi ve zenginlere yidirmesi halâl olmaz. Şâhidler ile, meşrû’ olarak bayram olduğu hükm olunup ve bayram nemâzı kılınıp, kurban kesdikden sonra, arefe olduğu anlaşılırsa, nemâz ve kurban kabûl olur. Ramezân ve bayram aylarının şâhidlerle meşrû’ olarak anlaşılmadığı yerlerde, kitâbımızın seksendokuzuncu maddesinde yazılı (Işık usûlü) ile Zilhicce ayının birinci günü ve buradan da onuncu günü, ya’nî kurban bayramının birinci günü hesâb edilir. Bayramın birinci günü, bu hesâb ile bulunan gündür. Yâhud, bir gün sonradır. Bir gün evvel olamaz. Çünki, gökde, ay, doğmadan önce görülemez. İhtiyâtlı hareket etmiş olmak için, kurbanları, hesâb ile bulunan bayramın ikinci günü kesmelidir. Sevâbı mevtâlara gönderilecek olanı ise, hesâb ile bulunan birinci günde kesmelidir. Çünki, Arefe günü de kesilebilir. Kurban kesmiyen müslimân, ölürken, bırakdığı maldan kendi için kurban kesilmesini, vârisine vasıyyet etmelidir. Vasıyyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden, kesen kimse, fakîr olsa da yiyemez. Etinin hepsini fakîrlere vermesi lâzımdır. Vasıyyet etmemiş meyyit için, vârisi veyâ başkaları, her zemân kendi malından hayvan kesip sevâbını o kimseye hediyye edebilir. Sevâbı, kesenin olur. Meyyite de hediyye edilir. Bunların etinden, kesen de yiyebilir.

İki kimsenin kurbanı karışırsa, her birinin kendinin sanarak kesdiği, kendi kurbanı olur. Başkasının koyununu gasb eden veyâ çalan, canlı olan kıymetini sonradan dahî öderse, kurban etmesi veyâ satması câiz olur. Çünki, kıymeti ödenince, gasb etdiği zemân mülkü olur. Gasb etmek günâhına ayrıca tevbe gerekir.

Bir gözü görmiyen, topal olup yürüyemiyen, dişlerinin yarısı yok olan, gözünün,

-326-

kulağının veyâ kuyruğunun çoğu, ön veyâ arka bir ayağı kesilmiş olan, çok za’îf olan hayvan kurban olmaz. Boynuzu kırık veyâ boynuzsuz, uyuz, hasî ya’nî burulmuş olan kurban câizdir. Dişi hayvan da, erkek de kurban edilebilir. Koyunun erkeği ve beyâzı siyâhından çok olanı, keçinin dişisi dahâ sevâbdır. Kıymetleri müsâvî ise, koyun kesmek, sığır kesmekden dahâ sevâbdır. Koyunun, keçinin bir yaşını, sığırın iki, devenin beş yaşını geçmiş olması lâzımdır. Altı ayı geçmiş yalnız koyun iri, semiz ise, câiz olur. Kesilen hayvandan çıkan yavru diri ise, yiyebilmek için, ayrıca kesmek lâzımdır. Ölü ise, yimesi câiz olmaz.

Kurbanı kesilecek yere sürükleyerek çekmek, bıçakları hayvanı yatırdıkdan sonra bilemek ve birini ötekinin gözü önünde kesmek mekrûhdur. Önce diz boyu çukur kazılır. Kurbanın gözleri tülbend ile bağlanır. Kıbleye dönük olarak sol yanı üzerine yatırılır. Boğazı çukurun kenârına getirilir. İki ön ve bir arka ayakları, uclarından bir araya bağlanır. Üç kerre bayram tekbîri okunur. Sonra (Bismillahi Allahü ekber) diyerek, deveden başka hayvanın boğazının herhangi bir yerinden kesilir. (Bismillahi) derken, (h)yi belli etmek lâzımdır. Belli edince Allahü teâlânın ismi olduğunu düşünmek lâzım olmaz. (h)yi açıkça belli etmezse, Allahü teâlânın ismini söylediğini düşünmek lâzımdır. Bunu da düşünmezse, hayvan, leş olur. Yimesi halâl olmaz. Bunun için, her zemân (Allah teâlâ) dememeli, (Allahü teâlâ) diyip (h) harfini belli etmeğe alışmalıdır. Hayvanın boğazında (Merî) denilen yemek borusu, (Hulkûm) denilen hava borusu ve (Evdâc) denilen iki yanda birer kan damarı vardır. Bu dört borudan üçü bir anda kesilmelidir. Kesenin de kıbleye karşı dönmesi sünnetdir. Hayvan soğumağa başlamadan, ya’nî çırpınması durmadan ensesini de kesmek mekrûhdur. Yalnız ensesinden kesmek harâmdır. Hayvan temâm ölüp çırpınması durmadan, kafasını koparmak ve derisini yüzmeğe başlamak da mekrûhdur. Kesmesini bilenin kendi kesmesi müstehabdır. Kadının kesmesi de câizdir. Bilmiyenin, vekîline kesdirmesi ve kesilirken yanında bulunup, (En’âm) sûresinin yüzaltmışikinci (İnne salâtî) âyetini (lâ şerîke leh) kadar okuması müstehabdır.

(Hindiyye)de, Zebâih bahsinde diyor ki, (Müslimânın veyâ (Ehl-i kitâb) olan harbî veyâ zimmî kâfirin, Allahü teâlânın ismini veyâ bir sıfatını, herhangi bir lisân ile söyliyerek, kesdiği yinilir. [Dâr-ül-harbde müslimân kasab aramalı. Bundaki eti, müslimân kesdiğini niyyet ederek, satın almalıdır. Sığır, koyun, tavuk gibi eti yinen hayvanların etlerini yimek halâl olması için, islâmiyyete uygun kesilmeleri lâzımdır. Ya’nî bir müslimânın veyâ ehl-i kitâbın kesmesi ve keserken Allah ismini söylemesi lâzımdır. İslâmiyyete uygun kesilmiyen hayvan leş olur. Bunun etini yimek ve satmak harâm olur. Hayvan kesenlerin ve satan müslimânların bunu iyi bilmeleri lâzımdır. Et satın alırken, bunun nasıl kesildiğini sormak lâzım değildir. Çünki, müslimâna hüsn-i zân olunur.] Müşrikin ve mürtedin kesdiği yinilmez. Keserken, Îsâ veyâ üç Tanrıdan biri derse, yinilmez. Böyle inanır, fekat söylemezse, yinir. Kesmek için söylemelidir. Düâ için, şükr için söylerse veyâ Allahdan başkasını, ta’zîm etmeği niyyet ederse, Allah ve Muhammed için derse, yinmez). Bir Peygambere ve bunun, sonradan bozulmuş olan (Mukaddes kitâb)ına inanan bir kâfir, bu Peygamber tanrıdır veyâ oğludur dese ve putlara yalvarırsa da, buna (Ehl-i kitâb) denir. Çünki, (ilah, rab, tanrı, baba) gibi ismler, yardım eden, yaratılmağa sebeb olan, çok sevilen ma’nâsına da kullanılır. Bu ismleri, Îsâ aleyhisselâma, bu ma’nâlar ile söyleyen, müşrik olmaz. Ona, üç tanrıdan biri veyâ tanrı denilmesi, hakîkî bir söz değil, mecâz olur. Onda (Ülûhiyyet sıfatı) bulunduğuna inanırsa, meselâ her istediğini yaratır derse, (Müşrik) olur. Şimdi, Mûsevî, Îsevî, Nasrânî, Hıristiyanların bir kısmı, Ehl-i kitâbdır. Putlara, heykellere, Îsâ aleyhisselâmı sevdikleri için, istediklerinin yaratılmasına sebeb olmaları için yalvarıyorlar. Îsâ aleyhisselâma ilâh diyen nasrânînin kesdiklerini yimek câiz ise de, zarûret olmadıkca, buna kesdirmemeli ve kesdiğini yimemelidir. Kitâbsız kâfirlerin, meselâ Sûriyedeki (Nusayrî)lerin ve Derezîlerin

-327-

[ya’nî Dürzîlerin] kesdikleri yinilmez. Kesenin nasıl kimse olduğunu araşdırıp anlamak şart değildir. Besmele kasden terk edilirse, hanefîde harâm, şâfi’îde halâl olur.

(Cevhere)de diyor ki, (Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hacca giderken yüz kurbanlık deve götürdü. Altmışüçünü kendi kesdi. Sonra bıçağı hazret-i Alîye verdi. Geri kalanı O kesdi).

Kurban etini, kesen de yiyebilir. Fakîr olsun, zengin olsun, herkese ve zimmîye de verebilir. Etin üçde birini evine, üçde birini komşulara, gerisini fakîrlere vermek müstehabdır. Hepsini fakîrlere sadaka vermek veyâ kendi evine bırakmak da olur. Zimmî olan kâfire de vermek câiz olduğu (Hindiyye) ve (Behcet-ül-fetâvâ)da yazılıdır. Derisi nemâz kılan fakîre verilir. Ne olduğu bilinmiyen kimselere verilmez. Veyâ evde kullanılır. Yâhud devâmlı kullanılacak birşey karşılığı verilir. Tükenen birşey veyâ para karşılığı satılmaz. Derisi, eti satılırsa, parası fakîre sadaka verilir. Kesene, ücreti olarak da deri ve et verilemez. Kurbanın ve her hayvan etinin yedi yerini yimek harâmdır. Bunlar, akan kan, bevl âleti [zekeri], hayaları [koç yumurtası diye satılmakdadır], bezleri [guddeleri], safra kesesi, dişi hayvanın önü ve bevl kesesi [mesâne]dir.

(Hindiyye)de diyor ki, (Zekât-ı şer’î, ihtiyârî ve zarûrî olmak üzere ikiye ayrılır: İhtiyârî zekât, deveyi nahr etmek, diğer ehlî hayvanları zebh etmek demekdir. Zarûrî zekât, av hayvanlarını cerh etmek, herhangi yerinden yaralıyarak öldürmekdir. Zebh ederken veyâ ava, ok, mermî, tazı köpeği gönderirken, Allahü teâlânın ismini söylemek lâzımdır. Arabî bildiği hâlde dahî, başka lisân ile söylemek câizdir. Bir hayvana söylenen tekbîr ile başka hayvan kesilemez. Zekât-ı şer’î ile öldürülen hayvan temiz olur. Yimesi halâl ise, yinir. Değil ise, başka sûretle istifâde edilebilir.

Bir kimse, kendi koyununu başkası için kurban ederse, o emr etse de, etmese de câiz olmaz. Çünki, başkası için, onun, mülkü olan hayvan kurban edilebilir. Bu kimsenin, kendi hayvanını başkasına veyâ onun vekîline hediyye etmesi, onların da kabz etmesi, ya’nî teslîm alması, sonra bunu vekîl ederek geri verip kesdirmeleri lâzımdır. Başkasının hayvanını ondan habersiz, onun için kurban etmek câizdir. Başkasının hayvanını, ondan iznsiz, kendi için kurban eden, sonra kıymetini öderse, câiz olur. Sâhibi kıymetini kabûl etmeyip, kesilmiş hayvanı alırsa, sâhibi için kurban edilmiş olur. Emânet, âriyet veyâ kirâ olarak elinde bulunan hayvanı kurban etmek, hiçbir sûretle câiz değildir). Mermî av hayvanını çarparak öldürürse veyâ taş, sopa ile vurup öldürülürse, yinmez. Çünki, kan akması lâzımdır.

Kurban satın alınırken (Bayram günü kesmesi vâcib olan kurbanı almağa) niyyet etmelidir. Bunu keserken, tekrâr niyyet etmesi şart değildir. Bu aldığı hayvanı kurban etmesi şart değildir. Fekat, keseceğinin kıymeti bundan az olmamalıdır. Satın alırken, hiç niyyet etmese de olur. Fekat, bunu keserken veyâ kesecek olanı vekîl ederken niyyet etmelidir. Kurbanını bir hayr cem’iyyetine hediyye etmek istiyen kimse, kurbanını veyâ parasını götürüp, bu işle vazîfeli memûra teslîm ederken, (Allah rızâsı için, bayram veyâ nezr kurbanımı kesmeğe ve dilediğine kesdirmeğe ve etini ve derisini dilediğine vermeğe seni vekîl etdim) demelidir. Memûr, gelen veyâ kendi satın alacağı kurbana bir numara bağlar. Bu numarayı ve kurban sâhibinin ismini deftere yazar. Kesilirken, sâhiblerinin ismini söyliyerek kasabları vekîl eder. Etleri dilediği kimselere ve derileri bir fakîr vazîfeliye verir. Bu fakîr, derilerin kıymeti ile, nisâb mikdârına mâlik olmadan evvel, elindekileri toptan, dilediğine hediyye eder. Bu da satar. Paraları arzû edilen yere verilir. Fakîrin, kendisine verilen derileri satması veyâ hediyye etmesi câizdir.

Birkaç koyun keserse, hepsi kurban olur. Yâhud, eti çok olanı kurban, diğerleri nâfile olduğu dahâ doğrudur.

Kurban nisâbına mâlik olmıyan fakîr, kendi malı olan hayvanını kurban etmeği niyyet ederse veyâ kurban niyyeti olmıyarak hayvanı bayramda satın alıp, sonra kurban etmeği niyyet ederse, yâhud kurban niyyeti ile bayramdan evvel satın

-328-

alırsa, bunları kesmesi vâcib olmaz. Keserse, nâfile olur ve etinden yiyebilir ve fakîrlere verdiği et sadaka olur. Fakîr, hayvanı kurban etmek niyyeti ile ve belli üç gün içinde satın alırsa, bu kavle göre, adak olur ve bayramın ilk üç günü içinde kesmesi vâcib olur. Diğer kavle göre, nezr olmaz, nâfile olur. Zengin ve fakîr, nezr kurbanlarının etlerinden kendileri yiyemez ve zekât vermesi câiz olmayan kimseler de yiyemez ve zenginlere yidirmez. Bu günlerde kesmezlerse, bayramdan sonra canlı olarak kendini, eğer satın almamış ise, değerini sadaka verirler. Kesip etini sadaka vermeleri câiz olur. Bayramda kesilen nezrin etlerinin kıymeti, diri değerinden az olursa, farkını ayrıca sadaka vermeleri lâzım olur.

AKÎKA KESMEK: Akîka, çocuk ni’metine karşılık, Allahü teâlâya şükr etmek niyyeti ile hayvan kesmekdir. Çocuğa nafaka vermesi vâcib olan kimsenin, yedinci günü ism koyması ve başını kazıyıp, saçının ağırlığı kadar, erkek için altın veyâ gümüş, kız için gümüş sadaka vermesi ve kendi malından, erkek için iki, kız için bir akîka hayvanı kesmesi, hanefîde müstehabdır. Akîka hayvanı, kurbanlık hayvan gibi olmalıdır. Sonra da kesilebilir. [Her zemân kesilebilir. Kurban bayramında da kesilebilir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” nübüvvetden sonra, kendisi için akîka kesdiği (Şir’a)da yazılıdır. Ölü olarak doğana ism konmaz ve akîkası kesilmez.] Etlerinden, kesen yiyebilir ve pişmiş veyâ çiğ olarak zengin, fakîr herkese verebilir. Akîka kesmek, Şâfi’î ve Mâlikî mezheblerinde sünnet-i müekkededir. Şâfi’î ve Hanbelî mezheblerinde, kemikleri atılmaz, kırılmaz. Oynak yerlerinden ayrılıp toplanır. Bir temiz, beyâz bez içinde gömülür. Hanefî ve Mâlikî mezheblerinde kemikleri kırılabilir. Akîka, çocukları belâlardan, hastalıklardan korur. Kıyâmetde, anaya, babaya, ayrı bir şefâ’at ederler. (Mevâhib-i ledünniyye) birinci cildde diyor ki, (Hicretin sekizinci yılında İbrâhîm dünyâya gelince, yedinci günü, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” İbrâhîmin başını traş etdirip, saçının ağırlığı kadar gümüş sadaka verdi ve akîka olarak iki koç kesdi. Saçlarını gömdü).

Seni seven âşıkların,

gözü, gayra bakmaz imiş,

seni maksûd edinenler,

dünyâ ahret anmaz imiş.

Gönlün sana verenlerin,

ilmi sana erenlerin,

gözü seni görenlerin,

tâli’leri sönmez imiş.

Ölmez imiş âşık canı,

hiç çürümez imiş teni,

aşk her kimi kıldı fânî,

ona zevâl ermez imiş.

Emrine baş eğenlerin,

vuslatına erenlerin,

bülbül gibi ötenlerin,

kimse dilin bilmez imiş.

Aşkın ile bilişenler

senin için sevişenler

halvetine erişenler

ölümden hiç korkmaz imiş.

Aklın varsa, ey kardeşim,

Hakkı sevmek olsun işin,

aşk tadını tatmıyanın,

kalbi temiz olmaz imiş.

-329-