Câmi’e sağ ayak ile girilir. Câmi’den çıkarken, önce sol
ayak ile çıkılır. (Uyûn-ül-besâir)de
diyor ki, (Câmi’e girerken, girmeden evvel, önce sol, sonra sağ ayakkabı çıkarılır.
Bundan sonra, önce sağ ayakla câmi’e girilir. Önce sol ayakla çıkdıkdan sonra
[veyâ çıkmadan evvel], önce sağ ayakkabı giyilir). (Hadîka)da,
el ve ayak âfetlerinde diyor ki, (İmâm-ı Nevevî Müslim şerhinde buyuruyor ki,
mubârek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak müstehabdır. Ayakkabı, don, gömlek giyerken, baş traş
ederken ve tararken, bıyık kırkarken, misvâk kullanırken, tırnak keserken, el,
ayak yıkarken, mescide, (müslimânın evine) ve odasına girerken, halâdan
çıkarken, sadaka verirken, yemek yirken, su içerken sağdan başlanır. Bunların
zıddı olanları yaparken, meselâ ayakkabı, çorab, elbise çıkarırken, câmi’den ve
müslimânın evinden, odasından çıkarken, halâya girerken, sümkürürken,
tahâretlenirken soldan başlamak müstehabdır.
Bunları tersine yapmak, tenzîhî mekrûh olur.
Çünki heyetde, şeklde olan sünneti terk etmek
olur.) [Bulunduğu yerin âdetine uymak için sakalı kazımak da böyledir. 249.cu
sahîfeye bakınız!]
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (İki
cins imâmlık vardır. Evvelâ (İmâmet-i kübrâ)yı
bildireceğiz.) Üçüncü cildde bâgîleri anlatırken, üçyüzonuncu sahîfede de bildirilecekdir. Abdülganî Nablüsînin
“rahmetullahi teâlâ aleyh” (El-Hadîkat-ün-nediyye) kitâbının yüzkırküçüncü ve iki
yüzdoksandördüncü ve üçyüzellibirinci sahîfelerinde de yazılıdır. İmâmlığın
ikincisi (İmâmet-i sugrâ)dır ki, farz nemâzı kıldırmak için imâm olmakdır. Beş vakt
nemâzın farzlarını cemâ’at ile kılmak, erkeklere
hanefî, şâfi’î
ve mâlikîde sünnetdir.
Cum’a ve bayram nemâzlarında ise şartdır. Nâfile nemâzları cemâ’at ile kılmak mekrûhdur. Beş vakt nemâzda, bir kişi de cemâ’at
olarak yetişir. Kırâeti güzel olan imâm olur, ya’nî Kur’ân-ı
kerîmin harflerini tanıyan, tecvîd ile okumasını bilen olur. Sesi güzel
ve tegannî ile okuyan değil! Fâsıkın imâm olması mekrûhdur.
Çok âlim olsa bile, ona uymak tahrîmen mekrûhdur.
Hadîs-i şerîfde, (Müttekî bir âlim ile nemâz kılan,
bir Peygamber ile kılmış gibidir) buyuruldu.
(Uyûn-ül-besâir) kitâbının yüzotuzbeşinci
sahîfesinde buyuruyor ki, ([Özrlü olmadığı hâlde] câmi’e gitmeyip, evinde
âilesi ile cemâ’at yapan kimse, câmi’deki cemâ’atin sevâbına kavuşamaz. Ya’nî,
câmi’e mahsûs olan, fazla sevâba kavuşamaz. Yoksa, evde cemâ’at ile kılınca da,
cemâ’at sevâbına, ya’nî yirmiyedi kat sevâba kavuşur. Şunu da bildirelim ki,
iki cemâ’at de, şartlara, sünnetlere uygun
olduğu zemân böyledir. Evdeki cemâ’at dahâ uygun ise, evde kılmak lâzımdır). (Halebî-i kebîr)in dörtyüziki, altıyüzonüç ve
altıyüzondokuzuncu sahîfelerinde de yazılıdır.
[Görülüyor ki, nemâzın şartlarına ehemmiyyet vermiyen
imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır.
Bunların nemâzı sahîh olmaz. Günâh işlediği hâlde, meselâ içki içdiği, fâiz yidiği,
kadınlara, kızlara bakdığı, kumar oynadığı hâlde, abdestin, nemâzın farzlarını bilen ve ehemmiyyet veren imâm arkasında
kılmak câiz olsa da, mekrûhdur. Ebüssü’ûd efendi
fetvâsında buyuruyor ki, (Sâlih ve fâcir arkasında
nemâz kılınız!) hadîs-i şerîfi, câmi’ imâmları için değil, Cum’a
kıldıran emîrler, vâlîler içindir. Bunlara uymak ve itâ’at etmek içindir. Günâh
işlediği bilinen imâmların arkasında nemâz kılmamalıdır. İmâmlık şartları
bulunmıyan, Kur’ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan
imâma uymamalıdır. Dînine bağlı imâmın mescidine gitmelidir. Her nemâz için,
câmi’e gitmeli, fâsık, câhil, mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâma
rastlanınca, ona uymamalıdır. Böyle imâm var zan etmekle, câmi’i terk
etmemelidir. Molla Murâd kütübhânesi, [1114] numaralı, Ebüssü’ûd efendi
fetvâsında buyuruyor ki, (Harâm yiyen, fâiz alan
imâmı azl etmek vâcibdir. Kur’ân-ı kerîmi tecvîd üzere okumasını bilmek farzdır. Tecvîdi bilmiyen, mehâric-i hurûfu gözetemez.
Harflerin ağızdaki yerlerini gözetemiyen bir kimsenin okuduğu Kur’ân-ı kerîm ve kıldığı nemâz sahîh olmaz). İkinci
kısmda birinci maddeye bakınız! İmâmlık şartla
rı
bulunan kimsenin imâm olması için uğraşmak, her müslimânın vazîfesidir.
(Nûr-ül-îzâh) şerhi hâşiyesinde
buyuruyor ki, (İmâm olmak için altı şart lâzımdır).
Bunlardan biri bulunmadığı bilinen imâmın arkasında nemâz sahîh
olmaz:
1- Müslimân olmak, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer Fârûkun halîfe olduğuna inanmıyan
ve te’vîlini bilmeden mi’râca, kabr azâbına inanmıyan, imâm olamaz
2
- Bulûg yaşında olmak.
3- Akllı olmak. Serhoş ve bunak imâm olamaz.
4- Erkek olmak. Kadın, erkeklere imâm olamaz.
5- Hiç olmazsa, Fâtiha ile bir âyeti doğru okuyabilmek. Bir
âyeti ezberlememiş olan ve ezberlese de, tecvîd ile okuyamayan, nağme yapan,
imâm olamaz.
6- Özrsüz olmakdır. Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz.
Özr, bir yerinden durmadan kan akmak, yel kaçırmak, idrâr kaçırmak, te ve fe
harflerini tekrârlayarak okumak, sin harfini se, ra harfini gayn okumak,
abdestsiz veyâ dirhemden fazla necâsetli olmak ve avret mahalli açık olmakdır.
Gözü ağrıyan, gözyaşı kesilmezse, özr sâhibi olur. Kulakdan, göbekden,
burundan, memeden ağrı ile çıkan her sıvı da, devâmlı akarsa, özr sâhibi olur.
Adı geçen yerlerden ve yaradan çibandan çıkan kan, irin ve sarı su, ağrı ile
olmasa da, böyledir. Özrleri birbirine benziyenler birbirlerine ve bir özrlü
olan, iki özrlü olana imâm olabilir. Mâlikîde
ve şâfi’îde, özrlü olan, özrsüz olana imâm
olabilir. [Yara üstündeki merheme, sargıya mesh eden ve kaplama veyâ dolgu dişi
olduğu için, mâlikî ve şâfi’î
“rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” mezhebini taklîd edenler özrlü sayılmaz.]
(Dürr-ül-muhtâr) üçyüzyetmişaltıncı
sahîfede buyuruyor ki, ([İsterse profesör olsun] din câhillerinin, fâsıkların,
ya’nî büyük günâh işliyenin, meselâ içki içenin, zinâ edenin, fâiz yiyenin,
karısını, kızlarını çıplak gezdirenin, a’mânın imâm olması mekrûhdur. [Fâsıkın imâm olması, mâlikîde sahîh değildir (Halebî).]
Ebüssü’ûd efendinin “rahmetullahi aleyh” fetvâsını yukarıda bildirmişdik. A’mâ,
âlim ise, imâm olur. Veled-i zinânın, ya’nî nikâhsız doğmuş kimsenin imâm
olması da mekrûhdur. Emred kimsenin, ya’nî henüz
bâlig olmuş, sakalı çıkmamış, parlak kimsenin imâm olması, âlim olsa bile, mekrûhdur. Çünki, fitneye sebeb olur. Parlak olmıyan,
köse [sakalsız] arkasında kılmak mekrûh
değildir). [Görülüyor ki, imâm olmak için, sakallı olmak şart değildir. Özr ile
sakal traşı olanın arkasında nemâz kılınır. Sakalı sünnete
uygun olmıyan [ya’nî, çenedeki ile birlikde bir tutam uzun olmıyan] kimse, bid’at sâhibi olur. Sakalın sünnete
uygun olmasına ehemmiyyet vermiyen, kâfir olur. Yetmişbirinci maddeye
bakınız!].
İmâma uymanın doğru olması için, on
şart vardır:
1
- Nemâza
dururken, tekbîri söylemeden önce, imâma uymağa niyyet etmekdir. İmâmın kim
olduğunu niyyet lâzım değildir.
2
- İmâmın,
kadınlara imâm olmağa niyyet etmesi lâzımdır. [İbni Âbidîn, nemâzın mekrûhlarını bildirirken buyuruyor ki, (Kızların,
kadınların, acûzelerin, beş vakt nemâza ve cum’a ve bayram nemâzları için ve
va’z dinlemek için câmi’e gitmeleri câiz değildir.
Eskiden yalnız acûzelerin akşam ve yatsı
zemânı gitmesine izn verilmiş idi ise de, şimdi bunların gitmesi de, câiz değildir). Hele kadınların başı, kolu, bacağı
açık, câmi’e gelip, mevlid, va’z ve hâfız dinlemeleri harâmdır,
büyük günâhdır. Hıristiyan kadınları bile, kiliseye giderken, böyle açık
değildir. Açık kadınların, erkekler arasına karışdığı yerlere câmi’ denmez.
Böyle yerlere, nemâz kılmak için dahî gidilmez. İmâmın erkeklere imâm olmağa niyyet etmesi lâzım değildir. Fekat niyyet
ederse, kendisi cemâ’atin sevâbına da kavuşur. (Hadîka) kitâbı, yüzkırksekizinci sahîfede diyor
ki, (Fıkh âlimleri buyurdu ki, imâm nemâza dururken kendisine uyan cemâ’ate
imâm olmağa niyyet etmezse, buna uymak sahîh olur ise de, imâmın kendisi
imâmlık sevâbına kavuşamaz. İmâm olmağa niyyet etmediği için, yalnız kılmış
gibi, yalnız kendi nemâzının sevâbını alır. Başkalarının
kendisine
uymasına niyyet edince, cemâ’atin sayısı kadar, imâmlık sevâbı da alır).]
3
- Cemâ’atin
topuğu, imâmın topuğunun gerisinde olmak.
4
- İmâm ile
cemâ’at, aynı farz nemâzı kılmak. Farzı kılmış olan kimse, tekrâr imâma uyunca, imâm ile
kıldığı nâfile olur.
5
- İmâm ile cemâ’at arasında, kadın safı bulunmamak. Kadınlar bir safdan
az olup arada
perde varsa veyâ alçakda, yüksekde iseler câiz olur. [(Tergîb-üs-salât)da diyor ki, dört kadın yan yana
durunca bir saf sayılır. Kadın safının arkasında olan erkeklerin hepsinin
nemâzları fâsid olur. Üç kadın yan yana ise, yalnız bunların arkasındaki üç erkeklerin ve kenârdaki kadınların yanındaki
birer erkeğin nemâzları fâsid olur. Kadın ile yanlarındaki erkek
arasında direk veyâ perde, dıvar varsa, nemâzları fâsid olmaz. Kadın ile
erkeğin, mahrem olmaları da böyledir. Kadınların evde, erkeksiz cemâ’at
yapmaları mekrûhdur.]
6
- İmâmın
kendisini görse, yâhud sesini işitse, aradaki dıvar mâni’ olmaz. Arada kayık
geçecek nehr ve araba geçecek yol mâni’ olur. Yolda veyâ nehrdeki köprüde iki
saf imâma uyunca, arkadakilerin de nemâzı sahîh olur. İkinci kısm, elliikinci
maddenin ortasına bakınız!
7
- İmâma uymanın sahîh olması için, imâmın veyâ müezzinin sesini işitmek
yâhud bunları
görmek veyâ cemâ’atin hareketlerini görmek lâzımdır. İşitmeğe, görmeğe
elverişli penceresi olmayan dıvar arada olmamalıdır.
[Radyodan, televizyondan, ho-parlörden çıkan sesin, insan
sesi olmadığını ezân bahsinde bildirmişdik. Sinema perdesinde, televizyonda
nemâz kıldığı görülen imâmın kendisi değildir, benzeridir. Buna uymak câiz
olmadığı gibi, bu seslerle ibâdet yapmak da sahîh olmaz. Bid’at ve büyük günâh olur.]
(El-mukaddimet-ül-hadremiyye) ve (Envâr) ve (El-fıkh-ü-alel-mezâhib-il-erbe’a)
ve (Misbâh-un-necât)
kitâblarında diyor ki, (Şâfi’î mezhebinde,
câmi’ hâricinde bulunan kimsenin, câmi’deki imâma uymasının sahîh olması
için, imâmın intikalâtını, imâmı veyâ cemâ’atden birini görerek yâhud imâmı
veyâ müezzini işiterek bilmek şart olduğu gibi, son safdan uzaklığı takrîben
üçyüz zrâ’dan [300 x 0,42 = 126 metreden] fazla olmaması da şartdır. (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Câmi’ hâricindeki
kimsenin, imâma uyması sahîh olmak için, câmi’in dolu olması lâzımdır. Dolu
olmaz ise ve dolu olup da, son saf ile, dışarıdaki kimse arasında, araba
geçecek kadar mesâfe varsa, imâma uyması sahîh olmaz). Ho-parlör sesi ile ve
televizyondaki imâma uyarak kılanların nemâzlarının sahîh olmadığı, Hindistân
âlimlerinin Keralada çıkardıkları (El-Muallim) mecmû’asının
Rebî’ul-evvel 1406 ve Dessembr [Aralık] 1985 târîhlisinde uzun yazılıdır. 1401
h. ve
8
- İmâm
hayvânda, cemâ’at yerde veyâ bunun tersi olmamak.
9
- İmâm ile
cemâ’at, yapışık olmıyan iki gemide bulunmamak.
10 - Başka mezhebdeki imâma uyan cemâ’atin, kendi
mezheblerine göre nemâzı bozan bir şeyin, imâmda bulunduğunu bilmemesi
lâzımdır. Meselâ, imâmdan kan akması veyâ başının dörtde birinden az mikdârını
mesh etmesi, Hanefî mezhebinde câiz
olmadığından, böyle yapdığı bilinen bir şâfi’î
imâma uymak âlimlerin çoğuna göre câiz olmaz. Bu kavl sahîhdir. Şâfi’î imâmdan kan akdığı görülse, sonra imâm bir
zemân gayb olup tekrâr gelse, buna uyulur.
Çünki, o zemânda abdest almış olabilir. Hüsn-i zanetmek iyidir. [Bu
âlimlere göre, bir hanefînin, kaplama ve dolgu
dişi görülen şâfi’î imâma uymaması lâzımdır.]
İbni Âbidînde ve Tahtâvînin (İmdâd) hâşiyesinde
ve Ahmed Hamevînin (Eşbâh) hâşiyesi,
ikinci cild, ikiyüzonyedinci sahîfesinde diyorki, (Muhammed Hindüvânî ve ba’zı
âlimler dediler ki, nemâzı kendi mezhebine göre sahîh olan şâfi’î imâma uyulabilir). (Nihâye)
kitâbı, bu kav-
lin
kıyâsa dahâ uygun olduğunu bildiriyor ve (bu kavle göre, Hanefî mezhebinde câiz olmıyan bir hâli görülen şâfi’î imâma uyulabilir) diyor. Bu kavlin de sahîh
olduğu (Halebî-yi kebîr)de yazılıdır. Mâlikîde de câizdir. Bu âlimlere göre, kaplama ve
dolgusu görülen mâlikî veyâ şâfi’î imâma uymak câiz olur. Hanefî mezhebinde olup da, kaplama ve dolgusu olduğu için, İmâm-ı mâlikin veyâ Şâfi’înin
“rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” mezhebini taklîd eden bir kimsenin, bu âlimlere göre, kaplama ve dolgusu olmıyan hanefîlere de imâm olabileceği anlaşılmakdadır.
Çünki bu kimse, mâlikî veyâ şâfi’î mezhebindeki imâm gibidir. Ayrıca, kendi
mezhebinin diğer şartlarına uymakda, vitr nemâzını vâcib
bilerek kılmakdadır. Kaplama veyâ dolgusu olup olmadığını, varsa, mâlikîyi veyâ şâfi’îyi
taklîd edip etmediğini sormak, tecessüs etmek câiz
değildir. Başka mezhebden olan imâm, hanefîdeki
şartları da gözetiyorsa, buna uymak yalnız kılmakdan, Hanefîye
uymak, ona uymakdan dahâ iyidir. [Dolgusu, kaplaması olan, imâmlık vazîfesi
almamalıdır.]
Cemâ’at bir kişi ise, imâmın sağ yanında hizâsında durur.
Solunda durması mekrûhdur. Arkasında durması da mekrûh olur. Ayağının topuğu, imâmın topuğundan ileri
olmazsa, nemâzı sahîh olur. İki ve dahâ çok kişi, imâmın arkasında durur.
Birincisi, imâmın tam arkasına, ikincisi birincinin sağına, üçüncüsü birincinin
soluna, dördüncüsü ikincinin sağına, beşincisi üçüncünün soluna... olarak
dururlar. İkinci, sonradan gelirse, arkaya durur. Birinci, nemâzı bozmadan
arkaya geçer. İmâm ileri gitmez. 68. ci maddede, 23. cü sıraya bakınız!
İmâm ile cemâ’at arasında, iki safdan ziyâde alacak boş
meydân veyâ büyük havuz bulunursa, bunun gerisinde olanların uyması câiz olur
ise de, yalnız kılması mekrûh olur. Havuzun ve
meydânın iki yanlarında cemâ’atin bulunması şart değildir. Mescide bitişik açık ve kapalı yerler, odalar da
böyledir. [Tahtâvî İmdâd hâşiyesi.] İkinci kısm, 52. ci maddeye bakınız!
Abdest alan, teyemmüm etmiş olana, ayakda kılan, oturarak
kılana ve nâfile kılan, farz kılana uyabilir.
Dînini bilen bir imâm arayıp ona uymalıdır.
Mahalle câmi’inde, ezân ve ikâmet okuyarak bir kerre cemâ’at
ile nemâz kılınır. Yoldaki câmi’lerde ve imâmı, müezzini olmıyan câmi’lerde,
her cemâ’at için ayrı ayrı ezân ve ikâmet ile kılınır. Cin imâm olur. Melek
imâm olamaz. Çünki melek, mükellef değildir.
Melek, cin ve çocuk, bir de olsa, cemâ’at olur. Nâfile kılan bir kişinin, farz kılana uyması ile cemâ’at sevâbı hâsıl
olur.
Cemâ’at ile kılmak vâcibdir
diyenler de çokdur. Irâk âlimlerine göre “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, vâcibi özrsüz bir kerre bile terk etmek günâh olur.
Terk etmeği âdet ederse, sözbirliği ile günâh olur. Sünneti
terk ise, günâh olmaz. Bir câmi’de cemâ’ati kaçıran kimsenin, başka câmi’de
araması müstehabdır.
Hastanın, felclinin, bir ayağı kesik olanın, yürüyemiyen
ihtiyârın ve a’mânın cemâ’ate gitmesi lâzım değildir. Yardımcıları, nakl
vâsıtaları olsa da, lâzım değildir. Yağmur, çamur, çok soğuk ve karanlık da,
özrdür. Çok rüzgâr, yalnız gece özr olur. Hırsız ve başka sebeble malı gitmek
korkusu, fakîr olanın alacaklısından korkusu, canı ve malı için zâlimden
korkusu, abdest sıkışdırması, yolcunun nakl vâsıtasını kaçırmak korkusu,
hastaya bakmak, imrendiği yemeği kaçırmak korkusu, fıkh bilgisini öğrenmeği
kaçırmak korkusu, cemâ’ate gitmemek için özrdür. İmâmın bid’at sâhibi olduğunu veyâ abdestin, guslün, nemâzın şartlarını
gözetmediğini bilmek de özrdür. Bu şartları dahâ çok bilenin ve gözetenin,
başkalarından önce imâm seçilmesi lâzımdır. Bundan sonra, tecvîd ile okuyan
seçilir. Hâfız olması şart değildir. Bunlar birkaç kişi ise, vera’ sâhibi olan
seçilir. Vera’, şübhelilerden kaçınmak demekdir. Bundan sonra, yaşı çok olan
seçilir. Bundan sonra, sıra ile, huyu, yüzü, nesebi, sesi, elbisesi güzel olan
seçilir. Bunlar birkaç kişi ise, aralarından malı, mevkı’i çok olan seçilir.
Bunlar da benziyor ise, mukîm müsâfire imâm olur. Seçimde uyuşulmazsa,
çoğunluğun seçdiği imâm olur. Dahâ üstünü varken, başkası seçilirse, çirkin
olur. Fekat, günâh olmaz. Emîr ve vâlî seçimi de böyledir. Ha-
lîfe
seçiminde ise, en üstün olanı seçmemek günâhdır. Bir evde, ziyâfetde, seçim
aranmadan, ev sâhibi, ziyâfet sâhibi imâm olur. Yâhud, imâmı bu seçer. Kirâcı,
ev sâhibi demekdir. İstenmiyen kimsenin imâm olması mekrûhdur.
Bid’at sâhibi kimsenin imâm olması tahrîmen mekrûhdur. Ehl-i
sünnet i’tikâdına uymıyan bir inanış sâhibine (Mezhebsiz) denir. Mezhebsiz, eğer Kur’ân-ı
kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş olan bir şeye inanmamış
veyâ şübhe etmiş ise, (Küfr) olur. Açık
olarak bildirilmemiş şübheli olan delîlleri te’vîl ederek yanlış ma’nâ vermiş
ise, (Bid’at)
olur. Dünyânın yaratıldığına inanmamak, böyle gelmiş, böyle gider demek,
küfrdür. Cennetde, mü’minlerin Allahü teâlâyı göreceğine inanmamak bid’atdir. Fekat, nasslara yanlış anladığı için
inanmamak bid’at olur. (Böyle şey olmaz. Aklım
kabûl etmez) diyerek tahkîr ederse, yine kâfir olur. Bid’at
hakkındaki hadîs-i şerîfler, (Hadîka) ve
(Berîka)nın başında ve fârisî (Eşi’at-ül-leme’ât)ın 125.ci sahîfesinde mevcûddur. (Eşi’a)dekiler,
(Mazheriyye) kitâbımıza da nakl
edilmişdir.Küfre sebeb olan birşey söylemedikçe ve yapmadıkça (Ehl-i kıble)ye, ya’nî nemâz kılana (Kâfir) denmez. Fekat, Kur’ân-ı
kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkca bildirilen ve müslimânların asrlar
boyunca inandığı bir şeye uymıyan söz ve işde bulunan bir kimse, bütün ömrünce
nemâz kılsa, her ibâdeti yapsa da, buna (Kâfir) denir.
Meselâ, Allahü teâlâ zerreleri, yaprak sayısını, gizlileri bilmez dese, kâfir
olur. Ebû Bekr ile Ömerden “radıyallahü anhümâ” başka sahâbîyi, dînî bir
sebeble kötüleyen, bid’at sâhibi olur. Bir harâma mubâh diyen kimse, bir âyete veyâ hadîs-i
şerîfe dayanarak, samîmî söyliyorsa, kâfir olmaz. Nassa dayanmadan, keyfi için
söylüyorsa, kâfir olur. Ebû Bekr ile Ömerin hilâfete seçilmeleri haklı değildi
demek, bid’atdir. Hilâfete hakları yok idi demek
küfrdür.
İmâmlık şartlarını taşıyan bir kimse, ücret veyâ ma’âş
karşılığı imâmlık yapıyorsa, bunun arkasında kılmak câiz olduğuna fetvâ
verilmişdir. Elhân ederek, mûsikî perdelerine uyarak, tegannî eden ve nemâzı
vaktinden evvel kıldıran imâm arkasında kılınan nemâzı iâde etmek lâzım olduğu,
(Halebî-i kebîr) sonunda yazılıdır.
[İmâmlık şartları bulunmıyan, mezhebsiz, dinde reformcu olduğu bilinen imâmın
yerine, Ehl-i sünnet i’tikâdında olan imâm
ta’yîn edilmesi için uğraşmalıdır.]
Cemâ’at istese de, imâmın, farz
kıldırırken kırâeti ve tesbîhleri sünnetden
fazla okuması tahrîmen mekrûhdur. Kadın imâm
olup kadınlara nemâz kıldırması tahrîmen mekrûhdur.
Erkek olmadığı zemân, cenâze nemâzını cemâ’at ile kılmaları mekrûh olmaz. Çünki, yalnız kılarsa, ilk kılan kadın farzı kılmış olur. Sonra kılanlarınki nâfile olur.
Cenâze nemâzını nâfile kılmak da mekrûhdur.
Cenâze nemâzını bir kerre kılmak farzdır. Cenâze nemâzında, kadın erkeklere imâm olursa,
erkekler tekrâr kılmaz. Çünki, yalnız kadının nemâzı kabûl olup, farz, bir kişi ile yapılmış olur. Kadın, kadınlara
imâm olursa, ilk safın ortasında durur. İleri geçmesi günâh olur.
Evde, erkek, mahremi olan kadınlara imâm olur. Yabancı
kadınlara imâm olamaz. Çünki, halvet olur. Eğer cemâ’at arasında, bir erkek
veyâ imâmın mahremi kadın bulunursa, yabancı kadınlar da cemâ’ate girebilir.
Burada da, süt ve nikâh ile olan mahremlerin, halvetde olduğu gibi, genc
olmaları mekrûhdur. Mescidde halvet hâsıl olmaz.
Bir kadın, imâmın arkasında durur. Yanında durmaz. Erkek de var ise, kadın
erkeğin arkasında durup imâmla kılar.
Mescid-i harâmda, imâmın
Makâm-ı İbrâhîmde durması efdaldir. Oturanlara eziyyet vermemek için câmi’e
gelenin, ileri safa geçmemesi efdaldir. Farza
başlanırken, öndeki safdaki boş yere geçilir. Cenâze nemâzında, arkadaki
saflar, öndeki saflardan dahâ sevâbdır. İmâmı rükü’da bulan, rek’ati kaçırmamak
için, son safda durur. İleri saflara geçmez. Son safda yer yoksa, o rek’ati
kaçırsa da, yalnız durmaz. Birinci safda boş yer olup ikinci safda yoksa,
ikinciyi yarıp birinciye geçilir. Ön safa geçmek için, cemâ’atin önünden geçmek
günâh olmaz.
Cemâ’at ile kılan adam, aynı imâma uyan herhangi bir
kadınla, bir rükn mikdârı bir hizâda durursa ve aralarında kalın perde veyâ
parmakdan kalın bir direk yâhud bir insan sığacak kadar açıklık yoksa, erkeğin
nemâzı bozulur. Bir safda kadın kılınca, yalnız iki yanındaki ve tam
arkasındaki erkeğin nemâzı bozulur. Arkasındaki dokuz ayakdan uzak ise bunun bozulmaz.
Aynı imâma uymayan bir kadının, erkekle bir hizâda kılmaları mekrûhdur. Erkek, yanında, imâma uyacak bir kadını
görünce, geride durması için, eli ile
işâret etmelidir. Geri gitmezse, kadının nemâzı kabûl olmaz. Erkeğin nemâzı
bozulmaz. Bir hizâda olan kadın, adam boyu yüksekde veyâ aşağıda ise, zararı
olmaz.
Rükü’ ve secde yapamayan, yapana imâm olamaz. Nâfile kılan, farz kılana imâm olamaz.
(Elsağ) olan kimse, elsağ
olmayana imâm olamaz. Elsağ, sin harfini, se harfi okuyandır. Başka harfleri doğru okuyamayan da, doğru okuyanlara imâm
olamaz. Böyle kimselerin, harfleri doğru söylemek için, gece gündüz
çalışması farzdır. Çalışıp da söyleyemezse,
kendi nemâzı câiz olur. Çalışmazsa, kendi nemâzları fâsid olur. Harfleri doğru
okuyan bir imâma uyarak cemâ’at ile kılması mümkin iken, yalnız kılarsa, harfi
doğru okumadığı için, nemâzı yine kabûl olmaz. Doğru söyleyemediği harf
bulunmayan bir âyet varsa, bunu veyâ böyle birkaç âyet-i kerîmeyi ezberlemesi
ve nemâzlarda, bunları okuması lâzımdır. Doğru okuyabildiği âyet-i kerîme var
iken, bunu ezberlemeyip, söyleyemediğini
okursa, nemâzı yine kabûl olmaz. Fâtihayı her nemâzda okumak lâzım
olduğundan, bunu güzel okumağa çalışması lâzımdır. [Görülüyor ki, bir harf doğru söylenmezse, Kur’ân-ı
kerîm doğru olmuyor ve nemâz kabûl olmuyor. Radyo ve ho-parlör
ile iletilen seslerde, harfler doğru çıkmadığı için, bunlarla Kur’ân-ı kerîm okumak, dinlemek ve nemâz kılmak doğru
olmaz, kabûl olmaz. Suç olur. Günâh olur.]
Meste veyâ sargıya mesh eden, bu uzvları yıkayana, farz kılan nâfile kılana imâm olur. Bütün sünnetlerin ve terâvîhin de hep böyle olduğu, İbni
Âbidînde yazılıdır. Dört rek’at sünnet
kılarken, farz kılan imâma uyan, nemâzı farz gibi kılar. Üçüncü ve dördüncü rek’atlerde zamm-ı
sûre okuması vâcib iken, şimdi nâfile olur.
Nâfile nemâz kılan, nâfile nemâz kılana imâm olur.
Farzı cemâ’at ile kılacak kimse, niyyet ederken, (uydum hâzır olan imâma) diyerek de kalbinden
geçirmesi lâzımdır. İmâmla birlikde, yalnız kılar gibi kılınır. Ancak, ayakda
iken, imâm içinden okusa da, yüksek sesle okusa da, o hiçbir şey okumaz.
Yalnız, birinci rek’atde (Sübhâneke) okur.
İmâmın arkasında Fâtiha okumak, hanefîde tahrîmen mekrûhdur. Şâfi’îde
farzdır. Mâlikîde,
imâm yüksek sesle okurken, tahrîmen mekrûh,
sessiz okurken müstehabdır. İmâm, yüksek sesle
Fâtihayı bitirince, o yavaşça (Âmîn) der.
Bunu yüksek sesle söylememelidir. Rükü’dan kalkarken, imâm (Semî’ Allahü limen hamideh) deyince, o yalnız (Rabbenâ lekel-hamd) der. Sonra eğilirken (Allahü ekber) diyerek, imâmla birlikde secdeye
yatar. Rükü’da, secdelerde ve otururken, yalnız kılar gibi okur.
İmâmda nemâzı bozan birşey bulunduğunu anlayan kimse, bu
nemâzı tekrâr kılar. Bunu imâm nemâzda hâtırlarsa yâhud nemâzda iken nemâzı
bozan birşey hâsıl olursa, bunu hemen cemâ’ate bildirir. Nemâzdan sonra
anlarsa, o cemâ’atden olduklarını hâtırladığına, söyliyerek, haber göndererek,
yazarak bildirir. Haber alan, iâde eder. Alamayan
afv olur. Bir kavlde ve şâfi’îde imâmın
cemâ’ate haber vermesi lâzım değildir. Nemâz içinde imâmın abdesti bozulursa,
hemen birisini elbisesinden çekip yerine geçirmesi de câizdir. Sonra, dışarda
abdest alıp gelip, vekîline uyarak nemâzını temâmlar. Câmi’de abdest alırsa,
vekîle lüzûm olmaz. Vekîl bırakmayıp câmi’den çıkınca, cemâ’at birden fazla
ise, nemâzları fâsid olur.
Vitr nemâzı, Ramezânda cemâ’at ile kılınır. Başka zemânda
yalnız kılınır.
Regâib, Berât ve Kadr nemâzlarını cemâ’at ile kılmak mekrûhdur. Regâib nemâzı, Recebin ilk Cum’a gecesi
kılınan nâfile nemâzdır. Hicretin dörtyüzseksenin-
de
meydâna çıkmışdır. Birçok âlimler, bunun çirkin bid’at
olduğunu yazıyor. Çok kimsenin kılmasına aldanmamalı, sünnet
sanmamalıdır.
Farzı yalnız kılan kimsenin yanında, o farzı cemâ’at ile kılmağa başlasalar, birinci rek’atde
secde etmedi ise, ayakda iken bir yana selâm vererek, nemâzı bozar. İmâma uyar.
Birinci rek’atin secdesini yapdı ise, dört rek’atli farzlarda,
iki rek’ati temâm kılıp selâm verir. Üçüncü rek’atin secdesini yapmadı ise,
ayakda bir tarafa selâm verip bozar ve cemâ’ate katılır. Üçüncü rek’atin secdesini
yapdı ise, dört rek’ati temâmlar. Sonra, imâma uyup, dört rek’at nâfile kılması
iyi olur. İkindiyi, böyle cemâ’at ile kılamaz. Sabâh ve akşam farzında birinci rek’atde secde etdikden sonra da,
nemâzı bozar. Fekat, ikinci rek’atin secdesini yapdı ise, nemâzını temâmlar.
Sonra imâmla nâfile kılmaz. Sünneti kazâ
niyyeti ile kılarken farza veyâ Cum’a hutbesine
başlanırsa, nemâzı bozmaz. İki veyâ dört rek’ate temâmlar. Öğle veyâ Cum’a sünnetinde iki rek’atde selâm veren, farzdan sonra, iki dahâ kılarak, dörde temâmlar.
Yeniden dört rek’at kılması, dahâ iyi olur. Kazâ kılarken cemâ’ate başlanırsa,
tertîb sâhibi olan bozmaz. Mâlikî mezhebinde de
böyledir.
Câmi’de olan kimsenin, ezân okununca, bu nemâzı cemâ’at ile
kılmadan, özrsüz dışarı çıkması tahrîmen mekrûhdur. Belli bir câmi’ cemâ’atine devâm
âdeti ise, oraya ve mahallesi câmi’indeki cemâ’ate gitmesi ve hocasının
veyâ başkasının dersini, va’zını kaçırmamak için bunların câmi’indeki cemâ’ate
ve iş yerindeki câmi’e gitmesi özrdür. Farzı,
cemâ’atden önce yalnız kılan da câmi’den çıkabilir. Fekat yalnız kılması mekrûh olur. Bu özrlülerin hepsi, ikâmet getirilirken
çıkamaz. Farzı yalnız kılmış olan, öğle ve yatsı
nemâzlarında, cemâ’at ile nâfile kılar. Diğer üç nemâzı yalnız kılmış olanın,
cemâ’at ile kılınırken bile, câmi’den çıkması vâcib
olur. Çünki, cemâ’ate uymamak büyük günâhdır. Sabâh sünnetini
kılmamış olan kimse, sünneti kılarsa, cemâ’at
ile nemâzda oturmağı da kaçıracağını anlarsa, sünnetini
kılmaz. Hemen imâma uyar. Cemâ’at ile, ikinci rek’atde oturabileceğini anlarsa,
sünneti, câmi’in dışında sofada, çabuk kılar.
Sofa yoksa, içerde direk arkasında kılar. Böyle, boş yer yoksa sünneti kılmaz. Çünki, cemâ’at ile kılınırken, nâfile
nemâza başlamak mekrûhdur. Mekrûh işlememek için sünneti
terk etmek lâzımdır. [Mekrûh işlememek için,
sabâh nemâzının bile sünnetini terk etmek lâzım
olunca, sünnetler yerine kazâ kılmak lâzım
olduğu buradan da anlaşılmakdadır.] Öğle ve Cum’a nemâzları cemâ’at ile
kılınırken gelen, birinci rek’ati kaçırmak korkusu varsa, sünneti kılmaz. Hemen imâma uyar. Öğlenin sünnetini farzdan
sonra kılar. Sabâh ve öğle cemâ’atini kaçırmamak için sünnete
başlayıp ve hemen selâm vererek, sünneti farzdan sonra kazâ etmek doğru değildir. Çünki, özrsüz
nemâz bozmak harâmdır. Bundan başka sabâh farzından sonra nezr kılınmaz. Bozulan sünnetin tekrâr kılınması, nezr kılmak kadar mühim
değildir. Bozulan nâfileleri tekrâr kılmak vâcibdir.
Bozulan farzları tekrâr kılmak farzdır. [Uyûn-ül-besâir.]
Çünki, nâfileye başlanınca, bunu
temâmlamak vâcib olur. Sabâh nemâzını kılamayan,
o gün öğleden önce, sünneti ile birlikde
kazâ eder. Öğleden sonra, yalnız farzını kazâ
eder. Cum’a veyâ öğle farzına yetişen, ilk sünneti farzdan sonra
kılar. Rükü’a yetişemiyen, o rek’ati imâmla kılmış olmaz. İmâm rükü’da iken
gelen, niyyet eder ve ayakda tekbîr getirip, nemâza girer. Hemen rükü’a eğilip
imâma uyar. Rükü’a eğilmeden, imâm rükü’dan kalkarsa, rükü’a yetişmemiş olur.
Bu rek’ate yetişmiş sayılmaz ise de, secdeleri imâmla yapması lâzımdır.
Yapmazsa, nemâzı bozulmaz. Bir vâcibi terk etmiş
olur. İmâm ayakda iken, imâma uyup imâmla birlikde rükü’a eğilmiyen kimse,
rükü’u imâmdan sonra yalnız yapıp, imâma secdede yetişirse câiz olur. Fekat geç
kaldığı için günâh olur. İmâmdan önce rükü’a eğilmek, secdeye yatmak veyâ önce
kalkmak, tahrîmen mekrûhdur. 67. ci maddenin 24.
cü sayısına bakınız!
[İmâmın hareketlerine uymak lâzımdır. Sesine uymak şart
değildir. İmâmı göremiyen, imâmı görenlerin hareketlerine uyarsa, imâmın
hareketlerine uymuş
olur.
İmâmın tekbîrleri ve imâmı görenlerin
hareketleri, imâmın hareketlerini gösterdikleri için, bunlara uymak câiz
olmakdadır. İmâmı görmiyenlerin, imâmın hareketlerini görebilmeleri için,
câmi’in muhtelif yerlerine televizyon koymağa ihtiyâc yokdur. İmâmın sesini
duymıyanların da, imâmı görenlerin hareketlerine ve müezzinlerin seslerine
uymaları lâzımdır. Bu kolaylıklar varken, câmi’lere televizyon ve ho-parlör
koymak, islâmiyyetin bildirdiğini beğenmeyip, kendi aklına göre ibâdet yapmak
olur. Bu ise bir müslimânın yapacağı şey değildir. Minârelere ho-parlör koymak
da böyledir.] İmâmın, son sünneti, farzı kıldığı yerde kılması mekrûhdur.
Biraz sağda veyâ solda kılar. Nemâzdan sonra, kıbleye karşı oturması da mekrûhdur. İlk safda imâma karşı nemâz kılan yoksa,
cemâ’ate karşı oturmalıdır. Nemâz kılan varsa sağa veyâ sola dönmelidir. Cemâ’at için ve yalnız kılan için, bunlar mekrûh değildir. Son sünneti
başka yerde, hattâ evlerinde kılmaları dahâ iyi olduğu (İmdâd)da, ezândan önce yazılıdır. Farz nemâzları kılınca, safları bozmak müstehabdır.
(Mevkûfât)da, vitr nemâzını
anlatırken diyor ki:
(Beş şey’i imâm yapmazsa, cemâ’at de
yapmaz:
1
- İmâm
kûnut okumazsa, cemâ’at de okumaz.
2
- İmâm
bayram nemâzlarındaki tekbîrleri okumazsa, cemâ’at de okumaz.
3
- Dört
rek’atli nemâzın, ikinci rek’atinde oturmazsa, cemâ’at de oturmaz.
4
- İmâm
secde âyeti okuyup, secde etmezse, cemâ’at de etmez.
5
- İmâm
secde-i sehv yapmazsa, cemâ’at de yapmaz.
Dört şey’i imâm yaparsa, cemâ’at
yapmaz:
1
- İmâm
ikiden çok secde yaparsa, cemâ’at yapmaz.
2
- İmâm
bayram tekbîrini, bir rek’atde üçden çok söylerse, cemâ’at söylemez.
3
- İmâm
cenâze nemâzında, dörtden çok tekbîr söylerse, cemâ’at söylemez.
4
- Beşinci
rek’ate kalkarsa, cemâ’at kalkmaz. Berâber selâm verirler.
On şey’i imâm yapmazsa, cemâ’at yapar.
Bunlar:
1
- İftitâh
tekbîrinde el kaldırmak.
2
- Sübhâneke
okumak. İki imâm, cemâ’at de okumaz dedi.
3
- Rükü’a
eğilirken tekbîr getirmek.
4
- Rükü’da
tesbîh okumak.
5
- Secdelere
yatıp kalkarken tekbîr söylemek.
6
-
Secdelerde tesbîh okumak.
7
- Semi’ Allahü
demezse, rabbenâlekelhamd denir.
8
-
Ettehıyyâtüyü sonuna kadar okumak.
9
- Nemâz
sonunda selâm vermek.
10 - Kurban bayramında, yirmiüç farzdan sonra, selâm verir vermez, tekbîr okumakdır).
Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atde yetişemiyen bir kimse,
imâm iki tarafa da selâm verdikden sonra, ayağa kalkarak yetişemediği
rek’atleri kazâ eder ve kırâetleri, birinci, sonra ikinci, sonra üçüncü rek’at
kılıyormuş gibi okur. Oturmağı ise, dördüncü, üçüncü ve ikinci rek’at sırası
ile, ya’nî sondan başlamış olarak yapar. Meselâ, yatsının son rek’atine yetişen
kimse, imâm selâm verdikden sonra, kalkıp, birinci ve ikinci rek’atde Fâtiha ve
sûre okur. Birinci rek’atde oturur, ikincide oturmaz. (Umdet-ül-islâm)da (Fetâvâyı
Attâbî)den alarak diyor ki, (Mesbûk, ya’nî imâma birinci rek’atde
yetişemiyen, imâm son rek’atde otururken, Et-tehıyyâtüyü erken bitirse, imâm
selâm verinciye kadar Kelime-i şehâdeti tekrar tekrar okur. Süküt etmez.
Nemâzda, okumak lâzım olan yerde, süküt etmek harâmdır.
Salevât da okumaz. Çünki, son rek’atde oturan salevât okur. Birinci ka’dede
salevât okursa,
secde-i
sehv lâzım olur. Ka’de-i ûlâda Allahümme selli derse, nemâzı fâsid olur.).
Mukîm, edâ ederken ve kazâ ederken de, müsâfire uyabilir. [66. cı maddeye
bakınız!]. Müsâfir, dört rek’atli olan farzları
edâ ederken, mukîme uyabilir. Yetişemediği rek’at olursa, imâm selâm verdikden
sonra dörde temâmlar. Çünki, mukîm imâma vakt içinde uyan müsâfirin nemâzı
değişerek, imâmın nemâzı gibi dört rek’at olur. Kazâyı iki rek’at kılması lâzım
olduğundan, mukîm imâma uyamaz. Çünki, oturması ve okuması farz olan, nâfile olana uymuş olur. Mukîm olan müsâfir
olana uyunca, nasıl kılacağı, 64. cü maddede bildirilmişdir. Bir rek’ati
kaçıran kimse, o nemâzı cemâ’at ile kılmamış olur. Fekat, cemâ’at sevâbına
kavuşur. Son rek’ati de kaçıran, imâma teşehhüdde yetişirse, cemâ’at sevâbını
kazanır. İftitâh tekbîrini imâmla birlikde söylemenin ayrıca çok sevâbı vardır.
(Umdet-ül-islâm)da diyor ki, (Cemâ’ate gelen, imâmı rükü’da
görürse, ayakda tekbîr getirip, rükü’a eğilir. Tekbîri eğilirken söylerse,
nemâzı sahîh olmaz. Eğilmeden, imâm kalkarsa, o rek’ate yetişmemiş olur).
Ey, insan adını taşıyan varlık,
kendine gel, uyan gafletden artık!
Se’âdet yolun, göremezsen nâdân,
niye vermiş sana, bu aklı Yezdân?
niçin geldin fânî cihâna, böyle!
yalnız yimek içmek için mi, söyle?
Bilirsin, bir rûh da vardır insanda,
psikoloji olayları meydanda.
Muhakkak, dünyâya gelen, ölüyor,
o zemân rûhlar, aceb n’oluyor?
İleriyi görmek, elbet insanlık,
bunu sağlar sanma, hıristiyanlık.
İslâmı kötüler, onlar dâimâ,
İncîlde,
böyle mi söyledi Îsâ?
İslâmiyyeti bilmiyorum dersin,
nasıl, münevverlik iddiâ edersin?
Gençlik geçdi, sanki tatlı bir rü’yâ,
bütün ömür de, bir sâ’atdır güyâ,
İslâmı, sanırım etmezsin teslîm,
anlamadan hiç, verilir mi hüküm?
Din dersine lüzûm yokmuş lisede,
böyle mi söyleniyor, kilisede?
İslâmı bilmediğin, pek âşikâr,
ki bunu eyliyemezsin, hiç inkâr,
Ne olur, bir din kitâbı okusan,
İnsanlığı öğrenirsin, o zemân.