Nemâzı Kâ’beye karşı kılmakdır. Kâ’be için kılmak değildir.
Kıble önce (Kudüs) idi. Hicretden onyedi ay sonra, Şa’bân ortasında salı günü
öğle veyâ ikindi nemâzının üçüncü rek’atinde iken Kâ’beye dönülmesi emr olundu.
Göz sinirlerinin çapraz istikameti
arasındaki açıklık, Kâ’beye rastlarsa, Hanefî
ve Mâlikî mezheblerinde nemâz sahîh
olur. Bu zâviye takrîben 45 derecedir. İstanbulun kıble istikameti, cenûbdan
yirmidokuz derecelik bir zâviye [açı] kadar şarkdadır. Bu açıya (Kıble zâviyesi) denir. Harîta üzerinde bir şehr
ile, Mekke şehri arasında çizilen doğruya (Kıble
hattı) denir. Bu hat, kıble istikametini gösterir. Güneş bu hat
üzerine gelince, (Kıble sâati) olur. Bu
hat ile bu şehrden geçen tûl dâiresi arasındaki zâviyeye (Kıble açısı) denir. Bir şehrin kıble istikameti,
tûl ve arz derecelerine tâbi’dir. Şimâl nısf kürede, zevâl vaktinde, güneşin
bulunduğu cihet yâhud mahallî zevâlî zemâna ayarlı bir sâat makinesi üfkî
olarak yüzü semâya doğru ve akrebi güneşe doğru tutulunca, akreb ile oniki
rakamı arasındaki zâviyenin orta hattı [açı ortayı], takrîben cenûbu gösterir.
Meyl-i şems ve ta’dîl-i zemân sıfıra ne kadar yakın ise netîce o kadar hassas
olur. İstanbulun kıble istikameti iki yol
ile bulunur: 1- Kıble açısı ile. 2- Kıble sâati ile. 1- Bir şehrden geçen tûl dâiresinin
istikâmetinden, ya’nî cenûb cihetinden Kıble açısı kadar şarkına dönülürse,
Kıbleye dönülmüş olur. K açısı şöyle hesâb olunur: Mekke-i mükerremenin arz
[enlem] derecesi a´ = yirmibir derece yirmialtı dakîka, Greenwich’den tûl
[boylam] derecesi t´ = otuzdokuz derece elli dakîkadır. İstanbulun arzı a = 41
derece, tûlü t = 29 derece olduğundan, arz derecelerinin farkı 19 derece 34
dakîka, tûl farkı f = 10 derece 50 dakîkadır.
İstanbulun takrîbî kıble açısı K, (Ma’rifetnâme)deki
hendesî îzâhdan istifâde edilerek:
sin(39,83°-t) sin10°50′ 0,18795
tan K =----------------- =------------- =-----------
= 0,56121
sin(a-21,43°) sin
19°34′ 0,33490
... K = 29 ° 18 dakika bulunur.
İhtâr: İstanbulun Mekke-i mükerremeden tûl farkı f, 60° den
küçük olduğu için, bu K, aşağıdaki kat’î müsâvâtın verdiği netîceye yakındır.
Tûl farkı 120° den çok ise, Mekke-i mükerremenin Erd küresi merkezine göre
simetriği olan nokta (tûlü – 140,17°, arzı – 21,43°)
için takrîbî düstûr ile K Kıble açısı hesâb edilir. Netîcenin 180° den farkı
alınarak takrîbî kıble zâviyesi [açısı] bulunur.
Ş, Şehrin şâkülünün küre-i semâyı
kesdiği nokta, Z, zevâl noktası, AZ, Nısfünnehâr dâiresidir.
Kürevî müsellesâtdan çıkarılan şu
müsâvât kat’î kıble zâviyesini verir:
sin (39,83°-t)
tan K =----------------------------------------------
cos (39,83°- t) . sin a - 0,3925 .cos a
Burada a ve t, kıble açısı bulunacak yerin arz ve tûl
dereceleridir. a ekvatorun şimâlinde (+), cenûbunda (-) dir. t Londra
(Greenwich)nın şarkında (+), garbın-da (-) alınır. Bulunan K, o şehrden biri
cenûba, diğeri kıbleye müteveccih iki hat [kavs] arasındaki açıdır.
Kıbleyi bulmak için, t´ = 39,83° kıble
tûlü ile -140,17° tûlü’nden ibâret çemberin ikiye ayırdığı Erd küresinde,
cografî cenûbdan i’tibâren, kıblenin şarkında bulunan yerlerde garba, garbında bulunan yerlerde şarka, K açısı
kadar dönülür. Bu düstûr ile bulunan K, garba dönülecek mahallerde (-),
şarka dönülecek mahallerde (+) çıkmalıdır. Hesâb netîcesi bunun tersi çıkarsa,
(+180°) veyâ (-180°) ilâve edilerek kıble açısı bulunur. Meselâ, t=67°, a=25°
olan Karachi için CASIO hesâb makinesinde şu düğmelere basılır:
39.83 - 67 = cos × 25 sin - 25 cos × 0.3925 = Min 39.83 - 67
= sin ÷ MR = INV tan Kıble zâviyesi [açısı] -87° 27 dakîka bulunur.
İstanbul için +28 derece 21 dakîka [kısacası 29°]
bulunmakdadır. Kat’î ve (takrîbî) olarak hesâb edilen ba’zı Klar aşağıdadır.
Son üç değer simetrik üsûl ile bulunmuşdur. Münih: 50° (47°), Londra: 61°
(52°), Basel: 56° (50°), Frankfurt: 52° (47°), Tokyo: 113° (130°), New York:
122° (134°), Kumasi: 115° (125°).
2- İstanbulda, kıble sâati ile kıble
istikameti şöyle bulunur: 170.ci sahîfede sağdaki şeklde B
noktası, CŞ kıble hattının bir AB meyl dâiresini dik kesdiği noktadır. ABŞ
dik kürevî müsellesde, Napier müsâvâtına göre, cos (90-a) = cotan i × cotan K
dır. Dâimâ tan A × cotan A=1 olduğu için, sin a = (1 / tan i) × (1 / tan K)
dır. Buradan tan i = 1 /(sin a × tan K) olur. Meselâ 2 şubat günü için Privileg
hesâb makinasında E/C 1÷41 sin ÷ 28.21 ◦ﻭﻭﻭ→ tan = arc tan düğmelerine
basınca, i=70,5 derece bulunur. İstanbul için, dâimâ i=70,5 dir. ABC dik kürevî
müsellesinde de, cos (i+H)= tan δ × cot d dir. ABŞ müsellesinde, cos i=
tan a × cot d olduğundan, cot d = cos i / tan a olup, cos (i+H)= tan δ ×
cos i ÷ tan a olur. E/C 16.58 ◦ﻭﻭﻭ→ +/- tan × 70,5 cos ÷ 41 tan=arc cos - 70,5 =÷15= ◦ﻭﻭﻭ→
düğmelerine basınca, H fadl-ı dâir zemânı, ya’nî CZ kavsi için 1 sâ. 45
dakîka bulunur. Kedûsînin Rub’-ı dâire hâşiyesinde diyor ki, (Ayârlanmış mürî,
kıble hattına getirilince, haytın kavs-i irtifâ’da rastladığı derecenin
temâmîsi, İstanbulda Kıble sâatı vaktinin fadl-ı dâir derecesi olur. 15’e
bölünce, fadl-i dâir sâati olur). Fadl-ı dâir sâatini 12 den çıkarıp, tâdil-i
zemân ve tûl farkını hesâba katarak güneşin kıble hizâsında bulunduğu andaki (Kıble Vakti) veyâ (Kıble
sâati) hergün için, müşterek sâate göre hesâb edilir. Misâlimizde 10
sâ. 33 dak. olur. Ezânî zuhr vaktinden Fadl-ı dâir ve bir Temkin çıkarılınca,
ezânî Kıble sâati 5 sâ. 6 dak. olur. Bu anda güneşe dönülürse kıbleye dönülmüş
olur. Kıble, cenûbun şarkında ise, güneş de şarkda, ya’nî öğleden evvel olup,
vakt düstûrundaki H nin (-) olması îcâb eder. δ = meyl-i şemsdir. δ =
a´ = 21.43° olunca, güneş senede iki kerre tam Kâ’benin üstüne gelir. Bu günlerde, bütün dünyâda bu ânda (kıble
sâati vaktinde), güneşe dönen kıbleye dönmüş olur.
Ahmed Ziyâ Beğ, tûl ve arz derecelerini biraz büyük alıp,
hesâbı logaritme cedveli ile yaparak, İstanbul için yaklaşık K=29 derece
bulmuşdur. İstanbulda, Kandilli iskelesindeki
câmi’ tekrâr yapılırken, mihrâbı bu düstûr ile hesâb edilmişdir.
Pusula (kıble nümâ) ile, cenûb cihetini bulup, bundan
otuzbir derece şarka dönülürse, İstanbulda
kıbleye dönülmüş olur. Fekat pusulanın ibresi magnetik kutubları göstermekdedir.
Bunlar ise erd küresinin ekseninin kutubları değildir. Magnetik kutubların yeri
de zemânla değişmekdedir. Altıyüz sene kadar bir zemânda, hakîkî kutublar
etrâfında bir devr yapmakdadır. Bir şehrde pusula doğrultusu ile hakîkî kutub
doğrultusu arasındaki zâviyeye (Sapma açısı) denir.
Her yerin sapma açısı başkadır. Şimâlden şarka (+) veyâ garba (–) doğru pusula
ibresinin 30° sapdığı meskün mahaller vardır. Bir yerin sapma açısı da, her
sene değişmekdedir. O hâlde, bir yerde cihet, pusula ile bulunursa, kıble
açısına, sapma açısını eklemek veyâ çıkarmak lâzımdır. İstanbulun sapma açısı
takrîben + 3° dir. Bunun için, İstanbulda pusula ile
anlaşılan cenûb cihetinden: 28° + 3° = 31° şarka dönünce, kıbleye dönülmüş olur.
Cenûb ciheti, kutub yıldızı ile veyâ sâat ile yâhud yere
çizilen (Nısf-ün-nehâr) hattı ile
bulunursa, kıble açısına sapma açısını eklemek lâzım olmaz. İstanbulda cenûbdan
29 derece şarka dönülerek, kıble ciheti bulunur. Bunun için sâatımızı masa
üzerine koyup, altı sayısı cenûba çevrilir. Yelkovan beş üzerine getirilince,
kıbleyi gösterir.
Hastalık ve düşman, hırsız korkusu veyâ yanlış bulmak ile,
kıbleden ayrılmak farz nemâzlarda da, câiz ise
de, vapurda, trende kıbleye dönmek şartdır.
Müsâfir, vapurda ve trende, farz
nemâza, kıbleye karşı durup, secde yeri yanına pusula koymalı. Vapur ve tren döndükce, kendisi kıbleye karşı
dönmelidir. Yâhud başka birisi, sağa sola döndürmelidir. Nemâzda göğsü
kıbleden ayrılırsa, nemâzı bozulur. Çünki, vapur, tren, ev gibidir. Hayvan gibi
değildir. Otobüsde, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenlerin, farz nemâzları câiz olmıyacağından, bunlar, yolda
oldukları müddetçe şâfi’î mezhebini taklîd
ederek, öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı cem’ edebilir. Hanefî mezhebinde olan, yolda
kıbleye dönemiyecek ise, yola çıkdıkdan sonra, gündüz bir yerde durduğu
zemân, öğle vaktinde öğleyi kılınca, hemen ikindiyi de kılmalı, gece durulduğu
zemân, yatsı vaktinde akşamı ve sonra yatsıyı bir arada kılmalı ve bu dört
nemâza niyyet ederken (Şâfi’î mezhebini taklîd
ederek edâ ediyorum) diye niyyet etmelidir. Şâfi’î
ve mâlikî mezhebine göre, giriş ve çıkış
günlerinden başka üç günden ziyâde kalmağa
niyyet etdiği bir yere girince, yâhud dört günden önce biteceğini sandığı
işi için gitdiği yerde onsekiz günden çok kalınca mukîm olur. Buradan çıkınca,
80 kilometreye gitmeğe niyyet etmedikçe, seferî olmaz. (Fetâvâ-i fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Seferde,
ikindi ile cem’ ederek kılmak için, öğleyi gecikdirse, öğle vakti çıkdıkdan
sonra, mukîm olsa, önce öğle nemâzını kazâ eder. Öğleyi kazâya bırakdığı için
günâha girmez.) Dişinde kaplama veyâ dolgu olduğu için mâlikî
veyâ şâfi’î mezhebini taklîd eden, üç günden
çok ve onbeş günden az kaldığı yerde, farzları
kasr etmemeli, dört rek’at kılmalıdır. Kasr ederse, iki rek’at kıldığı farzları mâlikî ve şâfi’î mezhebine göre sahîh olmaz. Dört rek’at
kılarsa, hanefîde mekrûh
olur ise de, sahîh olur. Derisi, yabancı kadına değince veyâ nemâzda abdesti
bozulunca, mâlikî mezhebine göre, nemâzının
sahîh olması da, böyledir. Bu kimsenin, seferî olarak kaldığı yerde, harac
olmadan, nemâzlarını cem’ edemiyeceği 54. cü madde sonunda bildirilmişdir.
Ramezân-ı şerîfin başlamasını hesâb ile, takvîm ile önceden
anlamak câiz olmaz ise de, kıbleyi hesâb ile, kutup yıldızı [pusula] ile ve
nemâz vaktlerini astronomik hesâblarla hâzırlanan takvîmden anlamak câizdir.
Çünki hesâb ve âlet ile, temâm bulunmasa da, çok zan elde edilir. Kıble ve
nemâz vaktleri, fazla zan ile kabûl olur.
Mihrâb bulunmıyan, hesâb, yıldız gibi şeylerle de
anlaşılamıyan yerlerde, kıbleyi bilen, sâlih müslimânlara sormak lâzımdır.
Kâfire, fâsıka ve çocuklara sorulmaz. Kâfire, fâsıka, mu’âmelâtda inanılırsa
da, diyânâtda [ya’nî ibâdetlerde] inanılmaz. Kıbleyi bilen kimseyi aramağa,
lüzûm yokdur. Kendisi araşdırır. Karâr verdiği cihete doğru kılar. Sonradan,
yanlış olduğunu anlarsa, nemâzı iâde etmez.
Kıble, Kâ’benin binâsı değildir, arsasıdır. Ya’nî yerden
Arşa kadar, o boşluk kıbledir. Bunun için kuyu [deniz] dibinde, yüksek dağların
tepesinde [tayyârede], bu cihete doğru kılınabilir. [Hâcı olmak için de,
Kâ’benin binâsına değil, o arsaya gidilir. Başka yerlere giden, hâcı olamaz.]
İbni Hacer-i Mekkî hazretleri (Fetâvâ-i
fıkhiyye)de buyuruyor ki, (Kâ’benin binâsını, şimdiki şeklinden
değişdirmek câiz değildir, harâmdır. Bugünkü binâyı Haccâc yapmışdır. Halîfe
Hârûn-ür-Reşîd, bunu değişdirip, Abdüllah ibni Zübeyrin yapdırdığı doğru şekli
vermek istedikde, İmâm-ı mâlik “rahmetullahi
teâlâ aleyh” mâni’ oldu. Şimdiden sonra,
değişdiren olursa, fitne çıkmamak ve eski binâyı zedelememek şartı ile yapılan
değişiklikleri yıkmak vâcibdir. Yoksa vâcib olmaz).
Hastalık sebebi, malın çalınmak tehlükesi ile veyâ gemide
batmağa sebeb olursa veyâ yırtıcı hayvan, düşman görmek tehlükesi varsa veyâ
hayvânından inince, yardımcısız binemiyecek ise ve hayvânı kıbleye karşı
durdurunca, arkadaşlar beklemez ise, iki nemâzı cem’ eder. Cem’ edemezse, farzı da gücü yetdiği tarafa doğru kılar ve iâde
etmez. Çünki, bu özrlere kendisi sebeb olmamış, semâvî, ya’nî gayr-i ihtiyârî
olmuşdur. Kıble cihetini bilmiyen kimse, mihrâba bakmadan, bilene sormadan,
kendi araşdırmadan kılarsa, kıbleye rastlamış olsa bile, nemâzı kabûl olmaz.
Fekat, rastlamış olduğunu, nemâzdan sonra öğrenirse kabûl olur. Nemâz arasında
öğrenirse kabûl olmaz. Kıbleyi araşdırıp da, karâr verdiği cihete kılmazsa,
rastladığını anlasa bile, tekrâr kılması
lâzım olur. Bunun gibi, abdestsiz olduğunu veyâ elbisesinin necs olduğunu veyâ vakt
girmediğini sanarak kılan ve sonra bu zannının doğru olmadığını anlıyan, tekrâr
kılar.
[Kıble cihetini anlamak için, güneş gören bir yere bir çubuk
dikilir. Yâhud, bir ipin ucuna anahtar, taş gibi birşey bağlanıp sarkıtılır. O
günkü takvîm yaprağında yazılı (Kıble sâati) vaktinde, çubuğun, ipin gölgeleri,
kıble istikâmetini, güneşin bulunduğu yer de, kıble cihetini gösterir. Güneş,
gölgenin kıble tarafındadır.]
Âşkın aldı benden beni,
seviyorum Rabbim seni!
Senin sevgin, pek tatlıymış,
seviyorum Rabbim seni!
Ne varlığa sevinirim,
ne yokluğa yerinirim.
Aşkın ile zevklenirim
seviyorum
Rabbim seni!
Emretdin ibâdetleri,
medhetdin iyi hâlleri,
verdin sonsuz ni’metleri,
seviyorum Rabbim seni!
Ne nankör nefsim var aceb,
zevkı için, bana kıyar hep!
Ben hakîkî zevki buldum,
seviyorum Rabbim seni!
İbâdeti güzel yapmak,
dünyâ için de çalışmak,
gece gündüz işim, çünki,
seviyorum Rabbim seni!
Sevmek lâfla olmaz Hilmi,
Rabbin, çalışınız dedi.
Hâlinden de anlaşılsın;
seviyorum Rabbim seni!
İslâm düşmanları nice,
çatıyor dîne sinsice.
Durursan, doğru mu olur,
seviyorum Rabbim seni!
Âşık tenbel oturur mu?
Ma’şûka toz kondurur mu?
Düşmanı susdur da, söyle:
Seviyorum Rabbim seni!
Muhtelif arz ve tûl derecelerindeki mahallerin kıble açıları
Bu cedvelde tûl dereceleri 5’er derece ara ile cedvelin
üstüne ve altına, arz dereceleri de 2’şer derece ara ile cedvelin ortasına
yukarıdan aşağıya doğru yazılmışdır. Tûl derecelerinden altı çizili olanlar
garbî (–), diğerleri şarkî (+) dır.Şimâl yarım küresinde bulunan mahaller için birinci
ve ikinci sıradaki tûl dereceleri, cenûb yarım küresinde bulunan mahaller için
ise 3.cü ve 4.cü sıradaki tûl dereceleri kullanılır. Kıble açısı aranılan
mahallin tûl derecesinin bulunduğu sütûn ile bu mahallin arz derecesinin
bulunduğu satırın kesişdiği yerdeki rakam, bu mahallin kıble açısı derecesidir.
Birinci ve dördüncü sıradaki tûl dereceleri için mahallin cenûbundan garbına,
ikinci ve üçüncü sıradaki tûl dereceleri için ise cenûbundan şarkına kıble
açısı kadar dönülünce kıbleye dönülmüş olur. Bu açılar güneş veyâ kutub yıldızı
ile anlaşılan coğrafi cenûb istikametinden olup, pusula ile ölçmelerde sapma
açısını da hesâba katmak îcâb eder.