Aşağıdaki
bilgilerin çoğu, (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun şerhi olan (Redd-ül-muhtâr)dan
terceme edilmişdir:
Nemâzın mekrûhları iki
dürlüdür: Yalnız mekrûh denildiği zemân (Tahrîmen mekrûh) demekdir
ki, delîlinden zan ile anlaşılan yasaklardır. Yasak olmasına bir delîl, sened
bulunmayıp, yapılmaması iyi olan şeye (Tenzîhen mekrûh) denir. Nemâz içindeki vâcibleri, [ve müekked sünnetleri]
yapmamak (Tahrîmen), [müekked olmıyan sünnetleri]
yapmamak (Tenzîhen) mekrûhdur. Tenzîhî mekrûh halâle, tahrîmî mekrûh
harâma yakındır. Mekrûh
olarak kılınan nemâz sahîh olursa da kabûl olmaz. Ya’nî, va’d edilen sevâba
kavuşulamaz. İkiyüzotuzbeş sonuna bakınız! Nemâzın mekrûhlarından
kırkbeşini aşağıda bildireceğiz:
1
- Elbiseyi
giymeyip, omuzlarına alarak kılmak mekrûhdur.
Ceketin ve paltonun önünü kapalı veyâ açık bulundurmak mekrûh
değildir.
2
- Secdeye
inerken etekleri, [pantalon] paçalarını kaldırmak mekrûhdur.
3
- Antârinin
etekleri, kolları sığalı olarak nemâza durmak mekrûhdur.
Abdest alıp, imâma yetişmek için acele edenin, kolları sığalı kalmış ise,
nemâzda iken yavaş yavaş indirmesi lâzımdır. Nitekim nemâzda başlığı düşenin
başına koyması efdaldir. [Görülüyor ki, dirseğe kadar kısa kol ile, atlet
gömleği ile ve dizden aşağı olan kısa pantalon ile nemâza durmak mekrûhdur. Uzun kolu yukarı sığalı gömlekle mekrûh olup, kısa kollu ile kılmak mekrûh olmaz demek doğru değildir. Çünki, bütün
kitâblar, kolu veyâ eteği yukarı kaldırılmış diyor. Etek sığanmaz, kaldırılıp
bacak açılır. (Ni’met-i islâm) kitâbında,
mekrûhların onbirincisinde (Erkeğin kolu açık
nemâza durması mekrûhdur) diyor. Kolları açık
nemâz kılmanın mekrûh olduğu, (Ma’rifetnâme)nin ikiyüzaltmışsekizinci
sahîfesinde de yazılıdır.] Dirsekden yukarı olursa, zararı dahâ çokdur. Nemâzda
kolunu, paçasını yukarıya sığarsa, nemâzı bozulur.
4- Abes, ya’nî fâidesiz hareketler. Meselâ elbisesi ile oynamak, mekrûhdur. Nemâzda fâideli hareketin, meselâ, eli ile,
alnındaki teri silmenin zararı olmaz. Pantalon, antâri ete yapışınca, avret
mahallinin şekli belli olmasın diye, bunları etden ayırmak mekrûh olmaz. Tozunu silmek mekrûhdur.
Nemâzda abes hareket ve kabristânda sesle gülmek, hadîs-i şerîf ile men’
edilmişdir. Kaşınmak abes değil ise de, bir rüknde, eli üç kerre kaldırırsa,
nemâzı bozulur.
5- İş elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamıyacak elbise ile ve fenâ kokulu
elbise ve çorap ile kılmak mekrûhdur. Başka
elbisesi yoksa, mekrûh olmaz. [Parası varsa,
alması lâzımdır.] Pijama, antâri gibi gecelikle kılmak mekrûh
değildir.
6- Ağızda, kırâete mâni’ olmıyacak birşey bulundurmak mekrûhdur.
Mâni’ olursa, nemâz bozulur.
7- Başı açık kılmak. Nemâzda başı örtmeğe ehemmiyyet vermediği için açık
kılarsa, mekrûh olur. Nemâza ehemmiyyet
vermediği için açarsa, kâfir olur. Kesel, bir işi, istemediği için yapmamakdır.
Acz, isteyip de, gücü yetmediği için yapmamakdır. Başlığı düşerse, az hareketle
örtmek efdaldir. Kendini küçük göstermesi için başı açık kılmak zarar vermez
ise de, yine örtmesi efdaldir. Harâreti teskîn ve râhatlık için açmak da mekrûhdur. [Nemâzda başı hiç olmazsa, herhangi bir
renkde olan takke ile örtmelidir. Siyâh
takke, yehûdîlerin havra kıyâfetidir sözü, din kitâblarında yokdur. Siyâh başlık
sünnetdir. Altmışdördüncü ve ikinci kısmda otuz
sekizinci maddelere bakınız!].
[Resûlullah ve Eshâb-ı kirâm, nemâzlarını na’lın-ı şerîfleri
ile kılardı. Na’lın, altı deri olan ayakkabı demekdir. (Tergîb-us-salât)da diyor ki, (Çıplak ayakla
nemâzda oturan adamın, sağ elini geriye uzatarak, ayağının altını örtmesi
lâzımdır denildi. Çünki, her zemân, çıplak ayağının altını mü’minlere göstermek
edebsizlik
olur.
Nemâz içinde ise, dahâ çirkin olur. Ba’zı âlimler de, nemâz arasında, eli ile
çıplak ayağını örtmemelidir. Çünki, nemâzda otururken elleri uyluklar üzerine
koymak sünnetdir. Arkada olanın da kendi
kucağına bakması sünnetdir. Her ikisi sünnete göre oturunca, edebsizlik olmaz dedi).
Görülüyor ki, otururken eli ile ayağını örtmemeli diyen âlimlere göre de,
ayağın açık olması edebsizlikdir. Ancak, otururken, eli uyluklardan ayırmak mekrûh olduğundan, ayağın açık olması mekrûhluğunu gidermek için, ikinci bir mekrûh işlememelidir. Arkadaki kucağına bakarsa,
edebsizlikden kurtulur demişlerdir. (Halebî-i
kebîr)de yazıldığı gibi, ayakda, rükü’da, secdelerde ve otururken,
elleri sünnet olduğu gibi koymamak mekrûhdur. (Merâkıl-felâh)da,
nemâzın mekrûhlarına başlarken, (Halebî)de de mekrûhların
sonunda (Vâcibi ve sünneti
terk etmek mekrûhdur. Bunun için, erkeklerin
secdede, çıplak ayağını örtmesi mekrûh olur)
demesi de, bu sebebdendir. (Behcet-ül-fetâvâ) her
fetvâsında, fıkh kitâblarından delîl gösterdiği hâlde, buradaki yanlış
fetvâsına gösterememiş, delîl yerini açık bırakmışdır. İbni Âbidîn nemâzın mekrûhları sonunda buyuruyor ki, (Nemâzı, na’lın veyâ
mest ile kılmak, çıplak ayakla kılmakdan efdaldir. Böylece, yehûdîlere
uyulmamış olur. Hadîs-i şerîfde, (Yehûdîlere
benzememek için nemâzları, na’lın ile kılınız) buyuruldu. Resûlullah
ve Eshâb-ı kirâm, sokakda giydikleri na’lın
ile kılarlardı. Na’lınları temiz idi ve Mescid-i nebî kum döşeli idi.
Kirli na’lınla girilmezdi). Necâset bulaşmış ayakkabı ile mescide girilmez.
Çorab giyerek bu sünnet yerine getirilir.
Çorabı da pis olan veyâ hiç olmayan, nemâzı topuk kemiklerine kadar uzun antâri
ile kılması iyi olur. Ayaklar örtülü kılınan nemâzın çok sevâb olduğu (Halebî), (Berîka) ve (Hadîka)
kitâblarında da yazılıdır.
Müslimân olmıyanlar, kiliselerinde başı açık, ayağı çıplak
tapınıyor, onlar gibi, medenî ibâdet etmeli diyerek, başı açık, ayağı çıplak
kılmak, yükseğe secde etmek ve emri altında olanları böyle kılmağa zorlamak câiz değildir. İbâdetlerde, kâfirlere benzemek mekrûhdur. İslâmiyyetin istediği şekli beğenmiyen ise,
kâfir olur].
8
- Küçük ve
büyük abdesti sıkışdırırken ve yel zorlarken nemâza durmak mekrûhdur. Nemâz arasında zorlarsa, nemâzı bozmalıdır.
Bozmaz ise, günâha girer. Cemâ’ati kaçırsa da, bozması efdal olur. Kerâhetle
kılmakdan ise, cemâ’at sünnetini kaçırmak
evlâdır. Nemâz vaktini veyâ cenâze nemâzını kaçırmamak için, mekrûh olmaz.
9
-
Erkeklerin saçını enseye topuz yapıp veyâ başın etrafına sarıp veyâ tepeye
toplayarak etrafını iple bağlayıp nemâza durmaları mekrûhdur.
Bunları nemâzda yaparsa, nemâz bozulur. Mekkede, ihrâm içinde iken, nemâz baş
açık kılınır.
10 - Nemâzda, secde
yerinden taşı, toprağı eli ile süpürmek mekrûhdur.
Secdeyi güçleşdiriyorsa, bir hareket ile, câiz olursa da, nemâzdan önce temizlemelidir.
11 - Câmi’de, nemâz için
safa girerken, nemâza dururken ve nemâz içinde parmakları bükerek çıtırdatmak,
iki elin parmaklarını birbiri arasına sokup çıtırdatmak mekrûhdur. Nemâza hâzırlanmadan önce, zarûret olursa, mekrûh olmaz.
12 - Nemâzda, elini böğrüne
koymak mekrûhdur. İki elin parmaklarını
birbirleri arasına koymak da, nemâzda ve va’zda, mevlidde ve mescidde tahrîmen,
başka yerlerde tenzîhen mekrûhdur.
13 - Başını, yüzünü etrâfa çevirmek mekrûhdur. Gözleri ile etrâfa bakmak,tenzîhen mekrûhdur. Göğsü çevirince, nemâz bozulur.
14 - Teşehhüdlerde, köpek
gibi oturmak, ya’nî kaba eti üzerine oturup, uyluklarını dikip, dizlerini
göğsüne değdirip, iki elini yere koymak mekrûhdur.
15 - Secdede, erkeklerin
kollarını yere döşemesi mekrûhdur. Kadınlar ise,
kollarını yere yaymalıdır.
16 - İnsanın yüzüne karşı
kılmak mekrûhdur. İnsan uzakda dahî olsa, mekrûh
olur.
Arada, nemâz kılana sırtı dönük biri bulunursa, mekrûh
olmaz.
17 - Selâma eli ile, başı
ile cevâb vermek mekrûhdur. Süâle başı ile, eli
ile cevâb vermesi mekrûh değildir. Meselâ, kaç
rek’at kıldınız, diyene parmağı ile cevâb vermesi gibi. Başkasının sözü ile,
hemen yerini değişdirir veyâ öndeki safa geçerse, nemâzı bozulur. [Nemâzın müfsidlerinden onbirincisini okuyunuz!].
18 - (Tergîb-üs-salât)da diyor ki, (Nemâzda ve nemâz
hâricinde ağzını açarak esnemek mekrûhdur. Alt
dudağını dişlerin arasına sıkışdırmalıdır). Kendini tutamazsa, ayakda sağ elin,
diğer rüknlerde ve nemâz hâricinde sol elin dışı ile, ağzını örtmelidir. Zarûretsiz
esnemek şeytândandır. Peygamberler esnemezlerdi.
19 -Nemâzda gözleri yummak tenzîhen mekrûhdur. Zihni dağılmasın diye yumarsa, mekrûh olmaz.
20 - İmâmın mihrâb içinde
durması mekrûhdur. Kıble dıvarı içinde bulunan
oyuk kısma, mihrâb denir. Ayakları, mihrâbın dışında olunca, mihrâb içine secde
etmesi mekrûh olmaz. İnsan, ayaklarının basdığı
yerde kabûl edilir. Çünki papaslar, ayrı bir odada durarak, ibâdet yapdırır.
Câmi’lerde birinci cemâ’atin imâmı mihrâbda kıldırmazsa, mekrûh olur.
21 - İmâmın yalnız başına,
cemâ’atden bir zrâ’ [yarım metre] yüksekde durması, tenzîhen mekrûhdur. Papaslara benzememek için men’ edilmişdir.
22 - İmâmın yalnız başına,
aşağıda durması da tenzîhen mekrûhdur.
23 - Öndeki safda boş yer
varken, arkasındaki safda durmak ve safda yer yok iken, saf arkasında yalnız
durmak mekrûhdur. Safda yer olmayınca, yalnız
başına durmayıp, rükü’a kadar, birini bekler. Kimse gelmezse, öndeki safa
sıkışır. Öndeki safa sığmazsa, güvendiği birini arkaya, yanına çeker. Güvendiği
kimse yoksa, yalnız durur.
24 - Üzerinde sûret, ya’nî
canlı resmi [insan veyâ hayvan resmi] bulunan elbise ile kılmak tahrîmen mekrûhdur. Cansız resmleri bulunursa, mekrûh olmaz. İster hurmet edilmek için, ister hakâret
edilmek için olsun, ister büyük olsun, ister küçük olsun, canlı resmi [ve
heykel] yapmak harâmdır. (Mekâtîb-i şerîfe)de, altmış ve seksenbeşinci mektûblara bakınız! 85. ci mektûbun tercemesi
kitâbımızın ikinci kısm 72.ci maddesinde mevcûddur.
[(Hadîka)da, el
âfetlerinde diyor ki, (Nemâzda giymese de, üzerinde canlı resmi bulunan elbise
giymek her zemân mekrûhdur. Üzeri örtülü resm
bulundurmak câizdir). Nüfus kâğıdı, vesîka, senedler ve başka lüzûmlu
ihtiyâclar için, küçük resm çekdirerek üzerleri örtülü olarak saklamanın câiz
olduğu, buradan anlaşılacağı gibi, (İbni Âbidîn) beşinci
cild, ikiyüzotuzsekizinci sahîfesindeki (Tenbîh)den de anlaşılmakdadır. (Zevâcir)in yirmialtıncı sahîfesindeki hadîs-i
şerîfde, (Elinize geçen resmleri yırtınız,
bozunuz!) buyuruldu. Düşmanlığa, fitneye sebeb olursa, karışmamalıdır.
Peygamberlerin, Eshâb-ı kirâmın ve din büyüklerinden hiçbirinin resmi yokdur.
Onların resmi diye, gazetelerde, filmlerde görülen resmler, hep uydurmadır.
Para kazanmak için, müslimânları aldatmak için yapıyorlar. Mubârek zâtların
resmlerini de yükseğe asmak harâm olduğu gibi,
bunları aşağı yerlere koymak da harâmdır. Avret
yerleri örtülü olsun olmasın, her yere
büyük veyâ küçük canlı resmi yapmak harâm olduğu
gibi, bunu yapmak için alınan para da harâmdır.
Putperestliği önlemek için harâm edilmişdir.
Üzerinde canlı resmi bulunan elbiseyi nemâz dışında da giymek mekrûh olduğu, Tahtâvînin (İmdâd)
hâşiyesinde de yazılıdır.
Seyyid Abdülhakîm efendi “kuddise sirruh”, bir mektûbunda
diyor ki, (Üzerinde canlı resmi bulunan mendil, para gibi şeyleri kullanmak
câizdir. Zîrâ böyle şeyler mühândırlar, muhakkardırlar, muhterem değildirler). (El-fıkh-u alel-mezâhibil-erbe’a)nın üçüncü
cildinde de böyle yazmakdadır. İbni Hacer-i Hiytemî Mekkî “rahmetullahi aleyh”,
fetvâsında buyuruyor ki:
(Mendil gibi, para gibi şeyler üzerinde canlı resmi
bulunmasının zararı yokdur. Çünki, canlı resmini, hurmet olunan yerlerde
kullanmak câiz değildir, hurmet edilmiyen şeyler
üzerinde câizdir). O hâlde, yerde ve yere serilen eşyâda, yasdık, sergi,
mendil, para, mektûb pulları üzerinde ve ceb, çanta, dolab gibi kapalı yerlerde
ve elbisenin göbekden aşağı kısmlarında bulunması câiz olup, göbekden yukarıda
bulunması, asılması harâmdır. Kadın resmlerini
ve avret mahalli açık resmleri, şehvetsiz de olsa, her yerde kullanmak ve bunlara
şehvetle bakmak harâmdır.
(Hadîka) ikinci cild,
altıyüzotuzüçüncü sahîfede diyor ki, (Üzerinde yazı, hattâ bir harf bulunan
kâğıdı, örtüyü, seccâdeyi yere koymak, yere sermek tahrîmen
mekrûhdur. Bunları her ne için olursa olsun kullanmak ve yere sermek,
hakâret etmek olur. Hakâret etmek için sermek veyâ kullanmak küfr olur. Dıvara
yazmak, yazıyı asmak câiz olur denildi). Buradan anlaşılıyor ki, üzerinde
Kâ’be, câmi’ resmi veyâ yazı bulunan seccâdeleri nemâz kılmak için yere sermek câiz değildir. Bunları zînet için dıvara asmak câiz
olur.
Görülüyor ki, islâm dîni, insanlarla alay edilmesine ve
canlılara tapılmasına ve gençlerin fuhşa sürüklenmesine, evlilerin başdan
çıkarılmasına âlet olan insan resmlerini, heykelleri harâm
etmiş, canlıların anatomik parçalarının ve bitkilerin ve her çeşid, fizik,
kimyâ, astronomi, inşâat resmlerini halâl etmiş, serbest bırakmışdır. İlmde,
teknikde lâzım olan resmlerin yapılmasını, bunlardan fâide elde etmeği emr
buyurmuşdur. İslâm dîni, herşeyde olduğu gibi, resmleri de, fâideli ve zararlı
olmak üzere ikiye ayırmış, fâideli olanlarını emr, zararlı olanlarını yasak
etmişdir. O hâlde, kâfirlerin, müslimânlar resme günâh der, bu ise,
gericilikdir demesi, körü körüne bir iddiâ ve iftirâdır.]
25 - Canlı resmi, nemâz kılanın başında, önünde, sağ ve sol
hizâsında, dıvara çizilmiş veyâ beze, kâğıda yapılarak asılmış veyâ konmuş ise,
mekrûhdur. Canlı şeklinde olmasa dahî, salîb,
ya’nî haç resmi de canlı resmi gibidir. Çünki, hıristiyanlara benzemek oluyor.
Onlara benzemek niyyeti olmasa bile, onların yapdığı kötü şeyleri ve kötü
olmıyanları da, onlara benzemek niyyeti ile yapmak mekrûhdur.
[Fekat, böyle yerde ve içki, kumar, çalgı âletleri bulunan mahalde nemâz
kılmanın mekrûh olduğu ve buraya rahmet
meleklerinin girmeyeceği ve burada yapılan düânın kabûl olmıyacağı (Tergîb-üs-salât)da ve (Nisâbül-ahbâr)da yazılıdır. Çalgı da dinlenen ve bakması harâm olan resmlerine de bakılan şeyler, çalgı âleti
gibidir.] Canlı resmi, basılan, oturulan,
dayanılan şeyde ise, nemâzı mekrûh olmaz. Resm,
nemâz kılanın arkasındaki dıvarlarda ve tavanda ise, hafîf mekrûhdur.
Secde edilmiyen yerlerinde canlı resmi bulunan seccâde
üzerinde kılmak mekrûh değildir. Çünki, yere
sermek hakâret etmekdir (Dürer). [O
hâlde, Kâ’be, câmi’ resmleri ve mubârek yazılar bulunan ve zihni meşgûl eden
resmler, nakşlar bulunan seccâdeleri kullanmak câiz
değildir.]
Resm, nemâz kılan kimsenin ayağı altında, oturduğu yerde,
bedeninde, elinde ise, mekrûh olur. [Bundan
anlaşılıyor ki, cebdeki resmler, nemâzı mekrûh
etmez.] Çünki, basdığı, oturduğu yer, bedenindeki elbise gibidir. Bileğe asılı
resm mekrûhdur. Çünki, elleri sünnete uygun koymağa mâni’ olur.
Paradaki, yüzükdeki ve her yerdeki resm, küçük olursa, ya’nî
yere koyunca, ayakda duran kimse, uzvlarını ayırd edemezse, nemâz mekrûh olmaz. Büyük ve örtülü olunca da, mekrûh olmaz. Canlının başı kesilmiş, yüzü veyâ göğsü,
karnı, başı silinmiş, sıvanmış ise, nemâz mekrûh
olmaz.
Cansız resmleri, meselâ ağaç, manzara resmleri, nerede
bulunursa bulunsun, nemâz mekrûh olmaz. Çünki, küçük
ve başsız ve cansız resmlere tapınılmamışdır. Güneşe, Aya, yıldızlara ve yeşil
ağaca tapanlar oldu ise de, bu şeylerin kendilerine tapdılar. Resmlerine
tapınılmadı. Bunların aslına karşı kılmak mekrûh
olur.
Büyük olan ve hurmet mevkı’inde bulunan canlı resmi ve
köpek, cünüb kimse bulunan eve rahmet melekleri girmez. Hafaza melekleri ise,
insandan yalnız cimâ’da ve halâda ayrılır. İnsanların iki omuzunda bulunup,
iyiliklerini ve kötülüklerini yazan (Kirâmen
kâtibîn) ismindeki iki melek ile, cinnîlerden koruyan meleklere, (Hafaza melekleri) denir. Halâda iken
yapılanları, Allahü teâlâ meleklere bildirir. Halâdan çıkınca yazarlar.
Melekler, birşey üzerine, harf ile yazmaz. Bilgileri, aklımızda, zihnimizde
topladığımız gibi, bir yere toplarlar. Şimdi, teyp denilen âletde, seslerin
banda alınması ve sesli sinema filmlerine alınması gibi, çeşidli yazı şeklleri
vardır. Göklerde, bilinmiyen kalemlerle [âletlerle] yazan melekler de vardır.
Kâfirlerin yalnız kötülükleri yazılır. Her insana musallat olan cin vardır ve
insanı bunlardan koruyan melekler vardır.
Çocuklara oynamak için bebek almak, imâm-ı Ebû Yûsüfe göre
câizdir.
26 - Nemâzda, âyetleri,
tesbîhleri eli ile saymak tenzîhen mekrûhdur.
Kalbi ile veyâ parmaklarını
oynatarak saymak câizdir. Nemâz dışında parmakla saymak ve tesbîh kullanmak
câizdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bir kadının tesbîhleri,
çekirdeklerle saydığını görerek men’ etmemişdir. Riyâ ve gösteriş için tesbîh
kullanmak mekrûhdur.
Sokmak ihtimâli olan, ya’nî yaklaşan yılanı ve akrebi
öldürmek nemâzı bozmaz ve mekrûh olmaz. Sol ayakkabı ile öldürmek müstehabdır. Kıvrılmadan, doğru giden beyâz yılan,
cinnîdir. Zarar vermezse öldürmemelidir. Fekat, bunu da öldürmek câizdir. Çünki
cinnîler, müslimânların evine girmiyeceğiz
diye, Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimize söz verdi. Eve
girince sözlerini bozmuş olurlar. Önce (İrci’
bi-iznillah) diyerek ihtâr etmeli, gitmezse öldürmelidir. Nemâzda
iken, ihtâr edilmez. Yılan şeklindeki cinni hemen öldürmemek, onlara saygı göstermek
için değil, zararlarına sebeb olmamak içindir.
27 - Oturanların ve ayakda
duranların arkalarına doğru nemâz kılmak, konuşsalar bile, mekrûh değildir. Bir kimsenin yüzüne karşı ve yüksek
sesle konuşanların sırtına karşı mekrûhdur.
28 - Mushafa, kılınca,
muma, kandile, lâmbaya, aleve, tabanca gibi harb âletlerine karşı ve yatan,
uyuyan kimseye karşı kılmak mekrûh değildir.
Çünki, bunlara tapınılmamışdır. Mecûsîler, ateşe tapar, aleve tapmaz. Alevli
ateşe karşı da mekrûh olur.
29 - Başından ayağına
kadar, bir peştemâl sarıp kılmak tahrîmen mekrûhdur.
30 - Açık başına sarık
sarıp, tepesi açık olarak kılmak, tahrîmen mekrûhdur.
31 - Ağzını, burnunu
örterek kılmak, tahrîmen mekrûhdur. Mecûsîler
böyle tapınır. [Maske, eldiven ve alnın yere değmesine mâni’ olan gözlük
takarak kılmamalıdır. Alnın, burnun, ellerin yere değmesine, ya’nî farza veyâ sünnete
mâni’ olan şey ile, zarûret olmadan nemâz kılmamalıdır. Bunları nemâzda takmak
için, kadınlara dahî zarûret yokdur.]
32 - Özrsüz, buğazından
balgam çıkarmak mekrûhdur. Ağızda hâsıl olan
kan, ağız dolusu değilse, bunun hâsıl olması ve bunu yutmak, abdesti de, nemâzı
da bozmaz. Kay da böyledir. [(Halebî-yi kebîr) ve
(Hindiyye).]
33 - Amel-i kalîl, ya’nî
bir eli, bir veyâ iki kerre hareket etdirmek mekrûhdur.
[Nemâzı bozanların onbeşincisine bakınız!] Isıran biti, pireyi, amel-i kalîl
ile öldürmek câiz, ısırmıyanı tutmak ve öldürmek mekrûhdur.
Bunların ölüsünü ve dirisini mescidde bırakmak harâmdır.
34 - Nemâzın sünnetlerinden birini terk etmek mekrûhdur.
Sünnet iki kısmdır: Biri (Sünen-i
hüdâ)dır. Bunlar, müekked [kuvvetli] olan sünnetlerdir.
İkincisi (Sünen-i zevâid)dir. Bunlar,
müekked olmıyan sünnetlerdir. Müstehab ve mendûb da aynıdır, denildi.
Nemâzda müekked sünneti
terk, tahrîmen mekrûh olur. Müekked olmıyan
sünneti
terk, tenzîhen mekrûh olur. Müstehabı terk etmek, mekrûh
değil, hilâf-ı evlâ olur. Ya’nî müstehabları
yapmak sevâb olur, yapmamak, hiç suç değildir. Sevâbından mahrûm kalır.
35 - Zarûretsiz, çocuğu
kucağında iken nemâza başlamak mekrûhdur.
Zarûret varsa ve üstü temiz ise, mekrûh olmaz.
36 - Kalbi meşgûl eden,
huşû’u gideren şeyler yanında, meselâ süslü şeyler karşısında, oyun ve çalgı
âletlerinin bulunduğu yerde ve arzû etdiği yemek karşısında özrsüz kılmak mekrûhdur. [Seccâde tek renk olmalı, üzerinde resmler,
şekller, renkli şeyler bulunmamalıdır.] Ayakkabılarını arkada bırakarak kılmak mekrûhdur. Bu sonuncunun mekrûh
olduğu (Dürr-ül-muhtâr)da haccın 186. cı
sahîfesinde, (Halebî-yi kebîr) sonunda
ve (Bezzâziyye)de yazılıdır. (Berîka) ve (Hadîka)nın
sonlarında, tahâretde vesvese bahsinde de uzun yazılıdır.
37 - Farz kılarken özrsüz, dıvara, direğe dayanmak mekrûhdur. Nâfile kılarken dayanmak mekrûh olmaz.
38 - Rükü’a eğilirken ve
kalkarken elleri kulaklara kaldırmak mekrûhdur.
39 - Kırâeti, rükü’a
eğildikde temâmlamak mekrûhdur.
40 - Secdelere ve rükü’a,
imâmdan önce başını koymak ve kaldırmak mekrûhdur.
41 - Necs olmak ihtimâli
bulunan yerlerde, meselâ kabristânda, hamâm içinde ve kilisede kılmak mekrûh olup, yıkayıp temizliyerek kılmak veyâ hamâmın
soyunma mahallinde kılmak ve kabristândaki mescidde kılmak mekrûh olmaz. Soğuk ve başka sebeble açık yerde
kılınamazsa ve başka yer bulunamazsa, kilisede yalnız da, cemâ’at ile de kılmak
câiz olur. Nemâzdan sonra hemen çıkmalıdır. Çünki, kilisede, şeytânlar
toplanır. Kilisedeki küfr alâmetleri boşaltılırsa, nemâz kılmak hiç mekrûh olmaz. Üstü açık necâsete karşı kılmak mekrûhdur.
42 - Kabre karşı kılmak mekrûhdur. Vehhâbîler, buna şirk diyorlar.
[(Hadîka), ikinci
cild, altıyüzotuzuncu sahîfede diyor ki, (Hadîs-i şerîfde “Mezâr üzerinde nemâz kılanlara la’net olsun!” buyuruldu.
Çünki, kabr üzerinde nemâz kılmak, yehûdîlere benzemek olur. Bunun için, mekrûh denilmişdir. Kabristânın kabr olmıyan yerinde
kılmak mekrûh olmadığı (Hâniyye) ve (Hâvî) kitâblarında
yazılıdır. Kabr, nemâz kılanın arkasında olursa veyâ önünde olup da, önünden
geçmesi câiz olacak uzaklıkda ise, yine mekrûh
olmaz. Peygamberlerin ve sâlihlerin türbelerini de mescid hâline getirmek,
yehûdîlere benzemek olur. İbâdetde, başkasını Allahü teâlâya ortak yapmağa
benzediği için Peygamber efendimiz, bunu da yasak etmiş, “Yâ Rabbî! Kabrimi ibâdet olunur put hâline getirme!” buyurmuşdur.
Fekat, sâlih bir kimseye yakın mescid yapılırsa veyâ onun yüzünden Allahü
teâlânın merhametine kavuşmağı veyâ ibâdetinden ona da fâide olmasını
düşünerek, kabri yanında nemâz kılınırsa, ona saygı olmak için, ona karşı
kılmağı düşünmezse, hiç zararı olmaz. Çünki, İsmâ’îl aleyhisselâmın kabri,
Kâ’benin yanında, (Hatîm) denilen
yerdedir. Mescid-i harâmda kılınan nemâzların en
kıymetlisi, burada kılınan olduğundan, hâcılar, burada kılmak için
uğraşmakdadırlar. Böyle olduğu (Mesâbih) şerhinde
de yazılıdır. (Ma’rifetnâme)nin
ikiyüzaltmışsekizinci sahîfesinde diyor ki, (Perdesiz kabre karşı nemâz kılmak mekrûhdur). (Fetâvâ-yı-Hindiyye)nin
beşinci cüz’, 320. ci sahîfesinde diyor ki, (Mescidin kıblesi ile kabr arasında
perde olursa veyâ kabr yanda, arkada bulunursa, mekrûh
olmaz).
(Fetâvâ-i Feyziyye)de diyor ki, (Üç dürlü
vakf vardır: Yalnız fakîrler için olur. Önce zenginler, sonra fakîrler için
olur. Hem zenginler, hem de fakîrler için olur. Mektebler, hanlar,
hastahâneler, kabristânlar, câmi’ler ve çeşmeler hem fakîrler, hem de zenginler
için vakf edilmişlerdir). Vakf mezârlıklara türbe yapmanın câiz olmaması,
fakîrlerin yerlerini işgâl etmemek içindir. Türbe yapmak harâm olduğu için denilemez].
43 - Teşehhüdlerde, sünnete uygun oturmamak, tenzîhen mekrûhdur. Özrü varsa, mekrûh
olmaz.
44 - İkinci rek’atde,
birinci okuduğu âyeti tekrâr okumak, tenzîhen mekrûhdur.
Ondan evvelki bir âyeti okumak tahrîmen mekrûhdur.
Unutarak okursa, mekrûh olmazlar. İkinci
rek’atde birinciden üç âyet uzun okumak mekrûhdur.
[Altmışdördüncü maddeye bakınız!]
45 - Farzdan
sonra son sünnete hemen kalkmamak mekrûhdur. [Tergîb-üs-salât.]
1
- Yılanı
öldürmek için,
2
- Kaçan
hayvanı yakalamak için,
3
- Sürüyü
kurddan kurtarmak için,
4
- Taşan
tencereyi ateşden ayırmak için,
5
- Kıymeti bir dirhem gümüşden az olmıyan, kendinin veyâ başkasının
malını zâyi’ olmakdan
korumak için, [Dirhem-i şer’î kelimesine bakınız!]
6
- Abdest ve
yel sıkışdırmasından kurtulmak için,
7
- Vaktin
veyâ cemâ’atin kaçmasından korku olmadığı zemân, başka mezhebde nemâzı bozan birşeyden kurtulmak için. Meselâ,
dirhemden az necâseti temizlemek için ve yabancı kadına dokunmuş olduğunu
hâtırlayınca, abdest almak için, nemâzı bozmak câiz olur.
1 - İmdâd diye bağıran bir kimseyi kurtarmak için,
kuyuya düşecek a’mâyı, yanacak, boğulacak kimseyi kurtarmak, yangını söndürmek
için.
2 - Ana,
baba, dede, nine çağırınca, farz nemâzı bozmak vâcib olmaz, câiz olur ise de, ihtiyâc yok ise,
bozmamalıdır. Nâfile [sünnetler dahî] ise,
bozulur. Bunlar, imdâd isterse, farzları da
bozmak lâzım olur. Nemâz kıldığını bilerek çağırıyorlarsa, nâfileyi de
bozmıyabilir, bilmiyerek çağırdılarsa, bozması lâzımdır.
1
- Halâda ve
heryerde, abdest bozarken, kıbleye önünü ve arkasını dönmek tahrîmen mekrûhdur. Unutulursa, üstünü kirletmek
tehlükesi veyâ başka tehlüke varsa, mekrûh
olmaz.
2
- İstincâ
ederken, önünü, arkasını kıbleye dönmek, Güneşe, Aya karşı abdest bozmak,
tenzîhen mekrûhdur.
3
- Küçük
çocukları bu cihetlere karşı tutarak abdest etdirmek, tutan büyüğe mekrûh olur. Bunun gibi, büyüklere harâm olan şeyi, küçüklere yapdırmak, yapdırana harâm olur. Meselâ, oğlan çocuğuna ipek giydiren ve
zînet eşyâsı takan ve çocuklara içki içiren kimse, harâm
işlemiş olur.
4
- Özrsüz
kıbleye karşı ayaklarını veyâ bir ayağını uzatmak, tahrîmen
mekrûhdur. Özr ile veyâ yanlışlıkla uzatmak mekrûh
olmaz.
5
- Mushafa
ve din kitâblarına karşı ayak uzatmak da mekrûhdur.
Yüksekde iseler, mekrûh olmaz. [(Hindiyye) beşinci cüz’de diyor ki, (Mushafı hiç
okumayıp, hayr ve bereket için evinde saklamak câizdir ve sevâbdır. Bir kâfirin
ismini yazıp buna hakâret etmek mekrûhdur.
Çünki, islâm harflerine hurmet lâzımdır.)]
(Berîka),
binüçyüzaltmışsekizinci sahîfede diyor ki, (Tâtârhâniyye)de,
yırtık, eski olup kullanılamıyan Mushaf yakılmaz. Temiz beze sarıp toprağa
gömülür. Yâhud toz gelmiyen temiz bir yere konur diyor. (Sirâciyye)de ise, gömülür veyâ yakılır
demekdedir. (Münye-tül-müftî)de de böyle
yazılıdır. (Müctebâ)da ise, akan suya
bırakmakdan ise, gömmek iyi olur diyor. Şâfi’î
âlimlerinden (Halîmî) ismi ile meşhûr
Hüseyn Cürcânînin (Minhâc-üd-dîn)
kitâbında, yakmak yasak değildir. Çünki, hazret-i Osmân “radıyallahü anh”,
mensûh âyetler bulunan Kur’ân-ı kerîmi
yakdı. Eshâb-ı kirâmdan hiç kimse
“radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în”, bu-
na karşı birşey demedi diyor. Yakmak,
yıkayıp yazıları gidermekden dahâ iyi olur. Çünki, yıkamakda kullanılan sular
ayak altında kalır denildi. Kâdî Hüseyn, yakmak, hurmetsizlik olacağından, harâmdır dedi. Nevevî ise, mekrûh
olur dedi. Bunlardan anladığımız, yakmayıp, yıkayıp yazılarını gidermek veyâ
gömmek iyi olur. (Berîka)dan terceme
temâm oldu. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki, eskimiş, istifâde edilmez hâle
gelmiş olan mushafları, ayak altında bırakmak, birşey sarmak, kaplamak,
kesekâğıdı yapmak gibi kullanmak, hakâret etmek olur, harâm
olur. Çürüyüp toprak oluncıya kadar açılmıyacağı emîn olan yerdeki toprağa
gömmek, bu yapılamazsa, yakıp külünü gömmek veyâ külünü denize, nehre koymak
lâzımdır. Hakâretden kurtarmak için yakmak câiz, hattâ lâzım olur. (Sirâciyye fetvâsı), (Münyet-ül-müftî) ve (Halîmî)den de böyle anlaşılmakdadır.