| 
 
11 -  
İSTİSNÂ’ (Ismarlama 
Yapdırmak) 
Bir san’at sâhibine, birşey 
ta’rîf ederek, yapdırmakdır. Malzeme san’at sâhibine âid olur. Malzemeyi müşterî 
verirse, işçilik olur. Başkasının yapdığı şeyi verip, müşterî kabûl ederse, 
sahîh olur. İşin bitme zemânını ta’yîn etmek şart değildir. Bir aydan fazla 
müddet şart olunursa, Selem olur. Ayakkabı, elbise, kayık, dolap, ma’denî eşyâ 
ve binâ gibi ısmarlamak âdet olan şeylerde, zemân söylenmezse veyâ bir aydan az 
söylenirse, istisnâ’ sahîh olur. Âdet olmıyan şeylerde bir aydan çok zemân 
söylenirse, Selem olur. Selemde zemân söylenmezse, akd fâsid olur. İstisnâ’da 
parayı peşin vermek câiz olduğu gibi, belli olmıyan zemânlarda taksîtlerle 
ödemek de şart edilebilir. Belli zemânda ödenmesi şart edilirse, Selem olur. 
Müşterî, yapılan şeyi görüp beğenmezse vazgeçebilir. Selem olduğu zemân, iki 
taraf da muhayyer olamaz. İnşa’âta başlamadan evvel ikisi de vazgeçebilirler. 
Başladıkdan sonra, san’at sâhibi yine vazgeçebilir. Müşterîye gösterdikden sonra 
vazgeçemez. Müşterî görünce, ta’rîfe uygun bulmazsa, red edebilir. (Bahr-ür-râık) 
sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Dülgere, bana bir ev yap dese ve 
evsâfını bildirse ve bir mukavvimin tesbît edeceği piyasa değerine göre 
kıymetini veririm dese, san’at sâhibi bu değerden dahâ fazla para istese, binâyı 
teslîm etmesi ve piyasa değerini kabûl etmesi lâzım olur). [Görülüyor ki, 
istisnâ’ sözleşmesi yapılırken, fiyâtın ta’yîn edilmesi şart değildir. Ta’yîn 
edilmiş ise, san’at sâhibinin, sonradan fazla para istemesi, câiz ise de, 
müşterî bunu kabûl etmezse, ehl-i vukûfun tesbît edeceği piyasa değerinde 
anlaşmaları lâzım olur.] İki tarafdan biri ölürse, istisnâ’ bâtıl olur. Ya’nî 
yok sayılır. Kirâ dahî, bunun gibi bâtıl olur. 
[Mevcûd olmıyan malı satmak 
câiz değildir. Bunun için, arsayı müte’ahhide verip de, buna karşılık, buraya 
yapacağı apartmandan kat almak câiz olmaz. Bunun gibi, bir müte’ahhidden, 
yapacağı binâ, yapılmadan satın alınamaz. Bu binâ ve apartman katı, yapılmadan 
önce, selem yolu ile de satın alınamaz. Çünki, malı vermek zemânı gelinciye 
kadar çarşıda bulunmıyan şey ve misli bulunmıyan şey selem yapılamaz. Fekat, 
binâyı müte’ahhide istisnâ’ yolu ile yapdırmak câizdir ve pek kolaydır. Çünki,
(Mecelle) kitâbının otuzyedinci [37] maddesinde, (İnsanların kullanması, 
âdetleri, bir huccetdir. Buna uymak vâcib olur) yazılıdır. Ya’nî, islâmiyyetin 
yasak etmediği âdetlere uymak vâcibdir. Üçyüzseksendokuzuncu [389] maddesinde 
(İstisnâ’ yapılması âdet olan şeylerde istisnâ’ yapmak sahîhdir) denilmekdedir. 
Ya’nî binânın teslîm zemânı belli olmasa veyâ bir aydan az olsa, sözbirliği ile 
câizdir. Bir aydan çok olursa, iki imâma göre, istisnâ’ yine sahîh olur. Bu 
maddelere uyularak, arsanın belli bir kısmı, meselâ üçde ikisi, (Hisse-i 
şâyı’a) olarak müte’ahhide veresiyye olarak satılır. Müte’ahhidden alacağı 
olan paranın karşılığı olarak, istenilen kat, müte’ahhide istisnâ’ yolu ile 
yapdırılır. Çünki, kendi arsasına, projesine göre, istisnâ’ yolu ile apartman 
yapdırılması câizdir. İstisnâ’ yolu ile yapdırılacak apartmanın veyâ katın proje 
ve plânının ve kullanılacak her malzemenin cinsinin ve fabrikasının önceden söz 
kesilirken bilinmesi, karârlaşdırılması lâzımdır. 
(Fetâvâ-yı Feyziyye),
(icâre) kısmında 
diyor ki, (Zeyd kendi arsasında kendi malzemesi ile, eni, boyu ve yüksekliği 
belli, bir oda yapması için, bir usta ile, belli ücret ile sözleşse ve ücretini 
peşin verse, odayı yapdıkdan sonra, ustanın dahâ para istemesi câiz olmaz. Usta 
kendi malzemesi ile yapsaydı, [ya’nî istisnâ’ sözleşmesi olsaydı] câiz olurdu). 
Bir kimsenin, kendi arsası üzerinde, istisnâ’ yolu ile ev yapdırmasının câiz 
olduğu bu misâlden anlaşılmakdadır. 
Arsası olmıyan kimsenin, bir 
apartman katını, inşâ edilmeden önce, peşin semen ile satın alabilmesi için, yâ 
istisnâ’ yapılır. Yâhud semeni müte’ahhide emânet olarak verir. İnşâ’at temâm 
oldukdan sonra, satış sözleşmesi [Akd] yapılır. Müte’ahhidin, 
apartmandaki ve arsadaki hisse-i şâyı’asını birlikde olarak satmasının câiz 
olduğu, Mecellenin ikiyüzonbeşinci maddesinde yazılıdır. İkinci kısmın 38. ci 
maddesine de bakınız! 
Peşin semen ile yapılacak 
binâ temâmlanmadan önce zekât verme vakti gelirse, zekâtı verilmez. Müeccel 
semen ile olanın zekâtını san’at sâhibi, sarf etdiği paranın kırkda biri kadar 
verir. 
Günlük işlerde ahkâm-ı 
islâmiyyeye uygun davranabilmek için, her müslimânın (Mecelle) kitâbı 
başındaki yüz maddeyi ezberlemesi ve iyi anlaması lâzımdır. 
(Mecelle) 
kitâbında, bir başlangıc ile onaltı kısm vardır. Hepsi binsekizyüzellibir [1851] 
maddedir. 
Başlangıc,
(Fıkh temel bilgileri) olup, yüz maddedir. 
Birinci kısm, (Bey’ ve 
şirâ) olup, yüzbirden 403. cü maddeye kadardır. 
İkinci kısm, (Kirâ) 
bilgileri olup, altıyüzonbirinci maddeye kadardır. 
Üçüncü kısm, (Kefîl 
olmak) bilgileridir. Altıyüzyetmişikinci maddeye kadardır. 
Dördüncü kısm, (Havâle) 
bilgisi, yediyüzüncü maddeye kadardır. 
Beşinci kısm, (Rehn) 
olup, yediyüzaltmışbirinci maddeye kadardır. 
Altıncı kısm, (Emânet)dir. 
Sekizyüzotuzikinci maddeye kadardır. 
Yedinci kısm, (Hibe) 
bağışlamakdır. Sekizyüzsekseninci maddeye kadardır. 
Sekizinci kısm, (Gasb ve 
Zarâr)dır. Dokuzyüzkırkıncı maddeye kadardır. 
Dokuzuncu kısm, (Hicr ve 
İkrâh)dır. Binkırkdördüncü maddeye kadardır. 
Onuncu kısm, (Şirketler 
ve Sosyal bilgiler)dir. 1448. ci maddeye kadardır. 
Onbirinci 
kısm, (Vekâlet)dir. Binbeşyüzotuzuncu maddeye kadardır. 
Onikinci 
kısm, (Sulh ve Afv)dır. Binbeşyüzyetmişbirinci maddeye kadardır. 
Onüçüncü 
kısm, (İkrâr)dır. Binaltıyüzonikinci maddeye kadardır. 
Ondördüncü 
kısm, (Da’vâ)dır. Binaltıyüzyetmişbeşinci maddeye kadardır. 
Onbeşinci 
kısm, (İsbât ve Yemîn)dir. 1783. cü maddeye kadardır. 
Onaltıncı 
kısm, (Hâkimlik)dir. Binsekizyüzellibirinci maddeye kadardır. 
Tanınmış hukûkculardan Alî 
Haydar beğ ve Âtıf beğ ve hâcı Reşîd pâşa “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”,
(Mecelle)yi ayrı ayrı şerh etmişlerdir. Herbiri çeşidli cildler hâlinde 
basılmışdır. Bunları okuyan garb bilginleri, islâm hukûkuna ve islâmiyyetdeki 
sosyal bilgilerin inceliğine ve çokluğuna hayrân kalmakdadırlar. 
Âtıf beğ, (Mecelle)nin 
1114 ve sonraki maddelerinde diyor ki: 
(Kısmet), 
hisse-i şâyıa ile müşterek 
olan kirâ malı, sâhiblerine bölmek demekdir. Ayn olan, aynı cinsden karışmış 
malın taksîminde uyuşamazlarsa, ortaklardan biri taleb edince, hâkim tarafından 
bölünür. Üçüncü kısm, ondokuzuncu maddede bildirildiği gibi, hacm veyâ vezn ile 
ölçülen şeyleri, ölçmeden bölmek fâiz olur. Deynin taksîmi sahîh olmaz. Başka 
cinslerden malların karışması ve taksîmi zarârlı olan bir malın taksîmini hâkim 
yapmaz. Bunları uyuşarak bölebilirler. Yâhud satılıp, parası bölünür. Binâ 
kıymetlendirilerek, kıymetleri müsâvî olacak vech ile taksîm edilir. Kıymeti 
fazla kısmını alan, kıymeti az olanı alana, aradaki farkın yarısı kadar para 
verir. Müşterek bir ayn [mal] bâkî kalmak üzere, bunun menfe’atini taksîm etmeğe
(Mühâyee) denir. Mislî eşyâda mühâyee olmaz. Ev, tarla, zemânla veyâ 
mekân ile mühâyee olunur. Mekânda ve öncelikle uyuşulmazsa, kur’a çekilir. Ağaç, 
yün, süt gibi ayn olan şeylerde mühâyee olmaz. Eğer, bunları mühâyee edip, 
hisselerinde hâsıl olan farkı halâllaşsalar, halâl olmaz.] 
  
Âlem içre, mu’teber bir nesne yok, devlet 
gibi. 
Olmaya devlet cihânda, bir nefes sıhhat 
gibi! 
                                                |