Hakîkat Ltd.Şti.Yayınları

   
     

TAM İLMİHÂL

     
   

 SE'ÂDET-İ EBEDİYYE

   
 

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks

 
 

ÜÇÜNCÜ KISM

 
     

54 - MADDE ÜZERİNDE YENİ BİLGİLER

KALB VE DAMARLAR: Vücûd fabrikasının çalışma merkezi kalbdir. Kalbin tekallüsü [kasılması], yumruk sıkmak gibi, basît bir sıkışma olmayıp, kanın hareketi istikâmetinde giderek kalbin ucunda nihâyetlenen bir titreşim dalgası şeklindedir. Böyle bir tekallüs dalgası, yarım sâniye devâm edip, sâniyenin altıda biri kadar süren bir aralıkla tekerrür eder. Bu tekerrürler, kalb fe’âliyyetinin nizâm ve âhengidir. Kalbimiz, günde yüzbin def’a çarpıp, yüzbin def’a, bir sâniyenin altıda biri kadar zemân istirâhat ediyor. Ya’nî, günde beş sâate yakın dinleniyor. Demek ki ortalama bir insan ömrü altmış sene kabûl edilirse, böyle bir insanın kalbi, oniki sene kadar istirâhatde kalıyor. Kalbimiz, her çarpışında 100 cm3 kan çekerek, günde damarlara 10.000 litre kan gönderiyor. Buna göre kalb, her darbesinde, bir kilo ağırlığı yarım metreye kaldıracak kadar iş yapmakdadır ki, bir insan, kendi kalbinin kuvveti ile işlemekde olan bir asansörle, bir sâatde, yerden bir apartmanın beşinci katına çıkabilecekdir. Ya’nî insan kalbi 1/375 beygir kuvvetinde bir motördür. Parmaklarımızı, diğer kolumuzun baş parmak hizâsına korsak, nabz atmasını duyarız. Nabz atması, bize kalbin çarpmasını gösterir. Nabzın dakîkadaki adedi vücûdün kan ihtiyâcına tâbi’dir. Bu sebeble nabz, kuşlarda, dakîkada 200, insanda 75, atda 35, filde 25 dir. Birkaç aylık çocuk kalbi bizimkinin iki misli çarpar. Nabz adedi, sıcak havada azalır. Kalb, bir otomobil gibi olmayıp, bir elektron motörü gibidir. Kanda erimiş tuzlardan biri olan potassium atomu radioaktifdir. Bir insanda otuz gram potassium olup, hergün birmilyar elektron neşr eder. Kalbin giriş kapısında bir sinir makinesi vardır. Bu makine tıpkı bayram yerlerinde çocukların atış tecribelerinde, mermî hedefe isâbet edince, hedef olan cismde hareket meydâna geldiği gibi, bir elektron isâbeti ile, kalbi harekete getirir. Kalbden çıkan kan, damarlarla, vücûdün her tarafına dağılır. Bu damarlar çok sağlamdır. Kalbe bağlı epher damarı [Aort], yirmi atmosfer basınca mukavemet eder. Lokomotifler, 10-16 atmosferlik buhâr tazyîki ile işlediğinden, yanmakdan korunabildiği takdîrde bu damarlarla lokomotif boruları yapılabilecekdir. Damarlar, kalbden uzaklaşdıkca dallara ayrılır. Ya’nî incelir. En ince damarlara şa’rî damar [Kapiller] diyoruz. Kapiller bir kıldan elli def’a dahâ incedir.

İğne kalınlığındaki bir et parçasında bin kapiller vardır. Bir insanda elli kilo adele bulunduğuna göre, kapiller adedi kolay hesâb olunabilir. Her kapiller, ortalama yarım milimetre uzunluğundadır. İnsandaki bütün kapiller ucuca konursa, dünyâyı dört def’a saracak bir boru elde edilir. Herbirinin ağız genişliği yanyana getirilirse 60000 m2  bir sath meydâna gelir. Hâlbuki, en büyük olan epher damarının ağız genişliği beş santimetre karedir. Epherden ve tekmîl kapillerden aynı zemânda geçen kan mikdârı eşitdir. Zîrâ, epherdeki kan birkaç metre sür’atle akdığı hâlde, etrâfda sür’at azalarak, kapillerde hemen hemen sıfır olur. Kan, yarım milimetre uzunluğundaki kapillerden bir sâniyede geçer. Bu sâniye içinde gaz mübâdelesi vukû’ bulup, kan avdet eder. Kan, kalb içinden 1,5 sâniyede geçmekde, 5-7 sâniyede ciğerleri dolaşmakda, dimâgı 8 sâniyede, elleri ayakları 18 sâniyede dolaşmakdadır. Ya’nî bir kan hüceyresi, yirmidört sâatde, üçbin def’a kalbden vücûde gönderilmekdedir. İş esnâsında veyâ âteşli hastalıklarda, kalbin çarpma kuvveti azalınca, kan sür’ati iki misline kadar artar. Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh! Beyt:

 

Müntezamdır cümle ef’âlin senin,

Aklı ermez, hikmetine kimsenin!

 

KAN: Bir insanda beş-altı litre kan bulunur. Kanının üçde biri giden kimse tehlükesiz yaşıyabilir. Kan suyuna (Plasma) denir. Plasma içinde alyuvarlar [Hemati] ve akyuvarlar [Lökosit] yüzer. Bundan başka, (Fibrinogen) denilen azotlu bir madde, erimiş hâlde bulunur. Kesilen yerden çıkan kandaki fibrinogen, iplikler hâlinde pıhtılaşır. Bu pıhtıya (Fibrin) denir. Fibrin, kan akmasını durdurur. Fibrin çökelirken, kandaki yuvarlar da, pıhtı içinde çökelir. Bir cam tüpe alınan kan da, böyle pıhtılaşır. Pıhtı üstündeki berrâk sıvıya (Serum) denir. Serum içinde erimiş albümin maddesi, tuzlar bulunur. Bulaşıcı hastalık zemânlarında kanda hâsıl olan (Anti-toksin)ler de, serumda erir. Cam tüpe alınır alınmaz, içine pıhtılaşmayı önliyen madde [meselâ sodium sitrat tuzu eriyiği] konan kan, pıhtılaşmaz. Yalnız, kandaki yuvarlar çöker. Çökme hızı, serumdaki albüminin cinsine ve mikdârına göre değişir. Hastalıklar, serum albüminini değişdiriyor. Çökme hızı, birçok hastalığın tanınmasına yarıyor.

Bir milimetreküp kanda, beşmilyon hemati vardır. Eritrosit de denilen bu alyuvarlar kemik iliğinde hâsıl olur ve otuz-kırk gün çalışdıkdan sonra, ihtiyâr olurlar. İhtiyâr eritrositleri, dalak, kandan alarak öldürür. Kan zâyı’ edince veyâ ba’zı hastalıklarda kandaki eritrosit sayısı azalır. Renk solar, iştihâ gider. Hâlsizlik, baş ağrısı, kulak çınlaması, kalb çarpıntısı, el, ayak soğuması olur. Bu hâle anemi (Kansızlık) denir. Hâlbuki, kan azalmamış, kandaki eritrosit azalmışdır. Çabuk ihtiyârlıyarak veyâ az hâsıl olarak, kanda azalıyorlar. Bâsur, mi’de, barsak gizli kanamaları, deriden, damardan, burundan ba’zan akan kanamadan dahâ tehlükeli olan anemilere sebeb olur. Çünki onlar hep akar. Yılan ve mantar zehri, eritrositleri öldürüyor ve hâsıl olmalarını azaltıyor. Kurşunla zehrlenme, sıtma ve başka birkaç bulaşıcı hastalık, barsak solucanı, ba’zı tehlükeli şişler [tümörler], ba’zı vitamin noksânlığı ve bebeğin iyi beslenmemesi, ba’zan çok yorulmak da eritrositleri azaltır. Başka sebebden meydâna geldiği için buna (segonder=bilvâsıta, ikinci anemi) denir. Bundan başka, primer veyâ essansiyel (asl hastalık) olan, kendiliğinden olan (Kloroz) ve (Pernisiyöz anemi) adında iki kansızlık hastalığı dahâ vardır. Kloroz, yetişgin kızlarda olur. Eritrosit sayısı değişmez veyâ azalması cüz’î olur.

Lökositler, kanın polis me’mûrları gibidir. Sağlam insanın bir milimetreküp kanında, altıbin ile sekizbin arası lökosit vardır. Vücûde mikrop girince sayıları artar. Bir damla kandaki lökosit sayısından, vücûdde mikrop gavgası olup olmadığı anlaşılır. Lökositler de, kemik iliğinde hâsıl oluyor. Bunların lenfosit denen çeşidleri, lenfa bezlerinde hâsıl olmakdadır. Hastalığın cinsine göre, lökosit ve lenfosit artışları başka başka olur. Bir yarada bulunan kıyh [irin], akyuvar ölülerinin yığınıdır. Bunlar, mikrop savaşında ölmüşdür.

Bilemediğimiz bir sebeble, kanda lökosit çoğalmasına (Lösemi) kan kanseri denir. Lökosit artması fazla ise, (Miyole lösemi) denir. Lenfosit artması dahâ çok ise (Lenfatik lösemi) denir. Bu hastalıkda, ateş, buğaz ağrısı, lenfa bezleri şişmesi, dalak şişmesi, diş etleri ve deri altı kanaması, hâlsizlik olur.

Bir milimetreküp kanda, ikiyüz-üçyüzbin kadar (Trombosit) denen, çok küçük dânecikler de vardır. Bunlar da, kemik iliğinde hâsıl oluyor. Bunlar, kan çıkan yerde yığılarak, kanın pıhtılaşmasını kolaylaşdırıyor. Kanın ömrü yüziki gündür. Ya’nî, yüziki gün sonra, insanın kanı temâmen değişir.

Birinci Kısm - İkinci Kısm - Üçüncü Kısm - İndeks