54
-
MADDE ÜZERİNDE YENİ BİLGİLER
KALB VE DAMARLAR:
Vücûd fabrikasının
çalışma merkezi kalbdir. Kalbin tekallüsü [kasılması], yumruk sıkmak gibi, basît
bir sıkışma olmayıp, kanın hareketi istikâmetinde giderek kalbin ucunda
nihâyetlenen bir titreşim dalgası şeklindedir. Böyle bir tekallüs dalgası, yarım
sâniye devâm edip, sâniyenin altıda biri kadar süren bir aralıkla tekerrür eder.
Bu tekerrürler, kalb fe’âliyyetinin nizâm ve âhengidir. Kalbimiz, günde yüzbin
def’a çarpıp, yüzbin def’a, bir sâniyenin altıda biri kadar zemân istirâhat
ediyor. Ya’nî, günde beş sâate yakın dinleniyor. Demek ki ortalama bir insan
ömrü altmış sene kabûl edilirse, böyle bir insanın kalbi, oniki sene kadar
istirâhatde kalıyor. Kalbimiz, her çarpışında 100 cm3 kan çekerek, günde
damarlara 10.000 litre kan gönderiyor. Buna göre kalb, her darbesinde, bir kilo
ağırlığı yarım metreye kaldıracak kadar iş yapmakdadır ki, bir insan, kendi
kalbinin kuvveti ile işlemekde olan bir asansörle, bir sâatde, yerden bir
apartmanın beşinci katına çıkabilecekdir. Ya’nî insan kalbi 1/375 beygir
kuvvetinde bir motördür. Parmaklarımızı, diğer kolumuzun baş parmak hizâsına
korsak, nabz atmasını duyarız. Nabz atması, bize kalbin çarpmasını gösterir.
Nabzın dakîkadaki adedi vücûdün kan ihtiyâcına tâbi’dir. Bu sebeble nabz,
kuşlarda, dakîkada 200, insanda 75, atda 35, filde 25 dir. Birkaç aylık çocuk
kalbi bizimkinin iki misli çarpar. Nabz adedi, sıcak havada azalır. Kalb, bir
otomobil gibi olmayıp, bir elektron motörü gibidir. Kanda erimiş tuzlardan biri
olan potassium atomu radioaktifdir. Bir insanda otuz gram potassium olup, hergün
birmilyar elektron neşr eder. Kalbin giriş kapısında bir sinir makinesi vardır.
Bu makine tıpkı bayram yerlerinde çocukların atış tecribelerinde, mermî hedefe
isâbet edince, hedef olan cismde hareket meydâna geldiği gibi, bir elektron
isâbeti ile, kalbi harekete getirir. Kalbden çıkan kan, damarlarla, vücûdün her
tarafına dağılır. Bu damarlar çok sağlamdır. Kalbe bağlı epher damarı [Aort],
yirmi atmosfer basınca mukavemet eder. Lokomotifler, 10-16 atmosferlik buhâr
tazyîki ile işlediğinden, yanmakdan korunabildiği takdîrde bu damarlarla
lokomotif boruları yapılabilecekdir. Damarlar, kalbden uzaklaşdıkca dallara
ayrılır. Ya’nî incelir. En ince damarlara şa’rî damar [Kapiller] diyoruz.
Kapiller bir kıldan elli def’a dahâ incedir.
İğne kalınlığındaki bir et
parçasında bin kapiller vardır. Bir insanda elli kilo adele bulunduğuna göre,
kapiller adedi kolay hesâb olunabilir. Her kapiller, ortalama yarım milimetre
uzunluğundadır. İnsandaki bütün kapiller ucuca konursa, dünyâyı dört def’a
saracak bir boru elde edilir. Herbirinin ağız genişliği yanyana getirilirse
60000 m2 bir sath meydâna gelir. Hâlbuki, en büyük olan epher damarının ağız
genişliği beş santimetre karedir. Epherden ve tekmîl kapillerden aynı zemânda
geçen kan mikdârı eşitdir. Zîrâ, epherdeki kan birkaç metre sür’atle akdığı
hâlde, etrâfda sür’at azalarak, kapillerde hemen hemen sıfır olur. Kan, yarım
milimetre uzunluğundaki kapillerden bir sâniyede geçer. Bu sâniye içinde gaz
mübâdelesi vukû’ bulup, kan avdet eder. Kan, kalb içinden 1,5 sâniyede geçmekde,
5-7 sâniyede ciğerleri dolaşmakda, dimâgı 8 sâniyede, elleri ayakları 18
sâniyede dolaşmakdadır. Ya’nî bir kan hüceyresi, yirmidört sâatde, üçbin def’a
kalbden vücûde gönderilmekdedir. İş esnâsında veyâ âteşli hastalıklarda, kalbin
çarpma kuvveti azalınca, kan sür’ati iki misline kadar artar. Lâ havle ve lâ
kuvvete illâ billâh! Beyt:
Müntezamdır cümle ef’âlin senin,
Aklı ermez, hikmetine kimsenin!
KAN:
Bir insanda beş-altı litre
kan bulunur. Kanının üçde biri giden kimse tehlükesiz yaşıyabilir. Kan suyuna
(Plasma) denir. Plasma içinde alyuvarlar [Hemati] ve akyuvarlar
[Lökosit] yüzer. Bundan başka, (Fibrinogen) denilen azotlu bir madde,
erimiş hâlde bulunur. Kesilen yerden çıkan kandaki fibrinogen, iplikler hâlinde
pıhtılaşır. Bu pıhtıya (Fibrin) denir. Fibrin, kan akmasını durdurur.
Fibrin çökelirken, kandaki yuvarlar da, pıhtı içinde çökelir. Bir cam tüpe
alınan kan da, böyle pıhtılaşır. Pıhtı üstündeki berrâk sıvıya (Serum)
denir. Serum içinde erimiş albümin maddesi, tuzlar bulunur. Bulaşıcı hastalık
zemânlarında kanda hâsıl olan (Anti-toksin)ler de, serumda erir. Cam tüpe
alınır alınmaz, içine pıhtılaşmayı önliyen madde [meselâ sodium sitrat tuzu
eriyiği] konan kan, pıhtılaşmaz. Yalnız, kandaki yuvarlar çöker. Çökme hızı,
serumdaki albüminin cinsine ve mikdârına göre değişir. Hastalıklar, serum
albüminini değişdiriyor. Çökme hızı, birçok hastalığın tanınmasına yarıyor.
Bir milimetreküp kanda,
beşmilyon hemati vardır. Eritrosit de denilen bu alyuvarlar kemik iliğinde hâsıl
olur ve otuz-kırk gün çalışdıkdan sonra, ihtiyâr olurlar. İhtiyâr eritrositleri,
dalak, kandan alarak öldürür. Kan zâyı’ edince veyâ ba’zı hastalıklarda kandaki
eritrosit sayısı azalır. Renk solar, iştihâ gider. Hâlsizlik, baş ağrısı, kulak
çınlaması, kalb çarpıntısı, el, ayak soğuması olur. Bu hâle anemi (Kansızlık)
denir. Hâlbuki, kan azalmamış, kandaki eritrosit azalmışdır. Çabuk
ihtiyârlıyarak veyâ az hâsıl olarak, kanda azalıyorlar. Bâsur, mi’de, barsak
gizli kanamaları, deriden, damardan, burundan ba’zan akan kanamadan dahâ
tehlükeli olan anemilere sebeb olur. Çünki onlar hep akar. Yılan ve mantar
zehri, eritrositleri öldürüyor ve hâsıl olmalarını azaltıyor. Kurşunla
zehrlenme, sıtma ve başka birkaç bulaşıcı hastalık, barsak solucanı, ba’zı
tehlükeli şişler [tümörler], ba’zı vitamin noksânlığı ve bebeğin iyi
beslenmemesi, ba’zan çok yorulmak da eritrositleri azaltır. Başka sebebden
meydâna geldiği için buna (segonder=bilvâsıta, ikinci anemi) denir. Bundan
başka, primer veyâ essansiyel (asl hastalık) olan, kendiliğinden olan
(Kloroz) ve (Pernisiyöz anemi) adında iki kansızlık hastalığı dahâ
vardır. Kloroz, yetişgin kızlarda olur. Eritrosit sayısı değişmez veyâ azalması
cüz’î olur.
Lökositler, kanın polis
me’mûrları gibidir. Sağlam insanın bir milimetreküp kanında, altıbin ile
sekizbin arası lökosit vardır. Vücûde mikrop girince sayıları artar. Bir damla
kandaki lökosit sayısından, vücûdde mikrop gavgası olup olmadığı anlaşılır.
Lökositler de, kemik iliğinde hâsıl oluyor. Bunların lenfosit denen çeşidleri,
lenfa bezlerinde hâsıl olmakdadır. Hastalığın cinsine göre, lökosit ve lenfosit
artışları başka başka olur. Bir yarada bulunan kıyh [irin], akyuvar ölülerinin
yığınıdır. Bunlar, mikrop savaşında ölmüşdür.
Bilemediğimiz bir sebeble,
kanda lökosit çoğalmasına (Lösemi) kan kanseri denir. Lökosit artması
fazla ise, (Miyole lösemi) denir. Lenfosit artması dahâ çok ise
(Lenfatik lösemi) denir. Bu hastalıkda, ateş, buğaz ağrısı, lenfa bezleri
şişmesi, dalak şişmesi, diş etleri ve deri altı kanaması, hâlsizlik olur.
Bir milimetreküp kanda,
ikiyüz-üçyüzbin kadar (Trombosit) denen, çok küçük dânecikler de vardır.
Bunlar da, kemik iliğinde hâsıl oluyor. Bunlar, kan çıkan yerde yığılarak, kanın
pıhtılaşmasını kolaylaşdırıyor. Kanın ömrü yüziki gündür. Ya’nî, yüziki gün
sonra, insanın kanı temâmen değişir.
|