22-BÖLÜM:022:
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Hava küresinin alt tabakasında meydana gelen diğer
atmosferik olayları, yani samanyolu, hâle, sis, kırağı jaleyi; sabahı,
şafağı, gölgeyi, gece ve gündüz saatlerini; ayları ve yılları ve
zamanları beş madde ile açıklar.
Gökkuşağını, hâleyi, sisi,
kırağıyı ve jâleyi bildirir.
Ey aziz, malum olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Ebe
kuşağı dedikleri gökkuşağı, yağmurdan veya bahardan meydana
gelen, şeffaf, saf, yuvarlak ve küçük su zerreciklerine güneşin ışığını
vurmasından ortaya çıkar. Bunun açıklanması budur ki: bu zerrecikler, güneşin
karşı tarafında öyle bir yerde bulunmak lazımdır ki, bu zerreciklerin her birinde
göz şuası güneşe aksetmiş ola. Bu aksetme o zaman olur ki, bu zerreciklerin
gerisinde karanlık bulut gibi kesif nesne bulunup, ayna misali olur.
Güneş dahi ufka yakın olup, sıcaklığı az olur. Bakan,
sırtını güneşe verip, o zerreciklere döner. Yani güneşle o zerreciklerin arasında ola, ta ki
göz şuası, o zerreciklerden güneşe aksetmiş ola. O anda, o bakana o zerreciklerin er birinden ancak güneşin
şuası görünür, şekli görünmez. Çünkü göz şuasından akseden cilalı nesne, oldukça
küçük olduğundan, karşısında bulunan
ışıklı nesnenin ancak
ışığını ve rengini gösterir, şeklini ve
heyetini göstermez. O su zerreciklerini dairenin
yarısından azı, ışıklı bir kavis
şeklinde olur. Bu kavis,güneşin yükselmesi
sebebiyle eksilir. Güneşin düşüşü kadar da çoğalır. Zira ki güneş, o dairenin, merkezinde
olduğunda, ufuktan yükseldikçe, mukabili olan dairesinin ufuk üstünde azı
kalır. Güneş ufka inip, yakın olduğunda, o yarım dairenin kavsi, ufka
teğet olan iki tarafından çoğalır ki, o iki taraf zerrelerinden
gözün şuası güneşe aksetmiş olmaya başlar. Hazreti Şeyh İbn-i
ŞSina Şifa adlı kitabında yazmıştır ki: "Tus ile Maverd arasında,
büyük bir dağ üzerinde idim. Gök açıktı. Sahra ile aramızda, dağın
ortasında bulut var idi. Hava rutubetliydi. Ben o karanlık buluta bakıp
gökkuşağı renginde tam bir daire gördüm. Ben o dağdan indikçe, o
daire küçülürdü. Ta ki ben eteğe ulaştığımda, o
daire kayboldu."
Bu gökkuşağının
renkleri, güneş ışınlarının çeşitli renklerdeki bulutlarla karışmasındandır.
Çünkü üst tarafı güneşe yakın olduğundan
parlaklığı fazla olup, zaferan kırmızısı
görünür. Alt tarafı, güneşten uzak olduğu için parlaklığı azalıp,
turuncu görünür. İki rengin arası, ikisinden bileşen çimen yeşili görünür. Van'da,
Hizan kalesinde, sonbaharda; ay, dolunay iken orada ufka bitişik, belirtilen
renklerde, gök kuşağı ortaya çıkıp görülmüştür. Şekli
aşağıdadır.
Hâle: O dahi şeffaf küçük daire
şeklindeki su zerreciklerinde ay ışığının Renk oluşturmasından,
ayın çevresinde harman misali oluşan beyaz, yuvarlak bir dairedir. Bunun
açıklanması budur ki: Hâleye bakan kimseyle ayın arasında, bu zerrecikler öyle bir
yerde bulunmalıdır ki, her birinde göz şuası aya aksetmiş ola. Bakan,
o zerrelere baktığında, her birinde ayın ışığını
görür. Lâkin o zerreler çok küçük olduğu için ayın şekil ve görüntüsünü göremez. Bunların toplamı
ya tam veya eksik bir daire şeklinde olur ki, hâle odur. Havanın
rutubetinden meydana geldiğindendir ki, yağmurun yağacağına
delalet eder. Eğer, aynı nitelikleri taşıyan iki bulut üst üste bulunsa, o zaman iki hâle
oluşur. Alttaki bize yakın olduğundan daha büyük görünür. Eğer bulutlar
ikiden fazla olursa, hâle dahi onların sayısınca olur. Ay
ışığının yedi hâlesi gözlenmiştir.
Zufera: Güneş hâlesidir. O nâdir
bulunur. Zira ki güneş, ufuktan uzak oldukça, hareketinin tesiri
şiddetli olduğundan, hâlenin niteliklerini taşıyan bulutlar gibi ince
bulutları çözüp, havaya döndürür. ibn-i Sina merhum, Şifa adlı
kitabında yazmıştır ki: "Güneşin çevresinde
gökkuşağı renginde, tam hâle ve eksik hâle müşahede etmişimdir." Bu hakir
müellif, bu kitabı yazmaktan ir sene önce, Pasin ovasında, ilk
bahar sonunda, zeval vaktinde; tam güneş hâlesini dostlarla hayret ederek
müşahede eylerken, bizimle birlikte yüzkırkiki yaşında bir ihtiyar
bulunup, o dahi o hâleye şaşkınlıkla bakıp: Ben bu yaşıma
geldim. Çok acayiplikler görmüşüm. ömrüm içinde güneşin harman eylediğini görmemiştim.
şimdi bunu dahi seyrettim, demiştir.
sisin, kırağının ve çisenin maddi sebepleri:
Yukarı çıkan buhardır ki, hem kendisi az, hem harareti zayıf olduğundan, soğuk tabakaya
ulaşmayıp, kendi aşağı tabakasında kalıp, yere inmeğe
başlar. Eğer o esnada ona, soğuk isabet etmediyse, dağ
başlarını kuşatıp, yeryüzüne dağılıp,
duman gibi gerisini örter ki, sis odur. Az bir
hararetle havaya dönüşür gider. Eğer o zayıf buhar,
aşağıya inişte soğukla
karşılaştıysa, o anda soğuğun şiddetiyle donarsa, ufak ve berrak
olup, zerreler benzeri iner ki, kırağı dedikleri odur. Eğer o buhar, o
soğukla donmazsa, suya dönüşüp, bitki yaprakları üzerine inip, inciler
benzeri damlalar olur ki, jâle,
şebnem ve çise dedikleri odur.
Durumun gerçeği budur ve
açıklanan atmosferin cümlei bileşik cisimlerden sayılmıştır. Lâkin
unsurlardan başkalaşmadan, bileşmiştir onun için böyle çabuk değişime uğrar
bulunmuştur. (Kendisinden başka ilah olmayan, nimet verici ve celâl sahibi, hakîm ve sânî
bulunan Allah münezzehtir.)
ikinci madde kitapta yoktu... aslına sadık kaldık..
Üçüncü Madde
Gece ve gündüzün itibarî
sınırını ve saat miktarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve
matematikçilere göre: Bir gün bir gecesiyle, güneşin gün
yarısı dairesinden ayrılıp, küllî hareketle yine ona döndüğü zamanıdır. Halka
göre gece ve gündüz, güneşin batımından, yine batışına değindir.
Bir gün bir gecenin başlangıcını, güneşin, burçlar kuşağının her bir
noktasını geçmesinden farz etmek mümkündür. Lâkin müneccimler, gün yarısı
dairesinden başlamayı ıstılah etmişlerdir. Zira ki burçlar feleğinden birer yay olan
doğu ve batı farkları, ufuklar nedeniyle duraklarda çok olur. Fakat gün
yarısı dairesi nedeniyle burçlar feleğinin kavis farkı her
enlemde eşittir. Zira ki gün yarısı dairesi bütün duraklara ekvator ufuklarının
birisi olduğu için onun ufku makamında durucu olur. Bir gün bir gecenin zamanı,
küllî hareketin bir devresi üzerine güneşin, o sürede, burçlar
feleğinden batıya değin hareketiyle seyrettiği doğuş yerleri miktarı
fazla olur. Gündüzün zamanı, matematikçilere göre, güneşin doğuşundan
batışına varıncaya değindir. Din bilginleri
katında, şer'î gün, ikinci fecrin
doğmasından güneşin batmasına dektir. Şu halde gecenin zamanı, iki mezhebe
nispetle gizli değildir.
Matematikçiler kendi gece ve
gündüzlerinin her birin ortalama saatlere ve zamanî saatlere taksim
etmişlerdir. Ortalama saatlerin miktarları, başlangıçta eşit olduğundan, bunlara:
Eşit saatler dahi derler. Bu ortalama saatlerin her biri, küllhi hareketin onbeş derece
devretmesinin miktarıdır. Zamanî saatlerin miktarları, günlerin ve gecelerin
miktarları farkıyle değişik olduğundan, bunlara: Eğri saatler dahi
derler. Şu halde bu zamanî saatler, gündüzün ya gecenin ilk oniki cüzünden bir cüzdür. Zira
ki gündüz geceden uzun olursa, gündüzün saatleri gecenin saatlerinden uzun
olur. Eğer gündüz geceden kısa olursa, saatleri dahi onunkilerden
kısa olur. Şimdi bundan anlaşıldı ki, gündüzün uzaması ve
kısalmasıyle, ortalama saatler değişir; zamanları ve bölümleri değişmez.
Zira ki bölümleri daia onbeş derecedir. Gündüzün uzaması ve kısalması hasebiyle
zamanî saatlerin zaanları farklı olur; sayıları farklı
olmaz. Çünkü daima onikidir. Matematikçiler, yıldızların hükümlerinde zamanî
saatler itibar edip, sair hesalar için ortalama saatle seçmişlerdir. Eşit saatler
ile eğri saatlerin sayı ve parçaları, gece ve gündüz eşitliğinde
eşit olur. (Zamanları, saatleri, gündüz ve geceyi döndüren Allah münezzehtir.)
Hakiki güneş senesini, yıldızlara ve burçlara
göre ayları, rumî ayların
isimlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, astronomlar ve müneccimler
sözbirliğiyle demişlerdir ki: Hakiki güneş senesini müddeti, burçlar
feleğinin farz olunan bir noktasından güneş kursu, kendine özgü
batıya yönelik hareketiyle ayrılıp, ta yine o noktaya dönünceye dek geçen
zamandır. ama müneccimler, güneş senesinin başlangıcını,
güneşin koç burcunun tepesine girmesinden başlatmışlardır. Oniki burcun her birine
geçişini, ayların başları itibar edip, her burcun geçiş süresini bir ay
saymışlardır. güneş senesinin gün sayısı, üçyüzlatmışbeş ve dörttebir
gündür. Burada günden murat, bir gün bir gecesiyledir. Bu yıldızların burçlarına
göre ayların gün sayısı, ebced hesabıyle şu beytin lafızlarıdır:
Gerçi güneş senesinin burçlar hesabıyle ayları
budur. Lâkin İskender İbn-i Filozof'-i Rumî, güneş senesinin aylarının
başlangıçlarını, müneccimlerin farz eylediği burçların evvellerinden onar gün önce
itibar edip, güneş senesinin başlangıcını güneşin koç
burcunun tepesine girmesinden on gün önce başlatmışlardır. Her bir ayı bir
isimle tahsis edip, rumî aylar nâmıyle şöhret
vermişlerdir. Her bir ayı bir isimle tahsis edip, he bir mevsim için, üç ay tayiniyle
sonuca ermişlerdir. Ama ilkbahar ayları: Mart, Nisan, Mayıs'tır. Yaz
ayları: Haziran, Temmuz, Ağustos'tur. Sonbahar ayları: Eylül, Ekim,
Kasım'dır. Kış ayları: Aralık, Ocak,
Şubat'tır. Halen diyarınızda meşhur ruznâmelerde
yazılmış olan bu aylardır ki, gün sayıları
şu beyitte malûmdur.
Beşinci Madde
Kamerî saneyi ve
aylarını; arabî ayların isimlerini; arabî ve rumî ayların
ilk günlerini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki,
astronomlar ve matematikçiler ittifak üzere demişlerdir ki: Ay
senesi, oniki kamerî aydır. Her bir kamerî ay, ayın güneşten farzolunan
yerinden kendi batıya yönelik hareketiyle ayrılmasından yine o yere dönünceye
dek geçen zamandır. Ayın, güneşten farzolunan konumlarının
ortaya çıkışı hilâldir. Dinî işlerde belirleyici olan,
hilâlin görünmesidir. Araplara
göre ayın ilk günleri hilâldir. Lâkin hilâlin görünmesi, bölge
frakları sebebiyle değişiktir. Bunun için matematikçiler, kamerî ayların başlangıçlarını,
güneş ile ayın toplanmasından ve ayın görünmemesinden itibar etmişlerdir. Ayın zamanı,
iki toplanma arasındadır. Günlerinin sayısı, yirmidokuzbuçuk gündür. Bu kamerî
seninin zamanı: Üçyüzelidört ve beştebir ve altıdabir gündür. Güneş
senesinden on gün yirmibuçuk saat noksandır. Bu kamerî senenin
başlangıcı, muharrem ayının başlangıcıdır. Arabî ay senisi, rumî seneden
on gün yirmibuçuk saat noksan olduğundan, bir yılda, yaklaşık onbir gün önce
gelir. Mesela bir sene mart ayıyla muharrem ayının
başlangıçları, aynı gün olsa; bu iki ay birbirine uygun gelse, hicrî seninin binyüzellidördüncü senesi gibi,
nevruzla aşure bir günde tesadüf kılsalar: Kaçınılmaz olarak
gelecek senede muharrem hilâli, mart ayından onbir gün önce görünür. Şu halde
beher sene bu öne geçmeyle, otuzüç senede bir devresini tamamlayıp, yine
muharremin başlangıcı, martın başlangıcı
olur. Lâkin bir ay senesi, güneş seneleri içinde yok olur. Zira ki
otuzdördüncü muharremdir ki, otuzüçüncü martla aynı gelir. Çünkü bu kameri
ay, o dört mevsimi anlatıldığı gibi devredip, bir mevsimde karar bulmazlar. Onun için bunar, bir mevsime mensup
olmazlar. Şu halde her iki ayı, bir eş itibariyle, birini yirmidokuz
gün ve birini otuz gün sayıp, senenin başlangıcını, muharrem
ayından saymışlardır.
Kamerî ayların isimleri: İlk ay muharrem, bir muhterem
aydır ki, onuncu günü asure
bayramıdır. Onun arkadaşı safer'ül-hayrdır. Sonra
Rebiülevvel, bir muazzam aydır
ki, onikinci gecesi, Habib-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellemin oğlumudur. Sonra Rebiülahir muhteremdir. Sonra
Cemadülüla bir mübarek aydır ki renklidir. arkasından camazil ahirdir. Sonra Receb-i esam rağbet görmüş bir aydır
ki, ilk cuma gecesi regaib gecesidir. Şaban bir hayırlar ayıdır ki,
onbeşinci gecesi berat gecesidir. Ramaz-ı şerif bir mübarek aydır ki,
yirmiyedinci gecesi, kadir gecesidir. Şeval-i saiddir ki, başı
fıtır (Ramazan) bayramıdır. Ondan sonra zilkadedir ki, onun
arkadaşı zilhiccedir. Onuncu günü
hacılar (kurban) bayramadır. Bu ay, senenin mührüdür.
Arabî ve rumî ayların ilk günlerini bulmayı ikişer
beyt ile eda eden "gurrenâmemiz"in bölümün sonu olması münasip
görülmüştür. Bu hevalardan hevesimiz yorulmuştur.
NAZM
Hak'ka hamd ve Habibine selam et
Her ayda ruz-u şeb saat be saat
Çün dört beyt iki gurre mücmelidir
Hurufun şehr,i hâkim bilmelidir
Şuhur-u hâkimin cem' etmelisin
İki hafta anınla gitmelisin
O mecmuu ne günde kim bulursun
O şehrin gurresin ol gün bulursun
Kaçında şehr-i rumun gurredir
bil
Bul anda rumiden hem şehr-i
şer'î
Burucu aslî bil her şehri fer'i
Mukaddem beyt oniki kelimedir tam
Hurufudur şuhur-u şer'a erkam
ikinci beyti sekiz kelimedir al
Hurufun şehr,i şer'a hâkim
sal
Üçüncü beyttir tertib-i manzum
Şuhur-u rumidir anınla malûm
Oniki kelimedir beyt oniki ay
Evail-i hurufu şehr
erkamıdır say
Şuhur-u ruma âzerle
bile bede' et
Muharremden şuhur-u
şer'î say git
Şuhur-u ruma tâbi
beyt-i râbi
Ve yekşenbe hurufun
oldu ami
çün yirmisekiz huruf
oldu her yıl
Şuhur-u ruma
hâkimdir biri bil
Ehe zed bûd o sekiz harf olur kim
Şuhur-u şer'a her yıl biri hâkim
Çu hicret-i sâli binyüzaltmış ve beş
Bu şehrin hâkimi vardır rakam-ı şeş
Bu şal içre çün âzâr gurre buldu
Eced-i cimîde ruma hâkim oldu
Çün altmışaltı olur sal-i hicret
İki hâkim iki da olur elbet
Bu tertib üzere hâkimler gider kim
Ehe zed bûdun oluş devri daim
Velîkin hâkim-i rum ahrafı çok
Bu sal-i hicrile devr ettiğiçin
Bu salın eşhuru eyler
tahavvül
Otuzüç yılda bir yıldır
tedahül
Mutabık gelse âzerle muharrem
Bu hicret salini bir tarh et ol dem
Çü gurrenâmeler nazm etti Hakkı Şuhur-u dehr ile bil sun'-u
Hak'kı
(Bu şiirde ebced hesabıyle
ayların başlangıçları anlatılmaktadır. Daha sonra bir cedvelle hicrî ve rumî
senelerin ve ayların birbirine çevrilesi anlatılmakta ve gösterilmektedir. Günümüzde
bu konuda çeşitli kitaplar yayımlanmış olup; hicrî
senenin hangi ayının hangi gününün, rumî veya miladî senenin hangi ayının
hangi gününe rastladığı gösterilmiştir. Bu kitaplardan herhangi birini edinen
okuyucularımız, aradıkları ayı ve günü kolaylıkla bulabileceklerinden,
buradaki karmaşık çizelgeyi vermeyi gereksiz bulduk. Yalnızca burçlarla ilgili
iki çözelgeyi veriyoruz.)
Bu iki sayfanın
başlarında çizilmiş olan felekî burçlarla rumî ayların yukarıdaki ve
aşağıdaki rakamlarından murat budur ki: Meselâ koç burcunun
başlangıcı artın
onbirindedir. bitişi ise nisanın dokuzundadır. Koç burcu otuz gündür, mart ayı otuzbir
gündür. Kuzey saati, karşılıklı altı burca tiksim olunmuştur. Saat
rakamlarının yazılışı, burçların önündedir. Meselâ
koç burcunun
başlangıcında gün, oniki saattir, dakika yoktur. Gece de oniki saattir. Gün ortası altı
saattir. İlk ikindi dokuz saat yirmialtı dakika, yatsı bir saat otuziki dakika ve
imsak on saat onüç dakikadır.
Mesela koç burcunun sonu, başak
burcunun başlangıcıdır. Başağın bitimi koçun başlangıcında
tamam olur. Öteki burçlar bu kıyasla malûm olur. Martın onuncu günü balığın
sonudur ve martın başlangıcı balığın
yirmibirindedir, bitimi koçun yirmibirindedir.
Şubatın başı kovanın yirmiüçündedir, bitişi balığın yirmisindedir. Güney
saatleri de karşılıklı altı burca taksim olunmuştur.