Avrupalı,
fen bilgilerinin çoğunu ve hepsinin temelini İslam kitaplarından aldı.
Avrupalılar, dünya tepsi gibi düz, etrafı duvar çevrili zannederken,
Müslümanlar dünyanın yuvarlak olup, kendi etrafında döndüğünü biliyorlardı.
Hatta Musul’un Sincar sahrasında, meridyenin uzunluğunu ölçerek, bugünkü gibi
buldular. (Şerh-i Mevakıf)
Galile,
Kopernik, Newton, dünyanın döndüğünü, Müslüman kitaplarından öğrenip söyleyince,
suç sayıldı. İslam hekimlerinin eserleri ortaçağda ders kitabı olarak dünya
üniversitelerinde okutulmakta idi. Batı’da akıl hastaları şeytan tarafından
tutulmuş kimseler olarak canlı canlı yakılırken, Müslüman ülkelerinde özel akıl
hastaneleri kurulmuştu.
Fen,
olayları görmek, inceleyip anlamak ve deneyip benzerini yapmak demektir ki, bu
üçünü de dinimiz emretmektedir.
İslam
ilimleri iki kısımdır:
1-
Din bilgileri,
2-
Fen bilgileri. İslam âlimi olmak için her ikisini de öğrenmek gerekir. Din
bilgilerini öğrenmek ve yapmak, her Müslümana farz-ı ayndır. Fen bilgilerine,
sanata ve en modern harp silahlarını yapmaya uğraşmak, farz-ı kifayedir. Bu iki
farzı yerine getiren millet, muhakkak ilerler, medeni olur. Bir âyet-i kerime
meali:
(İsteyene
dünya nimetlerini; isteyene ahiret nimetlerini veririz.) [Şûrâ 20]
İstemek,
sebebe yapışmak, yani çalışmakla olur. Allahü teâlâ,
çalışanlara dilediklerini vereceğini vaad ediyor. Müslüman olsun olmasın,
çalışan herkese, vereceğini bildiriyor. Amerikalılar, Japonlar böyle
çalıştıkları için dünya nimetlerine kavuşuyorlar. Ortaçağdaki Müslümanlar,
böyle çalıştıkları için, medeniyet rehberi olmuşlardır. Abbasiler ve Osmanlılar
son zamanlarında, iç ve dış düşmanların tesirleriyle, fen bilgilerini
öğrenmekten ve öğretmekten mahrum edildiler. Bu sebeple muazzam devletleri
çöktü.