Teyemmüm, hanefîde, vakt
girmeden önce de sahîhdir. Diğer üç mezhebde, vakt girmeden önce sahîh
değildir.
Abdest ve gusl için su bulamamak, kullanamamak, yedi dürlü
olur:
1
- Sudan bir
mil uzak olan, niyyet etmek şartı ile, teyemmüm eder. Bir mil, dörtbin zrâ’dır
ki,
2
- Hastanın,
abdest veyâ gusl ile veyâ hareket etmek ile, hastalığının artacağı veyâ iyi
olması uzayacağı, kendi tecribesi ile veyâ mütehassıs ve açıkça günâh işlemiyen müslimân bir doktorun söylemesi ile
anlaşılırsa, teyemmüm eder. Hastalıkdan sonra, ellerde ve ayaklardaki
hâlsizlik de özrdür. [İhtiyârlardaki hâlsizlik de böyledir. Bunlar, nemâzlarını
oturarak kılar.]
3
- Abdest ve
gusl yapamıyacak kadar bir hasta, para ile dahî, bir yardımcı bulamazsa,
teyemmüm eder. Yardımcı ile de teyemmüm edemiyen kılmaz. İyi olunca kazâ eder.
Zevc ve zevcenin birbirlerine abdest aldırmaları vâcib
değildir.
4
- Gusl
abdesti alınca, soğukdan ölmek veyâ hasta olmak tehlükesi varsa, şehrde dahî
olsa, hamâm parası yoksa ve başka çâre bulamazsa, gusl abdesti için teyemmüm
eder ve su ile abdest alır.
5
- Su yakın
ise de, su yanında düşman, yırtıcı, zehrli hayvan, ateş veyâ nöbetci varsa veyâ
kendisi mahbûs ise veyâ abdest alırsan seni öldürürüz, malını alırız diye
korkuturlarsa, teyemmüm ederek kılar ise de, bu sebebler kul tarafından
oldukları için, gusl ve abdest alınca, bu nemâzları tekrâr kılması lâzımdır.
6
- Yolcunun
fazla suyu varsa da, kendinin ve yol arkadaşlarının içmesine ve necâseti
temizlemesine ve hayvanlarına lâzım olursa, teyemmüm eder. Bu su ile gusl edip,
necâset ile kılarsa, kabûl olur ise de, günâha girer. Önce teyemmüm edip, sonra
necâseti yıkarsa, tekrâr teyemmüm etmesi lâzım olur. Çünki su varken, teyemmüm edilmez. Cünüb kimse, bedeninin bir kısmını
yıkayacak kadar veyâ abdest alacak kadar su bulursa, abdest ve gusl
için, bir teyemmüm eder. Teyemmümden sonra, abdesti bozulursa, o su ile, sonra
abdest alır. Abdest ve guslde, bedene dökülen su, bir yere düşünce [elbisesine
değil], pis olur ve insan içemez. Hayvana içirilebilir. Susuzlukdan ölecek
kimse, fazla suyu olandan satın alır. Satmaz ise, zor ile, kavga ve tehdîd ile
alır. Abdest için su, zor ile alınamaz.
7
- Kuyudan
su çıkarmak için, kova, ip veyâ para ile inecek kimse bulamıyan, teyemmüm eder
ve su bulunca, nemâzı iâde etmez.
(Halebî)de, mesh bahsi sonunda
diyor ki, (Bir veyâ iki elinde çatlak, ekzama veyâ başka yara olup, bunları
ıslatmak zarar verirse, bu kimse abdest alamaz. Bu sebebden abdest alamıyan
kimseye, hâtır ile veyâ para ile başkasının abdest aldırması, İmâm-ı a’zama
göre müstehabdır. Başkasından yardım istemeden
teyemmüm edip kılarsa, nemâzı kabûl olur. Yardımcı veyâ para bulamazsa,
teyemmüm etmesi, imâmeyne göre de, câiz olur). Bundan anlaşılıyor ki, yaralı
eline eldiven takıp, eldiven ile abdest alabilirse, böyle abdest alması lâzım
olur.
Yukarıda yazılı sebeblerden birisi ile teyemmüm edildikde,
bu sebeb bitince, teyemmüm bozulur. Sebeb bitmeden, başka bir sebeb hâsıl olur
ve sonra birinci sebeb biterse, birinci teyemmüm yine bozulur. Yeniden teyemmüm
etmek lâzım olur.
Abdestsiz veyâ guslsüz kimse, cenâze ve bayram nemâzlarını
kaçırmamak için, su var iken bile, teyemmüm edebilir. Cum’a nemâzını ve beş
vakt nemâzdan herhangi birinin vaktini kaçırmak korkusu olsa, su varken,
teyemmüm edemez. Gusl veyâ abdest lâzımdır. Nemâz vakti kaçarsa, kazâ eder.
Meselâ, sabâh güneş doğması yakın iken uyanan kimse, cünüb ise ve hayz ve
nifâsdan kesilmiş ise, acele gusl eder. Güneş doğarsa, sabâh nemâzını,
kerâhet vakti çıkınca, sünneti
ile birlikde kazâ eder. (Teyemmüm),
lugatde kasd etmek, demekdir.
1 - Cenâbetden temizlenmek için veyâ
abdestsizlikden temizlenmek için niyet etmekdir. Abdestsiz bir kimse,
talebesine göstermek için teyemmüm ederse, bununla nemâz kılamaz.
Teyemmüm ile nemâz kılabilmek için, yalnız teyemmüme niy-
yet
etmek yetişmez. İbâdet olan başka bir şeyi, meselâ, cenâze nemâzı kılmak için,
secde-i tilâvet yapmak için veyâ abdest için veyâ gusl için teyemmüm etmeğe
niyyet lâzımdır.
Teyemmüme niyyet ederken, abdest ile guslü ayırmağa lüzûm
yokdur. Abdest için niyyet etmekle, cenâbetden de temiz olur. Cenâbetden
temizlenmeğe niyyet edilen teyemmüm ile nemâz kılınabilir. Abdest için ikinci
teyemmüme lüzûm yokdur.
2 - (Menâhic) kitâbında diyorki, (Şâfi’î ve Hanbeli mezheblerinde, teyemmüm yalnız
toprakla yapılır. Hanefîde ve Mâlikîde iki kolu dirseklerinden yukarı sıvalı
olarak, iki elin parmakları açık olarak avuç içlerini temiz toprağa, taşa, toprak
veyâ kireç sıvalı dıvara sürüp ve ileriye, geriye oynatıp, avuç içlerini en az
üç parmak mikdârı değmek üzere, iki avucu içleri ile yüzünü bir kerre mesh
etmek, ya’nî sığamak.)
[Yüzü tam mesh edebilmek için, avuçlar açık ve dört parmak
birbirlerine yapışık ve iki elin ikişer uzun parmaklarının uçları birbirlerine
değmiş olarak, avuç içleri saç kesimine konup, çeneye doğru yavaşça indirilir.
Parmaklar yatay vaz’iyyetde alnı, göz kapaklarını, burnun iki yanını ve
dudakların üzerlerini ve çenenin yüz kısmını iyice sığamalıdır. Bu esnâda avuç
içleri de yanakları sığar].
3 - İki avucu tekrâr toprağa sürüp, birbirine
çarparak, tozu toprağı silkeledikden sonra, önce sol elin dört parmağı içi ile,
sağ kolun alt yüzünü, parmak ucundan dirseğe doğru sığayıp sonra, sağ kolun iç
yüzünü, sol avuç içi ile, dirsekden avuca kadar sığamakdır. Bu esnâda sol baş
parmak içi sağ baş parmak dışını sığar. Bir rivâyetde, yüzüğü çıkarmak ve parmakların yanlarını diğer elin parmaklarının
içleri ile mesh etmek lâzım değildir. Geniş yüzük hareket etdirilir.
Sonra, yine böyle sağ el ile, sol kol sığanır. El ayasını toprağa sürmek
lâzımdır. Toprağın, tozun elde kalması lâzım değildir. Avuç içleri yüzünün ve
kollarının iğne ucu kadar yerine değmezse, teyemmüm sahîh olmaz.
Abdest ve gusl için teyemmüm aynıdır.
Teyemmümün sünnetleri onikidir:
1 - Toprağa avucun içini koymak.
2 - Avuçları, toprak üzerinde ileri ve geri çekmek.
3 - Avucda toprak varsa, toprak kalmayıncaya kadar, iki eli,
baş parmakları ile birbirine çarpmak.
4 - Elleri toprağa koyarken parmakları açmak.
5 - Besmele ile başlamak.
6 - Evvelâ yüzü, sonra kolları mesh etmek.
7 - Abdest alır gibi, çabuk yapmak.
8 - Müsâfir bir mil içinde su bulunduğunu bilirse,
araması farz, zan ederse sünnetdir.
9 - Önce sağ, sonra sol kolu mesh etmek.
10 - Elleri, toprağa vurarak, kuvvetle koymak.
11 - Kolları, yukarıda anlatılan şeklde mesh etmek.
12 - Parmaklar arasını mesh etmek.
Suyu bulunmıyan kimsenin, cünüb olması câizdir.
Toprak cinsinden olan her temiz şey ile, üzerinde bunların
tozu olmasa bile, teyemmüm edilir. Yanıp kül olan veyâ sıcakda eriyebilen
şeyler, toprak cinsinden değildir. O hâlde, ağaç, ot, tahta, demir, pirinç,
yağlı boya sıvalı dıvar, bakır, altın, cam ile teyemmüm edilemez. Kum ile olur.
İnci, mercân ile olmaz. Kireç ve alçı ile, yıkanmış mermer, çimento, sırsız
fayans, sırsız porselen çanak çömlekle, çamur ile olur. Yal-
nız
çamur varsa, suyu yarıdan az ise, bununla teyemmüm edilir. Suyu çoksa, bir bez
çamura sokulup, çıkarılıp rüzgârda kurutup, bu tozlu bezle teyemmüm edilir.
Çamurlu su ile teyemmüm olmaz. Bununla abdest almak lâzımdır. Kireçle badana
edilmiş dıvardan teyemmüm edilir. Buğday,
kumaş, elbise, yasdık gibi, teyemmüm câiz olmıyan eşyâ üzerine el koyunca, el,
teyemmüm câiz olan şeylerin tozu ile veyâ kül ile tozlanırsa veyâ
silkildikleri zemân havâya böyle toz, kül çıkarsa, bunlarla teyemmüm
edilebilir. Ev eşyâsı üzerinde bulunan organik tozlar böyle değildir. Bir
toprakdan birkaç kimse teyemmüm edebilir. Çünki, teyemmüm edilen toprak ve
benzerleri, müsta’mel olmaz. Teyemmümden sonra, elden, yüzden dökülen toz
müsta’meldir.
Teyemmüm edilebilecek şey ile teyemmüm edilemiyecek şey
karışık ise, yarıdan çok olanın ismi verilir. Teyemmümü, nemâz vaktinden önce
yapmak ve bir teyemmüm ile çeşidli nemâz kılmak hanefîde
câizdir. Diğer üç mezhebde, nemâz vakti çıkınca teyemmüm bozulur. Müsâfir, bir
milden [ya’nî 1920 metreden] az, mâlikîde iki
milden az uzakda su bulunacağını alâmetlerle veyâ akllı, bâlig ve âdil bir
müslimânın haber vermesi ile, çok zan etdiği zemân her tarafa doğru, dörtyüz
zrâ’ [ikiyüz metre] giderek veyâ birini göndererek veyâ mümkin ise, yalnız
bakarak suyu araması farz olur. Çok zan etmezse,
suyu araması lâzım olmaz. Yanında âdil biri bulunan bir kimse, suyu sormadan
teyemmüm edip nemâza dursa, sonra su olduğunu haber alsa, abdest alıp nemâzı
iâde eder. Bir milden uzakda su varken teyemmüm ile nemâz kılmak câizdir.
Eşyâsı arasında su bulunduğunu unutan kimse, şehrde, köyde [ma’mûrelikde]
değilse, teyemmüm ile nemâz kılabilir. Suyunun bitdiğini zan eden kimse,
nemâzdan sonra suyunu görse, teyemmüm ile kıldığı nemâzı iâde eder. Abdestsiz
kılan da, abdestsiz olduğunu hâtırlayınca, nemâzı iâde eder.
Müsâfirin yanındakilerden su istemesi vâcibdir. Su vermezlerse, teyemmüm ile kılar.
Arkadaşı, suyu piyasadaki fiyâtına satarsa, fazla parası olan müsâfirin satın
alması lâzım olur. Sâhibi suyunu, gaben-i fâhiş ile, ya’nî çok aldatmakla
satarsa veyâ piyasa fiyâtı ile alacak fazla parası yok ise, teyemmüm ile
kılması câiz olur. Burada (Gaben-i fâhiş)den
maksad, piyasadaki fiyâtın, iki mislinden fazlası demekdir. Çıplak insanın,
avretini örtecek bez alması da böyledir. Fekat, susuz kimsenin içmek için
yüksek fiyâtla su alması câiz olur. Çölde, arkadaşından ip ve kova istemek de
lâzımdır. Yollarda, içmek için konulan su varken, teyemmüm edilebilir. İbni
Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, beşinci cildde buyuruyor ki, (İçmek için
konulmuş sudan abdest almak câiz değildir.
Teyemmüm edilir).
Serbest [Mubâh] olan su, az ise, cünüb olanın, hâid kadından,
abdestsizden ve meyyitden önce yıkanması lâzımdır. Suyun sâhibi, başkalarından
önce yıkanır. Sâhibleri ayrı sular bir araya getirilince, önce meyyit yıkanır.
Hâcının, yanındaki zemzem suyu ile abdest alıp bitirmemesi
için çâre, içine şeker, gül gibi birşey koyup, saf su ismini değişdirmekdir.
Veyâ emîn olduğu kimseye, geriye dönemiyecek şeklde hediyye etmelidir. Hediyye
alan kimse, karşılık, az birşey hediyye verirse, birinci kimse hediyyesini geri
alamaz.
Cünüb bir kimse, teyemmüm etdikden sonra, abdesti bozulursa,
hanefîde cünüb olmaz. Mâlikîde
olur. Az su varsa, yalnız abdest alır.
İçmek için, necâset yıkamak için, ekmek yapmak için lâzım
olandan fazla su bulunca, teyemmüm bozulur. Nemâz içinde iken bulursa, nemâzı
da bozulur. Vâsıta içinde uyurken, su
yanından geçerse, teyemmüm ile olan abdesti, uyuduğu için bozulur. Uyanık
iken, vâsıtadan, abdest almağa inemezse, teyemmüm bozulmaz.
Cünüb kimsenin vücûd yüzeyinin yarıdan fazlası yara veyâ
çiçek, kızıl gibi ise, teyemmüm eder. Derisinin çoğu sağlam ise ve yaralı
kısmları ıslatmadan yıkanması mümkin ise, su ile gusl edip, yaraların üzerini
mesh eder. Mesh zarar verirse, üzerine bir veyâ birkaç bez koyup, bunu mesh
eder. Elleri yara olan, yüzünü ve ayaklarını suya sokar. Sokamazsa, teyemmüm
eder. Abdest aldıracak bir yardımcı bulunan hasta, teyemmüm etmez. Hasta olan
ve ihtiyâr olan, secde için eğilemezse ve
başını
secdeden kaldıramazsa, sandalyaya veyâ bir şeye dayanarak secdeden başını
kaldırır veyâ eğilir. Yâhud bunları yapmak için, bir kimse buna yardım eder.
Yaralı kısmları ıslatmadan yıkanamazsa, yine teyemmüm eder. Abdest uzvlarından
hepsinin yarıdan çoğu veyâ dört abdest uzvundan ikisi sağlam ise, abdest alıp,
yaralı kısmları veyâ uzvları mesh eder. Mesh zarar verirse, sargı üzerine mesh eder.
Abdest uzvlarından hepsinin yarıdan çoğu veyâ abdest uzvlarının üçü veyâ dördü
de yaralı ise, teyemmüm eder. Teyemmüm zarar verirse, nemâzı kazâya bırakır.
Müsâvî mikdârda iseler, teyemmüm
etmemelidir. Teyemmüm eden kimsenin, ba’zı yerleri yıkaması câiz değildir. Bunun gibi, birlikde yapılamıyan
şeyler otuzdört dânedir. Başında ağrı olup mesh edemiyen, abdest için;
yıkanamıyan da, gusl için teyemmüm edebilir denildi ise de, her ikisinin de
sâkıt olacağını bildiren fetvâ dahâ evvel verilmiş olduğundan, bu sözle amel
olunmaz.
Âlemde doğru dost yokdur,
dedikleri gerçek imiş.
Kulunu saklıyan Hakdır,
dedikleri gerçek imiş.
Bulut âsümâna çıkar,
toprağa rahmetler yağar,
gün doğmadan neler doğar,
dedikleri gerçek imiş.
Eğer insan, eğer melek,
yalvarırım, geçer dilek.
Vefâsızdır çarh-ı felek,
dedikleri gerçek imiş.
Bu dünyâya gelen geçer,
herkes kabre girer nâ-çar.
İnsan, birgün olur, göçer,
dedikleri, gerçek imiş.
Ağlamakdır benim işim,
ağla gözüm şimdengerü!
Irmak ola kanlı yaşın,
çağla gözüm şimdengerü!
Hudâ bize verdi sevdâ,
sevmek oldu, artık gıda.
Ele geçmez bu dünyâda,
gülme gözüm şimdengerü!
Düşün hâlin n’olduğunu,
ömür gülü solduğunu.
Gece gündüz olduğunu,
bilme gözüm şimdengerü!
Aldanma nefsin tadına,
âgûdur sunma balına.
Düşüp onun hayâline,
dalma gözüm şimdengerü!
Sözün olsun, öze uygun,
her ne dersen, Ona ma’lûm.
Bu meydâna düşdü yolun,
dönme gözüm şimdengerü!