57 - SULAR VE ÇEŞİDLERİ
(Dürr-ül-muhtâr)da
ve bunun açıklaması olan (Redd-ül-muhtâr)da buyuruyor ki:
Küçük abdest
[ya’nî nemâz abdesti] ve boy abdesti [ya’nî gusl abdesti] almak için, (Mutlak
su) kullanılır. Ya’nî mutlak su hem temizdir, hem de temizleyicidir. Mutlak
su demek, ismi yanında, başka kelime söylenmiyen, yalnız su denilen sulardır.
Yağmur, dere, nehr, kaynak, kuyu, deniz ve kar suları, mutlak sudur. Müsta’mel
su ve pis su ve çiçek suyu, üzüm suyu gibi, cinsi, sıfatı da söylenen sular
mutlak su değildir. Bunlar ile abdest ve gusl alınmaz. Bunlara (Mukayyed su)
denir. Zemzem suyu ile abdest ve gusl alınır. Mekrûh dahî değildir. Güneşde
durmuş su ile de câizdir. Fekat tenzîhen mekrûhdur.
Ağacdan, otdan,
meyvadan, asmadan çıkan, damlayan su temizdir. Fekat bunlar ile ve bunları
sıkarak çıkarılan sular ile abdest ve gusl câiz değildir.
Mutlak suya,
temiz birşey karışınca, karışan şey, sudan fazla ise, su mukayyed olur. Karışan
şeyin fazla olması dört dürlü olur: Birincisi, katı şeyin meselâ süngerin, otun
suyu temâm emmesi ile olur. İkincisi, sabun gibi temizleyici maddelerden olmıyan
bir şeyin, su ile ısıtılması ile olur. Et suyu, bakla suyu böyledir. Bu hâlde,
suyun üç sıfatı değişmese de ve su akıcılığını gayb etmese de, mukayyed su
olur. Sabun, sedr gibi temizleyici madde ile ısıtılan su, akıcılığını gayb
ederse, mukayyed olur. Üçüncüsü, bir katı cismin suya soğukda karışmasıdır.
Karışan madde, suyun ismini değişdirirse, koyu olmasa da, mukayyed su olur.
Safranlı su, demir sülfatlı [zaclı] su boyacılıkda, mazılı su dabakcılıkda
kullanılacak kadar madde erimiş ise, böyledir. Hurma nebîzi de böyledir. Hurma,
kuru üzüm soğuk suda bırakılır. Şekeri suya geçince, kaynayıncaya kadar
ısıtılır. Soğuyunca süzülür. Bu sıvıya nebîz denir. Isıtmadan süzülürse, nakî’
olur. Suyun ismi değişmediği zemân, su koyu olursa, akıcılığı kalmazsa, mukayyed
olur. Akıcılığı kalırsa, üç özelliği değişse bile, temiz kalır. İçine safran
düşerek boyanmış su, fasulye, nohud, yaprak, meyve ve otların soğuk suda
kalarak, rengi veyâ kokusu, tadı değişen su, böyledir. Doymuş tuz eriyikleri ile
abdest ve gusl câiz değildir.
Dördüncüsü,
suya mâyı’ hâlinde bir maddenin karışmasıdır. Küçük havuza mâyı’ [sıvı] hâlinde
bir temiz cism karışınca, bu sıvının üç sıfatı da suya benzemiyorsa, karışımın
iki sıfatı bozulursa, mukayyed olur. Biri değişirse, mukayyed olmaz. Sirkeli su
böyledir. Bir veyâ iki sıfatı suya benziyorsa, karışımda, suyun benzemiyen bir
sıfatı değişince, mukayyed olur. Sütlü su böyledir. Çünki, kokusuz olmaları
benziyor. Kavun suyu karışan su da böyledir. Çünki, renksiz ve kokusuz olmaları
benziyor. Üç sıfatı da suya benziyorsa, karışan sıvı mikdârı sudan çok veyâ
müsâvî ise, mukayyed olup, abdest ve gusl câiz olmaz. Müsta’mel [abdestde,
guslde kullanılmış] suyun karışması böyledir. Müsta’mel su, temiz kabûl
edildiğine göre, böyledir. Müsta’mel suyun küçük havuza, kurnaya akması ve
abdestsizin elini, ayağını sokması veyâ kendi girmesi hep aynıdır. İçine su
akmıyan küçük havuzdan abdest alanların derisine değen su mikdârı, yarısı olduğu
ve havuza, az da olsa, necâset düşdüğü bilinmedikçe, buradan abdest almak câiz
olur. Hergün suyu değişdirilen küçük havuzda birçok kimseler abdest alsa ve
müsta’mel suları havuza tekrâr düşse, câiz olur. Fekat, bu havuza, pek az da
necâset düşerse, abdest almak, câiz olmaz. Ba’zı âlimlere göre, küçük havuza,
bir uzv sokulup yıkanınca, bütün havuz, müsta’mel su olur. Bunun için, su bol
olan yerlerde, uzvları havuzda yıkamamalı, havuzdan avucla su alıp, dışarda
yıkamalıdır. Suyu olmıyan yerlerde câiz diyen âlimlere göre, havuzda abdest ve
gusl alınabilir.
Gasb edilen su
ile abdest sahîh ise de, harâmdır.
İçinde, akıcı
kanı olmıyan hayvân ölmüş mutlak su ile, abdest ve gusl câizdir. Akreb, tahta
kurusu, sivrisinek ölüsü bulunan su ile câiz olur. Kan emmiş sülük ölünce câiz
olmaz. İpek böceği ve yumurtası ve necâsetde yaşıyan kurdlar, bağırsak
solucanları ve meyve kurdları temizdir. Bunlardaki necâset bulaşıkları pisdir.
Suda yaşıyan
balık, yengeç, su kurbağası, suda ölünce, bu su ile abdest ve gusl câizdir.
Toprak kurbağası ve yılanından, akıcı kanı olmıyanları da, suda ölünce câiz
olur. Bütün bunlar, sudan çıkarılıp, ölünce, ölüleri suya düşerse, yine câiz
olur. Kurbağa, suda parçalanırsa, yine câiz olur. Fekat içilmez. Çünki, eti
harâmdır. Ördek, kaz gibi karada doğup, suda yaşıyan hayvân ölünce, küçük havuz,
necs olur.
Hanefîde, küçük
havuza, şâfi’îde ise, kulleteynden az olan suya, az necâset düşerse, üç sıfatı
değişmese de, necs olur. İnsan içmez ve temizlikde kullanılmaz. Üç sıfatı
değişirse bevl gibi olup hiçbir şeyde kullanılmaz. Kulleteyn, beşyüz rıtldır.
Rıtl 130 dirhem, dirhem 3,36 gramdır. Kulleteyn, 220 kilo gram olmakdadır.
Uzun zemân
durmakla üç sıfatı değişen su, pis olmaz. Kokan suyun sebebi bilinmezse, temiz
kabûl edilir. Başkasına sorup, araşdırmak lâzım değildir. Mu’tezileye inâd olmak
için, ba’zan nehr yanında, havuzdan abdest almalıdır.
Görünen veyâ
görünmiyen necâset, hanefîde akar suya ve büyük havuza, şâfi’îde kulleteyn
mikdârı olan suya, mâlikîde ise herhangi mikdârdaki suya düşerse, pisliğin üç
eserinden biri, ya’nî rengi, kokusu veyâ tadı belli olmıyan her tarafından
abdest ve gusl câiz olur. Meselâ leş varsa veyâ insan veyâ hayvân bevl yaparsa
veyâ yırtıcı hayvân içerse, aşağı tarafında bir eseri görülmezse câiz olur.
Ba’zı âlimlere göre, câiz olması için, necâsete değen suyun, değmiyen sudan az
olması lâzımdır. Suyun devâmlı akması şart değildir. Necs yere su dökülerek, bir
metre kadar akar, üç sıfatı giderse, temiz olur. Birinde temiz, ötekinde pis su
bulunan iki kap, bir metre kadar yüksekden dökülünce, havada karışırlarsa, yere
düşen su, temiz olur.
Saman çöpünü
sürükliyen suya, akıcı su denir. Eni on zrâ’ [4,8 metre], boyu da on zrâ’ olan
kare şeklindeki havuza (büyük havuz) denir ki, sathı [alanı] yüz zrâ’ kare,
ya’nî yirmiüç metre karedir. Muhîti [çevresi] onyedi metre olan dâirenin sathı
da 23 metrekaredir. Derinliğin az olması zarar vermez. Bir kimse, bir çukurdan
bir yol açarak, çukurdaki su, bu yolda akarken, bundan abdest alsa, müsta’mel
suyu bir yerde toplansa, buradan da yol açıp akıtılsa, akan su ile başkası
abdest alsa ve su yine bir yerde toplansa, yine yol açılsa, böylece hepsinin
abdesti kabûl olur. Necâset eseri görülünceye kadar, akan su temiz olur. Bu
misâlde, müsta’mel su, necs kabûl edilmişdir. İçine devâmlı su akan ve devâmlı
taşan [veyâ içinden devâmlı su alıp, iki alış arası, su hareketsiz kalacak kadar
uzamıyan] küçük havuz ve hamâm kurnası, akar su demekdir. Bunların her
tarafından abdest alınır. Müsta’mel suyun üstden taşması lâzımdır. Dipdeki
delikden akarsa, akar su gibi olmaz. Havuzun çok küçük olup, müsta’mel suyun
hepsinin akıp gidebilmesi şart değildir. Havuzun yüzü, buz tutmuş ise, buzu
delince su buza değmiyor ise, havuzdaki suyun yüzüdür. Eğer değiyor ise,
delikdeki suyun yüzü demekdir. Necs suya, temiz su gelip, karşı tarafdan
taşarsa, eseri kalmıyan tarafları temiz olur. İçindeki kadar su taşınca, hepsi
temiz olur. Taşan su, necâset eseri görülmedikçe temizdir. Leğen, kova gibi
kaplar da böyledir. Meselâ necs kova, doldurulur ve taşarsa necâsetin üç
eserinden biri görülmeyince su da, kova da temiz olur.
(Mâ-i
müsta’mel),
ya’nî abdestde veyâ guslde kullanılan yâhud kurbet olarak kullanılan su, meselâ,
yimekden önce ve sonra, sünnet olduğu için el yıkamakda kullanılan su, yıkanan
uzvdan ayrılınca necs olur. Ba’zı âlimlere göre, başka uzva, elbiseye, yere
düşdükden sonra necs olur. İlk düşdüğü yeri kirletmez.
Ebû Nasr Akta
“rahmetullahi aleyh”, (Kudûrî) şerhinde diyor ki, (Bir suya, temiz şeyler
karışsa, su ismi değişmedikçe, rengi dönse bile, onunla abdest alınır).
Yolda rastlanan
bir suyun temiz olduğu iyi bilinir veyâ temiz olduğu çok zan edilirse, bununla
abdest alınır. Hattâ, su az ise, buna necâset karışdığı iyi bilinmedikçe,
bununla abdest alınır ve gusl edilir. Teyemmüm edilmez. Çünki, her suyun aslı
temizdir, zan ile pis olmaz. Hâlbuki, zan ile, aslı üzere kalır. Ya’nî temiz
kabûl edilir. İbâdetler, fazla zan edilmekle, temiz ve doğru olur. Îmân, i’tikâd
ise, çok zan ile doğru olamaz, iyi bilinmekle doğru olur. Hamâma giren kimse,
kurnayı veyâ havuzu dolu görse, içine necâset bulaşdığını bilmedikçe, o su ile
abdest alır ve gusl edebilir. Su akıtıp, kurnayı taşırmağa lüzûm yokdur.
ARTIKLAR:
Bir kabdan veyâ küçük havuzdan, bir canlı içerse, kalan suya (artık) denir. Sıvı
ve yemek artıklarının temiz olup olmaması, artığı bırakanın tükürüğü gibidir.
Her insanın tükürüğü ve artığı temizdir. Kâfirin, cünübün artığı da temizdir.
Cünüb, denize dalıp çıkınca, sonra su içerse temiz olur. Ya’nî, su içmesi ağzını
yıkamak olur. Artığı, müsta’mel su oluyor ki, müsta’mel suya necs diyenler
vardır denirse, müsta’mel olan, kalan su değil, içdiği sudur. Cünübün, yıkanmak
için, tas yerine kurnaya avucunu sokup su alması câiz olup, kurnadaki su,
müsta’mel olmadığı gibi, cünübün artığı da, müsta’mel sayılmamışdır. Kadının
artığını, yabancı erkeğin içmesi ve erkeğin artığını yabancı kadının içmesi,
lezzet alacağı için mekrûhdur. Oğlanların berberlik yapması ve hamâmda
keselemesi de, lezzete sebeb olursa, mekrûh olur. Başkasının tükürüğü de
böyledir. Eti yinen hayvânların ağzına necs sürülmedikçe, artıkları temizdir. At
da böyledir. Denizde ve karada yaşayan, akıcı kanı olmıyan hayvânlar da
böyledir. Bütün bunların artıkları ile abdest ve gusl alınır ve necâset
temizlenir. At sütü temizdir, içilir.
Domuzun,
köpeğin ve yırtıcı hayvânların ve henüz fâre yiyen kedinin artıkları, etleri ve
sütleri kaba necâsetdir. Bunları yimek, içmek harâmdır. Artıklarını abdestde,
guslde ve temizlikde kullanmak câiz değildir. İlâç olarak da kullanılmaz. Mâlikî
mezhebinde domuz ve köpek temizdir. Fekat bunları yimek, Mâlikî mezhebinde de
harâmdır. [27 Hazîran 1986 târîhli Türkiye gazetesinde diyor ki, (Ottava
üniversitesi mütehassısları, onaltı millet üzerinde yapdıkları tedkîklerde,
domuz etinin, karaciğerdeki öldürücü siroz hastalığına sebeb olduğunu tesbît
etdiler).] Fil ile maymun da, yırtıcı hayvandır. Bunlar, avlarını dişleri ile
parçalar. Henüz şerâb [ve alkollü içki] içmiş olan insanın artığı da böyledir.
Serhoş, içkiden sonra, üç kerre, dili ile dudaklarını yalayıp, tükürüğünü yutar
veyâ atarsa, sonra içdiği suyun artığı necs olmaz. Ya’nî tükürüğünde içkinin
kokusu ve tadı kalmaması lâzımdır. Sokakda gezip, hep pislik yiyerek eti kokan
tavuk, koyun ve devenin eti ve artığı mekrûhdur. Böyle tavuk üç gün, koyun dört
gün, deve ve sığır on gün sokağa bırakılmazsa, eti ve artığı mekrûh olmaz.
Necâset yidikleri bilinmezse, artıkları mekrûh olmaz. Temiz su varken mekrûh
olan artıklarla ve yırtıcı kuşların artığı ile ve fâre yidiği bilinmiyen kedinin
artığı ile ve fârenin, akıcı kanı olan yılanın artığı ile abdest almak tenzîhen
mekrûhdur. Yırtıcı kuşların gagası temiz ise, artıkları mekrûh olmaz. Fârenin,
kedinin eti necs ise de, artıklarına, müstesnâ olarak, kaba necâset denilmedi.
İkisinin artığını yimek, içmek, zenginler için mekrûh oldu. Fakîrler için mekrûh
değildir. Eşek ve katır artığı temizdir. Fekat, temizleyici olup olmadığı
şübhelidir. Yaban eşeğini yimek câizdir ve artığı temizdir. Su bulunmadığı
yerde, mekrûh olan artık ile abdest almak mekrûh olmaz. Böyle artık su varken
teyemmüm edilmez. Temiz su yok iken, eşek, katır artığı ile abdest alınır ve
sonra teyemmüm edilir. Küçük çocuğun elini suya sokması, kedinin artığı gibidir.
Ya’nî, eli temiz olduğu bilinmiyorsa, bu su ile abdest almak veyâ içmek,
tenzîhen mekrûh olur. Artığı mekrûh olan bir hayvânın üzerinde iken, nemâza
durmak mekrûhdur. Bir hayvânın teri, artığı gibidir. Meselâ, eşeğin teri
temizdir.
|