Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

ÜÇÜNCÜ KISM

 
     

54 - MADDE ÜZERİNDE YENİ BİLGİLER

HAVA (ATMOSFER): Bir hava deryâsının dibinde yaşamakdayız. Hava, ortalama yüz kilometre yükseklikde olup, yukarısında dahâ hafîf gaz tabakaları ile örtülüdür. Okyânusların sekizyüz metre derinliğinde yaşıyan balıklar, havaya çıkarılınca parçalandığı gibi, insanlar da, hava basıncı altından çıkarılınca yaşayamaz. Hava, deniz kenârında, bir santimetre kare satha, bir kilogram tazyîk yapmakdadır. Bu basınc mikdârına, bir (Atmosfer) denir ki, yetmişaltı santimetre [76 cm] yüksekliğindeki cıvanın basıncına eşitdir. Cıvanın özgül ağırlığı 13,6 gr/cm3 olduğu için, binotuzüç santimetre [76x13,6=1033,6] suyun basıncı, ya’nî on metre ve otuzüç santimetre yüksekliğindeki suyun basıncı, bir atmosferdir. İnsan derisinin yüz ölçümü, ortalama birbuçuk metre kare olduğuna göre, hava, hepimizi onbeş ton kuvvetle ezmekdedir. Bu büyük kuvvet altında, pestil hâline gelmeyişimiz, teneffüs sâyesindedir. Teneffüs yolları, akciğer keseleri, kapiller ve kan damarları ile, vücûdümüzün bütün hüceyrelerine hava gitdiğinden, içimizde de, hâricdeki tazyîka müsâvî bir basınc mevcûddür. Sıcak havada tazyîk azalır, barometre düşer. Soğukda ise yükselir. Bu tazyîk tehavvülü, sıhhatimiz için çok mühimdir. Bu tehavvül olmasaydı, bildiğimiz hastalıkların dörtde biri mevcûd olmazdı. Sıhhî ıklîmler, kırların ve kışın yaylaların, ilkbehârda hâtt-ı üstüvâ [ekvator] adalarının ıklîmleridir.

Hava ile yeryüzü, elektrik bakımından birbirine karşı, bir pilin kutupları vaz’ıyyetindedir. Hava artı, erd eksi yüklüdür. Bu iki kutup arasında yaşamakda olan insan elli litre tuzlu su taşıdığından, kuvvetli bir nâkildir. Üzerimiz yüzbinlerce kıl ile örtülü olduğundan bir verici istasyonu hâlindeyiz.

Yüz litre havada, yetmişsekiz litre azot, yirmibir litre oksigen, bir litre argon gibi necîb gazlar ve 0,03 litre karbondioksid gazı [CO2] bulunur. Hava, bu gazların karışımıdır. Havada gaz hâlinde bulunan azot, yumurta akı, ekmek, et gibi cismlerin yapı maddesidir. Böyle azotdan yapılmış maddelere (Protein) diyoruz. Proteinler, aminoasidlerin peptidleşmesinden hâsıl olan polipeptid yapısındadır. Bunlar, protoplazmanın yapı taşı olduğundan, proteinsiz, ya’nî azotsuz yaşanmaz. Yalnız yağ, şeker, nişasta gibi azotsuz gıdâlarla beslenen bir hayvân, yaşıyamaz. İnsan, hergün gıdâlardan sekiz gram azot almak mecbûriyyetindedir. Lâkin ne insan ve ne de hayvân ve ne de nebâtlar, havadaki azotu alamıyoruz. Zîrâ, azot moleküllerindeki ikişer atom, birbiri ile kuvvetli bağlı olup, kolay ayrılmıyor. Bileşik cism yapmak için atomlar birleşir demişdik.

Havada oksijen bulunmasaydı veyâ oksijen mikdârı yüzde 21 den az veyâ çok olsaydı, zararlı olur, hiçbir canlı nefes alamaz, yaşayamazdı. Yer yüzünde hiçbir insan, hayvan, nebât bulunmazdı. Yağmurlu, karlı ve fırtınalı havalarda oksijen mikdârı hiç değişmiyor. Allahü teâlâ değişmekden muhâfaza ediyor. Allahü teâlâ, insanlara büyük ni’met olarak, Peygamberleri gönderip îmânı bildirdi. Havadaki oksijen mikdârını yüzde 21 olarak sâbit tutuyor. Bu ni’metlerin kıymetlerini anlamalı, her nefesde hamd etmeliyiz. Görmek, işitmek ve söylemek ni’metlerinin kıymetlerini hiç düşündünüz mü? Bu ni’metler için, gece gündüz durmadan hamd etsek karşılık yapabilir miyiz? Lâzım olan hamd ve şükr yapılmadığı için, bunları geri alıyor mu? Almıyor. Afv ediyor. Hamd ve şükr etmiyenlerin, hattâ inkâr edenlerin, dünyâ ni’metleri içinde, râhat ve mes’ûd yaşadıklarını, ba’zı sevilmişlerin de sıkıntılar çekdiklerini görüyoruz. İmâm-ı a’zam Ebû hanîfenin zındanda işkence yapılarak öldürülmesi ve imâm-ı Rabbânînin üç oğlunun bir günde vefât etmeleri böyledir. Bunun sebebini ârifler anlamakda ve talebelerine bildirmekdedir. Bunlar sizi aldatmasın! Çünki, Allahü teâlânın afv ve sabr sıfatları, diğer sıfatları gibi sonsuzdur. Bizim gibi câhiller, böyle afv ve merhamet sâhibi Rabbimize karşı kusûrlarını bilmeli, Ona karşı şükrde hiç kusûr yapmamalı, emrlerine ve yasaklarına, ya’nî islâmiyyete bütün gayretimiz ile sarılmalıyız.

Bir azot deryâsı olan hava içinde yaşadığımız ve hergün bin litre azot ciğerlerimize kadar girdiği hâlde, hayâtımıza çok lüzûmlu olan bu azotu, hüceyrelerimize havadan alamıyoruz. Mahlûkatı sıkan en büyük derdlerden biri açlıkdır. Her sene milyonlarca hayvân ve nebât açlık derdinden telef olmakdadır ve şu sâatde binlerce aç insan mevcûd olup, doyasıya yimeğe muvaffak olamamakdadır. Bu açlar, bilhâssa pahâlı olan protein maddelerine, ya’nî içinde yüzdükleri azot deryâsına, ciğerlerine kadar girmiş iken, istifâde etmekden âciz oldukları azot maddesine açdır. Bu hâl, insanların aczini göstermeğe kıymetli bir misâl teşkîl etmekdedir. Zîrâ, eğer teneffüs ile oksigen gazını alıp kanımıza katdığımız gibi, azot gazını da tutmak hâssası kanımıza bahş edilmiş olsaydı, yeryüzündeki bütün açlık ihtiyâcımız, bir soluma ile te’mîn edilebilecekdi ve artık aç kimse kalmıyacak, avcılık nihâyet bulup, milyonlarca cânlı, açlık sıkıntısından kurtulacak, açlık dolayısı ile ekmek ve et için insanlar birbirlerine saldırmıyacak, yeryüzü bir harb sâhası hâlinden çıkarak, bir Cennet ravzası hâline dönecekdi. Bunların hepsi, insanın hergün ciğerlerine giren bin litre azotdan, sekiz gram (yedi litre)sini uzviyyetine alabilmesi ile olacakdı.

Havanın yüksek tabakaları hafîf ve oksigence fakîrdir. Böyle havada, hem teneffüs güçleşir, hem de rûhî teşevvüşler hâsıl olur. Teneffüs güclüğü, ya’nî oksigen azlığının te’sîri, alkolün te’sîrine benzer. Bu te’sîrler insanlara göre değişir. Dörtbin metreye kadar birşey duyulmaz. Bundan sonra nefes darlığı, boğulma hissi, baş ağrısı, ateş basması gibi dağ hastalığı alâmetleri başlar. Fekat, bu şartlara alışarak teessür zâil olur. Dokuzbin metreden sonra diğer ârızalar baş gösterir ki, vücûd bu şartlara uymaz. Bu zemân, oksigen bombaları ile sun’î hava verilmezse veyâ diğer tedbîrler alınmazsa ölüm hâsıl olur.

Hüceyrelerimizde, oksigen, gıdâları yakınca, karbondioksid meydâna geliyor. Bu da, ciğerlerden havaya veriliyor. İnsan sâatde 20-40 ve günde 500-1000 litre karbondioksid gazı hâsıl ediyor. Şehr havasında (CO2) mikdârı, binde bire ve hattâ dahâ yukarıya çıkar. Bu gaz, öldürücüdür. Yüzde yedi mikdârında teneffüs güçleşir. Yüzde ondört olunca öldürür. Kalküta şehrinde, bir odaya tıkılan 146 mahbûsdan 123 ü, kendi (CO2)leri ile ölmüşdür. Karbondioksid gazı havadan ağır olduğundan çukurlarda, mahzende toplanır. Gazoz şişeleri açılınca, aşağı doğru köpük hâlinde, masa örtüsü üzerine akar. Bu gaz, ısıyı fenâ iletir. Hava tabakasının erd üzerinde sıcaklığı koruması, dahâ ziyâde karbondioksid sâyesindedir. Hava olmasaydı, yer yüzünün ortalama sıcaklığı (+150C) yerine (-230C) olacakdı. Bu otuzsekiz derece farkın yirmibir derecesi, havadaki onbinde üç karbondioksit sâyesindedir.

İnsan vücûdü, içinde elli litre sıcak mâyı’ bulunan bir fıçı gibidir. Fıçının serbest sathı ciğerler olup, takrîben ikiyüz metrekaredir. Bu sıvı, bu yüzeyden ve bütün derimizden, buhârlaşır. Ağız ve burnumuzdan havaya su buhârı veriyoruz.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks