Se’âdet-i Ebediyye
Kitâbında Adı Geçenlerin
Hâl Tercemeleri
0903 — UBEYDÜLLAH-İ AHRÂR
“Rahmetullahi Teâlâ Aleyh”: Ubeydüllah bin Mahmûd bin Şehâbüddîn, Sôfiyye-i
aliyyenin büyüklerindendir. Müslimânların gözbebeğidir. Sekizyüzaltı [806] da
Taşkendde tevellüd, 895 [m. 1490] de Semerkandda vefât etdi. Ya’kûb-i Çerhînin
talebesi, Mevlânâ kâdî Muhammed Zâhid Bedahşînin üstâdı idi. Zâhirî ve bâtınî
ilmlerin hazînesi idi. Dahâ çocuk iken kerâmetleri görülüyordu. Halâl kazanmak
için, zirâ’at ile meşgûl olurdu. O kadar bereket oldu ki, binüçyüzden fazla
çiftliği vardı. Herbirinde üçbin amele çalışırdı. Her sene sekizyüzbin batman
zahîre uşr verirdi. (Tesavvuf bilgilerinin maksad ve netîcesi, kendini
zorlamadan, uğraşmadan, her ân Allahü teâlâya teveccüh ve ikbâldir. Ya’nî, her
ân, Allahü teâlâyı hâtırlamakdır) ve (Bir kimse, erbâb-ı cem’iyyet sohbetinde
oturup, gönlünü Hak teâlâya verebilirse, ona zikr yapmağa ihtiyâc yokdur)
buyururdu. (Râbıta edenler için, bedenin uzak olması, ma’nevî yakınlığa mâni’
olmaz) derdi. (Çok açlık ve çok uykusuzluk dimâğı yorar. Hakîkatleri ve ince
bilgileri anlamağı önler. Bunun için, riyâzet çekenlerin keşfleri hatâlı olur)
ve (Zikr ve murâkaba, bir müslimâna hizmet yapılamadığı zemânda olur. Gönül
kabûlüne sebeb olan hizmet, zikr ve murâkabadan önce gelir) buyururdu.
Ubeydüllah-i Ahrârın
talebelerinden biri, Abdüllah-i İlâhîdir. Simavlıdır. İlm edindikden sonra
Semerkanda, Buhârâya giderek feyz aldı. İcâzetle şereflenip Ubeydüllah-i Ahrâra
intisâbı bulunan Emîr Ahmed-i Buhârî ile İstanbula geldi. Yolda Molla Câmî ile
sohbet eyledi. Zeyrek kilise câmi’inde va’z ve halkı irşâd etdi. Emîr Buhârîye
icâzet verdi. Vardar Yenicesinde [896] da vefât etdi.
Ubeydüllah-i Ahrârın bir
talebesi de Abdüllah-i Semerkandîdir. Önce, Ya’kûb-i Çerhîye intisâb etmiş ve
Alâüddîn-i Attârın halîfelerinden olan Nizâmeddîn-i Hâmûşdan da feyz almışdır.
Uluğ beğ medresesinde müderris idi. Yûsüf-i Nebhânî diyor ki, (Sokakda giderken,
ansızın atını istedi. Eshâbı ile Semerkandın dışına çıkdı. Onlardan ayrılıp, çok
zemân sonra yanlarına geldi. Türk sultânı Muhammed hân, kâfirlerle harb
ediyordu. Onun yardımına gitdim. Gâlib geldi dedi.) Fâtih, İstanbulu bu sûretle
aldı. Sekizyüzyetmişbeş 875 [m. 1470] de vefât etdi. Ubeydüllah-i Ahrârın bir
talebesi de Haydar babadır. Kırk sene devâmlı Eyyûb câmi’inde i’tikâf etdi.
Sultân Süleymân bu zâtın üstün hâllerini işitince, Eyyûb Nişâncası ile Halîc
arasında, Cezrî Kasım pâşa câmi’ine inen yol üzerinde (Haydar baba mescidi)ni
yapdırdı. Haydar baba, 957 [m. 1550] de vefât etdi. Mescide girerken soldadır.
Muhammed Ma’sûm-i Fârûkînin oğlu Muhammed Ubeydüllah 1083 de, bunun oğlu
Muhammed Pârisâ 1142 de vefât etdi. 94, 95, 112, 388, 751, 943, 957, 969, 1079,
1095, 1137, 1148, 1173.
|