Soru: İman nedir?
CEVAP:
İman, bildirilen altı esasa inanmak ve
Allahü teâlâ tarafından bildirilen,
Muhammed aleyhisselamın
Allahü teâlâ tarafından getirdiği
emir ve yasakların hepsine inanmak ve inandığını dil ile söylemek
demektir.
Amentü şöyledir:
Âmentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve rüsülihi vel yevmil ahiri
ve bilkaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel ba'sü ba'del mevti
hakkun. Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne
Muhammeden abdühü ve resülühü.
[Yani, Allah’a, meleklerine, gönderdiği kitaplarına, peygamberlerine,
ahiret gününe, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna, öldükten
sonra dirilmeye inanıyorum. Allah’tan başka ilah olmadığına ve
Muhammed aleyhisselamın da
Allah’ın kulu ve son Peygamberi
olduğuna şehadet ediyorum.]
İman, Muhammed
aleyhisselamın, Peygamber
olarak bildirdiği dini, akla, tecrübeye ve felsefeye uygun olup
olmadığına bakmadan tasdik etmek yani kabul edip, beğenip, inanmaktır.
Akla uygun olduğu için tasdik etmek, aklı tasdik etmek olur, Resulü
tasdik etmek olmaz. Yahut Resulü ve aklı birlikte tasdik etmek olur ki,
o zaman Peygambere itimat tam
olmaz. Tam olmayınca, iman olmaz. Allahü
teâlâ, (Onlar gayba [görmedikleri halde Resulümün bildirdiği
her şeye] iman ederler) buyuruyor. (Bakara
3) Resulü de, (Dini [hükümleri, dinde bildirilenleri] aklı ile ölçenden
daha zararlısı yoktur) buyurdu. (Taberani)
Nazara yani göz değmesine inanmayan bir kimse, (Bugün fen, gözle
görülemeyen şuaların iş yaptığını açıklıyor. Mesela bir kumanda ile
TV’yi, radyoyu veya arabamızı açıp kapatabiliyoruz. Bunun için gözlerden
çıkan şuanın zarar verebileceğine artık inanıyorum) dese bunun kıymeti
olmaz. Çünkü bu insan dine değil, kumandadan çıkan şuaya inanıyor. Yahut
şua ile birlikte Peygambere
inanıyor. Yani fen kabul ettiği için, şuaların etkisini gözü ile gördüğü
için inanıyor ki bu iman olmaz. Dinde bildirilen her şeyi, fen ispat
edemese de, fayda veya zararını gözü ile görmese de, yine inanmak
lazımdır. Hakiki iman gayba inanmaktır yani görmeden inanmaktır.
Gördükten sonra artık o iman olmaz. Gördüğünü itiraf etmek olur.
Bakara suresinin 3. âyetinde, gayba
inanmak, görmeden inanmak övülüyor. İmanın altı şartı da gayba inanmayı
gerektirmektedir. Çünkü hiç birini görmüş değiliz.
Peygamber
efendimiz, aşağıda bildirilen iman ile ilgili âyetleri açıklayarak imanı
şöyle tarif etti:
(İman; Allah’a, meleklere, kitaplara, peygamberlere, ahiret gününe,
[yani Kıyamete, Cennete, Cehenneme, hesaba, mizana],kadere, hayrın ve
şerrin Allah’tan olduğuna, ölüme, öldükten sonra dirilmeye, inanmaktır.
Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim Onun kulu ve resulü olduğuma
şehadet etmektir.) [Buhari,
Müslim, Nesai]
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Asıl iyilik; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, nebilere
inanmaktır.) [Bakara 177]
(Onlar gayba [Allah'a, meleklere, kıyamete, cennete, cehenneme
görmedikleri halde] inanırlar.) [Bakara
3]
(Onlar, sana indirilene, senden önceki kitaplara ve ahirete iman
ederler.) [Bakara 4]
Bu üç âyette, Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, peygamberlereve
gayba inanmak bildiriliyor.
(Allah, onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir.) [Bakara
255]
(Ölümü Allah’ın iznine bağlı olmayan hiç kimse yoktur.) [Al-i
İmran 145]
(Ölüm zamanını takdir eden ancak Allah’tır.) [Enam
2]
Bu üç âyet, takdirin Allah tarafından olduğunu bildirmekte, kadere iman
etmeyi göstermektedir.
(Kendilerine bir iyilik dokununca, "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir
kötülük gelince de "Bu senin yüzünden" derler. “Küllün min ındillah”
[Hepsi Allah’tandır] de, bunlara ne oluyor ki bir türlü laf
anlamıyorlar.) [Nisa 78]
Bu âyet, hayır ve şerrin Allah’tan olduğunu bildirmektedir.
(Muhammed [aleyhisselam],
Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab
40]
Bu âyet de, Resulullahın
peygamber olduğunu bildirmektedir.
Amentü’nün manası
Allah’a inanmak:
Allahü teâlânın
varlığına, birliğine, Ondan başka ilah olmadığına, her şeyi yoktan
yarattığına, Ondan başka yaratıcı olmadığına kalben inanmak, kabul etmek
demektir. Âlemlere rahmet olarak gönderdiği son
Peygamberi
Muhammed aleyhisselam vasıtasıyla
bildirdiği dinin hepsini kabul etmek, beğenmek demektir. Bir âyet-i
kerime meali:
(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf
158]
Meleklere inanmak:
Melekler nurani cisimlerdir. Hiçbirinde erkeklik dişilik yoktur.
Hepsinin günahsız, emin olduğunu kabul etmek, tasdik etmek, yaptıkları
işleri beğenmek şarttır. Bir âyet-i kerime meali:
(Asıl iyilik; Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, nebilere
inanmaktır.) [Bakara 177]
Kitaplara inanmak:
Zebur, Tevrat, İncil, Kur’an ve diğer kitapların
Allahü teâlâ tarafından
gönderildiğine, hepsinin hak olduğuna inanmak lazımdır. Ancak, Kur’an-ı
kerimden önceki kitapların insanlar tarafından değiştirildiğini, Allah
kelamı olmaktan çıktıklarını bilmek, bunu kabul ve tasdik etmek
demektir. Önceki kitapların hiç biri değişmemiş bile olsa,
Allahü teâlâ tarafından nesh
edildiğine yani yürürlükten kaldırıldığına iman etmek gerekir. Bir
âyet-i kerime meali:
(Onlar, sana indirilene [Kur’an-ı kerime], senden önceki indirilen
kitaplara iman ederler.) [Bakara 4]
Peygamberlere
inanmak:
Peygamberlerin
hepsinin Allahü teâlâ tarafından
seçilmiş olup, sadık, doğru sözlü, günahtan masum olduklarını kabul ile
tasdik etmek demektir. Onlardan birini bile kabul etmeyen, beğenmeyen
kimse, kâfir olur. Peygamberlerin
ilkinin Âdem aleyhisselam ve sonuncusunun,
Muhammed aleyhisselam olduğuna
iman etmek, kabul ve tasdik etmek demektir.
Peygamber efendimizin bildirdiği dini hükümlerin hepsini, en
güzel şekilde ve eksiksiz tebliğ ettiğine inanmak, bu emir ve yasakların
hepsini kabul edip, hepsini beğenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Bütün Peygamberlere iman
edip, hiçbirini diğerinden ayırmayanlar Allah’ın mükafatına
kavuşacaktır.) [Nisa 152]
Kaza ve kadere inanmak:
Allahü teâlânın
insanlara cüzi irade verdiğini, insanların bu cüzi iradeye göre tercih
ettikleri ve yaptıkları her şeyi Allahü teâlânın
yarattığına iman etmek demektir. Hayır ve şer, her şeyi kulların talep
ettiklerini, Allah’ın da bunu dilediği takdirde yarattığını bilmek, bunu
kabul ile tasdik etmek ve beğenmek demektir. Bir âyet-i kerime meali:
(Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir.)[Ahzab
38]
Ahirete inanmak:
İnsanların kıyamet kopunca, dirileceklerine, hesap ve mizandan sonra,
Müslümanların Cennete, kâfirlerin Cehenneme gideceklerine ve orada ebedi
kalacaklarına iman etmek, bunu kabul etmek ve beğenmek demektir. Bir
âyet-i kerime meali:
(Onlar [Müslümanlar], ahiret gününe iman ederler.) [Bakara
4]
Kelime-i şehadete inanmak şöyle olmalı:
Ben şehadet ederim ki, yani görmüş gibi bilirim ve bildiririm ki,
Allah’tan başka ilah yoktur. Ve yine şehadet ederim ki,
Muhammed aleyhisselam Onun kulu,
resulü ve son Peygamberidir.
İki âyet-i kerime meali:
(Muhammed [aleyhisselam],
Allah’ın Resulü ve nebilerin sonuncusudur.) [Ahzab
40]
(Allah’a ve resulüne inananlara, rableri katında nurları ve ecirleri
vardır.) [Hadid 19]
İnanmak ne demek?
Soru:
Müslüman olmak için Amentü’deki altı esasa inanmak şarttır, ama inanmak
ne demektir?
CEVAP:
İnanmak, görmüş gibi, kabul etmek, tasdik etmek, beğenmek demektir. Bir
insanın Müslüman olabilmesi için, iman sahibi olması, yani dinimizin
emir ve yasaklarına inanması şarttır. Yalnız inanması da kâfi değildir;
bu emirleri beğenmesi ve sevmesi de şarttır. Bu da bir bilgi işidir.
Yapıp yapmamak ayrı, bunları kabul etmek, beğenmek ve sevmek ayrı
şeydir. Yapıp yapmamak günah ve sevapla ilgili, kabul etmek ve beğenmek
imanla ilgilidir. İmanın altı esası bir bütün olup, çok önemlidir. Ufak
bir şüphe götürmez. İnandığı halde, birini bile beğenmemek kâfirliktir.
İmanın tarifi nedir?
İmanı şöyle tarif ediyorsunuz:
"İman, Muhammed
aleyhisselamın, peygamber olarak bildirdiği şeyleri, tahkik etmeden,
akla, tecrübeye ve felsefeye danışmaksızın, tasdik ve itikat etmektir,
inanmaktır. Akla uygun olduğu için tasdik ederse, aklı tasdik etmiş
olur, resulü tasdik etmiş olmaz. Veya, resulü ve aklı birlikte tasdik
etmiş olur ki, o zaman peygambere itimat tam olmaz. İtimat tam
olmayınca, iman olmaz. İman, Amentü’deki 6 esasa kesin olarak
inanmaktır. Çünkü iyiler övülürken, (Onlar gayba inanır)buyuruluyor." Bu
tarif, Kur'ana zıttır, Bakara
suresinin 62. âyetine aykırıdır. İman sadece Allah’a ve ahirete olması
gerekir. Bu tarifin Muhammedi tavırla hiç bir alakası yoktur.
CEVAP:
(Muhammedi) ifadesi uygun
değildir. Bu, Peygamber
efendimizin Allah’ın Resulü olduğuna inanmayan, Kur'anın Allah’ın kelamı
değil, Muhammed aleyhisselamın
sözü olduğunu savunan müsteşriklerin ve misyonerlerin ifadesidir. İman
edilmesi gereken hususlar sadece Bakara
62 de mi bildiriliyor? Diğer âyetleri niye gizliyorsunuz? Güneş balçıkla
sıvanmaz. İman sadece Allah’a ve ahirete değil, Amentü’deki altı esasa
inanmaktır. Bakara suresinin 3.
âyetinde, gayba inanmak, görmeden inanmak övülüyor. İmanın altı şartı da
gayba inanmaktır. Çünkü hiç birini görmüş değiliz.
Peygamberlerden
sonra bütün insanların en üstünü olan Hazret-i Ebu Bekir bu üstünlüğe
kavuşup nasıl Sıddık lakabını aldı biliyor musunuz? (Allah ne diyorsa
doğrudur, Allah’ın resulü ne diyorsa doğrudur) demesi yüzünden bu
dereceye yükselmiştir. Kâfirler,(Muhammed,
Ebu Bekir’e galiba sihir yapmış, çünkü görmeden inanıyor, bir anda onun
Miraca gidip geldiğini tasdik ediyor) diye hayrette kaldılar.
İslamiyet’i beğenmek
Soru: Bir
kimse, Amentü’nün altı şartına inansa, fakat Allah’ın emir ve
yasaklarından birini beğenmese, mesela (Cehennem lüzumsuzdur)veya
(Şarabın haram edilmesi anlamsızdır) dese, bu kimse, imanın şartlarının
hepsini kabul ettiği için imanlı sayılmaz mı?
CEVAP:
Sayılmaz. Amentü’nün içinde Allah’a iman vardır. Allah’a iman, bütün
sıfatlarıyla birlikte Ona imandır. Ayrıca emir ve yasaklarının yani
İslamiyet'in doğru ve yerinde olduğuna da inanmak şarttır. Böyle
inanmayan iman etmiş sayılmaz. Demek ki, Amentü’ye inanan kimsenin
İslamiyet’i beğenmesi şarttır, çünkü İslamiyet,
Allahü teâlânın emir ve yasaklarıdır.
Emir ve yasakların birini bile beğenmemek küfür olur.
Bunun gibi hubb-i fillah, buğd-i fillah da imanın esaslarındandır.
Allahü teâlâyı sevmek de, emir ve
yasaklarının hepsini yerinde ve güzel bulmakla olur. Allah’ı ve onun
dostlarını sevmek, sevmediklerini sevmemek de lazımdır. Bir hadis-i
şerif:
(Allah için seven, Allah için buğzeden, Allah için veren, Allah için
yasaklayan, gerçek iman sahibidir.) [Ebu
Davud]
İman herkese lazım
Soru: İman etmek akıl icabı değil midir?
CEVAP:
İmanı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını
Peygamber efendimiz haber verdi.
Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak,
Allahü teâlânın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi
lazımdır. Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir insan,
sonsuz olarak ateşte yanmak felaketini düşünürse, korkudan aklını
kaçırması lazım gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresini arar.
Bunun çaresi ise, çok kolaydır. (Allahü teâlânın
var ve bir olduğuna ve Muhammed
aleyhisselamın Onun son Peygamberi
olduğuna ve Onun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak
ve beğenmek) insanı bu sonsuz felaketten kurtarmaktadır.
Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir
felaketten korkmuyorum, bu felaketten kurtulmak çaresini aramıyorum
derse, buna, (İnanmamak için elinde senedin, vesikan var mı? Hangi ilim,
hangi fen inanmana engel oluyor?) denirse ne cevap verecektir? Elbette
hiçbir vesika gösteremeyecektir. Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen
denir mi? Buna zan ve ihtimal denir. Milyonda, milyarda bir ihtimali
olsa da, (sonsuz olarak ateşte yanmak) korkunç felaketinden sakınmak
lazım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felaketten sakınmaz
mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimalinden kurtulmak çaresini aramaz mı?
Görülüyor ki, her akıl sahibinin iman etmesi lazımdır.
İman etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, zevkli tatlı
şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lazım değildir. Yalnız
kalb ile, ihlas ile, samimi olarak inanmak yeterlidir. Bu inancını
inanmayanlara bildirmek de şart değildir. İmam-ı Rabbani hazretleri
buyuruyor ki, (Sonsuz ateşte yanmaya inanmayanın, buna çok az da bir
ihtimal vermesi, zannetmesi akıl icabıdır). Sonsuz olarak ateşte yanmak
ihtimali karşısında, bunun yegane ve kesin çaresi olan iman nimetinden
kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı?
İmandan mahrum olan
Soru:
(İman
edenin, neyi yok; imandan mahrum olanın neyi var ki?) sözü, ne demektir?
CEVAP:
Hüküm, neticeye göre verilir. Ebedi kâr ve zarara bakılır. Ebedi
nimetlere kavuşmanın veya ebedi azaplara düşmenin sebebi, insanda bir
hazinenin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Bu hazine imandır, Müslüman
olmaktır. Bu hazineye malik olanın her şeyi var demektir. Bu hazineden
mahrum kalanın da, hiçbir şeyi yok demektir. Mesela dünyanın en fakir
insanı salih bir Müslüman olsun. Bu çok fakir Müslümana, (Dünyanın bütün
servetini, her şeyin tapusunu sana vereceğiz, dünyanın lideri de, sen
olacaksın, ama; imanını bırak) deseler. O, çok fakir Müslüman, bunu asla
kabul etmez. Demek ki, iman sahibi, dünyadaki bütün servetin satın
alamayacağı bir hazineye ve erişilemeyecek bir makama sahiptir.
Netice olarak, Allahü teâlâya
iman eden kimse, o haliyle de ölürse, ebedi Cennetliktir. Başka hiç bir
şeyi olmasa da, ne önemi var? İmandan mahrum olanın akıbeti ise, ebedi
Cehennemdir. Bütün dünya onun olsa da, neye faydası olur? Onun için bir
iş yaparken, bu işten Allahü teâlâ
razı mı, değil mi ona bakmak gerekir. O, razı ise başka hiç kimse razı
olmasa da, önemi yoktur. O razı değilse, herkes razı olsa da, beğense
de, hiç kıymeti olmaz. O halde her işte ölçümüz,
Allahü teâlânın rızası olmalıdır.
Dil ile ikrar
Soru: Bir
ingiliz arkadaşım var. Müslüman olmuş, namaz kılıyormuş ama, hiç kimseye
söylememiş. İngilizler Müslüman olduğunu duyarsa, iyi gözle
bakmayacaklarını söylüyor. Kitaplarda okumuş, kalb ile tasdik, dil ile
ikrar etmek gerekiyor, şimdi benim kaç kişinin yanında Müslümanlığımı
ikrar etmem gerekir diyor. İkrar etmeden veya edemeden ölsem Müslüman
sayılmaz mıyım diyor.
CEVAP:
Evet iman etmek için kalb ile tasdik dil ile de ikrar gerekir. Ancak,
onun dil ile başkalarına ikrar etmesi gerekmez. İslam ülkesinde ikrar
etmesi gerekir ki, Müslüman olarak bilinsin ve Müslümanlara yapılan
muamele ona yapılsın ve Müslüman mezarlığına defnedilsin.
İnanmak ve beğenmek
Soru:
Cennete, Cehenneme ve Allah’a inanan herkes mümindir ve Cennete gider
deniyor. Böyle bir şey var mıdır?
CEVAP:
Çok yanlış bu! Şeytan da Allah’a inanıyor, o da Cennete Cehenneme
inanıyor. Hatta imanın diğer şartlarına da inanıyor. Meleklere inanıyor,
Peygamberlere inanıyor,
gönderilen kitaplara inanıyor. Öldükten sonra dirilmeye inanıyor.
Hesaba, kitaba inanıyor yani bunları biliyor. Demek ki Amentü’ye sadece
inanmakla, bunları bilmekle iman olmuyor. Amentü’de bildirilen altı
esasa inanmakla birlikte, Allahü teâlâ
tarafından bildirilen emir ve yasakların tamamını kabul etmek ve hepsini
beğenmek de şarttır. Birini bile beğenmeyen müslüman olamaz. Bir de,
Hubb-i fillah, buğd-i fillah ile gayba iman var. Yani Allah dostlarını
dost, düşmanlarını düşman bilmek ve gayba inanmak gerekir. Tersi, yani
Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost bilen ve gayba inanmayan
kimse mümin olamaz.
Demek ki Amentü’ye şeytan da inanıyor, hepsini teker teker biliyor.
Ancak şeytan, inandığı, teker teker bildiği bu şeyleri kabul etmiyor,
beğenmiyor ve Allah dostlarını düşman, düşmanlarını da dost biliyor.
Şeytan gibi bilen ve inanan kimse mümin olmaz.
En faziletli iman
Soru: En
faziletli iman nedir?
CEVAP:
İmanın altı şartına inanıp, hubb-i fillah ve buğd-i fillah ile gayba
inandıktan sonra, hep Allahü teâlâyı
hatırlamak, her işini dine uygun olarak, Allah için yapmaktır.
Bir hadis-i şerif meali:
(En faziletli iman, nerede olursan ol,
Allahü teâlânın seninle beraber olduğunu bilmendir.) [Taberani]
İman mahlûk mudur?
Soru: İman
mahlûk mudur, yani sonradan mı yaratılmıştır?
CEVAP:
İslam âlimleri buyuruyor ki: İman, Allahü
teâlânın hidayeti olması bakımından mahlûk değildir; fakat
kulun tasdik ve ikrar etmesi bakımından mahlûktur. İş sahibi, işi
yaratan değil, bu işi yapandır. İnsan, mahlûk olduğu gibi, insanın küfrü
de, imanı da mahlûktur.(Milel ve Nihal)
Müslüman olmak için
Soru:
İlmihalde (Müslüman olmak için, hiçbir formaliteye, müftüye, imama
gitmeye lüzum yoktur) denildikten sonra, Makamat-i Mazheriyye’den, (Allahü
teâlâya, Resulüne ve Onun Allahü
teâlâdan getirdiklerinin hepsine inandım. Beğendim, kabul
ettim. Allahü teâlânın ve
Resulünün dostlarını severim ve düşmanlarını sevmem demek kâfidir) diye
naklediliyor. Sanki buradan, (Müslüman olmak için imanın altı esasına
inanmaya gerek yok) gibi anlaşılıyor. İmanın altı esasına inanmayan
nasıl Müslüman olur?
CEVAP:
O ifade eksik değildir. Orada imanın esası veciz olarak anlatılmıştır.
(Resulullah'ın bildirdiği her
şeye, onun bildirdiği şekilde inandım, kabul ettim hepsini beğendim)
denince özet olarak her şey bildirilmiş oluyor.
Bir insan, imanın altı esasına inansa da, yine Müslüman olmayabilir.
Her maddenin şartları vardır. Amentüyü okuyup hepsine inandım demek
yetmez. Her birine birer örnek verelim:
1- Allah'a inanmak: (Allah'a inandım) demek yetmez. Bir kimse,
(Allah kutuplardadır) veya (Merih gezegenindedir) yahut (Arş’tadır) dese
kâfir olur. Çünkü Allah mekândan münezzehtir. (Allah’ın her şeye gücü
yetmez) diye inansa küfür olur. Demek ki, sadece (Allah'a inanıyorum)
demek yetmez. Bildirilen kâmil sıfatlarıyla Allah'a inanmak lazımdır.
2- Meleklere inanmak: (Meleklere inandım) demek yetmez.
Hristiyanlar gibi, (Melekler Allah'ın kızlarıdır) diye inansa kâfir
olur. Demek ki, sadece (Meleklere inanıyorum) demek yetmez. Dinimizin
bildirdiği sıfatlarıyla meleklere inanmak lazımdır.
3- Kitaplara inanmak: (Kitaplara inandım) demek yetmez. Bozuk
kitaplardaki yanlış iman bilgilerine inansa kâfir olur. O hâlde
dinimizin bildirdiği şekilde kitapların vasıflarına da inanmak lazımdır.
4- Peygamberlere inanmak: (Peygamberlere
inandım) demek yetmez. Peygamberlere
hâşâ (Yalancı, cahil kimselerdir) diye inansa kâfir olur. Demek ki,
dinimizin bildirdiği şekilde peygamberlerin vasıflarına da inanmak
lazımdır.
5- Âhirete inanmak: (Âhirete inandım) demek yetmez. (Âhirette
Cennet ve Cehennem diye bir şey yok) veya (Cennet Cehennem var, ama
ebedî değildir) dese kâfir olur. O hâlde, âhiretle ilgili dinimizin
bildirdiği her şeye inanmak lazımdır.
6- Hayır şer Allah'tandır: (Hayrın ve şerrin Allah'tan olduğuna
inandım) demek yetmez. Mesela bir kimse, (Şer, kötülüktür, günahtır.
Allah bize kötülüğü, günahı zorla işletiyor) diye inansa kâfir olur.
Demek ki, hayra, şerre dinimizin bildirdiği şekilde inanmak lazımdır.
Bu örneklerden anlaşıldığı gibi, bu saydıklarımızı kabul etmeden
(İmanın altı esasına inandım) dese Müslüman olamaz. Makamat-ı
Mazheriyye’deki husus, şahane bir bilgidir. Orada, (Allahü
teâlâdan getirdiklerinin hepsine inandım. Beğendim, kabul
ettim) deniyor. Allahü teâlâdan
getirdiklerinin içinde, imanın altı şartı da vardır. Altı şarta nasıl
inanılacağı da vardır. Haramların, helâllerin, ibadetlerin hepsi vardır.
Yani tek eksik yoktur. Bu şekilde inanan kimse, tam Müslüman olur.
Kalble inanmak yeter mi?
Soru: Din
kitaplarında, (Muhammed
aleyhisselamın, Allahü teâlâdan
getirip bildirdiği şeylerin hepsine kalble inanıp, dille de ikrar
etmeye, yani söylemeye, (İman) denir) buyuruluyor. Bir gayrimüslim,
dinimizin bildirdiği gibi inansa, fakat Müslüman olduğu duyulursa,
kendisine bir zarar geleceğinden korktuğu için, imanını gizlese, yani
dille ikrar etmese, Müslüman sayılır mı?
CEVAP:
Elbette Müslüman sayılır. Çünkü kitaplarda, (Söylemeye mâni bulunduğu
zaman, söylememek affolur) buyuruluyor.
Dille ikrarın faydalarından biri, o kimseye Müslüman muamelesi yapılır,
ölünce cenaze namazı kılınır ve Müslüman mezarlığına konur. Müslümanlar
ona dua eder. Dille ikrar etmezse, bunlardan mahrum kalır. Onun için bir
mâni yoksa, göğsümüzü gere gere, (Elhamdülillah ben Müslümanım)
demelidir. Amentü’yü sonuna kadar okumalıdır.
İman; tasdik ve ikrardır
Soru:
Ehl-i sünnet âlimlerinin
kitaplarında, imanın tarifi yapılırken, (Muhammed
aleyhisselamın, Allahü teâlâdan
getirip bildirdiği şeylerin hepsine kalble inanıp, dille de ikrar yani
söylemektir) deniyor. Bir gayrimüslim
iman etse, fakat herhangi bir sebeple bunu hiç kimseye söylemese, o
hâliyle ölse, imansız mı ölmüş olur?
CEVAP:
İman ettiğini dil ile de söylemeye mâni bulunduğu zaman, söylememek
affolur. Mesela korkutulunca [zarar görme durumu varsa], hasta, dilsiz
veya söyleyecek vakit bulamadan öldüğü zaman, söylemek icap etmez.
(İslam Ahlakı)
Hanefî
mezhebindeki âlimlerin çoğuna göre, iman; dille ikrar, kalble tasdiktir.
Muhakkik zatlara göre, ikrar etmek yani dille de söylemek, dünyada İslâm
ahkâmının icrası için şarttır. Bu âlimlere göre, imanı kalbiyle tasdik
eden kimseden, her ne zaman diliyle söylemesi istenir de, bir mâni
olmadan söylemezse, bu inat küfrüdür ki, kalbindeki tasdiki fayda
vermez. (Dürr-ül muhtar)
Sualin cevabı şöyle oluyor: Çevresinden zarar görme veya başka bir
mazeretten dolayı Müslüman olduğunu söylemeyen kimse, imanla ölmüş olur.