Se’âdet-i Ebediyye
Kitâbında Adı Geçenlerin
Hâl Tercemeleri
0812
— SEYYİD KUTB: 1321
[m. 1903] de Mısrda doğdu. Kâhire ilm enstitüsünde okudu. Önce sosyalist
fikrlerini yaydı. Sonra din adamı şekline girerek, eski Kâhire müftîsi ve mason
locası başkanı olan Abduhun dinde reformist yolunu tutdu. Bütün kitâblarında
olduğu gibi, (Fî-zılâl-il-Kur-ân) ismindeki tefsîrinin birinci cildinde
de, cihâdın bir kısmını kabûl, esâs kısmını inkâr etmekde, (İnsanların dîne
girmelerini kolaylaşdırmak için cihâd edilmez) demekdedir. Seyyid Kutb hakkında
bize sorulanları ve cevâbları, (Fâideli Bilgiler) kitâbında uzun
yazılıdır. Lütfen oradan okuyunuz! (Cihâd, zulm edenlere ve zâlimlere
karşıdır) meâlindeki âyet-i kerîmeyi ileri sürerek hükûmetlere karşı
ayaklanmağa, ısyâna ve fitne çıkarmağa kışkırtmakdadır. Hâlbuki, zâlim
sultânlara, hattâ kâfir hükûmetlere bile ayaklanmağı dînimiz yasak etmekdedir.
Böyle ayaklanmak, cihâd değil, ahmaklıkdır. Böyle zemânlarda yapılacak cihâd,
islâm bilgilerini yaymak, îmânlı gençlik yetişmesine çalışmakdır. Hac sûresinin
otuzdokuzuncu âyetinde meâlen, (Mü’minlere saldıran zâlimlerle cihâd etmeğe
izn verildi) buyruldu. Mekkede kâfirler, müslimânlara, zulm edip, öldürünce,
bunlarla döğüşmek için, tekrâr tekrâr izn istediler. İzn verilmedi. Medîneye
hicret edince, bu âyet gelerek, yeni kurulan islâm devletinin, Mekkedeki
zâlimler ile cihâd etmesine izn verildi. Bu âyet, müslimânların kâfir, zâlim
hükûmete isyân etmesi için değil, islâm devletinin, insanların islâm dînini
işitmelerine, müslimân olmalarına mâni’ olan, zâlim diktatörlerin orduları ile
cihâd etmesine izn vermekdedir. Seyyid Kutbun bu câhilce, ahmakca yazıları,
Mısrda fitne çıkarmasına, onbinlerce müslimânın zindânlarda çürümelerine,
çoklarının ölmesine sebeb oldu. Bu fâci’a ve fitnelerin cezâsını kıyâmetde
çekecekdir. Câhilce davranışları ve gâfilce yazıları ile devlete karşı ihtilâle
sebeb olduğu için, kendisi de 1386 [m. 1966] da i’dâm edildi. İlmi, aklı ve
ihlâsı olmıyan din adamları târîh boyunca, hep böyle felâketlere sebeb
olmuşlardır. İslâm bilgilerini sessizce yayan ilmli ve akllı din âlimleri, hep
başarı sağlamışlardır. Kâdı zâde Ahmed efendi, (Birgivî vasıyyetnâmesi)
şerhinde 200. cü sahîfesinde buyuruyor ki, (El ile, güc kullanarak emr-i ma’rûf
ve nehyi münker yapmak, ya’nî günâh işliyene mâni’ olmak; hükûmet adamlarının
vazîfesidir. Söz ile, yazı ile cihâd etmek, âlimlerin vazîfesidir. Kalb ile, düâ
etmekle mâni’ olmak ise, her mü’minin vazîfesidir. Te’sîrli, başarılı olacağı
zan olunursa, bu vazîfeleri yapmak vâcib olur. Fitneye sebeb olacağı zan
olunursa, terk etmek vâcib olur. Fitne bulunan mahalle zarûretsiz varmak câiz
değildir. Eğer dînini korumak için hicret ederse, güzel olur. Cennete girmeğe
lâyık olur. Şefâ’ate mazhar olur. Emr-i ma’rûf ve nehy-i münker yaparken
niyyetin hâlis olması ve işi anlayıp, Allahü teâlânın buradaki emrini iyi
bilmesi ve sabrlı olup münâkaşa ve kavga etmemesi, yumuşak ve tatlı dil ve yazı
ile yapması lâzımdır.) Görülüyor ki, zor kullanarak cihâdı hükûmet yapar. Cihâd,
Seyyid Kutbun anladığı gibi değildir. Eğer cihâd ile emr-i ma’rûfu iyi anlamış
olsaydı, kendi başını yimez ve kırkbinden fazla müslimânı felâkete sürüklemezdi.
İstanbuldaki yüksek islâm enstitüsü eski müdîrlerinden ve öğretim üyelerinden
Ahmed Dâvüdoğlu, 1394 [m. 1974] de İstanbulda basılan (Dîni ta’mîr da’vâsında
din tahrîbcileri) kitâbında, (Seyyid Kutb bir edîbdir. Biraz dînî kültürü
vardır. Mehmed Âkife benzemekdedir. Sözü dinde sened olamaz. Çünki, din âlimi
değildir) demekdedir. Seyyid Kutb, Zümer sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde, (Tevhîd
ve ihlâs sâhibi, Allahdan başka kimseden birşey istemez. Hiçbir mahlûka i’timâd
etmez. İnsanlar, islâmiyyetin bildirdiği tevhîdden ayrıldı. Bugün bütün islâm
memleketlerinde Evliyâya ibâdet ediliyor. Câhiliyye zemânındaki arabların
meleklere, heykellere tapınmaları gibi, onlardan şefâ’at istiyorlar. Tevhîd ve
ihlâs sâhibleri, Allah ile kul arasına vâsıta koymaz. Kimseden şefâ’at istemez)
diyor. Bu sözleri ve Ehl-i sünnet âlimlerinin bunlara verdikleri cevâblar (Fâideli
Bilgiler) kitâbımızın ve arabî olarak (Fitne-tül-vehhâbiyye)
kitâbımızın sonunda da yazılıdır. Bu sözleri ile de, vehhâbî, mezhebsiz olduğunu
i’lân etmekdedir. 310, 399, 409, 452, 461, 462, 842, 887. |