(Dürr-ül-muhtâr)da ve bunun açıklaması
olan (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki:
Küçük abdest [ya’nî nemâz abdesti] ve boy abdesti [ya’nî
gusl abdesti] almak için, (Mutlak su) kullanılır.
Ya’nî mutlak su hem temizdir, hem de temizleyicidir. Mutlak su demek, ismi
yanında, başka kelime söylenmiyen, yalnız su denilen sulardır. Yağmur, dere,
nehr, kaynak, kuyu, deniz ve kar suları, mutlak sudur. Müsta’mel su ve pis su
ve çiçek suyu, üzüm suyu gibi, cinsi, sıfatı da söylenen sular mutlak su
değildir. Bunlar ile abdest ve gusl
alınmaz. Bunlara (Mukayyed su) denir.
Zemzem suyu ile abdest ve gusl alınır. Mekrûh
dahî değildir. Güneşde durmuş su ile de câizdir. Fekat tenzîhen mekrûhdur.
Ağacdan, otdan, meyvadan, asmadan çıkan, damlayan su temizdir.
Fekat bunlar ile ve bunları sıkarak çıkarılan sular ile abdest ve gusl câiz değildir.
Mutlak suya, temiz birşey karışınca, karışan şey, sudan
fazla ise, su mukayyed olur. Karışan şeyin fazla olması dört dürlü olur:
Birincisi, katı şeyin meselâ süngerin, otun suyu temâm emmesi ile olur.
İkincisi, sabun gibi temizleyici maddelerden olmıyan bir şeyin, su ile
ısıtılması ile olur. Et suyu, bakla suyu böyledir. Bu hâlde, suyun üç sıfatı
değişmese de ve su akıcılığını gayb etmese de, mukayyed su olur. Sabun, sedr
gibi temizleyici madde ile ısıtılan su, akıcılığını gayb ederse, mukayyed olur.
Üçüncüsü, bir katı cismin suya soğukda karışmasıdır. Karışan madde, suyun
ismini değişdirirse, koyu olmasa da,
mukayyed su olur. Safranlı su, demir sülfatlı [zaclı] su boyacılıkda, mazılı su
dabakcılıkda kullanılacak kadar madde erimiş ise, böyledir. Hurma nebîzi
de böyledir. Hurma, kuru üzüm soğuk suda bırakılır. Şekeri suya geçince,
kaynayıncaya kadar ısıtılır. Soğuyunca süzülür. Bu sıvıya nebîz denir.
Isıtmadan süzülürse, nakî’ olur. Suyun ismi değişmediği zemân, su koyu olursa,
akıcılığı kalmazsa, mukayyed olur. Akıcılığı kalırsa, üç özelliği değişse bile,
temiz kalır. İçine safran düşerek boyanmış su, fasulye, nohud, yaprak, meyve ve
otların soğuk suda kalarak, rengi veyâ kokusu, tadı değişen su, böyledir.
Doymuş tuz eriyikleri ile abdest ve gusl câiz değildir.
Dördüncüsü, suya mâyı’ hâlinde bir maddenin karışmasıdır.
Küçük havuza mâyı’ [sıvı] hâlinde bir temiz cism karışınca, bu sıvının üç
sıfatı da suya benzemiyorsa, karışımın iki sıfatı bozulursa, mukayyed olur.
Biri değişirse, mukayyed olmaz. Sirkeli su böyledir. Bir veyâ iki sıfatı suya
benziyorsa, karışımda, suyun benzemiyen bir sıfatı değişince, mukayyed olur.
Sütlü su böyledir. Çünki, kokusuz olmaları benziyor. Kavun suyu karışan su da
böyledir. Çünki, renksiz ve kokusuz olmaları benziyor. Üç sıfatı da suya
benziyorsa, karışan sıvı mikdârı sudan çok veyâ müsâvî ise, mukayyed olup,
abdest ve gusl câiz olmaz. Müsta’mel [abdestde, guslde kullanılmış] suyun
karışması böyledir. Müsta’mel su, temiz kabûl edildiğine göre, böyledir.
Müsta’mel suyun küçük havuza, kurnaya akması ve abdestsizin elini, ayağını
sokması veyâ kendi girmesi hep aynıdır. İçine su akmıyan küçük havuzdan abdest
alanların derisine değen su mikdârı, yarısı olduğu ve havuza, az da olsa,
necâset düşdüğü bilinmedikçe, buradan abdest almak câiz olur. Hergün suyu
değişdirilen küçük havuzda birçok kimseler abdest alsa ve müsta’mel suları
havuza tekrâr düşse, câiz olur. Fekat, bu havuza, pek az da necâset düşerse,
abdest almak, câiz olmaz. Ba’zı âlimlere göre, küçük havuza, bir uzv sokulup
yıkanınca, bütün havuz, müsta’mel su olur. Bunun için, su bol olan yerlerde,
uzvları havuzda yı-
kamamalı,
havuzdan avucla su alıp, dışarda yıkamalıdır. Suyu olmıyan yerlerde câiz diyen
âlimlere göre, havuzda abdest ve gusl alınabilir.
Gasb edilen su ile abdest sahîh ise de, harâmdır.
İçinde, akıcı kanı olmıyan hayvân
ölmüş mutlak su ile, abdest ve gusl câizdir. Akreb, tahta kurusu, sivrisinek
ölüsü bulunan su ile câiz olur. Kan emmiş sülük ölünce câiz olmaz. İpek böceği
ve yumurtası ve necâsetde yaşıyan kurdlar, bağırsak solucanları ve meyve
kurdları temizdir. Bunlardaki necâset bulaşıkları pisdir.
Suda yaşıyan balık, yengeç, su kurbağası, suda ölünce, bu su
ile abdest ve gusl câizdir. Toprak kurbağası ve yılanından, akıcı kanı
olmıyanları da, suda ölünce câiz olur. Bütün bunlar, sudan çıkarılıp, ölünce,
ölüleri suya düşerse, yine câiz olur. Kurbağa, suda parçalanırsa, yine câiz
olur. Fekat içilmez. Çünki, eti harâmdır. Ördek,
kaz gibi karada doğup, suda yaşıyan hayvân ölünce, küçük havuz, necs olur.
Hanefîde, küçük havuza, şâfi’îde
ise, kulleteynden az olan suya, az necâset düşerse, üç sıfatı değişmese de,
necs olur. İnsan içmez ve temizlikde kullanılmaz. Üç sıfatı değişirse bevl gibi
olup hiçbir şeyde kullanılmaz. Kulleteyn, beşyüz rıtldır. Rıtl 130 dirhem,
dirhem 3,36 gramdır. Kulleteyn, 220 kilo gram olmakdadır.
Uzun zemân durmakla üç sıfatı değişen su, pis olmaz. Kokan
suyun sebebi bilinmezse, temiz kabûl edilir. Başkasına sorup, araşdırmak lâzım
değildir. Mu’tezileye inâd olmak için, ba’zan nehr yanında, havuzdan abdest
almalıdır.
Görünen veyâ görünmiyen necâset, hanefîde
akar suya ve büyük havuza, şâfi’îde kulleteyn
mikdârı olan suya, mâlikîde ise herhangi
mikdârdaki suya düşerse, pisliğin üç eserinden biri, ya’nî rengi, kokusu veyâ
tadı belli olmıyan her tarafından abdest ve gusl câiz olur. Meselâ leş varsa
veyâ insan veyâ hayvân bevl yaparsa veyâ yırtıcı hayvân içerse, aşağı tarafında
bir eseri görülmezse câiz olur. Ba’zı âlimlere göre, câiz olması için, necâsete
değen suyun, değmiyen sudan az olması lâzımdır. Suyun devâmlı akması şart
değildir. Necs yere su dökülerek, bir metre kadar akar, üç sıfatı giderse,
temiz olur. Birinde temiz, ötekinde pis su bulunan iki kap, bir metre kadar
yüksekden dökülünce, havada karışırlarsa, yere düşen su, temiz olur.
Saman çöpünü sürükliyen suya, akıcı su denir. Eni on zrâ’
[4,8 metre], boyu da on zrâ’ olan kare şeklindeki havuza (büyük havuz) denir
ki, sathı [alanı] yüz zrâ’ kare, ya’nî yirmiüç metre karedir. Muhîti [çevresi]
onyedi metre olan dâirenin sathı da 23 metrekaredir. Derinliğin az olması zarar
vermez. Bir kimse, bir çukurdan bir yol açarak, çukurdaki su, bu yolda akarken,
bundan abdest alsa, müsta’mel suyu bir yerde toplansa, buradan da yol açıp
akıtılsa, akan su ile başkası abdest alsa ve su yine bir yerde toplansa, yine
yol açılsa, böylece hepsinin abdesti kabûl olur. Necâset eseri görülünceye
kadar, akan su temiz olur. Bu misâlde, müsta’mel su, necs kabûl edilmişdir. İçine devâmlı su akan ve devâmlı
taşan [veyâ içinden devâmlı su alıp, iki alış arası, su hareketsiz
kalacak kadar uzamıyan] küçük havuz ve hamâm kurnası, akar su demekdir.
Bunların her tarafından abdest alınır. Müsta’mel suyun üstden taşması lâzımdır.
Dipdeki delikden akarsa, akar su gibi olmaz. Havuzun çok küçük olup, müsta’mel
suyun hepsinin akıp gidebilmesi şart değildir. Havuzun yüzü, buz tutmuş ise,
buzu delince su buza değmiyor ise, havuzdaki suyun yüzüdür. Eğer değiyor ise,
delikdeki suyun yüzü demekdir. Necs suya, temiz su gelip, karşı tarafdan
taşarsa, eseri kalmıyan tarafları temiz olur. İçindeki kadar su taşınca, hepsi
temiz olur. Taşan su, necâset eseri görülmedikçe temizdir. Leğen, kova gibi
kaplar da böyledir. Meselâ necs kova, doldurulur ve taşarsa necâsetin üç
eserinden biri görülmeyince su da, kova da temiz olur.
(Mâ-i müsta’mel), ya’nî abdestde veyâ
guslde kullanılan yâhud kurbet olarak kullanılan su, meselâ, yimekden önce ve
sonra, sünnet olduğu için el yıkamakda
kullanılan su, yıkanan uzvdan ayrılınca necs olur. Ba’zı âlimlere göre, başka
uzva,
elbiseye,
yere düşdükden sonra necs olur. İlk düşdüğü yeri kirletmez.
Ebû Nasr Akta “rahmetullahi aleyh”, (Kudûrî) şerhinde diyor ki, (Bir suya, temiz
şeyler karışsa, su ismi değişmedikçe, rengi dönse bile, onunla abdest alınır).
Yolda rastlanan bir suyun temiz olduğu iyi bilinir veyâ
temiz olduğu çok zan edilirse, bununla abdest alınır. Hattâ, su az ise, buna
necâset karışdığı iyi bilinmedikçe, bununla abdest alınır ve gusl edilir.
Teyemmüm edilmez. Çünki, her suyun aslı temizdir, zan ile pis olmaz. Hâlbuki,
zan ile, aslı üzere kalır. Ya’nî temiz kabûl edilir. İbâdetler, fazla zan
edilmekle, temiz ve doğru olur. Îmân, i’tikâd ise, çok zan ile doğru olamaz,
iyi bilinmekle doğru olur. Hamâma giren kimse, kurnayı veyâ havuzu dolu görse,
içine necâset bulaşdığını bilmedikçe, o su ile abdest alır ve gusl edebilir. Su
akıtıp, kurnayı taşırmağa lüzûm yokdur.
ARTIKLAR: Bir kabdan veyâ küçük
havuzdan, bir canlı içerse, kalan suya (artık) denir. Sıvı ve yemek
artıklarının temiz olup olmaması, artığı bırakanın tükürüğü gibidir. Her
insanın tükürüğü ve artığı temizdir. Kâfirin, cünübün artığı da temizdir.
Cünüb, denize dalıp çıkınca, sonra su içerse temiz olur. Ya’nî, su içmesi
ağzını yıkamak olur. Artığı, müsta’mel su oluyor ki, müsta’mel suya necs
diyenler vardır denirse, müsta’mel olan, kalan su değil, içdiği sudur. Cünübün,
yıkanmak için, tas yerine kurnaya avucunu sokup su alması câiz olup, kurnadaki
su, müsta’mel olmadığı gibi, cünübün artığı da, müsta’mel sayılmamışdır.
Kadının artığını, yabancı erkeğin içmesi ve erkeğin artığını yabancı kadının
içmesi, lezzet alacağı için mekrûhdur.
Oğlanların berberlik yapması ve hamâmda keselemesi de, lezzete sebeb olursa, mekrûh olur. Başkasının tükürüğü de böyledir. Eti
yinen hayvânların ağzına necs sürülmedikçe, artıkları temizdir. At da böyledir.
Denizde ve karada yaşayan, akıcı kanı olmıyan hayvânlar da böyledir. Bütün
bunların artıkları ile abdest ve gusl alınır ve necâset temizlenir. At sütü
temizdir, içilir.
Domuzun, köpeğin ve yırtıcı hayvânların ve henüz fâre yiyen
kedinin artıkları, etleri ve sütleri kaba necâsetdir. Bunları yimek, içmek harâmdır. Artıklarını abdestde, guslde ve temizlikde
kullanmak câiz değildir. İlâç olarak da
kullanılmaz. Mâlikî mezhebinde domuz ve köpek
temizdir. Fekat bunları yimek, Mâlikî mezhebinde
de harâmdır. [27 Hazîran 1986 târîhli Türkiye
gazetesinde diyor ki, (Ottava üniversitesi mütehassısları, onaltı millet
üzerinde yapdıkları tedkîklerde, domuz etinin, karaciğerdeki öldürücü siroz
hastalığına sebeb olduğunu tesbît etdiler).] Fil ile maymun da, yırtıcı
hayvandır. Bunlar, avlarını dişleri ile parçalar. Henüz şerâb [ve alkollü içki]
içmiş olan insanın artığı da böyledir. Serhoş, içkiden sonra, üç kerre, dili
ile dudaklarını yalayıp, tükürüğünü yutar veyâ atarsa, sonra içdiği suyun
artığı necs olmaz. Ya’nî tükürüğünde içkinin kokusu ve tadı kalmaması lâzımdır.
Sokakda gezip, hep pislik yiyerek eti kokan tavuk, koyun ve devenin eti ve
artığı mekrûhdur. Böyle tavuk üç gün, koyun dört
gün, deve ve sığır on gün sokağa bırakılmazsa, eti ve artığı mekrûh olmaz. Necâset yidikleri bilinmezse, artıkları mekrûh olmaz. Temiz su varken mekrûh
olan artıklarla ve yırtıcı kuşların artığı ile ve fâre yidiği bilinmiyen
kedinin artığı ile ve fârenin, akıcı kanı olan yılanın artığı ile abdest almak
tenzîhen mekrûhdur. Yırtıcı kuşların gagası
temiz ise, artıkları mekrûh olmaz. Fârenin,
kedinin eti necs ise de, artıklarına, müstesnâ olarak, kaba necâset denilmedi.
İkisinin artığını yimek, içmek, zenginler için mekrûh
oldu. Fakîrler için mekrûh değildir. Eşek ve
katır artığı temizdir. Fekat, temizleyici olup olmadığı şübhelidir. Yaban
eşeğini yimek câizdir ve artığı temizdir. Su bulunmadığı yerde, mekrûh olan artık ile abdest almak mekrûh olmaz. Böyle artık su varken teyemmüm edilmez. Temiz su yok iken, eşek, katır artığı
ile abdest alınır ve sonra teyemmüm edilir. Küçük çocuğun elini suya
sokması, kedinin artığı gibidir. Ya’nî, eli temiz olduğu bilinmiyorsa, bu su
ile abdest almak veyâ içmek, tenzîhen mekrûh
olur. Artığı mekrûh olan bir hayvânın üzerinde
iken, nemâza durmak mekrûhdur. Bir hayvânın
teri, artığı gibidir. Meselâ, eşeğin teri temizdir.