33
-
ATOM BOMBASI
Bugün bilinen
yüzbeş dürlü atomdan her birinin ortasında bir nüve, ya’nî çekirdek bulunduğunu
ve çekirdek etrâfında elektronların döndüğünü bildirmişdik. En küçük atom,
hidrogen gazının atomu olup bir elektronu vardır. Dahâ büyük atomların
elektronları içiçe muhtelif halkalarda döner. Meselâ, uranium ismindeki bir
basît cismin atomunun yedi halkası üzerinde dönen doksaniki elektronu vardır.
Hidrogen
atomunun çekirdeği, artık bölünemiyen mini mini bir dânecikdir. Bu hidrogen
çekirdeğine, (Proton) denir. Protonlar, bir müsbet elektrik taşır. Diğer
bütün atomların çekirdeklerinde protonlar ile birlikde, (Nötron) denilen
elektriksiz dânecikler de bulunur. Ya’nî, her çekirdek, protonlar ve
nötronlardan yapılmışdır. Proton adedi, çekirdek etrâfında dönen elektron adedi
kadardır. Nötronun ağırlığı, proton ağırlığı kadardır. Nötronlar çekirdekden
dışarı fırlayabilir ve maddelerden kolay geçer ve başka çekirdekler tarafından
yutularak, yeni çekirdek meydâna gelir. Proton ile nötronların ikisine de,
(Nükleon) denir.
Atom etrâfında
dönen elektron gayb olup kuvvet hâline dönebilir.
Ba’zı
büyük atomların çekirdekleri sağlam değildir. Böyle çekirdekler,
kendiliklerinden patlayarak, etrâfa enerji, kudret neşr ediyorlar. Böyle enerji
saçan cismlere (Radio-aktif) cism denir. Mu’ayyen bir radioaktif elementin,
meselâ radiumun, atomları arasında, sâniyede mu’ayyen bir mikdâr kendiliğinden
patlıyor. Etrâfa saçdığı enerjiye, radioaktif şuâ’lar denir. Bu şuâ’lar
görülmez. Radioaktif cismler, şuâ’ neşr ederek, başka maddeye dönüyor. Ya’nî
atom değişip başka atom oluyor.
Kimyâ,
atomların birbirlerine te’sîrlerini tedkîk eden bir ilmdir. Güneşde atomlar
birbirlerine te’sîr etmeyip ayrı ayrı uçdukları için, güneşde kimyâ yokdur.
Güneş gaz hâlindedir, katı değildir. Güneşin ve diğer sâbit yıldızların
sıcaklığı kırkmilyon derece civârında olup bu sıcaklıkda, atomlar elektronlarını
gayb etmişdir. Çıplak çekirdekler uçuşur. Atomların birbiri üzerine yapdıkları
te’sîrler, yalnız dış halkalarında dönen elektronların adedini değişdirir. Ya’nî,
iki elemanın atomlarının elektron alış verişine kimyâ tepkimesi (reaksiyon şimik)
diyoruz. Yanma hareketleri ve bütün enerji değişmeleri bu elektron
mübâdelesinden meydâna geliyor. Kimyâ kanûnları, atomun iç halkalarına ve hele
çekirdeğine giremiyor, karışamıyor.
Atom bombasının
enerjisi, kuvveti ise, atomun çekirdeğinin değişmesinden meydâna geliyor. Atom
bombası yerine, çekirdek bombası demek dahâ doğrudur.
Atom
çekirdeğinde mu’azzam kuvvetlerin saklanmış olduğu, ilk olarak radioaktif
cismleri tedkîk ederken meydâna çıkdı. Bu cismlerin, asrlar zarfında, neşr
etdikleri enerjiyi bir ânda çıkarmakla, atom bombası yapıldı.
Çekirdeklerde
sıkışmış olan protonlar hep müsbet (pozitif) elektrikli olduğundan, birbirlerini
itip, çekirdeğin dağılması lâzım iken, çekirdeklerin dağılmamasına sebeb,
protonlar arasındaki mu’azzam bir câzibe kuvvetidir. Buna (Nükleon kuvvetleri)
denir. Bir çekirdeğe hâricden bir nükleon [proton veyâ nötron] ilâve edilirse,
çekirdekden mu’azzam kuvvet çıkar. Bu sırada, çekirdekden bir veyâ birkaç
nükleon atılır veyâ çekirdek büyük ise, ortadan ikiye yarılır. Her iki sûretde
de, başka atomlar meydâna gelir. Güneşin ve diğer sâbit yıldızların mu’azzam
sıcaklığı, merkezlerinde hidrogen atomlarından Helium elemanı hâsıl olması ile
meydâna çıkan müdhiş enerjidendir. Hidrojenden Helium teşekkül enerjisini
erdımızda da gerçekleşdirmek için, en az altı milyon derece sıcaklık lâzımdır.
Bu da, atom bombası ile te’mîn edilebilir.
[1939]
senesinde, uraniuma, nötronlarla vurulduğu zemân, uranium çekirdeklerinin bu
kısmının, ortadan bölündüğü ve bu esnâda uranium kütlesinin binde birinin enerji
(kudret) hâline döndüğü ve çekirdekden nötron da atıldığı anlaşıldı. Bu kudret,
harâret şeklinde ve gamma şuâ’ları neşr ederek meydâna çıkıyor. Hâsıl olan ilk
yeni çekirdek de, beta radioaktif şuâ’ları neşr ediyor. Bu keşfler Almanyada
yapıldı ise de, fen adamları Amerikada toplanarak, ilk atom bombası orada
yapıldı. Uranium cinsleri içinde parçalanabilen çekirdekler, binde yedi kadar az
bulunuyor ve bunlara uran 235 ismi veriliyor. Bir kilo uran 235, bir sâniyenin
milyonda biri kadar az zemânda parçalanarak, bir gram kadarı kudret hâline
dönüyor. Ya’nî yirmibin kerre milyon (kilo kalori) hâsıl ediyor. Bu sûretle uran
bombası yapıldı. [Hâlbuki, bir watt elektrik gücünden 0.24 küçük kalori hâsıl
olmakdadır.] Uran 235 çekirdeklerinin zincirleme parçalanmağa başlaması için,
hâricden nötronlarla çekirdeğine vurmağa hâcet yokdur. Uranium, radioaktif
olduğundan, nötron da saçmakdadır. Bereket versin ki, çekirdeği parçalanabilen
uran 235 cinsi, erdımızda sâf bulunmadığı için ve saçılan nötronların sür’ati
pek fazla olup, diğer çekirdeklere girmeden uzaklaşdıkları için,
kendiliklerinden patlamıyor.
Demek ki, bomba
yapmak için, sâf uran 235 elde etmek lâzımdır ve sâniyede ikibin kilometre
sür’atle uçan nötronların komşu çekirdeklere tesâdüf edebilmesi için, uran 235
sathı, asgarî bir mikdârdan az olmamalıdır. O hâlde, iki küçük sâf uran 235
parçası yan yana getirilirse (asgarî boy) hâsıl olup, hemen ânî olarak
zincirleme parçalanabilir. Bu asgarî boy için elli kilo sâf uran 235 lâzımdır
[ki üç litre kadardır]. İlk atom bombasında, üstüvâne şeklinde sâf bir uran 235,
bombada bulunan bir topla, ikinci uran 235 parçasında bulunan aynı boydaki delik
içine atıldı ve elli gram kadar kudret, ya’nî bir milyon kerre milyon kilo
kalori, milyonda bir sâniyede meydâna geldi. Bu bomba ilk olarak [1945] de
Japonyada Hiroşima şehrine atılarak, yetmişbin insanın ölümüne, bu kadar da
yaralanmasına veyâ sakat kalmasına sebeb oldu.
İkinci atom
bombası, plutonium bombasıdır. Bunun için, grafit kömüründen, kalın bir levhada
açılan üstüvâne [silindir] şeklindeki boşluklara, sâf olmıyan uran
üstüvânecikleri yerleşdirilir. Buna, (uran pili) ismi verilmişdir. Kömür
tabakası, nötronların sür’atini azaltıyor. Uraniumdan çıkan nötronlar,
yavaşladığından, diğer çekirdeklere girebiliyor ve uran 235 çekirdeklerini
parçalıyarak, yeni nötronlar saçıldığı gibi, âdî uranium çekirdekleri de, bir
sıra değişmeden sonra, plutonium atomu çekirdeği hâline dönüyor ki bu da, uran
235 gibi, bir nötron girmesi ile ikiye bölünebilmekdedir ve müdhiş kuvvet
meydâna getirir. Meydâna gelen plutoniumlar, diğer maddelerden, kimyâ usûlleri
ile kolayca ayrılarak, asgarî boyu iki litrelik bombaları yapıldı ve ilk olarak
[1945] de Japonyada Nagazâki şehrine atıldı. Her iki bomba patlayınca, ölüm
şuâ’ları neşr ediyor ve etrâfdaki hava, milyonlarca derece ısınıyor ve büyük bir
tazyîk dalgası hâsıl oluyor. Ya’nî bomba patlayınca, müdhiş yakma ve yıkma
te’sîri derhâl görülüyor. Gamma şuâ’ları da, insanları birkaç hafta sonra
öldürüyor. Etrâfa yayılan plutonium zerreleri ise, radioaktif zehrlenmesini
aylarca icrâ ediyor. Japonyaya atılan iki atom bombasından ölenlerin sayısı
kesin bilinemedi. Yirmiyedisi Amerikan ve kırkdokuzu Japon olan
dokuzyüzaltmışaltı kişinin onbeş sene çalışarak anladığına göre Hiroşimada
yüzkırkdörtbin, Nagazâkide ellibirbin beşyüzyetmiş kişi ölmüşdür.
İkinci Cihân
Harbinden sonra, atom çekirdeğinin parçalanmasından meydâna gelen kuvvetden
istifâde ederek, yeni silâhlar yapıldı. Bu sûretle atom torpilleri, roketleri ve
güdümlü mermîleri, atom topu mermîsi ve mayınları meydâna geldi.
Atom silâhları
patlayınca, hemen şiddetli bir rüzgâr etrâfa yayılıyor. Bu rüzgâr beş sâniye
sürüyor. Sonra etrâfdan buraya, ikinci bir rüzgâr hâsıl oluyor. Bu rüzgârlar,
binâları, ağaçları yıkıyor. Ancak kuvvetli çelik çerçevelerle takviye edilmiş
beton binâlar, bunlara dayanabiliyor. Gamma şuâ’ları, kandaki ak yuvarları
[lökositleri] tahrîb edip, al yuvarların [hematilerin] üremesini men’ ediyor.
Hiroşimada bu şuâ’larla dokuzbin kişi ölmüşdür ki, bu mikdâr, tekmil zâyi’âtın
[% 15] i kadardır. Patladığı yerden i’tibâren birkaç kilometreye kadar şiddetli
te’sîri vardır. Otuzüç santimetre kalınlığında çeliğin, bir metre betonun,
yüzaltmışyedi santimetre toprağın atom bombası te’sîrinden korudukları tesbît
edilmişdir.
Üçüncü ve en
tehlükeli atom bombası da (Hidrogen) bombasıdır. Bir kilo plutonium, bir gram
kudret verdiği hâlde, bir kilo hidrogen, yedibuçuk gram kudret veriyor. Hidrogen
bombası, âdî hidrogenle değil, ağır hidrogenle işletilmekdedir. Çünki, iki ağır
hidrogen çekirdeği, altı milyon derece sıcaklıkda, dahâ kolay birleşerek bir
helium çekirdeği hâsıl ediyor.
Bugün, te’sîri
dahâ fazla ve dahâ korkunç atom bombaları yapılmakdadır. Fekat, şimdi atom
bombasından endişe ve korku kalmamış gibidir. Çünki, haber alma merkezlerinde,
radar ile düşmanın bomba taşıyan tayyâresinin harekete geçdiği görülüyor. Yerden
idâre edilen roket atılarak, tâm isâbet ile, bomba düşmanın memleketi üzerinde
patlatılacak, onun bombası ile, kendisi imhâ edilecekdir.
Radar
merkezindeki odanın dıvarında düşman memleketlerinin, büyük bir harîtası vardır.
Herhangi bir şehrden, bir üsden kalkan tayyârenin, cinsi, yüksekliği, hızı, uçuş
istikâmeti, her sâniye görülmekdedir. Keşf tayyâreleri ve gemiler, düşmanın,
binlerle kilometre uzakdaki hareketi, o ânda, perdede görülmekdedir. Tâm
isâbetli roket ve füzeler gönderilerek, düşmanın hareketi önlenmekdedir.
Bugün, Amerika,
Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Pâkistân, Mısr, Japonya ve Almanya bu savunma
vâsıtalarını kendileri yapmakdadır. Müttefik oldukları memleketlerde de bu
merkezler kurulmuşdur. Zemân geçdikce, dahâ kuvvetlileri yapılıp, öncekilerin
ehemmiyyeti kalmamakdadır. Meselâ, İngilterede orta menzilli balistik füze
üsleri inşâ edildi. Fekat, Polarisin büyük inkişaf kayd etmesi karşısında bunlar
da, modası geçmiş silâh sınıfına dâhil oldu.
Polaris
füzeleri, nükleer yakıt ile müteharrik atom denizaltıları tarafından taşınmakda
ve su altından atılabilmekdedir. İstenilen küçük hedeflere, tâm isâbet
etdirilmekdedir. Herbir Polaris denizaltısında, onaltı füze vardır. A-1 modeli
Polaris füzesinin menzili binbeşyüz, A-2 nin ise ikibinbeşyüz kilometredir.
Hâlen üzerinde çalışılan A-3 modelinin dörtbin kilometrelik menzili olacakdır.
Kara üslerinde
bulunan Jüpiter füzelerinin, düşman taarruzu karşısında, kolayca isâbet
alabilecek sâbit hedefler husûle getirdikleri uzun zemândan beri bilinmekde idi.
Bilhassa Türkiyedeki Jüpiter üsleri, Rusyanın Ortadoğudaki hudutları boyunda,
NATO’nun nükleer gücünü teşkîl etmişlerdir.
|