54
-
MADDE ÜZERİNDE YENİ BİLGİLER
HAVA (ATMOSFER):
Bir hava deryâsının
dibinde yaşamakdayız. Hava, ortalama yüz kilometre yükseklikde olup, yukarısında
dahâ hafîf gaz tabakaları ile örtülüdür. Okyânusların sekizyüz metre
derinliğinde yaşıyan balıklar, havaya çıkarılınca parçalandığı gibi, insanlar
da, hava basıncı altından çıkarılınca yaşayamaz. Hava, deniz kenârında, bir
santimetre kare satha, bir kilogram tazyîk yapmakdadır. Bu basınc mikdârına, bir
(Atmosfer) denir ki, yetmişaltı santimetre [76 cm] yüksekliğindeki
cıvanın basıncına eşitdir. Cıvanın özgül ağırlığı 13,6 gr/cm3 olduğu için,
binotuzüç santimetre [76x13,6=1033,6] suyun basıncı, ya’nî on metre ve otuzüç
santimetre yüksekliğindeki suyun basıncı, bir atmosferdir. İnsan derisinin yüz
ölçümü, ortalama birbuçuk metre kare olduğuna göre, hava, hepimizi onbeş ton
kuvvetle ezmekdedir. Bu büyük kuvvet altında, pestil hâline gelmeyişimiz,
teneffüs sâyesindedir. Teneffüs yolları, akciğer keseleri, kapiller ve kan
damarları ile, vücûdümüzün bütün hüceyrelerine hava gitdiğinden, içimizde de,
hâricdeki tazyîka müsâvî bir basınc mevcûddür. Sıcak havada tazyîk azalır,
barometre düşer. Soğukda ise yükselir. Bu tazyîk tehavvülü, sıhhatimiz için çok
mühimdir. Bu tehavvül olmasaydı, bildiğimiz hastalıkların dörtde biri mevcûd
olmazdı. Sıhhî ıklîmler, kırların ve kışın yaylaların, ilkbehârda hâtt-ı üstüvâ
[ekvator] adalarının ıklîmleridir.
Hava ile yeryüzü, elektrik
bakımından birbirine karşı, bir pilin kutupları vaz’ıyyetindedir. Hava artı, erd
eksi yüklüdür. Bu iki kutup arasında yaşamakda olan insan elli litre tuzlu su
taşıdığından, kuvvetli bir nâkildir. Üzerimiz yüzbinlerce kıl ile örtülü
olduğundan bir verici istasyonu hâlindeyiz.
Yüz litre havada,
yetmişsekiz litre azot, yirmibir litre oksigen, bir litre argon gibi necîb
gazlar ve 0,03 litre karbondioksid gazı [CO2] bulunur. Hava, bu gazların
karışımıdır. Havada gaz hâlinde bulunan azot, yumurta akı, ekmek, et gibi
cismlerin yapı maddesidir. Böyle azotdan yapılmış maddelere (Protein)
diyoruz. Proteinler, aminoasidlerin peptidleşmesinden hâsıl olan polipeptid
yapısındadır. Bunlar, protoplazmanın yapı taşı olduğundan, proteinsiz, ya’nî
azotsuz yaşanmaz. Yalnız yağ, şeker, nişasta gibi azotsuz gıdâlarla beslenen bir
hayvân, yaşıyamaz. İnsan, hergün gıdâlardan sekiz gram azot almak
mecbûriyyetindedir. Lâkin ne insan ve ne de hayvân ve ne de nebâtlar, havadaki
azotu alamıyoruz. Zîrâ, azot moleküllerindeki ikişer atom, birbiri ile kuvvetli
bağlı olup, kolay ayrılmıyor. Bileşik cism yapmak için atomlar birleşir
demişdik.
Havada oksijen bulunmasaydı
veyâ oksijen mikdârı yüzde 21 den az veyâ çok olsaydı, zararlı olur, hiçbir
canlı nefes alamaz, yaşayamazdı. Yer yüzünde hiçbir insan, hayvan, nebât
bulunmazdı. Yağmurlu, karlı ve fırtınalı havalarda oksijen mikdârı hiç
değişmiyor. Allahü teâlâ değişmekden muhâfaza ediyor. Allahü teâlâ, insanlara
büyük ni’met olarak, Peygamberleri gönderip îmânı bildirdi. Havadaki oksijen
mikdârını yüzde 21 olarak sâbit tutuyor. Bu ni’metlerin kıymetlerini anlamalı,
her nefesde hamd etmeliyiz. Görmek, işitmek ve söylemek ni’metlerinin
kıymetlerini hiç düşündünüz mü? Bu ni’metler için, gece gündüz durmadan hamd
etsek karşılık yapabilir miyiz? Lâzım olan hamd ve şükr yapılmadığı için,
bunları geri alıyor mu? Almıyor. Afv ediyor. Hamd ve şükr etmiyenlerin, hattâ
inkâr edenlerin, dünyâ ni’metleri içinde, râhat ve mes’ûd yaşadıklarını, ba’zı
sevilmişlerin de sıkıntılar çekdiklerini görüyoruz. İmâm-ı a’zam Ebû hanîfenin
zındanda işkence yapılarak öldürülmesi ve imâm-ı Rabbânînin üç oğlunun bir günde
vefât etmeleri böyledir. Bunun sebebini ârifler anlamakda ve talebelerine
bildirmekdedir. Bunlar sizi aldatmasın! Çünki, Allahü teâlânın afv ve sabr
sıfatları, diğer sıfatları gibi sonsuzdur. Bizim gibi câhiller, böyle afv ve
merhamet sâhibi Rabbimize karşı kusûrlarını bilmeli, Ona karşı şükrde hiç kusûr
yapmamalı, emrlerine ve yasaklarına, ya’nî islâmiyyete bütün gayretimiz ile
sarılmalıyız.
Bir azot deryâsı olan hava
içinde yaşadığımız ve hergün bin litre azot ciğerlerimize kadar girdiği hâlde,
hayâtımıza çok lüzûmlu olan bu azotu, hüceyrelerimize havadan alamıyoruz.
Mahlûkatı sıkan en büyük derdlerden biri açlıkdır. Her sene milyonlarca hayvân
ve nebât açlık derdinden telef olmakdadır ve şu sâatde binlerce aç insan mevcûd
olup, doyasıya yimeğe muvaffak olamamakdadır. Bu açlar, bilhâssa pahâlı olan
protein maddelerine, ya’nî içinde yüzdükleri azot deryâsına, ciğerlerine kadar
girmiş iken, istifâde etmekden âciz oldukları azot maddesine açdır. Bu hâl,
insanların aczini göstermeğe kıymetli bir misâl teşkîl etmekdedir. Zîrâ, eğer
teneffüs ile oksigen gazını alıp kanımıza katdığımız gibi, azot gazını da tutmak
hâssası kanımıza bahş edilmiş olsaydı, yeryüzündeki bütün açlık ihtiyâcımız, bir
soluma ile te’mîn edilebilecekdi ve artık aç kimse kalmıyacak, avcılık nihâyet
bulup, milyonlarca cânlı, açlık sıkıntısından kurtulacak, açlık dolayısı ile
ekmek ve et için insanlar birbirlerine saldırmıyacak, yeryüzü bir harb sâhası
hâlinden çıkarak, bir Cennet ravzası hâline dönecekdi. Bunların hepsi, insanın
hergün ciğerlerine giren bin litre azotdan, sekiz gram (yedi litre)sini
uzviyyetine alabilmesi ile olacakdı.
Havanın yüksek tabakaları
hafîf ve oksigence fakîrdir. Böyle havada, hem teneffüs güçleşir, hem de rûhî
teşevvüşler hâsıl olur. Teneffüs güclüğü, ya’nî oksigen azlığının te’sîri,
alkolün te’sîrine benzer. Bu te’sîrler insanlara göre değişir. Dörtbin metreye
kadar birşey duyulmaz. Bundan sonra nefes darlığı, boğulma hissi, baş ağrısı,
ateş basması gibi dağ hastalığı alâmetleri başlar. Fekat, bu şartlara alışarak
teessür zâil olur. Dokuzbin metreden sonra diğer ârızalar baş gösterir ki, vücûd
bu şartlara uymaz. Bu zemân, oksigen bombaları ile sun’î hava verilmezse veyâ
diğer tedbîrler alınmazsa ölüm hâsıl olur.
Hüceyrelerimizde, oksigen,
gıdâları yakınca, karbondioksid meydâna geliyor. Bu da, ciğerlerden havaya
veriliyor. İnsan sâatde 20-40 ve günde 500-1000 litre karbondioksid gazı hâsıl
ediyor. Şehr havasında (CO2) mikdârı, binde bire ve hattâ dahâ yukarıya çıkar.
Bu gaz, öldürücüdür. Yüzde yedi mikdârında teneffüs güçleşir. Yüzde ondört
olunca öldürür. Kalküta şehrinde, bir odaya tıkılan 146 mahbûsdan 123 ü, kendi
(CO2)leri ile ölmüşdür. Karbondioksid gazı havadan ağır olduğundan çukurlarda,
mahzende toplanır. Gazoz şişeleri açılınca, aşağı doğru köpük hâlinde, masa
örtüsü üzerine akar. Bu gaz, ısıyı fenâ iletir. Hava tabakasının erd üzerinde
sıcaklığı koruması, dahâ ziyâde karbondioksid sâyesindedir. Hava olmasaydı, yer
yüzünün ortalama sıcaklığı (+150C) yerine (-230C) olacakdı. Bu otuzsekiz derece
farkın yirmibir derecesi, havadaki onbinde üç karbondioksit sâyesindedir.
İnsan vücûdü, içinde elli
litre sıcak mâyı’ bulunan bir fıçı gibidir. Fıçının serbest sathı ciğerler olup,
takrîben ikiyüz metrekaredir. Bu sıvı, bu yüzeyden ve bütün derimizden,
buhârlaşır. Ağız ve burnumuzdan havaya su buhârı veriyoruz.
|