82
-
ADAK
İbni Âbidîn
“rahmetullahi aleyh”, (Dürr-ül-muhtâr) şerhinde, üçüncü cild, yemîn
bahsinde ve ikinci cild, oruc bahsinin sonunda buyuruyor ki:
Nezr, ya’nî
adak ibâdetdir. Nezr ancak Allah için yapılır. Kul için yapılmaz. Bir şeyi
adamak iki dürlü olur: Mutlak nezr, şarta bağlı nezr.
1 - Mutlak nezr
(Allahü teâlâ için, bir sene oruc tutacağım) demek gibidir. Bir şarta bağlı
değildir. Bunu söylerken, kasd etmese de, söz arasında dilinden çıkmış ise de,
yapması vâcib olur. Çünki, talâkda ve adakda niyyetsiz, düşünmeden söylemek,
ciddî, istiyerek söylemek gibidir. Hattâ (Allahü teâlâ için, bir gün oruc tutmak
üzerime borc olsun) diyeceği yerde, (bir ay oruc tutmak) diye ağzından çıksa,
bir ay tutması lâzım olur.
Nezr, bir
ibâdetdir. Çünki, nemâz, oruc, hacca gitmek, köle âzâd etmek ve başka ibâdetler
nezr olunur. Nezrin yerine getirilmesini islâmiyyet emr etmekdedir.
Getirilmezse, günâh olur. Nezr, yemîne benzemekdedir. Bir kimse (Nezrim olsun)
dese, neyi adadığını söylemese ve niyyet etmese, yemîn keffâreti vermesi lâzım
olur. Bir kimse, Allahü teâlânın rızâsı için oruc tutayım dese, kaç gün olduğunu
söylemese ve birşey niyyet etmese veyâ yalnız nezr niyyet etse, yemîn olmasını
veyâ olmamasını hâtırına hiç getirmese veyâ nezr olmasını ve yemîn olmamasını
niyyet etse, bu orucu nezr olur ve üç gün oruc tutar. Bunu söylerken, nezr
olmayıp, yemîn olmasını niyyet etse, yemîn olur. Orucu bozarsa, yemîn keffâreti
lâzım olur. Hem nezr, hem yemîn olmasını niyyet eder veyâ nezri nefy etmeksizin
yemîn olmasını niyyet ederse, bu oruc, hem yemîn, hem de adak olur. Bu orucu
bozarsa, hem kazâ, hem de yemîn keffâreti lâzım olur.
Adak edilen
şeyin, farz veyâ vâcib olan bir ibâdete benzemesi ve başlı başına bir ibâdet
olması lâzımdır. Meselâ, abdest almak, ölü kefenlemek başlı başına ibâdet
olmadıklarından adak olamaz. Hasta ziyâret etmek, cenâze taşımak, gusl etmek,
câmi’ içine girmek, Kur’ân-ı kerîmi tutmak, ezân okumak, mekteb binâ etmek,
câmi’ binâ etmek de ibâdet ise de, başlı başına ibâdet değildir. Nezr
olunmazlar. Nezr edilen şeyin benzemesi lâzım olan farzın, vâcibin başlı başına
ibâdet olması lâzım değildir. Meselâ, bir şey vakf etmeği adamak câizdir. Çünki
vakf, müslimânlar için câmi’ binâ etmeğe benzemekdedir. Câmi’ yapmak, başlı
başına bir ibâdet değil ise de, vakf başlı başına ibâdetdir. Meselâ, abdest
almak, başlı başına ibâdet olmayıp, başlı başına ibâdet olan nemâzın bir
şartıdır. Ölüyü kefenlemek de, cenâze nemâzının kabûl olması için şartdır.
Ölünün setr-i avreti, cenâze nemâzının şartıdır.
Şarta bağlı
olmıyan nezri, fakîr olsa da, hemen yapması lâzım olur. Yapmadan ölüm hâli
gelirse, keffâret için vasıyyet lâzım olur. Özrsüz gecikdirmek de câiz olur.
Yerine getirirken yapmasını ta’yîn etdiği şeyleri yapması lâzım olmaz. Meselâ şu
parayı, belli yerde ve belli zemânda ve belli fakîre sadaka vermeği veyâ belli
bir yerde nemâz kılmağı ta’yîn etmiş ise, bunları gözetmesi lâzım gelmez. Fekat,
nezr ederken söylemiş olduğu mikdârı değişdiremez. Fekat, şu fakîre Allahü teâlâ
için altın vereyim diye nezr etse, o fakîre vermesi lâzım olur. Çünki, vereceği
altın veyâ malı ta’yîn etmemesi, fakîri ta’yîn etmek istediğini göstermekdedir.
2 - Şarta bağlı
olan adakdır. Murâd edilen şart hâsıl olunca, nezri yerine getirmesi lâzım olur.
[Yerine getirmeyip, yemîn keffâreti yapması da câiz olduğu (Fetâvâ-yı
Hayriyye)de yazılıdır. Tahtâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh” (İmdâd)
hâşiyesi, oruc sonunda diyor ki, (Nezr yapmanın câiz olduğu âyet-i kerîmeden ve
hadîs-i şerîfden anlaşılmakdadır. Nezr yapmak, istenilen birşeyin hâsıl olmasına
ta’lîk edilirse [bağlanırsa], şart etdiği şey hâsıl olunca, nezr etdiği şeyi
yapmak lâzım olur. Hâsıl olmasını istemediği birşeyi şart ederse, istemediği şey
hâsıl olunca, hac, oruc, sadaka, nâfile nemâz gibi nezrlerini, isterse yapar.
İstemezse, yapmayıp, yemîn keffâreti verir. Meselâ, Alî ile konuşursam, Allah
için yüz lira sadaka nezrim olsun deyip, Alî ile konuşursa, isterse, sadakayı
verir, isterse vermeyip, yemîn keffâreti verir. Fekat, zevcem boş olsun dedi
ise, Alî ile konuşunca, zevcesi boş olur. Yemîn keffâreti vermesi câiz olmaz.
Şarta bağlı olan nezri, şart hâsıl olmadan önce yapmak câiz değildir. Meselâ,
hastam iyi olursa, Allah için şu kadar sadaka vermek ve sevâbını seyyid Ahmed
Bedevî hazretlerine bağışlamak nezrim olsun deyip, hasta iyi olmadan önce
nezrini yapması câiz olmaz. Hasta iyi oldukdan sonra yapması lâzım olur. Şarta
bağlı olan nezri yaparken de yeri, fakîrin şahsını ve fakîrlerin adedlerini ve
paranın cinsini de söylediği gibi yapmak lâzım değildir. Şarta mu’allak olan
nezr, şart edilen şeye karşılık olarak yapılmamalıdır. Allahü teâlâya şükr
olarak yapılmalıdır. Şükr secdesi yapmak gibidir.)]
Nezri yerine
getirmek lâzım olduğu, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîfde bildirilmiş ve icmâ-i
ümmet hâsıl olmuşdur. Hac sûresi, yirmidokuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen,
(Adaklarını yerine getirsinler!) buyurulmuşdur. Bunun için, nezri yerine
getirmek vâcibdir. Ba’zıları, farzdır, dedi.
Oruc, nemâz,
sadaka, vakf, i’tikâf, köle âzâd etmek, yürüyerek bile olsa, hacca gitmek adak
olunur. Çünki bunlar, başlı başına ibâdetdir ve herbiri bir farza veyâ vâcibe
benzemekdedir. Meselâ, oruc keffâreti için köle âzâd etmek farzdır. Mekke
ehâlîsinden, gücü yetenlerin yürüyerek hac etmesi farzdır. Burada ibâdet olan,
yürümek değil, hacdır. İ’tikâf da, nemâzın son rek’atında oturmağa
benzemekdedir. Vakfa gelince, her şehrde, müslimânlar için, hükûmetin
beyt-ül-mâldan câmi’ yapdırması farzdır. Hükûmet yapdırmazsa, müslimânların
yapdırması farz olur.
İ’tikâf, hac,
nemâz, oruc ve sadaka gibi nezrleri, şarta bağlı değil ise, zemânını, mekânını,
fakîri ve paranın cinsini gözetmeksizin yerine getirmek câizdir. Meselâ, şu
gümüşleri, Cum’a günü, Mekkede, falanca fakîre sadaka vermeği nezr etse, başka
gümüşleri, başka gün, başka yerde, başka birine vermesi câiz olur. Haccı, nemâzı
ve i’tikâfı veyâ orucu, nezr etdiği zemândan dahâ önce yapması câizdir. Fekat
gün sayısı, bir gün bile noksan olması câiz değildir. Şarta bağlı olan nezr,
şart hâsıl olmadan önce yapılamaz. Fakîri, yerini ve paranın cinsini yine
değişdirebilir.
Receb ayında
hergün oruc tutacağım diye nezr eden kimse, hasta olup tutamasa, sonra bir ay,
Ramezân gibi kazâ tutar.
Bir farz veyâ
vâcibe benzemiyen birşey adak edilirse, bunun yapılması lâzım gelmez. Farz-ı ayn
olması lâzımdır. Farz-ı kifâyeye benzeyen adağı yerine getirmek lâzım gelmez.
Hasta ziyâreti böyledir. Tavâf için Mescid-i harâma girmek ve imâm girdikden
sonra, Cum’a nemâzı için câmi’e girmek, farz olduğu hâlde, câmi’e girmek adak
edilmez. Çünki, câmi’e girmek başlı başına bir ibâdet olmayıp, bir ibâdetin
parçasıdır. Muhtâc olan anaya babaya yardım farz olduğu hâlde, anayı, babayı
ziyâret, başlı başına ibâdet olmadığından, adak edilmez.
Demek ki,
birşey adak edilince, bunun yapılması lâzım olmak için, bu şeyin beş şarta uygun
olması lâzımdır:
I - Bir farz-ı
ayn veyâ vâcib cinsinden olması lâzımdır.
II - Başlı
başına bir ibâdet olması lâzımdır.
III - Kendisi
günâh olmamalıdır. Kurban bayramı günü oruc adamak câiz olur. Çünki, orucun
kendi harâm değildir. Başka gün tutması lâzım olur. Harâm birşeyi adamak, yemîn
olur. Bunu yapması günâh olur. Meselâ, filân kimseyi öldürmek, Allah için nezrim
olsun deyince, öldürmeyip, yemîn keffâreti verir.
IV - Yapması
kendine zâten farz olan birşeyi adamak sahîh olmaz. Meselâ, hâcı olmağı adayan
zengin bir kimsenin bir kerre hacca gitmesi zâten farzdır. Hâcı olmağı adamak,
farz olan hacca gideceğini haber vermek demekdir. Çünki, nâfile hac yapan hâcı
olmaz. Farz olan haccı adamak sahîh olmadığı için, bu kimsenin bir kerre hacca
gitmesi farzdır. Adak için de gitmesi lâzım gelmez.
Zengin kimse,
kurban kesme günlerinden birinde, bir koyun kurban etmeği nezr ederse, iki
kesmesi lâzım olur. Biri adak için, birisi bayram için olur. Bu kimse, nezr
ederken, bayram kurbanını kasd ederse, bir kurban keser. Bayram günlerinden önce
nezr ederse, niyyeti ne olursa olsun, iki kurban keser. Çünki, üzerine henüz
vâcib olmıyan bir şeyi yapmağı kasd etmek, haber vermek olamaz. Bayram
günlerinde zengin olan da, bayram günü fakîr iken nezr edince, yine bu sebebden
dolayı iki kurban keser. Hâcı olmıyan zengin kimsenin hac adaması da, zengin
kimsenin, kurban kesme günlerinde kurban adaması gibidir. Çünki, hacca gitmek
de, kurban kesmek gibi, iki dürlü olur: Farz olan hac yapmak, nâfile hac yapmak.
Hacca gitmeği nezr edince, hâcı olmağı, ya’nî farz olan hacca gitmeği kasd
etmezse, iki kerre hacca gitmesi lâzımdır. Çünki, kurban kesmesi vâcib olan
kimse, adak yaparken, vâcibi kasd etmezse, nâfile kurban anlaşılır ve adak sahîh
olur. Hacca gitmek adak edince de, farz olan hac kasd edilmezse, nâfile hac
anlaşılır. Adak sahîh olur. Birisi farz, birisi adak olmak üzere iki kerre hacca
gider. Ramezân-ı şerîf orucunu ve meselâ öğle nemâzını ve hâcı olmağı, ya’nî
haccetül-islâm adamak ise böyle değildirler. Bunları söyleyince yalnız farz
anlaşılır. Bunların nâfilesi yokdur. Bunları adayan kimse, yalnız farzı kasd
etmiş olduğu için, adak sahîh olmaz. Demek ki, hem farz, hem nâfile olan şey
nezr edilir. Nezr ederken farz olanı kasd etmemek lâzımdır. Nemâz, oruc, hac ve
kurban adamak böyledir. Ramezânda oruc nezr edene birşey lâzım gelmez. Yalnız
farz olan Ramezân orucunu tutar.
Fakîrin ve
zenginin kurban adaması câizdir. Kurban demek, bayramın ilk üç gününde zengin
için vâcib, fakîr için ise nâfile olarak kesilen koyun, keçi, sığır veyâ deve
demekdir. On koyun kurban adayan kimse, bayramın üç günü içinde on koyun keser.
Bundan sonraya kalırsa, mevcûd iseler, diri olarak sadaka verir. Çünki, bir
koyun kesmek emr olundu. Adak sayısının on olması, vâcib olan kurbanı keseceğini
haber vermediğini göstermekdedir. Adak kurbanının, belli üç günde kesilmesi
lâzımdır. Bu günler gelmeden önce kesilirse, kurban olmaz ve adak yerine
getirilmiş olmaz. Adak kurbanı belli üç günde kesilemedi ise, altın, gümüş
olarak değeri veyâ diri olarak kendisi fakîrlere verilir. Belli üç günden sonra
kesip de, eti fakîrlere dağıtılırsa, etin değeri, diri kurban değerinden az
olmamalıdır. Az olursa, aradaki fark kadar para da dağıtılır. Hâlbuki, kurban
demeyip bir koyun kesmek nezr edilince, gün ve yer belli etse bile, kurban
bayramı günleri dâhil, istediği zemân ve istediği yerde kesebilir.
V - Nezr edilen
sadakanın, mal olması, mülkündekinden çok olmaması ve başkasının malı olmaması
lâzımdır. Meselâ yüz lirası olan, bin lira sadaka vermek adarsa, yüz lira
vermesi lâzım olur. Belli mikdârda altını vermeği nezr etse, altınlar helâk
olsa, nezr sâkıt olur.
Kur’ân-ı kerîm
okumağı ve tavâf etmeği adamak câizdir. Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve
sellem” hergün, belli sayıda salevât okumağı [meselâ, (Delâil-i hayrat)
veyâ (Câliyet-ül ekdâr) okumağı] adamak câizdir.
[Allah rızâsı
için horoz kurban edeceğim veyâ keseceğim diyerek horoz adamak câiz olmaz.
Çünki, horoz kurbanlık hayvan değildir. Horoz adamak istiyen, (Allah rızâsı için
horoz kesip, etini fakîrlere vereceğim) demeli ve horozu diri olarak veyâ kesip,
etini fakîre vermelidir. Böylece, kurban değil, sadaka nezr edilmiş olur].
Sadaka adayan kimse, mikdârını söylerse, o mikdârı verir. Söylemezse, yemîn
keffâreti, ya’nî on fakîre yarımşar sâ’ buğday veyâ değerini verir.
Yolcusu veyâ
sevdiği, saydığı kimse gelince, sevinç veyâ o insan için saygı hayvanı veyâ şükr
hayvanı kesmek câiz değildir. Yolcu gelmeden veyâ gelince adak edilir ve adak
olarak, ya’nî Allahü teâlâ için kesilir ve etleri fakîrlere yidirilir. Zenginler
yiyemez. [Hayvan kesmeği adarken, kurban derse, kurban bayramında kesmesi lâzım
olur.] Gelene ziyâfet için kesmek de câizdir.
Şarta bağlı
olmıyan nezri, ta’yîn etdiği zemândan önce yapmak câizdir. Fekat, şarta bağlı
olan nezri, istenilen şart hâsıl olmadan önce yapmak sahîh olmaz. Sadaka vermek
için birşey adayan kimse, aynı değerde başka şeyi veyâ kıymetini verebilir. Adı
belli bir ayın orucunu adak eden, o ay hergün tutar. Bozduğu günleri, kazâ eder.
Ayın adını söylemedi ise, muhtelif aylarda, bir ay [otuz gün] tutar. Hasta,
Allah için bir ay oruc tutayım dese, iyi olmadan ölse, birşey lâzım gelmez. Bir
gün bile iyi olup tutmaz ise, hepsi için iskât yapılmasını vasıyyet eder.
Fakîr olsun,
zengin olsun, adak eden, adak edilerek kesilen hayvanın etinden yiyemez ve zekât
vermek câiz olmıyanlara yidiremez. Anasına, babasına, evlâdlarına, zevcine veyâ
zevcesine, fakîr olsalar da yidiremez. Yirse veyâ bunlara yidirirse, yinilen
etin kıymetini, fakîrlere sadaka verir. Akrabâsından ve evinde bulunanlardan,
zekâtını vermesi câiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Bunlar içinde, zengin
olanlar yiyemez. Yirlerse, adak sâhibi, bunların kıymetini fakîrlere verir.
İbni Âbidîn
“rahmetullahi teâlâ aleyh” koyunların zekâtı sonunda buyuruyor ki; zekâtda,
uşrda, harâcda, fıtrada, nezrde ve köle âzâdından başka keffâretlerde, mislî
olmıyan malın kendi bulunsa bile, kıymetini vermek de câizdir. [Zekât malının
kıymeti olarak yine zekât malı verilir. Başka mal verilemez. Diğerlerinde
herhangi bir mal verilebilir.] Dört za’îf koyun yerine, üç besili koyun vermek
câizdir. Misli bulunan, ya’nî ağırlıkla veyâ hacmla ölçülen malların yerine,
aynı cinsden kıymetleri verilemez. Meselâ, ayârı düşük beş altın yerine, ayârı
yüksek olan dört altın vermek veyâ düşük beş kile buğday yerine, iyisinden dört
kile vermek câiz değildir. İyilerinden de beş vermek câiz olur. Fekat, başka
cinsden verince, bunlarda da kıymeti kadar vermek câiz olur. Çünki,
karşılaşdırılmalarında fâiz bulunan mallar, başka cinsden olunca, iyilerinden
az, düşüklerinden çok peşin vermek câiz olur. Kurbanda ve köle âzâd etmekde
kıymeti verilemez. Çünki, bunlarda kan akıtmak ve kölelikden kurtarmak lâzımdır.
Mal vermek lâzım değildir. Ancak bayram günleri çıkdıkdan sonra, kurbanın
kıymeti fakîrlere verilebilir. İki orta koyun kurban etmeği adayan kimse,
ikisinin değerinde olan bir büyük koç kurban edemez. İki kurban etmesi lâzımdır.
[Koyun yerine aynı sayıda keçi ve deve yerine aynı sayıda sığır kurban edilir.
Semizlikleri, kıymetleri aynı olması lâzım değildir.] Fekat iki orta koyun
sadaka vermeği adayan, ikisinin değerinde olan bir iri koç sadaka verebilir. Bir
teneke düşük hurma adayan, aynı değerde yarım teneke iyi hurma veremez. Çünki,
aynı cinsden olunca, birbirleri ile değişdirilirken, hacmleri müsâvî olmazsa,
fâiz olur. Aynı değerde yarım teneke iyi arpa verseydi, câiz olurdu.
Hayvan kesmeği,
Allahü teâlâ için, şartsız olarak adamalıdır. Etleri fakîrlere dağıtıp, bunların
sevâbını bir Velîye, büyük zâta hediyye etmek câiz olur. Sonra, bu nezrin ve
sadakanın ve bu Velînin hurmetine murâdın hâsıl olması için düâ edilmelidir.
Yâhud, filânca işim olursa, Allah için, meselâ Eyyûbde bir koyun kesip, etlerini
hazret-i Hâlidin “radıyallahü anh” komşusu fakîrlere dağıtıp, sevâbını onun
rûhuna hediyye edeceğim, diye adamalıdır. Böyle şartlı adak hayvanı, murâd hâsıl
olmadan önce kesilemez. Hayvanı mezârın yanında kesmemelidir. Türbelere bez,
iplik bağlamak, mezârlara mum yakmak da, dînimizde yokdur. Bunları,
hıristiyanlar yapar. Mezâra mum yakılmaz. Türbeye hizmet eden, orada ibâdet eden
fakîrlere mum götürülürse, sadaka sevâbı olur. Bu sevâb ölüye bağışlanır. Ölüye,
mum lâzım değildir. Mü’minin kabri, Cennet bağçesidir. Nûr içindedir. Kâfirinki
ise, Cehennem çukurudur. Azâb doludur. Mum onu azâbdan kurtarmaz.
(Dürr-ül-muhtâr)da,
oruc bahsi sonunda buyuruyor ki: (Câhil halk, ölüler için, para, mum ve benzeri
şeyler adıyor. Bu sûretle, Evliyâ-ı kirâma yaklaşmak, onlardan fâidelenmek
istiyorlar. Bu adaklar harâmdır ve fâidesizdir. Bunları Allahü teâlâ için
adamalı ve türbelerdeki fakîr müslimânlara vermelidir). İbni Âbidîn, bu
satırları şerh ederken, buyuruyor ki: (Evliyâ-ı kirâmdan birinin mezârına gidip,
gayb olan malımı bulur veyâ hastamı iyi eder veyâ falan işimi görürsen, şu
parayı, şu yemekleri senin için vereceğim, sana mum yakacağım demek harâmdır.
Çünki adak, yalnız Allah için olur. Allahü teâlâdan ayrı olarak bir ölüden
birşey beklemek küfr olur. Îmânı giderir. [Kiliseye, ayazmaya, mezâra, türbeye
gidip, hazret-i Îsâdan, Meryem anadan, Evliyâdan birşey istiyen, bunlara düâ
eden kâfir olur. Bunların hurmeti, hâtırı için Allahü teâlâdan istemelidir.
Abdülhakîm efendi “kuddise sirruh” (Tezveren dede) demenin çok çirkin ve küfre
sebeb olacağını beyân buyururdu.] Yâ Rabbî! Hastamı iyi edersen, falan Velînin
türbesi yanındaki fakîrlere şu parayı senin için adak etdim. Sadaka sevâbını da
bu Velînin rûhuna bağışladım, demelidir. Böyle adakları zenginlerin alması harâm
olur. Fakîrlere sadaka edilmiyen mal, adak olarak kabûl olmaz. Meselâ, mezâr
üzerine mum yakmak, minârede kandil yakmak ve câmi’lerde şarkı ve oyun havaları
şeklinde mevlid okutmak gibi adaklar kabûl olmaz. Bunlar için para vermek ve
almak harâmdır ve fâidesizdir). Mubârek gecelerde, câmi’lerde fazla ışık
yakmanın bid’at olduğu (Ukûd-üd-dürriyye) sonunda yazılıdır. (Eşbâh)da
mescid ahkâmında da yazılıdır. 1056. cı sahîfeye bakınız!
(Zekeriyâ
sofrası)
diyerek adak yapıyorlar. Sofraya kırk (40) çeşid meyve koyuyorlar. Komşu, ahbâb
kadınları, buraya da’vet ediyorlar. Bunlardan yirken niyyet edilen hâcetin hâsıl
olacağına inanıyorlar. Böyle adak bid’atdir. Yehûdî âdetidir. Nezr olan şeyi
fakîrden başkasının yimesi harâmdır. Bid’ate, harâma sebeb olmak, büyük
günâhdır.
Temel
atılırken, hasta iyi olunca, Allah için hayvan kesmeği adayıp, etini fakîrlere
sadaka vermek câizdir. Sadaka sevâbı hâsıl olur.
|