Soru:
Tarikata bağlı arkadaşlar şeyhlerinden bahsederken muhabbetlerinden
ağlayabiliyorlar, fakat Allahü teâlâdan
ve Peygamber efendimizden bahsederken
hiç de böyle bir hâl içerisinde olduklarını göremiyoruz. Bu durumda,
İslamiyet’in ruhuna aykırı bir durum ortaya çıkmış olmaz mı?
CEVAP:
Aykırı
olmayabilir. Fakat aykırı olması daha kuvvetlidir. Çünkü şeytan, dinimizi doğru
ve tam bilmeyen, (fıkıh bilmeyen) tarikatçıları oynatır, ağlatır, zıplatır,
cezbeye sürükler.
Fârisi
Tezkiret-ül-Evliya kitabında diyor ki, İbrahim Ethem hazretlerine, falanca
yerde bir genç var. Gece gündüz ibadet ediyor. Vecde gelip kendinden geçiyor,
dediler. Gencin yanına gidip, üç gün misafir kaldı. Dikkat etti,
söylediklerinden daha çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, hâlsiz, habersiz,
gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşıp kaldı. Genci, şeytan mı
aldatmış, yoksa hâlis ve doğru mu diye anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti.
Lokması helalden değildi. Bu hâllerin hep şeytandan olduğunu anlayarak, genci
evine davet etti. Ona helalinden bir lokma yedirince, gencin hâli değişip, o
aşkı, arzusu ve gayreti kalmadı. Genç, İbrahim’e (Bana ne yaptın?) diye
sorunca, (Lokmaların helalden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene
giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helal yiyince şeytan giremedi. Asıl,
doğru hâlin meydana çıktı) dedi.
Soru:
Dinimizi, asıl kaynağından öğrenmek için hangi meali ve tefsiri tavsiye
edersiniz?
CEVAP:
Kur'an-ı
kerimin muhatabı Muhammed
aleyhisselamdır. Ona gelmiştir. Manasını yalnız Muhammed
aleyhisselam anlamış ve hadis-i şerifleri ile bildirmiştir. Kur'an-ı kerimi
tefsir eden Odur. Doğru tefsir kitabı da, Onun hadis-i şerifleridir. Din
âlimlerimiz, bu hadis-i şerifleri toplayıp, tefsir yazmışlardır.
Âyet-i
kerimeler kısa ve tam tercüme edilemediği için, İslam âlimleri, tercüme değil,
uzun tefsir ve tevillerini bildirmişlerdir. Resulullahın
bildirdiği manalara Tefsir denir. Tefsir, ancak Fahr-i âlem efendimizin mübarek
lisanından, Sahabe-i kirama ve onlardan Tabiine ve Tebe-i tabiine ve böylece
sağlam, kıymetli insanların söylemesi ile, fıkıh ve kelam âlimlerine gelen
haberlerdir. Bundan başka olan bilgilere tefsir denmez. Müfessir, tefsir kitabı
yazan demek değildir. Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin
âlim demektir. Beydavi tefsiri bunların en kıymetlilerindendir. Bu tefsir
kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana
ilimlerden biri, tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir.
1986'da
İstanbul’da yapılan (Kur'an Tercümeleri Sempozyumu)nda 1500den fazla tercüme
incelendiğinde, birbirini tutmayan hükümler görüldü. Herkes anlayışına göre
tefsir ettiği için, karşımıza bir korkunç, dehşetli ve vahim manzara çıkmıştır.
Halbuki nakle dayanılsaydı böyle olmazdı. Türkiye’de ilk defa Kur'an tercüme
işini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli bir Ermeni başlatmıştır. Maksat
dinimizi bozmaktır. Bu oyuna gelinmemeli!