Bu mektûb, Hâce
Şerefeddîn Hüseyne gönderilmiş olup, harâmlardan sakınmağı, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmağı
bildirmekdedir:
Yâ Rabbî, dünyâyı gözümüzde küçült ve âhıretin büyüklüğünü,
ehemmiyyetini kalblerimize yerleşdir! Ey akllı oğlum! Harâmların
süsüne, yaldızına sakın aldanma ve çabuk geçen, tükenen lezzetlerine kapılma!
Bütün hareketlerinin, duruşlarının, gidişlerinin, islâmiyyete uygun olmasına
çok dikkat et! Onun ışıkları altında yaşamağa çalış! Her şeyden önce, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin “Allahü teâlâ
onların durmadan çalışmalarına, çok mükâfât versin” bildirdiği, kitâblarında
yazdığı i’tikâdı öğrenmek ve îmânını buna göre düzeltmek lâzımdır. Ondan sonra,
fıkh ahkâmını öğrenmeli, farzları yapmağa
sarılmalı, halâle, harâma dikkat etmelidir. Farzların yanında, nâfile ibâdetlerin, hiç kıymeti
yokdur. Zemânımızın müslimânları, farzları
bırakıp, nâfile ibâdetlere sarılıyor, nâfile ibâdetleri yapmağa [meselâ, kadın
erkek karışık olarak mevlid okutmağa, câmi’ yapmağa, sadaka ve hayrât yapmağa]
ehemmiyyet verip, farzları [meselâ beş vakt
nemâz kılmağı, Ramezân-ı şerîf ayında, oruc
tutmağı, zekât vermeği, uşr vermeği, borç ödemeği, halâlı, harâmları öğrenmeği ve kadınların, kızların
sokağa çıkarken, başlarını, sarkan saçlarını, kollarını, bacaklarını
örtmelerini, radyo ve televizyonda, din düşmanlarının îmânı ve ahlâkı bozan
sözlerini dinlemelerini] hafîf ve ehemmiyyetsiz görüyorlar.
[Fransada, Liyon şehrine bağlı Charvieu kasabasının
belediyye reîsi Gerard, câmi’e gelen müslimânların hergün artdığını, kiliseye
giden fransızların azaldığını görünce, kudurarak, câmi’i dozerle yıkdırmışdır.
Bu vahşeti, bu alçaklığı 18.8.1989 târîhli gazeteler yazdı. Hiçbir islâm kitâbı
okumamış, islâmın ışıklı yolundan haberi olmıyan, bu câhil, ahmak, âdî, pis
kâfirlerin, islâmiyyete saldıran radyolarını, televizyonlarını, kitâblarını eve
sokmamalı, temiz kadınlarımızı, ma’sûm çocuklarımızı, bunların hü-
cûmlarından,
yalanlarından, iftirâlarından korumalıyız! Bunların, din hürriyyetini, insan
haklarını, yardımlaşmağı medh eden yaldızlı yalanlarına aldanmamalıyız!]
Olur olmaz yerlere birçok para sarf ediyorlar da, bir kuruş
zekâtı bir müslimâna vermeği benimsemiyorlar. Hâlbuki, bilmiyorlar ki, bir
kuruş zekâtı yerine vermek, binlerle lira sadaka vermekden, katkat dahâ
sevâbdır. Zekât vermek, Allahü teâlânın emrini yapmakdır. Sadaka ve hayrâtın
çoğu ise, şöhret, hurmet ve nefsin şehvetlerini kazanmak için olur. Farzlar yapılırken araya riyâ, gösteriş karışmaz.
Nâfile ibâdetlerde ise, gösteriş çok olur. Bunun içindir ki, zekâtı, âşikâre
vermek lâzımdır. Bu sûretle insan iftirâdan kurtulur. Nâfile sadakayı, gizli
vermelidir ki, kabûl ihtimâli fazla olur. Sözün özü şudur ki, dünyânın
zararından kurtulabilmek için, ahkâm-ı islâmiyyeye yapışmakdan başka çâre
yokdur. Dünyâ zevklerini büsbütün bırakamıyanların, hiç olmazsa, hükmen terk etmesi,
ya’nî dünyâyı terk etmiş sayılmaları lâzımdır. Bunun için de, her sözü ve her
işi islâmiyyete uygun yapmalıdır.
[Kâfirlerin, mürtedlerin, ba’zı emellerine kavuşmak için,
islâmiyyete uygun işler yapmaları, dünyâda fâideli olur, râhat, mes’ûd
yaşamalarına sebeb olur ise de, kıyâmet gününde fâide vermez. Çünki onlar,
îmânla şereflenmemişdir. İbâdetlerin kabûl olması için, iyiliklere sevâb
kazanabilmek için, îmân sâhibi olmak lâzımdır. (İfsâh)da
diyor ki, (İbâdetlerin en kıymetlisi, farz-ı ayn
olanlardır. Farzlardan sonra en kıymetlisi, şâfi’îde sünnet
nemâzlar, hanbelîde cihâddır. Hanefîde ve mâlikîde
ise, ilm öğrenmek ve öğretmek ve sonra cihâddır.)].