Soru:
Selefî’yim diyen biri, (En’am sûresinde, “Hüvallahü, fis-semâvâti ve fil
ardı” âyeti, Allah'ın gökte olduğunun açık delilidir. Bu âyette, “Allah
göklerde ve yerdedir” deniyor. Arş’ta olduğuna dair de âyet vardır. Bu konuda
hadisler de var. Bir cariye Allah'ın gökte olduğunu söylediği zaman, Peygamberimiz cariyenin dediğini kabul ediyor.
Başka bir hadiste de, “Allah, seher vakti gök semasına iner” deniyor. Âyet ve
hadisler gösteriyor ki, Allah göklerdedir, yere de indiği oluyor) diyor. Allah
mekândan münezzeh değil midir?
CEVAP:
Selefî’yim diyenler Vehhâbîdir.
Allahü teâlâ, elbette mekândan
münezzehtir. Yerleri gökleri yani kâinatı yaratmadan önce de, Allahü teâlâ vardı. Mekân tayin etmek, iner,
çıkar, gezer demek mahlûklara benzetmek olur. Bid’at ehlinin Kur’an-ı kerimi
anlayamayacağını İmam-ı Gazâlî hazretleri bildiriyor. Vehhâbîler, bid’at
ehlinin en zararlılarından biridir. Kur’an-ı kerimi anlayamazlar.
Vehhâbîler, deyimi ve mecaz
ifadeleri bilmedikleri için böyle büyük yanlışlıklara düşüyorlar. Kur’an-ı
kerimde (Karyeye sor!) deniyor. Yani, (Köydeki, şehirdeki insanlara sor!)
demektir. Köyün kendisine sorulmaz ki. Türkçede de (Soba yanıyor) demek sobanın
kendisi değil, içindeki odun kömür yanıyor demektir. Bunları bilmeyen de, hâşâ
Allah'ı yerde, gökte ve Arş’ta zanneder.
Biri
bize, (Falanca benim gözümden düştü) dese, biz gözden düşme deyiminin anlamını
bildiğimiz için, o kişinin bunun yanında itibarının kalmadığını anlarız, ama bu
deyimi bilmeyen biri, demek ki, o fiziksel olarak gözünden aşağı düştü
zanneder. Vehhâbîler de, bunları bilmediği için Allah göklerde
zannediyor. (O Allah, göklerde ve yerdedir) âyet-i kerimesini
müfessirler, (Göklerde ve yerde ibadete lâyık yalnız O Allah’tır) şeklinde
açıklıyorlar.
Câriye,
Hüvallahü fis-semâvâti En’âm:3 diyor.
Bunu (Allah göktedir) diye kelime kelime tercüme etmek elbette yanlış
olur. Cariye, (Göklerin sahibi, ibadete layık yalnız Allah vardır) anlamında
söylüyor. Cariye âyet-i kerimeye uygun söylediği için Peygamber efendimiz tasdik ediyor. Cariye, (Köye
sorun!) deseydi, onu da tasdik ederdi. Çünkü köyden maksadın köy halkı
olduğunu onlar biliyordu. (Semada) demek de onlara yetiyordu.