Fâtiha okumak, Fâtihadan sonra bir sûre veyâ âyet okumak,
Fâtihayı ve zamm-ı sûreyi farzların birinci ve ikinci rek’atlerinde, vâcib ve sünnetlerin
her rek’atinde okumak, secdeleri birbiri ardınca yapmak, ikinci rek’atde
teşehhüd mikdârı oturmak, son rek’atde otururken, (Ettehıyyâtü)
okumak, rükü’da ve iki secdede ta’dîl-i erkân, [ya’nî sübhânallah
diyecek kadar hareketsiz durmak vâcib, dahâ çok
durmak sünnetdir], kavmede ve celsede tumânînet
[sübhânallah diyecek kadar durmak], nemâz sonunda esselâmü... demek, kunût
düâsı okumak, imâmın, sabâh, Cum’a, bayram, terâvîh, vitr nemâzlarında ve akşam
ile yatsının ilk iki rek’atinde yüksek sesle okuması, imâmın ve yalnız kılanın
öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü,
yatsının üçüncü ve dördüncü rek’atlerinde hafîf sesle okumaları vâcibdir. (Bezzâziyye)de
diyor ki, (Hafîf sesle okuyanı bir iki kişinin işitmesi mekrûh olmaz. Sesli okumak, çok kişinin işitmesi demekdir).
Nemâzın vâciblerinden birini
bilerek yapmamak, nemâzı bozmaz. Fekat günâh olur. Unutarak yapmıyan, (Secde-i sehv) eder. Farzın
ilk iki rek’atinde, (Zamm-ı sûre)yi unutan, üçüncü ve dördüncü rek’atlerde
okuyup, sonra secde-i sehv yapar. Kırâeti unutduğunu rükü’da hâtırlarsa, hemen
kalkıp kırâeti ve sonra rükü’u yapar. Bir farzı
ve vâcibi, vaktinden önce veyâ sonra yapan da,
secde-i sehv eder. Meselâ, zamm-ı sûrenin bir parçasını rükü’da okuyana,
ettehıyyâtüden sonra az birşey okuyarak, üçüncü rek’ati gecikdirene, imâm
yüksek sesle okuyacak yerde, hafîf sesle okursa ve hafîf sesle okuyacak yerde
yüksek sesle okursa, secde-i sehv yapmak lâzım olur. İmâmın yüksek sesle
okuması vâcib olan yerleri, yalnız kılanın
yüksek sesle de, hafîf sesle de, okumaları câizdir. Birkaç kerre secde-i sehv
îcâb etse, bir kerre yapmak yetişir. İmâm
ile berâber, cemâ’at de secde-i sehv yapar. Cemâ’atden biri hatâ yaparsa,
secde-i sehv yapmaz. Cemâ’ate, birinci rek’atden sonra yetişen kimse, imâm ile
secde-i sehv yapdıkdan sonra, nemâzını temâmlar. Oturmağı unutup, üçüncü
rek’ate kalkarken hâtırlayan bir kimse, dizleri yerden ayrıldıkdan sonra ise,
oturmaz, secde-i sehv eder. Son rek’atde oturmayıp ayağa kalkarsa, secde
etmeden hâtırladı ise, hemen oturur ve oturmağı gecikdirdiği için, secde-i sehv
eder. Secdeye inince hâtırladı ise, farz nemâzı,
nâfile şekline döner. Bir rek’at dahâ kılıp, altıncı rek’ate oturarak temâmlar.
Dördüncü rek’atde teşehhüd mikdârı oturup, selâm vermeden beşinciye kalkarsa,
secdeye yatmadan hâtırladı ise, oturup teşehhüdde okumadıklarını okuyup selâm
verir ve secde-i sehv yapar. Secdeye yatdı ise, altıncı rek’ati de temâmlayıp,
secde-i sehv yapar. Farzı temâm etmiş olur. İki
rek’ati de nâfile olur. Fekat, bu iki rek’at, öğle, akşam ve yatsının son sünneti yerine geçmez denildi. Çünki, sünnetlere tahrîme tekbîri ile başlanır. İmâm secde-i
sehv yaparken de, câmi’e gelip, uymak câizdir. Secde-i sehvi bile bi-
le
yapmıyan veyâ nemâzın vâciblerinden birini,
meselâ Fâtiha okumağı, bilerek terk eden kimsenin, o nemâzı tekrâr kılması vâcib olur. Tekrâr kılmazsa, fâsık olur. Cum’a ve
bayram nemâzlarında, imâmın secde-i sehvi yapmaması iyi olur.
Secde-i sehv yapmak için, bir tarafa selâm verdikden sonra,
iki secde yapıp oturur ve nemâzı temâmlar. İki tarafa selâm verdikden sonra
veyâ hiç selâm vermeden de, secde-i sehv yapmak câizdir.
Bir kimse, kaç rek’at kıldığını unutsa,
bu şaşırması, ilk olarak başına geldi ise, selâm verip nemâzı tekrâr kılmalıdır. Şaşırmak
âdeti ise, düşünüp, çok zan etdiğine göre kılar. Kuvvetli zan edemezse, az
kıldığını kabûl ederek temâmlar. Nemâzı kıldığında şübhe eden kimse, vakt
çıkmadı ise, tekrâr kılar. Çıkdı ise kılmaz.
Kaç rek’at kıldığını şaşırıp, nemâz içinde düşünmesi,
sonraki rüknün veyâ vâcibin, bir rükn zemânı
kadar gecikmesine sebeb olursa, bu arada, âyet ve tesbîh okusa bile, secde-i
sehv lâzım olur. Nemâzın içindeki farzlara (Rükn) denir. Bir âyet okumak, rükü’ ve iki
secde, son rek’atde oturmak, birer rükndür. Düşünmek, farzı
veyâ vâcibi gecikdirince, secde-i sehv lâzım
oluyor. Meselâ, son rek’atde oturunca düşünürse, selâm vermesi gecikirse,
secde-i sehv lâzım olur. Fazla okuduğu salevât ve düâ, sünnet
olarak değil, düşünce, dalgınlık sebebi ile olduğu vakt, vâcibin gecikmesi suç oluyor. Başka bir nemâzı kılıp
kılmadığını veyâ dünyâ işlerinden herhangi birini düşünürse, bir rüknün
gecikmesine sebeb olsa bile, secde-i sehv lâzım olmaz. Nemâz bitdikden sonra,
kaç rek’at kıldığında şübhe ederse, buna vesvese denir. Buna ehemmiyyet vermez.
Nemâzdan sonra, bir âdil müslimân, yanlış kıldın derse, tekrâr kılması iyi
olur. İki âdil kimse söylerse, tekrâr kılması vâcib
olur. Âdil olmazsa, sözünü dinlemez. İmâm doğru, cemâ’at ise, yanlış kıldık
derse, imâm kendine güveniyorsa veyâ bir şâhidi olursa, tekrâr kılınmaz.
Bir şeyin vâcib
veyâ bid’at olmasında şübhe edilse, bu şeyi
yapmak iyi olur. Bid’at ile sünnet arasında şübhe olsa,
yapmamak lâzım olur. [Madde 54’e bakınız!]
İftitâh tekbîrini söyledi mi, abdesti var mı, elbisesi temiz
mi, başına mesh etdi mi şübhe ederse, ilk olarak şübhe etdi ise, nemâzı bozup
tekrâr kılar. Abdest almaz. Elbisesini yıkamaz. Her zemân şübhe ediyorsa,
nemâzı bozmaz, temâmlar.
SALÂT-İ VİTR - (Mevkûfât)da diyor ki, (İmâm-ı
a’zam “rahmetullahi aleyh” Vitr nemâzı vâcibdir
buyurdu. İki imâm ise, sünnetdir dedi. [Mâlikî ve şâfi’î
mezheblerinde de sünnetdir.] Buna ezân ve
ikâmet okunmaz. Üçüncü rek’atde rükü’a eğilmeden önce, her zemân, arabî bir düâ
okumak vâcibdir. Vaktinde kılmıyanın kazâ etmesi
lâzımdır. Vitr diye niyyet de lâzımdır. Vitr nemâzı, üç rek’atdir. Üçüncü
rek’at bitince selâm verilir. Üç rek’atde de Fâtiha ve zamm-ı sûre okunur.
Üçüncü rek’atde, zamm-ı sûre okudukdan sonra, iki el, iki yana salıverilmeden,
doğruca kulaklara kaldırılarak (Allahü ekber) denir. Sonra eller, iki yana
salıverilmeden, doğruca bağlanır. Hemen iki Kunût düâsını okumak vâcibdir. Bu (Kunût
düâları)nı bilmiyen kimse, üç kerre istiğfâr okur. Meselâ
(Allahüm-magfir lî) der. Yâhud bir kerre (Rabbenâ âtinâ...) âyetini sonuna
kadar okur. Vitr nemâzından başka nemâzlarda Kunût düâsı okunmaz. Vitr nemâzı,
yalnız Ramezânda cemâ’at ile kılınır. Ramezânda yatsının farzını cemâ’at ile kılmıyanlar, toplanıp da, Terâvîhi
ve Vitri cemâ’at ile kılamazlar. Çünki, Terâvîh, yatsının cemâ’ati ile kılınır.
(Hindiyye)de diyor ki, (Farzı yalnız kılan, Terâvîhin cemâ’atine katılır.
Kaçırdığı rek’atlerini temâmlar. Terâvîhi cemâ’at ile kılamıyan, farzı kıldığı imâm ile Vitri kılabilir. Vitri cemâ’at
ile kıldıkdan sonra, başka câmi’e giden, imâm farzı
kılıyorsa farza, Terâvîhi kılıyorsa, buna niyyet
ederek, imâma uyarsa, bir kavle göre sahîh olur. Terâvîh kılındığını anlarsa, farzı kılmamış ise, bir kenârda farzı kılıp, sonra imâma uyar. İmâm, rükü’a çabuk
eğilirse, (Sübhâneke)yi çabuk okuyup veyâ yarıda bırakıp imâma rükü’da
yetişmelidir. Kunûtu unutan, rükü’dan sonra okumaz. Nemâzın sonunda, secde-i
sehv yapar. İmâm, Kunût okumazsa, cemâ’at da okumaz. Şâfi’î
imâm, sabâh nemâzında, rükü’dan kalkınca, Kunût okurken, bu-
na
uymuş olan Hanefî kimse, Kunût okumaz. Ayakda
bekler. Vitr nemâzını gece yarısından sonra kılmak çok sevâb ise de,
uyanamayan, yatsının son sünnetinden sonra,
yatsı ile birlikde, erken kılmalıdır). Vitri yatsının farzından
evvel kılmak sahîh olmaz. Çünki, ikisi arasında tertîb, İmâm-ı a’zama göre vâcibdir. Unutarak evvel kılan, Vitri iâde etmez. İki
imâma göre, Vitr yatsıya tâbi’dir. Yatsıdan evvel kılanın i’âde etmesi
lâzımdır.
SECDE-İ TİLÂVET - Kur’ân-ı kerîmde, ondört yerde,
secde âyeti vardır. Bunlardan birini okuyanın veyâ işitenin, ma’nâsını anlamasa da, bir
secde yapması vâcibdir. Başkasının okuduğu yerde
bulunan, fekat işitmiyen kimse, secde etmez. Secde âyetini yazan, heceliyen, secde
yapmaz. Tercemesini okuyan veyâ işiten, bunun secde âyeti olduğunu anlarsa,
secde yapar.
Nemâz kılması farz olan
kimselerin, tilâvet secdesi işitince, secde yapmaları vâcib
olur. Bunun için, secde âyetini işiten cünübün ve serhoşun da, abdest aldıkları
zemân secde etmeleri lâzımdır. Serhoş, çok içmiş, aklı gitmiş ise, kendi
okuyunca da, işitince de, secde etmesi vâcib
olmaz. Uyuyan ve bayılmış veyâ deli okuyunca, işitenlerin secde etmesi vâcib
olur denildi. Fekat, bunların ve kuşun okuması ile secde edilmemesi doğrudur.
Çünki, bunların okuması, hakîkî, doğru tilâvet, okumak değildir. Hakîkî okumak
demek, (Kur’ân-ı kerîm)i okumakda olduğunu
anlıyarak okumakdır. Çocuk, yapdığını anlıyacak yaşda ise, okuması ile,
işitenlerin secde etmesi lâzım olur. Dahâ küçük yaşda ise lâzım olmaz. Delinin
nemâz kılmaması için altı nemâz vakti, oruc tutmaması
için, gece ve gündüz bir ay, zekât vermemesi için, bir yıl aralıksız deli
olması lâzımdır. Fekat, zemânı ne olursa olsun, deli iken okursa, secde
lâzım olmaz. Aklı başında iken okursa secde lâzım olur. Dağlardan, çöllerden ve
başka yerlerden aks edip, yansıyıp geri gelen sedâyı işitenlerin ve kuşdan
işitenlerin secde etmesi vâcib olmaz. Secde
âyeti hece hece okununca ve yazılınca da secde yapılmaz. Kâfirin okuduğunu işiten
müslimânların secde etmesi vâcib olur. (Dürr-ül-müntekâ)da diyor ki, (İnsan sesi olması
lâzımdır). Radyodan işitilen sesin, insan sesi olmadığı, hâfızın sesine
benziyen, cansız âlet sesi olduğu, ikinci kısmın elliikinci maddesinde
bildirilmişdir. Bunun için, (El-fıkh-u
alel-mezâhib-il erbe’a)da da diyor ki, (Fonografda [gramafonda,
teybde ve radyoda] okunan secde âyeti işitenin, tilâvet secdesi yapması vâcib olmaz.)
Tilâvet secdesi yapmak için, abdestli olarak, kıbleye karşı
ayakda durup, elleri kulaklara kaldırmadan (Allahü
ekber) diyerek secdeye yatılır. Üç kerre (Sübhâne
rabbiyel-a’lâ) denir. Sonra (Allahü
ekber) deyip ayağa kalkınca, secde-i tilâvet temâm olur. Önce niyyet
etmek lâzımdır. Niyyetsiz kabûl olmaz. Nemâzda okuyunca, hemen ayrıca rükü’ veyâ
bir secde yapıp ayağa kalkar. Okumasına devâm eder. Secde âyetini okudukdan iki
üç âyet sonra nemâzın rükü’una eğilirse ve tilâvet secdesine niyyet ederse,
nemâzın rükü’ veyâ secdeleri, tilâvet secdesi yerine geçer. Cemâ’at ile kılan
ise, imâm secde âyeti okuyunca, imâmın okuduğunu işitmese de, imâmla birlikde,
ayrıca bir rükü’ ve iki secde yapar. Cemâ’atin rükü’da niyyet etmesi lâzımdır.
Nemâz dışında, sonraya da bırakılabilir. Cünüb, abdestsiz ve serhoş olanın da
temizlendikden sonra yapmaları lâzımdır. Hâid kadın işitince, secde etmesi vâcib olmaz. Bir oturumda bir secde âyetini birkaç
def’a okuyan ve işiten, hepsi için bir secde eder. Muhammed aleyhisselâmın
ism-i şerîfini söyleyince veyâ işitince, salevât okumak da böyledir. Bir
meclisde iki secde âyeti okunursa, iki secde lâzım olur. Nemâz kılarken,
dışardan secde âyeti işiten, nemâzdan sonra secde eder. Nemâz kılması harâm olan üç vaktde secde-i tilâvet yapmak câiz değildir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Nûr-ül-îzâh)da secde-i tilâvet sonunda diyor ki,
(İmâm-ı Nesefî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Kâfî) kitâbında
buyuruyor ki, bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya
kalbinden yalvararak, ondört secde âyetini [ezberden,
ayakda] okuyup, herbirinden sonra, hemen yatıp
secde ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o derd ve
belâdan korur). Son secdeden kalkınca, ayakda ellerini ileri uzatır. Kendinin
veyâ bütün müslimânların dünyâ ve dinlerine gelen belâdan, sıkıntıdan
kurtulmaları, korunmaları için düâ eder.
(Şükr secdesi) de, tilâvet secdesi
gibidir. Kendisine ni’met gelen veyâ bir derdden kurtulan kimsenin, Allahü
teâlâ için secde-i şükr yapması müstehabdır.
Secdede önce, (Elhamdülillah) der.
Sonra, secde tesbîhini okur. Nemâzdan sonra şükr secdesi yapmak mekrûhdur. (Mektûbât-ı
Ma’sûmiyye) birinci cild, 124. cü mektûbda da yazılıdır. Câhillerin sünnet veyâ vâcib
sanacağı mubâhları yapmak da, tahrîmen mekrûhdur.
(Bid’at) hâsıl
olmasına sebeb olur.
(Redd-ül-muhtâr)da vitr nemâzını
anlatırken diyor ki, (İnanması da, yapması da farz
olan emrlere (Farz) denir. Farz
olduğuna inanmıyan, kâfir olur. Yapmıyan, tevbe etmezse, Cehennem azâbı çeker.
İnanması farz olmayıp, vâcib
olan, yapması farz olan emrlere (Vâcib) denir. Vâcib
olduğuna inanmıyan kâfir olmaz. Vâcibi yapmıyan
da, tevbe etmezse, Cehennemde azâb çeker. Vâcibin,
ibâdet olduğuna, yapılması lâzım olduğuna inanmıyan kâfir olur. Çünki, vâcib olduğu, sözbirliği ile ve zarûrî olarak
bildirilmişdir. Kur’ân-ı kerîmde (Kat’î delîl) ile, ya’nî açıkca bildirilmiş ve
sözbirliği ile anlaşılmış emrlere farz denir. Kur’ân-ı kerîmde (Şübheli
delîl) ile, ya’nî açık olmıyarak bildirilmiş veyâ bir sahâbînin
bildirmesi ile anlaşılmış olan emrlere vâcib
denir.
Ahkâm-ı islâmiyyeyi bildiren delîller, vesîkalar dörtdür:
Sübûtü ve delâleti kat’î olanlar. Açık anlaşılan âyetler ve tevâtürle, ya’nî
sözbirliği ile bildirilmiş açıkca anlaşılan hadîsler böyledir. İkincisi, sübûtü
kat’î olup, delâleti zannî olanlar. Açıkca anlaşılamıyan âyetler böyledir.
Üçüncüsü, sübûtü zannî, delâleti kat’î olanlar. Bir sahâbînin bildirdiği açık
hadîsler böyledir. Dördüncüsü, sübûtü de, delâleti de zannîdir. Bir sahâbînin
bildirdiği, açık anlaşılamıyan hadîsler böyledir. Birincisi, farz ile harâmları,
ikincisi ve üçüncüsü, vâcib ile tahrîmen mekrûhu, dördüncüsü, sünnet
ile müstehabı ve tenzîhî mekrûhu bildirir. Bir sahâbînin haberini veyâ kıyâsı
te’vîlsiz red etmek (Bid’at)dir.)
Gelin nemâz kılalım, kalbden pası silelim,
Allaha yaklaşılmaz, nemâz kılınmadıkca!
Nerde nemâz kılınır, günâhlar hep dökülür,
İnsân, kâmil olamaz, nemâzı kılmadıkca!
Kur’ân-ı kerîmde
Hak, nemâzı çok medh etdi,
dedi sevmem kişiyi, nemâzı kılmadıkca!
Bir hadîs-i şerîfde: Îmânın alâmeti,
insanda belli olmaz, nemâzın kılmadıkca!
Bir nemâzı kılmamak, ekber-i kebâirdir,
tevbe ile afv olmaz, kazâsın kılmadıkca!
Nemâzı hafif gören, îmândan çıkar hemân,
müslimân olamaz o, nemâzın kılmadıkca!
Nemâz kalbi temizler, kötülükden men’eder,
münevver olamazsın, nemâzın kılmadıkca!