Soru: Dolgu dişleri mesh etmek, ayaktaki mesti mesh etmek gibi caiz olmaz mı? Yahut yaranın üstünü mesh etmek gibi caiz değil midir?

CEVAP

Dinimizde mesh, yalnız ayaklara giyilen mest üzerine yapılır. Bu mestin müddeti de mukim için 24 saattir. Abdest aldıktan sonra tırnaklarına oje süren kadının, abdesti bozulunca, ojenin üstünü meshetmesi caiz olmaz. Cahiller, dolguyu yaraya benzeterek, (kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir) diyorlar. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargılara meshedilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya meshetmek caiz olmaz. Eğer bu sargıları kaldırmak da bir güçlük olursa, sargıları çıkarıncaya kadar altlarını yıkamak sakıt olur. Çünkü bunlar zaruret ile konulmuş idi. Yani yarayı tedavi etmek, eski haline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi tedavi etmiyor, eski haline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o haliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişi tedavi etseydi, yani dişin çürüğünü kaldırıp eski haline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu. Kaplama üstüne meshetmek, yara üzerine meshetmek gibi değildir. Sargı, yaranın iyi olması, eski haline gelmesi için konuyor. Dolgu ve kaplamada ise dişin eski haline gelmesi mümkün değildir. Birbirine kıyas edilemez.

İhtiyaç halinde başka mezhebi taklit caizdir. Fakat eli kanayan bir Hanefi, Şafiî’de kan abdesti bozmaz diyerek, Şafiî’yi taklit edip o haliyle namaz kılamaz. Çünkü muteber eserlerde buyuruluyor ki:

Başka mezhebi taklitte, o mezhebin şartlarına da uymak gerekir. (Hulasat-üt tahkik, Hadika)

Güçlük varsa, farzı yapmak için başka mezhebi taklit caiz olur. (Fetava-i Hayriyye)

Bir Hanefi; kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmek için, başka bir mezhebi mesela Şafiî’yi taklit edebilir. Bahrürraık ve Nehrülfaık’ta da böyle yazılıdır. (Nimet-i İslâm)

Zaruret olmasa da, güçlük, sıkıntı olduğu zaman, diğer üç mezhepten biri taklit edilir. Bir ibadetin sahih olması için dört mezhepten birine uygun olması gerekir. Eğer şartlarından biri, bir mezhebe, başka biri de başka mezhebe uygun olursa, bu ibadet sahih olmaz. (Redd-ül Muhtar)

Çok eskiden sallanan diş, altın tel ile bağlanırdı. Çıkmış diş veya koyun dişi yahut altından yapılmış diş, çıkan dişin yerine konur, bir tel ile diğer dişlere tutturulurdu. Bu tellerin altına su sızardı.

Gümüş yüzük takmak caizdir. Fakat yüzük dar olup altına su geçirmezse, guslü sahih olmaz. Guslün veya abdestin sahih olması için dar olan yüzüğü oynatarak altına suyu ulaştırmak gerekir. Diş kaplatmak da caizdir. Ancak altına suyu ulaştırmak mümkün olmaz. Dişleri sökmek gerekmez. Dinimizin bildirdiği ruhsattan faydalanılır. Gusülde ağzın içini yıkamanın farz olmadığını bildiren Maliki veya Şafiî taklit edilir.

Bir Hanefi’nin kendi mezhebine göre yapamadığı bir işi yapabilmesi için Şafiî’yi taklit etmesinde beis yoktur. Ama bu işi yaparken taklit ettiği mezhebin şartlarını da yerine getirmesi gerekir. İhtiyaçsız ve şartlarına uymadan taklit etmesi telfîk olur ki caiz değildir. (Merakıl-felah haşiyesi)

Zaruret olmadan yapılan bir şey sebebi ile ibadet yapmakta güçlük olunca, bu farzı yapmak için başka mezhebi taklit etmek gerektiği (Redd-ül Muhtar, Mizan, Hadika, Berika, Fetava-i Hadisiyye, F.Hayriyye ve Mafüvat) gibi kıymetli kitaplarda yazılıdır.

Soru: Dişin içi değil, üstü yıkanır. Dolguda, dişin üstü yıkandığı hâlde niye gusle mani oluyor?

CEVAP

Dişin dışına sakız yapışsa, altına su geçmezse gusül caiz olmaz. Dolgu da sakız gibidir, dişe su geçirmez. Diş çürüyünce çürük kısmı dişin dış kısmı oluyor. Doldurulunca dış kısmı kapanıyor, o kısma su değmiyor. Başka örnekler de verelim:

1- Gusülde sadece kulağın dışı yıkanır. Küpe için delinmişse, delinen kısım artık vücudun dışı haline geliyor ve yıkanması gerekiyor.

2- Bir parmağın yarısı kesilse, kesilen yer artık vücudun dışı olur, kesik yer yıkanmazsa, abdest de, gusül de sahih olmaz.

3- Kolumuz bilekten kesilse, kesilen yer, artık vücudun dışı olmuş olur. O kısmın yıkanması şart olur.

Diş de bunlar gibidir. Dişin yarısı kırılsa, kırılan yer, vücudun dışı sayılır. Dış kısmını da, gusülde yıkamak farzdır. Yahut dişin üstü bir madenle kaplansa, dişe su geçmeyeceği için gusül sahih olmaz. Bunlar gibi, dişin çürük kısmı temizlenince, burası artık dişin dışı oluyor ve gusülde orasını yıkamak Hanefî'de farz olduğu için, gusülde ağzın içini yıkamak farz değil diyen Maliki veya Şafii mezhebinden birini taklit gerekiyor.

Diş dolgusu yaraya benzetilemez. (Kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir) demek cahilliktir. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargıya mesh edilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya mesh caiz olmaz. Eğer bu sargıyı kaldırmakta da bir güçlük olursa, sargıyı çıkarıncaya kadar altını yıkamak gerekmez. Çünkü bu zaruretle, yani yarayı tedavi etmek, eski hâline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi eski hâline getirmiyor. Hasta dişin, oyuk dişin o hâliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişin çürüğünü kaldırıp eski hâline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu.

Kaplama üstüne mesh etmek, yara üzerine mesh etmek gibi değildir. Bunun için sargıyla dolgu birbirine kıyas edilemez. (Ayaktaki meste mesh edildiği gibi dişe de mesh edilir) demek daha çok yanlış olur. Mesh, yalnız ayaktaki meste yapılır, oje üstüne veya kaplama diş üstüne yapılmaz. Dinimiz oyuncak hâline getirilemez. Fıkhî hükümlerin dışına çıkarak, reformlar yapmak çok tehlikelidir.