62 -
İKİNCİ CİLD
- 8.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb,
Hân-ı hânân Abdürrahîme “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmışdır. Havâssın, ya’nî
seçilmişlerin ve câhillerin ve bu ikisi arasında olan tesavvufcuların gaybdan
îmânları arasındaki farkı bildirmekdedir:
Allahü teâlâya
hamd olsun. Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Fârisî mısra tercemesi:
Her ne olursa olsun, dostdan konuşmak dahâ
tatlı!
Bekara
sûresinin yüzseksenaltıncı âyetinde meâlen, (Kullarım senden beni soruyorlar.
Ben onlara çok yakınım!) ve Mücâdele sûresinin yedinci âyetinde meâlen,
(Üç adam gizli konuşunca, Allah onların dördüncüsü olur. Beş kişi gizli
konuşunca, Allah onların altıncısı olur. Dahâ az veyâ dahâ çok kimseler olunca
da, hernerede olursa olsunlar, Allah onlarla berâberdir) buyuruldu. Allahü
teâlânın yakın olması ve birlikde olması, kendisi gibi (Bî-çûn)dur.
Ya’nî, bizim bildiğimiz ve anladığımız gibi değildir. Nasıl oldukları
anlaşılamaz. His organlarının ve aklın yardımı ile anlayabilen insanlar, his
edilmiyen ve akl ile düşünülemiyen şeyleri anlıyamaz. Yakın ve berâber
denilince, aklımıza, düşüncemize ve anlayışımıza gelen ve Evliyânın keşf ve
şühûd ile anladıkları herşeyden, Allahü teâlâ uzakdır. Bunlara hiç benzemez.
Allahü teâlâyı böyle düşünmek, yetmişiki fırka içinde bulunan (Mücessime)
denilen bozuk, sapık yola kaymağa sebeb olur. Allahü teâlânın bize yakın
olduğuna ve bizimle berâber olduğuna îmân ederiz. Fekat, bu yakınlığın ve bu
berâberliğin nasıl olduğunu anlıyamayız. Bu dünyâda, en büyük islâm âlimlerinin
varabileceği şey, Allahü teâlânın kendisine ve sıfatlarına, gayb yolu ile, ya’nî
anlamadan inanmakdır. Fârisî beyt tercemesi:
Elestü... denildiği zemân, uyanık olanlar,
O vardır! dediler. Fazla birşey
söylemediler.
Seçilmiş,
sevilmiş olan yüksek âlimlerin gaybdan îmânları, câhillerin gayba olan îmânları
gibi değildir. Câhiller, başkasından işiterek veyâ akl ile istidlâl ederek,
gayba îmân şerefine kavuşmuşlardır. Seçilmişler, Allahü teâlânın cemâl ve celâl
perdeleri ve tecellîler, zuhûrlar vâsıtası ile gaybın varlığını anlıyarak
inanmışlardır. Bu iki kısmın arasında bulunan tesavvufcular ise, perdeleri ve
tecellîleri görünce, gaybı anladık sanmışlar, (Îmân-ı gaybî) yerine,
(Îmân-ı şuhûdî)ye kavuşduk demişlerdir. Bunlar, gaybî îmân, câhillerin,
hattâ düşmanların îmânıdır sanırlar. Mü’minûn sûresinin ellidördüncü âyetinde ve
Rum sûresindeki bir âyet-i kerîmede meâlen, (Her fırkada bulunanlar, kendi
anladıklarını doğru sanırlar) buyuruluyor. Sizi bu yazılarımla incitmemin
bir sebebi de; mevlânâ Abdülgafûr ve mevlânâ hâcı Muhammed yakınlarımızdan ve
sevdiklerimizdendir. Bunlara yapılacak her ihsân, biz fakîrleri de
sevindirecekdir. Fârisî mısra’ tercemesi:
İhsân sâhibleri ile iş görmek, üzücü olmaz!
Selâm
ederim.
Gel ey âkıl visâl iste, uyan artık
hevâdan geç!
hemân rûyi cemâl iste, yeter, hubbî
sivâdan geç!
Gönül mülkün tertemiz et, gider
kirleri, pasları,
hülûs ile ibâdet et, ucub ile
riyâdan geç!
Bilirsin, bu fenâ mülkü, değildir
kimseye bâkî,
bekâyı lâ yezâl iste, bu mülkü bî
vefâdan geç!
Parâya pûla aldanma, seni avlamasın
dünyâ!
süs ve ziynetine bakma, çürük olan
binâdan geç!
|