| 
                                                         
                                                        
                                                        Se’âdet-i Ebediyye 
                                                        Kitâbında Adı Geçenlerin 
                                                        Hâl Tercemeleri 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        0921 
— VAHŞÎ “Radıyallahü 
Anh”: Vahşî bin Harb Habeşî, hazret-i Hamzanın Bedr gazâsında öldürdüğü Tu’avme 
adındaki kâfirin kardeşinin oğlu Cübeyr bin Mut’imin kölesi idi. Uhud gazâsında, 
Cübeyr, buna, Hamzayı öldürürsen âzâd ol demişdi. Hind de babasının ve amcasının 
intikâmı için, Hamzayı öldürene çok altın va’d etmişdi. Bunlar için Vahşî, 
hazret-i Hamzayı, ok atarak ağır yaraladı ve kılıncı ile şehîd etdi. Ciğerlerini 
çıkarıp Hinde götürdü. Her ikisi de, dünyâ zîneti için, bu işi yapdı. Uhudda, 
Resûlullah, birkaç kâfire beddüâ etmişdi. Vahşîye niçin la’net etmiyorsun 
dediklerinde, (Mi’râc gecesi, Hamza ile Vahşîyi kolkola, birlikde Cennete 
girerlerken görmüşdüm) buyurdu. Mekkenin fethinden sonra, Vahşî, Tâiflilerle 
birlikde Medînede mescide gelip, îmân etdi. Afva kavuşdu. Fekat, Yemâme tarafına 
gitmesi emr olundu. Resûlullaha karşı çok mahcûb olup, başı önünde yaşadı. Bir 
dahâ Medîneye gelmedi. (Muhammediyye) kitâbında (Adı da Vahşî, kendi de 
vahşî) yazısı, müslimân olmadan önce Vahşî olduğunu bildiriyor. Îmân edince, 
tertemiz oldu. Bütün Evliyâdan yüksek oldu. Hicretin onbirinci [11] senesi 
Yemâmede mürtedler ile çok şiddetli harb oldu. Müseyleme ordusundan yirmibin, 
Hâlid ibni Velîd askerinden ikibin kişi öldü. Önce müslimânlar bozuldu. Sonra, 
Vahşî hazretleri kahramanca saldırıp, hazret-i Hamzayı şehîd etmiş olduğu kılınç 
ile Müseyleme-tül-kezzâbı öldürdü. Bunu gören müslimânlar hücûm edip, zafer elde 
edildi. Resûlullahın vaktîle, Vahşîyi Yemâme tarafına göndermesinin, büyük 
mu’cize olduğu böylece meydâna çıkdı. Yermük gazâsında da bulunup, rumlara karşı 
çok kahramânlıkları görüldü. Humsda yerleşdi. Hazret-i Osmân zemânında orada 
vefât etdi. Vahşînin îmân etdikden sonra, şerâb içdiğini ve bu yüzden had cezâsı 
verildiğini söyliyenler oluyor. Bu haberlere sahîh diyemeyiz. Sahîh desek bile, 
bu yüzden bir sahâbîye hattâ herhangi bir müslimâna dil uzatmak câiz olmaz. Her 
müslimânı ve Eshâb-ı kirâmın hepsini iyilikle yâd etmemiz emr olundu. Büyük âlim 
ve onüçüncü asrın müceddidlerinden mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, (Âdâb-ı tarîka-i 
aliyye)  kitâbında buyuruyor ki, (Ehl-ullaha i’tirâz eden kimsenin küfr 
üzere öleceğini gösteren hadîs-i şerîfler vardır. Velînin ma’sûm olması şart 
değildir. Eshâb-ı kirâm arasında had cezâsı verilen ve eli kesilen oldu. 
Hâlbuki, Sahâbenin en aşağı derecede olanı da Velî idi. Hepsi, Sahâbî olmıyan 
Velîlerin hepsinden dahâ yüksek idiler. Velîlerin hepsi, günâha devâm etmekden 
mahfûzdurlar. Hepsi tevbe ve istigfâr eder. Belki, ba’zan günâh işlediği için 
pişmânlıkları, ağlamaları, Allahü teâlâya yalvarmaları dahâ çok olur. Dereceleri 
artar. Bu sebeble, (Hikem-i Atâiyye)de, (Zillet ve inkisâra sebeb olan 
günâh, izzet-i nefse ve kibre sebeb olan tâ’atden dahâ hayrlıdır) denilmişdir. 
Amelleri ve sıfatları müsâvî olan iki Velîden, tevbesi dahâ çok olanın, ma’sûm 
olandan dahâ üstün olduğu bildirildi.) (Buhârî)de diyor ki, (Eshâb-ı 
kirâmdan Abdüllah adında birine, şerâb içdiği için had cezâsı verildi. 
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, buna la’net edildiğini işitince, 
(Ona la’net etmeyiniz! Çünki O, Allahı ve Resûlünü sevmekdedir) buyurdu. 
(Merec-ül-bahreyn)de, Ahmed Zerrûkdan alarak diyor ki, (Ma’sûm olmak, 
kusûrsuz olmak, Peygamberlere mahsûsdur. Velînin ma’sûm olması şart değildir. 
İsrâr ve devâm olmadan, büyük günâh işlemek, vilâyeti bozmaz. Velî, günâhından 
vazgeçer ve tevbe eder. Günâh işlemek, insanı helâk etmez. Günâha devâm etmek, 
tevbeyi terk etmek, helâk eder. Âdem aleyhisselâmın zellesi ile, İblîsin ısyânı, 
bundan dolayı farklı oldular.) Eshâb-ı kirâmın hepsini sevmekle ve hepsine 
saygılı olmakla emr olunduk. Sevilmeleri az veyâ çok olabilir. Fekat, hiçbirine 
dil uzatmamız, kötü bilmemiz câiz değildir. Kendi kusûrlarımıza bakmamız, hiçbir 
müslimânı gıybet etmememiz lâzımdır. 1106, 1152.  |